Sisi zindanlarında yatmış İhvan üyesi gençle röportaj
Sisi cuntasının zindanlarında 3 yılını geçiren ve şu anda Malezya`da ikamet eden bir İhvan üyesi ile gerçekleştirilen röportajı ilginize sunuyoruz...
Mısır’da Muhammed Mursi’ye yapılan darbenin üzerinden neredeyse 6 yıl geçti. Bir hatırlatma olarak bu yazımızı değerli kardeşim İhvan üyesi A.M. ile yaptığımız röportaja ayırdık. Kendisi olayların bizzat kanlı canlı tanığı. Eylemlerde meydanlardaydı. Darbeden sonra üç yılını Sisi diktatörlüğünün zindanlarında geçirdi. Şu an Malezya’da eğitimine devam ediyor. İsminin ve fotoğrafının yer almasının sorun olacağını düşündüğü için bunları ekleyemedik.
Bu röportaj vesilesiyle, Muhammed Mursi ve dava arkadaşlarının dik duruşlarını buradan selamlıyor, acılarımızın unutulmamasını umut ediyoruz.
-Değerli Kardeşim öncelikle bize kendinden ve ailenden bahseder misin?
Bismillahirrahmanirrahim. 1988’de Kahire’ye yakın olan Gize şehrinde doğdum. Babam kimya öğretmeni. Annem ise doktor. Toplam yedi kardeşiz. Hamdolsun ailem sorumluluk sahibi. Ailem, İhvan-ı Müslimin’i yakından tanıyor, onlarla gönül ve komşuluk bağları var ama İhvan’ın aktif üyesi değiller. Ben de ailemin bu bağından dolayı küçüklükten beri İhvan’da yetiştim. Aynı zamanda abimde İhvan’dandı, fakat o devam etmedi. Elhamdulillah ben devam ettim.
-Peki, üniversite sürecinde İhvan’la ilişkin ne durumdaydı, çalışmalara katılıyor muydun, yani aktif miydin?
Aslında lise dönemimde biraz uzaklaşmıştım. Üniversitede tekrar döndüm. İhvan’ın tarihine dair okumalarımı artırdıkça daha da bağlanıp sevmeye başladım. Ve İslam’a, Allah’a daveti çok seviyordum. Bu sevgimden dolayı Ezher Üniversitesi, Davet Fakültesi’ne girdim. Bu fakültedeyken kardeşlerle beraber İslami faaliyetler düzenleyip, insanları ıslah etmeye çalışıyor ve tebliğ görevimizi yerine getiriyorduk. Yani aktiftim. Sonra 2010 yılında eğitimimi tamamlayarak bu fakülteden mezun oldum.
-Peki, mezun olduktan sonra ne yaptın?
Mezun olduktan sonra, devlet okulunda eğitimci olarak 1 yıl kadar çalıştım. Daha sonra, 2011’in ocak ayında Hüsnü Mübarek’e karşı ayaklanmalar başladı. Hüsnü Mübarek devrildikten sonra ülke yönetimi 1,5 yıl askeriyenin idaresinde kaldı. Ben bu sürecin 6’ncı aylarında askere gittim. Mısır’da her gencin askerlik yapması zorunlu ve süresi 14 ay.
-Anladığım kadarıyla zor bir dönemde askerlik yapmışsın. Birazda askeriye ortamından bahseder misin?
Askerdeyken sadece Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ve subaylardan bahsediyordum. Fakat İhvan’dan olduğumu söylemedim. Askerler sivilleri sevmiyor; çünkü halktan daha çok çalıştıklarını iddia ediyor, küçümsüyorlar. Onlar, dini sevmiyor. Laikleşmişler ve ABD, güdümünde ülkelerini korudukları yalanından öteye gidemiyorlar.
-Kardeşim, bildiğin üzere Sisi darbesinin üzerinden neredeyse 6 yıl geçti. Darbe zamanında sende meydanlardaydın ve olaylara şahittin. Senin gözünden o olayları dinlemek bir hayli önemli olacak, bize o süreçlerden bahsedebilir misin?
Öncelikle, darbenin öncesi, esnası ve sonrasından bahsetmek istiyorum. Ancak olaylara geçmeden evvel biraz İhvan’ın yapısından bahsetsem, sanırım süreci daha iyi anlamış oluruz. İhvan yapı olarak şöyledir: “Islahat” dediğimiz anlayışı benimser. Bu doğrultuda da plan ve programlar yapar, önüne hedefler koyar. Bu hedefleri şöyle: ilkin aileyi ıslah, ikinci olarak toplumu ve sonra devleti ıslah olarak özetleyebilirim. Bunları da adım adım yapar ve bir adım bitmeden diğerine geçilmez. Bu aşamanın ilki bittiğinde yani 2010 senesinde İhvan Müslüman toplum aşamasındaydı. Bu süre en az 30-40 yıl sürecek bir aşama, akabinde Hüsnü Mübarek devrilip, seçim yasağı kalktığında ise İhvan için sürpriz oldu.
Şimdi bizler ne yapacaktık? Biz, toplum aşamasındayız. Nasıl değiştireceğiz? Toplum aşaması bitmeden hükümet aşaması nasıl yapılacaktı? Açıkçası bu süreç daha olgunlaşmamıştı. Gençler olarak ne yapacaktık? Bir sürü soru vardı, bir yandan da karar verilmesi gerekiyordu. Ya seçimlere girip, tüm gücümüzle ıslaha çalışıp, süreci hızlandıracaktık ya da koyulan aşamayı tamamlayacaktık. Uzun istişareler sonucu büyüklerimiz hükümet aşamasına girilmesi gerektiğine karar kıldı. Bu süreçte aralıksız emek, ıslah ve şiddetsiz bir anlayışla devam edilmeye çalışıldı.
-Anlaşılan Ortadoğu İntifadasının getirdiği rüzgâr, süreci hızlandırmış. Peki, seçimler esnası ve İhvan’ın kazanmasından bahsedersen neler söyleyebilirsin?
İhvan’ın seçimlere girebilmesine serbestlik geldikten sonra aday belirlemeleri yapılması gerekiyordu. Cemaat istişareler yaptı. Muhammed Bedii’nin yardımcılığını yapan, Hüsnü Mübarek döneminde cezaevlerinde yatan, cemaat içinde çok güçlü bir adayımız olan Hayrat Şatır, aday gösterildi. Ancak askerler ondan korkuyordu. Ve adaylığını iptal etmek için bir sürü sorun çıkardılar ve onun adaylığı yargı tarafından engellendi. Daha sonra İhvan, Muhammed Mursi’yi aday gösterdi.
Askeriye ve seküler kanadın adayı Ahmet Şefik ise bağımsız olarak seçimlere girmişti. 2012’de seçimler oldu. Diğerleri Ahmet Şefik’in kazanmasını istedikleri için seçimleri zorlaştırıyorlardı. Tüm hile ve zorluklarına rağmen hamdolsun ikinci turda Muhammed Mursi kazandı. Artık herkes meraklıydı. “Yönetime İhvan geldi, neler yapacaklar?” gibi sorular soruyorlardı. Tabii bizler için zor süreç yeni başlamıştı.
-Peki, biz de soralım… Muhammed Mursi, 1 yıla yakın iktidarda kaldı. Bu süre zarfında neler yaptı, nasıl bir zorlukla karşılaştı?
Ordu Mübarek’ten ve hatta daha öncesinden beri ABD destekli, İslam ve Allah düşmanı insanlarla dolu, boş durmadılar… Yaklaşık bir yıllık Mursi iktidarı şu sorunlarla ilgilendi; kimse petrol bulamıyor, askeriye petrolleri parayla kendi adamlarına satıyor ya da götürüp çöle döküyor.
Başka bir sorun ise, askerler elektrik kuruluşlarına baskın yapıp, elektriği kesiyorlar. Ülkede günlük 3-4 saatten fazla elektrik kesintisi oluyordu. Diğer bir sorun ise, polis çalışmıyor. Gidiyorsun bu hırsız diye; adamı serbest bırakıyorlar. Yani güvensizlik ortamı oluşturuyorlar ve bu şekilde Mursi’yi yıpratmaya çalışıyorlardı. İhvan bu sorunları çözmek için çok çaba sarffetti. Askeriyede ve diğer teşkilatlarda İhvan’dan kimse yok, böyle olunca diğerleri söz dinlemiyor ve iş yapmıyorlar. Yani askeriyenin çıkardığı sorunlar, İhvan’ın uğraşısından çok daha büyüktü.
Daha sonra Muhammed Mursi, hem Yüksek Askeri Konsey Başkanı ve Savunma Bakanı Mareşal Hüseyin Tantavi’yi, hem de Genelkurmay Başkanı Sami Hafız Enan’ı emekliye sevk etti. Yerine başka birini aramaya başladı ve Sisi’yi getirdi. Sisi, başta İhvan’ı seviyor gibi görünüyordu. Onun gelmesine rağmen aynı sorunlar devam etti.
-Anlaşılan ordu yerinde hiç durmamış. Peki, sonra neler oldu?
Son günlerde Sisi ve dış destekçileri darbe planları yapmaya başladı. Sorunları çok zor kılmaya başladılar. Halkı direkt etkileyecek etkenleri artırdılar. Artık ülkede benzin yok arabaların tümü durdu, çalışmıyor. Elektrik problemi daha da artırıldı. Bir kaos hazırlığı yaptılar.
Sisi ve destekçileri halkın çoğuna para verip, ayaklanın! Gösteriler yapın! Mursi’yi düşürün! Ve biz size sahip çıkarız, diyorlardı. Bu şekilde karşı ayaklanma olarak “Temerrud Hareketi” oluşturdular. İnsanları protestolar için sokağa çıkardılar bu insanların içerisinde sanatçılar, oyuncular ve şarkıcılar da vardı. Bu kesimler İslam’ı sevmeyenlerdi. Hatta bazı insanlar Mursi’nin kaldığı cumhuriyet sarayına saldırı girişiminde bulundu, polisler sarayı bilerek korumuyordu. Saldıranlar arasında sivil izlenimi oluşturan istihbarata çalışan görevliler bile vardı. Ve silahlılardı… Saldırıları fark eden İhvan’lı gençler ve Mursi’yi seven bazı insanlar, onu korumaları gerektiğini düşünerek, saraya gittiler. O gün İhvan’dan 10 kardeşimiz öldü.
Böylece, adım adım darbeye zemin hazırlıyorlardı. Gösterilerden sonra askeriye Mursi’ye süre verdi. Bu süre sonunda 3 Temmuz 2013’te askerler onu almadan önce kendisi bir son konuşma yapıp, kayıt altına aldırmış. Hepinizin bildiği -son konuşma- diye geçen konuşma, ondan sonra alıkoyup götürmüşler. İnsanlar arasında çeşitli yer isimleri zikrediliyor ama nerede olduğu bilinmiyordu.
-Anladım. Sonra sizler neler yaptınız?
Bunun üzerine Rabia ve Nahda meydanlarında oturma eylemleri yaptık. Ben Nahda’daydım. Çok kalabalıktık. Hâlâ Muhammed Mursi’nin yeri belli değildi. Devam eden eylemlerin ardından bir cumartesi, sabah namazı esnasında bu meydanı taradılar o gün 57 şehid verdik. Bu şekilde protestolarımız devam ediyordu. Direncimizi gördükçe, şiddeti artırıyorlardı. 27 Temmuz’da Manassa bölgesinde -orası da çok kalabalık- 120-140 arası şehid ve 4.500’e yakın yaralı vermiştik. Bir gün, Cuma namazı sonrası Nahda’ya yakın bir yerde sivil kıyafeti giymiş bazı polisler gençlerin üzerine ateş açmaya başladılar. Onlarda saklanmak için bir binaya girmişlerdi ki ‘Baltacı’ dediğimiz ekip onları içerde yakaladı. Bugünün gecesinde ise, 13 kişiyi öldürdüler. Yine Ramses bölgesinde de çok ölen oldu. Başka bir gün sabah namazında Nahda meydanındaydım. Uyuyordum. Arkadaşlarım kalk, dedi. Uyandım. Ne oldu, dedim. Saldırı olacak galiba tanklar ve panzer araçları gelmiş, dediler. Meydana girişlerini engellemek için daha önce hazırladığımız çukurları benzinle doldurduk. Arka tarafına da kum torbaları koyduk, onun arkasında da bizler vardık. Onlar gaz bombası atıyorlardı, biz de o gazları kapalı kutu suyun içine atıyorduk fazla yayılmaması için. Bir türlü bulunduğumuz alana geçemiyorlardı. En sonunda büyük bir araç getirip geçmeyi başarmışlardı. Herkesin bir görevi vardı. Benim görevim ise aldığımız gaz maskelerini dağıtmaktı. Nahda Meydanı çok büyük bir meydan. Etrafında Kahire Üniversitesi, hayvanat bahçesi vb. yerler var. Onlar alana girince bizlerde Kahire Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ne doğru kaçtık arkadaşlarımızın bir kısmı fakülteye girdi. Sonra çevreleri kuşatıldı. Ve fakülte kapısı ateşe verildi, daha kötü oldu.
Günlerimiz bu şekilde devam ediyordu. Sonlara doğru 16 Ağustos günü ülke genelinde ‘Gazap Cuması’ adlı kitlesel eylemler düzenlendi. Çok ama çok kalabalıktı öyle ki, daha önceden sokağa çıkmayan akrabalarım bile çıkmıştı. Bugünde saldırmaya başlamışlardı. Saldırıların etkisinden insanlar El-Fetih Camisi’ne sığınmaya çalıştı. Bugün cidden çok şiddetliydi. Çok şehid verdik. Birçoğu hapishanelere atıldı. Caminin içerisinde çok az insan kaldı. Akşam namazından sonra Dr. Salah Sultan bu camide evlere çekilin diye, açıklamalarda bulundu. İnsanlar üzgün, çaresiz ve öfkeliydi. Bizler için bugün çok zordu. Şehidlerin intikamı ne olacaktı? Daha sonra eylemler ara ara ocak ayına kadar devam etti. Bende bu ayda tutuklandım.
-Allah direnen kardeşlerimizin şahitliğini kabul etsin. Şehidlerimizin yolundan gitmeyi bizlere nasip etsin, diyelim. Bizlere nasıl tutuklandığından bahsedebilir misin?
8 Ocak 2014’te Muhammed Mursi’nin mahkemesi vardı. İnsanlar yine meydanlara çıkmıştı. Bende bu meydanlardaydım. Yine güvenlik güçleri saldırmaya başlamıştı. İnsanlar kaçışıyordu. Bende yerimde kalıp gösterilere katılmayan, izleyen insanlar gibi davranırsam kurtulacağımı düşündüm ve kaçmadım. İzleyenlerin yanına doğru geçtim. Oranın mahalle sakini gibi gözüktüm. Yapacak bir şeyim yoktu. Alıp götürüyorlardı. Kargaşa, darp durunca gideyim diye düşündüm. Ben giderken ilerde bir kadını polis ve baltacı yakalamıştı. Kadın 50 yaşlarındaydı. Onlardan biriymişim gibi görünüp kadına yardım edecektim. Ailesinin adresini ve telefonunu alıp haberdar edeyim diye düşündüm. Kadınla dururken benim kadınla beraber olduğumu hissettiler. Bana kimliğimi çıkarmamı söylediler. Baktılar uzak bir yerdenim. Anladılar, beni de kadınla beraber polis karakoluna götürdüler. Orada bizle beraber 7 kadın 15 erkek vardı. O erkeklerde kadınlara yardım ederken alınmışlar. Böylelikle hapishane sürecimde başlamış oldu.
-Hapishanede sana ve diğerlerine muamele nasıldı, işkence yapıyorlar mıydı? Kaç yıl kaldın?
Toplamda 3 yıl ve bu süre içerisinde 6 farklı hapishanede kaldım. Polis karakolundaki işlemleri bitirdikten sonra hepimizin gözleri kapalı ellerimiz arkadan bağlı şekilde sorgulama yerine götürdüler. Önce kadınları sorgulayıp küfredip dövüyorlardı. Biz duyuyor ama bir şey yapamıyorduk. Sonra bizi alıp aynı şekilde dövdüler. Birkaç kez mahkemeye çıkardılar. Bu mahkemede 4 kadını serbest bıraktılar. 3 kadın hüküm yedi. Bu kadınların biri benim yardım ettiğim, diğerleri de 17-18 yaşlarında genç kızlardı. Erkeklerden ise 8’i hüküm yedi. Biride bendim. Bana 10 farklı suçtan ceza verdiler.
Muamelelerine gelince, hükme bağlı, iki çeşit hüküm var. Birincisi: asker, polis öldürdüysen cezan direkt ölüm. İkincisi: gösterilere katılmak. Ben bu hükümdeydim.
Bana sorguya gelen bir adam var idi, orduda askerdi. O bana çok işkence yaptı. O yaparken hiçbir şey hatırlamazdım. Baygın oluyordum. Genelde şunları yapıyordu: koltuğa oturtup elektrik veriyordu ya da oturup kollarımı bacaklarımda birleştirip diz kapaklarımın arasından odun parçası geçirip o şekilde tavana asıyordu. Bu acıyı tarif edemem. Ya da demir parçası ısıtıp, vücuduma yapıştırıyordu. Bu ve buna benzer işkenceler yaptılar. Birçok insan hatta yakın bir arkadaşım bir hafta içerisinde işkencelere dayanamayıp vefat etti. Çok zalim adamlar! Hesabımızı ahirete erteliyoruz, neyse ki umarım Allah’a karşı bir bedel ödeyebilmişimdir. Elhamdulillah. Hapishane süremle alakalı bunlardan bahsetsem yeterli sanırım.
-Tabii ki kardeşim, Allah bedelinin mükâfatını şüphesiz verecektir. Diğer bir soru olarak, Sisi diktatörlüğü hâlen başta. Genel olarak Mısır insanları Sisi’den memnun mu, ülkenin durumu nasıl?
Ülkenin durumu çok kötü… Fakirlik var ve insanların çoğu malsızlıktan şikâyetçi. Gençler ve halkın çoğu artık Sisi’yi sevmiyor. Bu sevmeme, maalesef İhvan’dan dolayı değil; fakirlik, parasızlık ve malsızlıktan dolayı.
-Anlaşılan Sisi’nin suyu çoktan ısınmış. Gerek meydanlarda gerek hapishanelerde gerek faaliyetlerde gençlerin taşıyıcı rolü çok önemli. Özellikle darbeden sonra, İhvan’ın gençleri ne durumda biraz bahsedebilir misin?
Gençleri 3 kısımda ele alsam daha iyi olacak:
Birinci kısım, darbeden sonraki zor şartlar onları ümitsizliğe itti. Bazıları üzülerek söylüyorum namazı bile bıraktılar yani gayeleri kalmadı.
İkinci kısım, İhvan’dan çıkıp uzaklaştılar. Ve en kolay yolu seçtiler. Mücadeleyi bıraktılar.
Üçüncü kısım ise, bu da kendi içinde ikiye ayrılıyor. Birincisi, cemaatin kararlarını hiç sorgulamadan ne denilirse onu yapıyorlar. Bence bu biraz sorunlu. Kendi görüşlerini gerektiğinde söylemeli, eleştirmeliler. İkinci kısım tam olarak böyle. Ben de kendimi burada görüyorum. Diyelim cemaat bir konuda karar alıyor, görüşlerimizi söylüyoruz. Eleştirip katkıda bulunmaya çalışıyoruz ve ne karar çıkarsa saygı duyup faaliyetlerimize devam ediyoruz. Allah’a duamız, cemaatimizi doğru yöne ilerletecek önderler göndermesi, yetiştirmesi. Zor bir süreçten geçiyoruz. Umutsuzluğa düşmüş genç kardeşlerimizi tekrar motive etmemiz gerekiyor. Önümüzdeki en büyük sorun bu. İhvan’lı insanlar neredeyse her 10 sene de bir hapishanelere atılıyor, şehidler veriyor, sürgünler yiyor. İnşallah bu dönemi de atlatacaklardır.
- Son olarak toparlarsak,neler söylersin?
Her şeye rağmen Allah’a hamdolsun. Ben insanların eğitim ve ıslahını önemsiyorum. Bu süreçler geçecek. Biz Allah’ın davasına hizmete bakalım, insanlara emek verelim, gerisi gelecek. Böyle hareket edersek ailemizi, toplumumuzu doğru istikamette tekrar inşa ederiz inşallah.
Söylemek istediğim bir diğer husus da, darbeden sonra hapishaneye girip çıkan insanlar ülkelerine geri dönemiyorlar. Dönerlerse tekrar alınıyorlar. Bu yüzden çoğu farklı ülkelerdeler. Özellikle genç kardeşlerimiz eğitimlerine devam ediyor. Bu kardeşlerin umutsuzluk sorununu halledersek Allah’ın izniyle bu süreçten güçlü çıkacağımıza inanıyorum.
(Röportaj: Durmuş Kancı /H.söz Haber)