10-12-2020 09:40

Siyonist uşaklığı ile Melik Faysal`ın misyonuna dönüş tercihi arasında Suud

Taha Kılınç, Suud`un, Ümmet birliğini savunan ve Kudüs davası konusundaki hassasiyetiyle tanınan 1964-1975 yılları arasındaki meliki Faysal`ın oğlu Prens Turki Faysal`ın Bahreyn`deki güvenlik zirvesindeki açıklamalarını yorumladı...

Siyonist uşaklığı ile Melik Faysal`ın misyonuna dönüş tercihi arasında Suud
Beklenen 
 
Taha Kılınç / Yeni Şafak
 
Suudi Arabistan eski İstihbarat Şefi Prens Turkî el Faysal’ın geçtiğimiz pazar -6 Aralık 2020- Bahreyn’in başkenti Manama’da düzenlenen güvenlik zirvesinde İsrail hakkında söyledikleri, bu haftanın en çok konuşulan konuları arasına girdi. İsrail’in kendisini “kana susamış katillerle çevrili, yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan küçücük bir ülke” olarak tanıtmasına rağmen, aslında “Batılı bir sömürgeci güç” olduğunu vurgulayan Prens Turkî, Filistinlilerin karşı karşıya kaldığı acımasız muameleden ve işgalin tezahürlerinden çeşitli örnekler vererek, “Açık bir yarayı sakinleştiricilerle ve ağrı kesicilerle tedavi edemezsiniz” dedi. Siyonist yönetimin Filistinlileri toplama kamplarına kapattığını, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden orada çürümeye terk ettiğini belirten Prens, İsrail’in evleri dilediği gibi yıktığını ve istediği kişilere suikast düzenlediğini hatırlattı. Turkî el Faysal, İsrail’in Müslüman vatandaşlarına reva gördüğü ayrımcılığı da sert sözlerle eleştirerek, Suudi Arabistan yönetimi olarak ancak Filistinlileri tatmin edecek adil bir çözümü kabulleneceklerinin altını çizdi.
 
Toplantıya tele-konferans yöntemiyle uzaktan iştirak eden İsrail Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi, Prens Turkî’nin sözlerini dinlerken epey afallamıştı. Konuşma sırası kendisine geldiğinde, “Suudi temsilcinin yorumları karşısında eseflerimi bildirmek istiyorum. Bu yorumların, Ortadoğu’da bugün yaşanmakta olan değişimleri ve ruhu yansıttığına inanmıyorum” diyen Aşkenazi, kendisini biraz toparladıktan sonra, tepkisini Twitter hesabından da sürdürdü.
 
1979-2001 arasında ülkesinin istihbarat başkanlığı görevini sürdüren Prens Turkî el Faysal’ın konuşması, yalnızca bu sıfatından dolayı ve Kral Selman’la şahsî yakınlığı yüzünden önemli değildi. Kendisi, ABD ve Batılı ülkelerin İsrail’e desteğini protesto etmek için 1973’teki ünlü petrol ambargosunu başlatan ve ardından Riyad’daki sarayında bir suikasta kurban giden Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın oğlu olması hasebiyle de, söyledikleri ayrıca anlamlıydı. Nitekim sosyal medya üzerinden gösterilen reaksiyon tufanında, çok ciddi bir kesim “Kral Faysal’ın misyonuna dönüş” vurgularında bulundu.
 
“Kral Faysal’ın misyonuna dönüş”, mevcut Suudi Arabistan yönetimi için epey iddialı ve uzak bir hedef olsa da, son haftalarda Riyad’dan yükselen sesler dikkat çekici. Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Sudan iktidarlarının bindiği “İsrail’le normalleşme” trenine arka vagon olarak eklemlenmesi beklenirken, ardı ardına yapılan hamlelerle tam tersi bir duruş sergileniyor. Kral Selman’ın bizzat devrede olduğu anlaşılan yeni süreçte, bir yandan da Türkiye’ye yönelik düşmanca tavırdan vazgeçildiği, diyalog ve uzlaşma kanallarının yeniden açıldığı görülüyor.
 
Dünya medyasında siyasî gözlemcilerin de altını çizdiği üzere, söz konusu üslup değişikliğinin akla en yatkın açıklaması, ABD’de Joe Biden yönetiminin izleyeceği Ortadoğu politikalarına abapte olma arzusu. Biden’ın İran’ı yeniden oyuna dâhil etmesi durumunda, Suudi Arabistan’ın tümüyle kapana kısılacağı kesin. Donald Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner’in iteklemesiyle bilhassa son üç yılda birbirinden abes adımların atıldığı Ortadoğu’da, Suudiler için en mantıklı ve makul seçenek Türkiye ile safları sıklaştırmaktı, ancak akla ziyan işler gerçekleşti.
 
Riyad’ın bütün yatırımı Trump’ın yeniden kazanmasına yaptığı sır değildi. Ancak sandıktan Biden çıkınca, şimdi bazı U dönüşleri de şart oldu, haliyle. Sadece Türkiye ile değil, Katar’la da birden bire “barışma” adımlarının atılması, aynı amaca hizmet ediyor. Katar’a karşı 2017 haziranında başlatılan abluka, nihayetinde İran’ın Arap Yarımadası’na -Doha üzerinden- daha da yaklaşmasıyla sonuçlandı. BAE de, bir yandan Suudileri “İran tehlikesi”ne karşı kışkırtırken, el altından İran ve Suriye rejimleriyle iş tutuyor. Bu vasatta, Suudilerin yeniden Türkiye ve Katar’la saf tutmaktan başka çaresi yok.
 
Bölgede bu baş döndürücü gelişmeler yaşanırken, herkesin aklındaki soru aynı: Suudi Arabistan’ın fiilî lideri konumundaki Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MbS), bu denklemin neresinde? Eski statükoya dönüş babası Kral Selman üzerinden yürürken, MbS’nin ne yapmakta ve düşünmekte olduğu merak konusu. Eğer bölgedeki dengeleri doğru okuyabilirse, Abu Dabi’deki siyasî aklın kendisini ve ülkesini sürüklediği tehlikeli maceralardan bir an önce vazgeçer. Okuyamazsa, bunun tatsız neticelerinin bütün Ortadoğu’ya -ve hatta İslâm dünyasına- yansıyacağı çok açık. Beklenen ve halkların gönlünden geçen, elbette birincisi.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !