Şükrü HÜSEYİNOĞLU

10 Aralık 2018

SON AYLARIN GÜNCELİNE VE SÂBİTELERİMİZE DAİR KISA KISA

İnternetteki paylaşım sayfamda son bir ay içerisindeki çeşitli güncel gelişmeler ve sâbitelerimize dair yorumlarımı yeniden eskiye doğru bir kronojiyle dikkatlerinize sunuyorum:

Bir kediye yiyecek veriyorsunuz, önce onu kokluyor, kendince tayyib/temiz, yenilebilir olup olmadığını kontrol ediyor ve öyle olduğuna karar verirse yiyor.

Modern tuğyan insanları öylesine ifsad etmiş, kendilerine/fıtratlarına yabancılaştırmış durumda ki, kedilerdeki kadar bile seçicilik kalmamış insanların çoğunda.

Küresel ve yerel şirk düzenleri, onların himayesindeki küresel şirketler ve medya tröstleri, hayat tarzından giyim-kuşama, idol/put modellerinden yemek kültürüne önlerine ne koyarsa benimsiyor insanlar.

...

Rızkı Rabbimizden bilen O'nun kulu,

Başka mercilerden bilen ise "emir kulu" olur.

...

"Hırvat yazar İvana Sojat, Osmanlıların fethettikleri yerleri yakıp yıkmadığını, aksine inşa ve ihya ettiğini söyledi."

Osmanlı neticede Emevi ve Abbasi sultalarından devraldığı, Kur'ani-Nebevi olmaktan ziyade kültürel bir İslam anlayışı ve saltanatla idare olunan bir devletti. Kısacası İslam'ın suyunun suyu mesabesindeki bir anlayış ve işleyişe sahipti.

Suyunun suyu bile insanlık tarihine böyle iz bırakmışsa, bir de İslam'ın bizatihi kendisinin uygulandığı bir devleti düşünün, dünyayı bir barış ve adalet yurduna çevirmez mi?

...

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Fransa'daki olayları değerlendirirken diyor ki "Biz bu konularda hep ilkesel davrandık, vandalizme hiçbir zaman destek vermedik."

Keşke öyle olsaydı, keşke doğru söyleseydiniz. Oysa Afganistan'daki ve Irak'taki ABD vandalizmine verdiğiniz desteği Allah da biliyor, kullar da biliyor.

...

"Hani cinlerden bir grubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca  (birbirlerine) 'Susun' demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi." (Ahkaf, 29)

Kur'an'ı dinleyip-okuyup da, onu dinlememiş-okumamış gibi gündelik hayatlarına devam edenlere veyl, 

Tıpkı ayette söz edilen cinler gibi Kur'an'ın hayat menbaı mesajına muhatap kılındıklarında, gecikmeden ve ertelemeden uyarıcılar-dâvetçiler olarak içinde yaşadıkları topluma yönelenlere ise selam olsun.

...

"...Hayır adına ne yaparsanız, Allah onu bilir. (Âhiretiniz için) Azık hazırlayın, şüphesiz azığın en hayırlısı  takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Bana karşı gelmekten sakının." (Bakara 197)

Gününü gecesini üç günlük dünya hayatı için azık toplamak için çalışıp didinmekle geçiren insanoğlunu Rabbimiz böyle uyarıyor, uyandırıyor. 

Lakin, bizatihi kendilerini yoktan var eden ve nihayetinde hesaba çekecek olan Rablerinin uyarısına kulak verip uyanan, azıkların en hayırlısı olan takva azığı hazırlamaya yoğunlaşan insan ne kadar az.

...

Müminin hayatı, söylem ve fiillerinin toplamıyla imanının isbatından ibarettir.

Herhangi bir politikacının hayatının özeti ise, laik-demokrat şirk akidesine ve onun üzerine kurulu düzene bağlılığın isbat çabasıdır.

...

Devletin hizmetine sokulmuş, araçsallaştırılmış bir din anlayışında hayır yoktur. Böyle bir din anlayışı insanların ne dünyasını ne âhiretini kurtarır.

Dinin hizmetindeki bir devlet anlayışı ise çok hayırlar doğurur. İnsanların hem dünyasını hem âhiretini imar ve inşa etmede son derece işlevseldir.

...

Afyon'da iki dolandırıcı, altın rengine boyadıkları kaldırım taşını bir kişiye külçe altın diye 50 bin liraya satmış.

Muhafazakâr sağcılığın onyıllardır İslam rengine boyanıp topluma pazarlandığı bir ülkede kaldırım taşının altın rengine boyanıp satılması çok şaşırtıcı değil.

...

Sizden yaşadığımız beldeleri Medineleştirecek bir ufuk ve irade zaten beklemiyorduk. Hiç değilse, asırlık Kemalist dayatmaya karşın şehir kimliğini korumayı sürdüren beldeleri kentleştirecek politikalar uygulamasaydınız. Şehirler şehir kalsaydı, biz onları Medineleştirmek için gayret ederdik.

...

Ramazan'da Oruçbaba ve Zuhuratbaba türbelerine giden gariban teyzelere demediğini bırakmayan indirilmiş din mücahitleri, başta Aile (!) Bakanı olmak üzere AKP'li kadınların toplanıp Anıtkabir türbesine gitmesi, orada mozoleye çelenk koyup Kemalizmin tazim ve takdis ritüellerini huşu içinde icra etmeleri ve ardından orada yatan mevtaya alenen arzuhalde bulunmaları karşısında niçin üç maymun rolü oynuyorlar?

Gariban teyzelere müşrik demek kolay tabi.

...

Sanırım majesteleri ve refikası "İki günü eşit olan ziyandadır" hadisini yanlış anlamışlar.

Hergün ayrı bir kıyafet, ayrı bir kreasyon çok ciddi bir maliyet olsa gerektir.

...

Zeybekçi'nin "Bizim partideki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoşgörü alanına sahiptir" açıklamasına karşılık "Bu tarif bize uymaz, midemiz bu kadarını da kaldırmaz" deyip istifa eden bir AKP'li duydunuz mu?

...

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, dünyadaki tüm Müslümanlara ABD'ye karşı birleşme çağrısında bulunmuş.

Şimdi bu adama sormak lazım: Suriye'de Esed diktası ve işgalci Rusya ile birlikte katlettiğiniz yüzbinlerce mazlum Müslümanı da katacak mısınız bu birliğe?

...

Küreselde ve yerelde kapitalist sömürü çarklarını ve o çarkları ayakta tutan düzenleri inkılaba uğratma cehdini terk edip, salt yardım kolisi dağıtmakla sosyal adaleti gerçekleştireceği zannıyla hareket eden bir Müslümanlık algısı İslam'a mutabık değildir.

Bu, yani yardım kolisi dağıtmak tabii ki önemli bir ameldir, lakin İslam'ın iyilikseverlik anlayışının sadece mikro boyutunu oluşturur. Makro boyutu ise, zulüm ve sömürü düzenlerinden akidevi ayrışma ve onları inkılaba uğratma çabasıdır.

Mikro boyutuyla sınırlı bir iyilikseverlik Hıristiyanlaşma temayülüdür.

...

"Cemaatler ve tarikatler sorgulamayan, liderlerine körükörüne itaat eden insanlar yetiştiriyor" eleştirisi son yıllarda popüler. Bu, 15 Temmuz sonrası memlekette sağcısından solcusuna tüm partilerin ve bizatihi devletin ortak söylemi olmuş durumda.

Bu eleştiri "Birtakım cemaatler ve çoğu tarikatler" formuyla olmak kaydıyla doğru ve 15 Temmuz öncesinde, bilgi ve bilinç olmadan gerçek anlamda iman olmayacağını ifade eden bizlerden başka yapan da yoktu.

Lakin bugün devletin ve partilerin bu eleştiriyi yapması trajik bir durumu ifade ediyor. Zira devlet de, partiler de körükörüne itaat eden vatandaş ve yandaş yetiştirme konusunda eleştirdikleri cemaatlerden hiç aşağı kalır durumda değiller.

Devlet ve onun kurucu partisi CHP, 95 yıldır "Atam izindeyiz" formuyla "ebedi şefe" körükörüne olmanın ötesinde kulluk boyutunda bağlı bir toplum oluşturmanın peşinde,

MHP, "Doktrin, teşkilat ve lider sorgulanamaz" akidesine sahip bir kitle oluşturmanın gayretinde,

AKP "Reis bir şey demiş ve yapmışsa vardır bir hikmeti" mantığına sahip bir yandaş kitlesi üretmenin çabasında,

HDP de "Kürt ata" olarak gördüğü İmralı'daki kendi putlarına gözü kapalı ve kulluk derecesinde bağlı bir kitle üretmek için kurulmuş bir PKK partisi.

Gel de bu memlekette aklı başında, düşünen-sorgulayan ve hakkı-hakikati arayan insan ara. Ara ki bulasın. Bu evsafta insanların çok çok az olmasının sebebini sanırım anlatabilmişimdir.

...

Politikacıların sâbitesi yoktur, onların kıblesi esen rüzgârlara endekslidir. Müslümanlar ayetlere göre, politikacılar anketlere göre yön belirler, deyip duruyoruz. Lakin artık bunları dünün koca koca muvahhidlerine dahi anlatamıyoruz.

İzmir'e aday gösterilen AKP'nin önemli isimlerinden Zeybekçi "Bizim partideki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoşgörü alanına sahiptir" açıklamasıyla bu gerçeği bir kez daha ifade etmiş oldu.

Ver coşkuyu, İzmir marşıyla Mehter karışık olsun.

...

Son yıllardaki reddiyelerimizin özeti:

- İslam'ın, hükümranlık niteliği ve iddiası yok sayılarak bâtıl düzenlerin dekoratif unsuru haline getirilmeye çalışılmasına,

- Hayatı Allah'a secde/itaat ekseninde inşa etmek ve küfre, şirke ve sömürüye karşı bir duruş olarak yüksek sembolik değeri bulunan namazın, hayattan bağı koparılmış bir ritüele indirgenmesine,

- İslam dâvetinin/dâvasının karargâhları, yeryüzünü mescid (Allah'a itaat/secde mekânı) kılma mücadelesinin merkezleri olması gereken câmilerin/mescidlerin, laik rejimlerin propaganda merkezlerine dönüştürülmesine ve kapitalizmin mabedleri durumundaki AVM'ler bünyesinde lütfen yer verilen edilgen mekânlar haline getirilmesine,

- Rabbimizin apaçık emri ve Müslüman kadının kimliği durumundaki tesettürün, İslami hayat tasavvuru ve bütünlüğünden koparılarak bir aksesuara indirgenmeye çalışılmasına,

- Rabbimizin bütün kulları için var ettiği zenginliklerin belirli ellerde tekelleştirilmesine, biriktirme ve mutaffifîn ekonomisine karşılık paylaşım ekonomisini öngören İslam'ın infak mefhumu ve insani yardım çalışmalarının kapitalist yağma ve yığma karşıtı İslami mücadelenin bir parçası olmaktan çıkartılıp kapitalizmin vicdanına indirgenmesine,

LÂ diyoruz ve inşallah demeye devam edeceğiz, dönemsel rüzgârlara göre sözünü ve duruşunu değiştirenlerden olmayacağız.

...

Klasik bankalar gibi, kâr payı adı altında faizcilik yapan katılım bankaları da kâr rekorları kırıyor. Asgari ücretlilerin, esnafın vs durumu kimin umurunda. "Ekonomi" tıkır tıkır işliyor, tabii ki kapitalist bir ekonomide olması gerektiği gibi sermayenin lehine.

İşte bugünkü bir haber:

"AA muhabirinin Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) verilerinden derlediği bilgiye göre, Türkiye’de faaliyet gösteren katılım bankaları Albaraka Türk, Kuveyt Türk, Türkiye Finans Katılım Bankası, Vakıf Katılım ve Ziraat Katılım’ın konsolide olmayan toplam aktif büyüklüğü bu yılın eylül sonu itibarıyla 212 milyar 416 milyon lira oldu. Söz konusu rakam, geçen yıl sonuna kıyasla yüzde 32,8’lik artışa işaret etti. Katılım bankalarının 9 aylık net dönem kârı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 56,3 artarak 1 milyar 820 milyon 539 bin liraya ulaştı. Sektörün net kârı 2017’nin ocak-eylül döneminde 1 milyar 164 milyon 526 bin lira düzeyinde gerçekleşmişti. Katılım bankalarının öz kaynakları da eylül sonu itibarıyla Aralık 2017’ye kıyasla yüzde 16,3 artarak 15 milyar 862 milyon liraya ulaştı."

...

Bizim din(i)darların meseleleri bütüncül doğalarıyla anlamaya yanaşmalarının ortaya çıkardığı bir çelişki, yıllarca bölgede kendi finoları olarak destekledikleri Saddam'ı Kuveyt'i işgal ettiği gerekçesiyle cezalandırma adına 1991'de Irak'ı yakıp yıkan ve yüzbinlerce mazlumu katleden ABD'nin o zamanki başkanı alçak Bush'a lanet okur ve ölümüne sevinirken, o dönem "Bir koyup üç alacağız" diyerek Irak'ın aylarca acımasızca bombalanmasına destek veren Özal'ı rahmetle anmaya devam etmeleridir.

...

Atasoy Müftüoğlu 15 Temmuz sonrası düzenin yeni seküler kutsallar üretmesini ve bunları topluma rol model olarak propaganda etmesini eleştiren bir beyanatta bulunuyor.

Bu beyanatta Ömer Halisdemir'e bir hakaret yok. Darbe gecesi oynadığı rolün, neticede emir-komuta zincirinde görevini yapmak olduğunu ifade ederek bu asker üzerinden toplumsal bir rol model inşasına karşı eleştiri getiriyor.

Buna karşılık gazeteci-programcı kılıklı troller Müftüoğlu'na yapmadık hakaret bırakmıyorlar. Kısacası düzenin seküler kutsallar üretmesine eleştiri yapmak suç, fakat muhalif bir beyanda bulunan insanlara hakaret serbest.

Çivisi çıkmış bir memleket burası maalesef.

...

ABD'de bir mahkum, toplam 90 kişiyi öldürdüğünü itiraf etmiş. TRT Haber bu durumu "ABD'nin bugüne kadar en fazla cinayet işleyen seri katili" diye haberleştiriyor.

Ne münasebet. ABD'nin en fazla cinayet işleyen seri katilleri her zaman ABD başkanları olmuştur. Bu seri katillerin sonuncusu olan D.Trump adlı müptezel daha iki gün önce Afganistan'da çoğu kadın ve çocuk 23 mazlumu hunharca katletti.

...

2. Abdulhamid dönemi Maarif Nazırı Emrullah Efendi "Şu mektebler olmasa, Maarif nezaretini ne güzel idare ederdim" demişti, şaka yollu olarak.

Şimdilerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Aile Bakanlığı ile ilgili bakan tercihi ve o bakanın yapıp-ettiklerine bakınca, şaka yollu da değil ciddi ciddi "Şu aile müessesesi olmasa Aile Bakanlığını ne güzel idare ederiz" mantığıyla hareket ediliyor gibi geliyor bana.

Öyle ya, Aile Bakanlığı için bula bula, kadını güçlendirme adı altında AB fonlarıyla aile mefhumu ve müessesini çökertecek çalışmalar yapan KADEM'in Ankara temsilcisini buldu Erdoğan. E o da üzerine düşeni, elinden geleni yapıyor yani, ailenin tabutuna son çiviyi de çakmak adına. İlk icraatlarından biri yeni doğum yapan kadınları alel acele kurslara yönlendirip bir an önce iş hayatına kazandırma projesiydi.

Neydi bu telaş, yoksa Bakan hanım şunu mu düşünmüştü: Doğum yapan kadın çocuğunun ve evinin cazibesine kapılıp ev hanımı olmaya karar verirse kapitalist çarklar bir personelini kaybeder, feminizm ciddi bir yara alır. İyisi mi anneliğin tadını alamadan hemen kursa ve oradan fabrikaya yollayalım!

Tüm bu çalışmalarla aile mefhumu bitirilince Aile Bakanlığı'nı idare etmek epey kolay olacak tabi.

...

Ankara'da bir kişi "birlikte yaşadığı" kadını vurmuş ve sonra da intihara kalkışmış. Son zamanlarda "birlikte yaşayanlar" ve onların kavgaları, birbirlerini vurmaları, öldürmeleri ne kadar da arttı. İslamsızlık insanlara dünyada da cehennemi yaşatıyor ve fakat insanlar cehenneme ne kadar da hevesli.

...

İslam'a göre kumarın her çeşidi kötüdür, şeytan işi pisliktir ve dolayısıyla haramdır. (Bkz: Mâide, 90-91)

Türkiye'deki cari seküler devlet dinine göre ise kötü ve gayri meşru olan sadece yasa dışı kumar-bahistir. Resmi kumar ise iyi-güzel ve dolayısıyla meşrudur. Nitekim bugün medyada yer alan bir haber şöyle: "Türkiye’nin büyük iletişim şirketlerinden Turkcell’in Ceo’su Kaan Terzioğlu, bugün Spor Toto bahis oyunları ihalesine girdikten sonra yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kanayan yarası yasa dışı bahistir, dedi."

Türkiye'de yaşayan herkes, İslam ile devletin seküler resmi dini arasında tercih yapmakla yükümlüdür. İkisi bir arada kahve olur, fakat ikisi bir arada din olmaz!

...

Anne-babalar küçük çocukları nasıl ki emzikle oyalıyorsa, modern devletler de toplumları partilerle oyalıyorlar. Birisi yıprandığında diğeriyle toplumları oyalamayı sürdürüyorlar.

...

Ah be halkım, sen asgari ücretle, ucu ucuna cirolarla geçim sıkıntısı çekerken bankalar, holdingler sürekli yüzde 200-300 kârlar açıklıyor. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle ve bu düzen sürdükçe yarın da böyle olacak. Sen ise seçimlerin nihayetinde rantı kimin yöneteceği ve dağıtacağı kavgasından ibaret olduğunu anlamadan, kendince bu işlere ulvi, ideolojik anlamlar yükleyip, politikacıların gazına gelerek koşacaksın sandıklara. Ve bu devran böyle sürüp gidecek. 

Ah be halkım. Sen niçin senin dünyanı da âhiretini de düşünerek merhametle sana gerçekleri söyleyen dâvetçilere değil de, rant kavgasını ulvi bir kavga gibi göstermeye gayret eden sihirbazlara kulak veriyorsun.

...

AB fonlarıyla Müslüman mahallesinde feminizm pazarlayan KADEM ve onun güdümündeki Aile Bakanlığı, Filistin'e de el atmış. Orada da kadını güçlendireceklermiş! Kısacası yandı gülüm keten helva.

...

Sen, Rabbimizin hayat rehberi ve kalplerdeki şirk, nifak, fısk gibi hastalıklara şifa olarak inzal buyurduğu Kur'an ayetlerini saptırarak, oku üfle, suya üfleyip şuraya buraya serpiştir her hastalığa şifa bul iddiasıyla rezil rüsva bir kitap neşret ve onunla satış rekorları kır, fakat kendin hastalanınca hastanenin yolunu tut.

Seni gidi cübbeli hurafe tüccarı.

...

FIFA başkanı geçtiğimiz yıl Türkiye ziyaretinde, yeni yapılan dev stadyumlardan övgüyle söz etmişti.

Devasa stadyumların yanı sıra devasa AVM'ler, plazalar, towerler ve tüm bunların yanı sıra da devasa câmiler yapılıyor son yıllarda.

Kimse de buradaki derin çelişkiyi görmüyor, gören varsa da söz konusu etmiyor, susmayı tercih ediyor.

Protestanlıkta olduğu gibi hayat alanlarından çekilmiş, popüler kültür ve akımlara karşı itiraz ve iddialarından vazgeçip mâbede hapsolmuş din algısı inşasına artık bu işlerin farkında olan Müslümanlar bile itiraz etmiyor.

Tüm bu işler CHP tarafından yapılacaktı ki memlekette ne gürültü kopardı oysa. AKP yapınca her şey normalleşiyor, sineye çekiliyor. Boşuna demiyoruz, AKP pirincin içindeki beyaz taştır diye. CHP siyah taş olduğu için çok sırıtıyor.

...

Bireysel kimliğini Müslüman, sosyal-siyasal kimliğini ise Muhafazakâr Demokrat olarak deklare etmek, daha başından açık bir şirk izharıydı.

Zira hayat bütünlüğünden herhangi bir parçayı koparıp onu Âlemlerin Rabbinden ve O'nun ölçülerinden bağımsızlaştırmak şirktir. Maalesef bu açık şirk izharıyla yola çıkanlar, süreç içinde birçok İslami (!) çevreyi de beraberlerinde sürükledi, dönüştürdü.

Oysa aksi olmalıydı. İslami çevreler, apaçık şirk içindeki muhafazakâr demokratları tevhid akidesiyle tanıştırmaya ve tevhid üzere iman etmeleri noktasında onlara merhametle öncülük etmeye çalışmalıydılar.

...

Bizim köylüler eskiden kalaycılıkla iştigal ederlerdi. Körüğü sırtlarına vurup, karda kışta dağları ovaları yayan olarak aşarak şehir şehir, kasaba köy dolaşıp yemek kaplarını kalaylar, geçimlerini öyle sürdürürlerdi.

İsmini aldığım Şükrü dedem ve akrabamız Bozo amcanın bir kalaycılık hatırası, tam da bugün Müslümanlar arasında yaşanan, mevcut siyasi-sosyal akıntılara kapılarak tevhidi duruştan uzaklaşma sorununu resmeder nitelikte.

Bizimkiler bir Ramazan günü körüğü bir Alevi kasabasına kurmuş, etrafa duyuruyu yapıp kasabalıların getirdiği kapları kalaylamaya başlamışlar. Bir süre sonra kalay azalınca dedem Bozo amcadan kasabadaki ilgili dükkandan kalay satın alıp getirmesini istemiş.

Kalay satın almaya giden Bozo amca bir süre sonra elinde kalay, ağzında sigara çıkagelmiş. Tabi sigarayı gören dedem "Gardaşum bu ne böyle. Orucunu mu bozdun?" diye çıkışınca, Bozo amcanın cevabı şöyle olmuş: "Hey gidi gardaşum, kasabada tas yitmiş mezhep karışmış. Kimse oruç tutmuyor." Kısacası bizim Bozo amca ortama ayak uydurup orucunu bozmuş.

İşte bugün birçok "İslami çevre" de bunu yapıyor. Nuh'un (a.s.) gemisini inşa ameliyesini bırakıp, düzen gemisine binenlerle birlikte bu geminin yolcuları arasına katılıyor, Tevhidi/Nebevi duruşu terk edip cahiliye sistemi içi iktidar mücadelesinin tarafı olma konumuna düşüyorlar.

Memlekette hakla bâtılın arasını ayırma sorumluluğunu yerine getirecek "İslami çevrelerin" çoğu, cahiliye gemisinin yeni kaptanlarının taraftarlığı konumuna düştüğü için de bizim oralıların deyimiyle memlekette tas yitmiş mezhep karışmış bir durumda maalesef. Yahut da politikacıların deyimiyle at iziyle it izi birbirine karışmış vaziyette.

...

Yeniden Refah Partisi kurulmuş. Eskisi neydi ki yenisi ne olsun. 

Partiler, dindar kesimleri cahiliye düzeniyle bütünleştirme tuzaklarından başka bir şey değil.

Müslümanları demiyorum, zira hiç kimse Müslümanları cahiliye düzeniyle bütünleştirmeye muktedir olamaz. Değil mi ki İslam akidesinin temeli, ruczdan/cahiliyeden ayrışmadır.

...

- Hocam büyünün/sihrin aslı esası nedir? Büyücüler kimlerdir?

- Büyü/sihir; gözbağcılığı, el çabukluğu, illüzyon yöntemi, sansasyonel propaganda ve ortalığa yayılan çeşitli spekülasyonlarla insanların algı ve idraklerini yönlendirme ve onları etki altına alarak hedeflenen gayeye sevk etme ameliyesinden ibarettir.

- Bugün büyücü/sihirbaz denince aklınıza ilk kimler geliyor?

- Topraklarında 28 adet ABD-NATO üssü bulunan, emperyalizmin savaş ve işgal örgütü NATO'nun üyesi laik bir ülkeyi "Tam bağımsız Müslüman Türkiye" şeklinde halka pazarlayabilen köşe yazarları.

...

Cahiliye düzenlerinde yönetim kadrolarına aday olmak, bile isteye bataklığa adım atmak demektir.

İslam'ın ölçülerine göre yanlış olduğu açık olan bir şey hayırlı olsun demekle hayırlı olmaz.

...

Namazın önemli bir fonksiyonu da, hayatın hızla akıp gitmesi karşısında insanı günde beş defa durdurmak, durup soluklanmasını, düşünüp tefekkür etmesini, Rabbini ve O'nun mesajlarını hatırlayıp hayatın akışından kendisini çekip kurtarmasını ve Rabbinin istediği şekilde özgün bir akış inşa etmesini sağlamaktır.

Hayatın gündelik hızına müdahil olmak yerine, o hıza ayak uyduran, hızlıca "aradan çıkarılan" bir namaz, bu yönüyle de fonksiyonsuz bırakılmış, hayatı inşa niteliğinden koparılarak gündelik hayata ezdirilmiş demektir.

...

Arapçanın klasikleşmiş lügat kitaplarından birinin yazarı olan İbn Fâris, ilim kelimesini şöyle tanımlıyor: "Bir şeyin kendisinden olmayandan ayırt edilmesini sağlayan iz, belirti ve işaret."

Bu harikulade tanımdan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Hakla bâtılı kesin hatlarla ayırt etmeyen, aynı anda hem hakkı hem de geçmiş ve/veya çağdaş bâtılları kucaklama gibi bir yaklaşım içinde bulunan insanların bilgisi ne düzeyde olursa olsun, ilim sahibi ve ehli olarak nitelenemezler.

...

CHP'li Engin Altay uyanıklık yapıyor ve "1950'den bu yana iktidar yüzü görmedik" diye yakınıyor. Oysa 1923'ten beri CHP iktidardan hiç düşmedi ki. 

CHP ve onun değiştirilmesi teklif bile edilemeyen kanlı okları 1923'ten bu yana bu coğrafyada iktidarda. Değişen sadece hükümetler ve hükümet etme biçimleri.

CHP Türkiyue'de ana muhalefet değil, ana iktidar partisidir. Mehmet Pamak'ın isabetli tesbitiyle "Türkiye'de çok partili değil, çok CHP'li bir sistem vardır."

Kısacası tüm diğer partiler CHP'nin sistem içi versiyonlarıdır. Ulusalcı, milliyetçi, muhafazakar, liberal, sosyal demokrat vs versiyonları.

...

Yusuf Kaplan bugünkü yazısında şöyle demiş: "Kemalizm, son bir kaç yılda, 'fikri hür, vicdanı hür kuşaklar' yetiştirmek şöyle dursun, ülkede toplumun fay hatlarını patlatacak, toplumda nefret tohumları eken, kendilerinin dışındaki kesimlere kin besleyen sloganik, vulger, ezberci bir ideolojiye dönüştürüldü."

Kemalizm son birkaç yılda böyle olmuş, yani daha önce böyle değilmiş! 

Kemalizm ilk günden beri aynı Kemalizm de, son birkaç yıldır sana bir şeyler oluyor be Yusuf abi.

...

Politikacıların sâbitesi olmaz deyip duruyoruz ya, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aynı gün önce Mevlid-i Nebi Haftası'ndaki konuşmasında Rasulullah (a.s.) ve ona ittiba etmekle ilgili sözlerini, ardından da Millet Bahçesi açılışında M.Kemal ve kurduğu laik-batıcı tuğyan cumhuriyetiyle ilgili sözlerini bir araya getirince bu sâbitesizliğin nirvana düzeyiyle karşılaşmış oluyorsunuz.

Erdoğan'ın dünkü Mevlid-i Nebi Haftası açılış konuşmasından: "Gençlerimize Peygamber Efendimizin kutlu mirasını, onun örnek yaşantısını anlatmamız, hepsinden öte sevdirmemiz gerekiyor. Sünnet-i seniyyeyi merkeze almayan, Resulullah'ın hayatından beslenmeyen bir yaşantının İslami olması mümkün değildir."

Yine Erdoğan'ın dünkü Millet Bahçesi açılış konuşmasından: "Ağızlarını her açtıklarında Atatürk istismarı yapan, buna karşılık onun bizlere emaneti olan cumhuriyeti bir milim ileri götürmek için icraatı bulunmayanları, en büyük hakem olan milletimizin terazisine çıkaracağız 31 Mart seçimlerinde."

Bu iki konuşmadaki çok kutsallılık, hakkı ve bâtılı birlikte kucaklama dalaletinin yanı sıra, "en büyük hakem olan millet" tanımlamasının da İslami açıdan neye tekabül ettiğini yazmama gerek yok sanırım. 

Sadece şu kadarını hatırlatayım ki Kur'an'ın tanımlamasında "Ahkemil hâkimîn" (Bkz: Tin, 8) olan Rabbimizdir.

...

Kaşıkçı cinayeti sonrasında yaşananlar giderek Hz. Osman'ın katlinin sonrasında yaşananlara benzemeye başladı, özellikle de Muaviye'nin oradaki tutumu ile ABD'nin bugün Kaşıkçı cinayetindeki tutumu noktasında.

Nasıl ki Muaviye Şam valisi olarak ciddi bir askeri güce sahip olduğu ve Hz. Osman'dan da yardım talebi aldığı halde iki ay süren muhasaraya hiçbir şekilde müdahale etmeyip Hz. Osman'ın katlini beklemiş ve sonrasında ise dirisine sahip çıkmadığı Halife'nin ölüsünü kendi iktidarı için yeni Halife Hz. Ali'ye karşı hoyratça kullanmışsa, onun kanlı gömleğini halkı tahrik etmek için Şam'daki Emevi camisinde teşhir etmeye kadar işi götürmüşse,

Şimdi de Kaşıkçı cinayetinin en azından hazırlık ve icrası sürecini istihbari anlamda bilmemesi mümkün olmayan ABD, katline ya ortak olduğu ya da en azından seyirci kaldığı Kaşıkçı'nın ölüsünü Suud'dan daha fazla petro-dolar yolmak için kullanmaktadır.

Kısacası zalimler ve politikaları hiçbir çağda değişmemektedir.

...

İslam baştan sona bir egemenlik öğretisidir. Müslümanların, gayri İslami egemenlik ilişkilerine karşı itirazları ve yeryüzünde Allah'ın hükümlerinin egemen kılınmasına dair söylem ve çabalarını kastederek "İslam'ın siyasallaştırılması"ndan söz edenler, hevalarına dayalı egemenliklerini koruma içgüdüsüyle bunu söylüyorlar.

Zira biliyorlar ki, İslam suya sabuna dokunmayan bir mâbed dinine indirgenirse tağuti egemenlikleri önündeki son kale de ortadan kaldırılmış olacaktır.

...

Âlemlerin Rabbine itaat yerine tuğyan eden ve bizatihi kendi döneminde devasa heykellerini diktirerek, okul  müfredatlarıyla ve kapıkulu şair ve yazarlar vasıtasıyla kurtarıcı, yaşatıcı, yol gösterici ve dahası haşa yaratıcı (bkz: 10 yılda 15 milyon genç yaratma, bir ulus yaratma vs söylemleri) vasıflarıyla donatılmış bir modern dönem ilahıdır 90 küsur yıldır bu topluma dayatılan.

Bizler "ilah değildir" derken hak anlamda ilah değildir demek istiyoruz. Yeryüzünde ilah çoktur, hatta insanın kendi hevası bile ilahlaşabilmektedir, Hududullah'a tâbi olmayıp tuğyan ettiğinde. (Bkz: Furkan, 43; Casiye, 23)

Bugünlerde yürürlükte olan "imar barışı" ile nasıl ki kimi mağduriyetlerin giderilmesi yanında kaçak yapılar - gecekondular meşrulaştırılıyor ise, mevzu bahis kaçak - gecekondu "ilah"ın da toplum zihninde meşrulaştırılıp kalıcılaştırılması süreci işletilmektedir.

Kim ne yaparsa yapsın bu ülkede "Tüm boyutlarıyla, teorik ve pratik tüm anlamlarıyla Allah'tan başka ilah ve rab tanımıyoruz ve tanımayacağız" akidesine - Rabbani sözleşmesine sonuna kadar bağlı kalacak Müslümanlar olacaktır.

...

Ateistler ölünce cenaze namazı kılınmasını istemeyen ve cesedinin yakılmasını vasiyet eden Aziz Nesin gibi,

Kemalistler de "Atatürk benim ilahım, ona tapıyorum" diyen kanadı kırık Mine gibi olsa bu ülke adam gibi bir ideolojik-dini mücadeleye sahne olur.

O durumda hak hak olarak, bâtıl da bâtıl olarak sahnede olur ve tıpkı Mekke'de olduğu gibi hakla bâtıl fikir arenasında çatışır, ki o durumda bâtılın ayakta kalma imkânı kalmaz.

...

15 Temmuz akşamı darbe girişiminin alenen alkışlandığı yegane muhitler Kemalist putperestlerin yaşadığı zengin muhitleriydi.

Kemalist asker ve politikacılar da darbeyi koklamakla meşguldu ilk anlarda. Kokuyu erken alıp bunun Kemalist değil Fetullahçı bir kalkışma olduğunu öğrenenler ancak bundan sonra tavır koymaya başladı.

Darbe gecesiyle ilgili ifşaatlarda, önce darbe girişimine sevindiklerini fakat Fetullahçı bir girişim olduğunu öğrenince karşı çıkmaya başladıklarını söyleyen birçok subay oldu.

Kısacası bu ülkede darbeciliğe, despotizme ve tepeden inmeciliğe kategorik olarak, ilkesel olarak karşı çıkan çok az insan vardır. Bu tüm dünyada böyle maalesef.

Şu an ayak sesleri çok açıkça işitilmeye başlanan bir Kemalist darbe süreci söz konusu ve umarım Erdoğan bunu da tanklar sokağa çıktığında eniştesinden öğrenmez.

...

İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen mesele ve yine değişmeyen ve kıyamete kadar da değişmeyecek Rabbani mesaj:

Kimisi atasını, kimisi "Ata"sını, kimisi liderini, kimisi şeyhini yüceltiyor, hayatının anlamını onlara bağlılık olarak izhar ediyor.

"Ve rabbeke fekebbir / Sen ancak Rabbini yücelt." (Müddessir, 3. Ayet)

...

Bu dünyada yıkılmayan put mu var, ne yaparsanız yapın sizin putunuz da önünde sonunda yıkılacak.

Gelin aklınızı başınıza toplayın da ölü tapıcılık, putperestlik zilletinden kurtulun. Dünyanızı da âhiretinizi de zâyi etmeyin.

...

Cihangir İslam adlı SP milletvekili Beştepe'deki israfı eleştiriyordu ve biz de bu eleştirisini samimi buluyorduk. 

10 Kasım vesilesiyle yayınladığı mesaja bakılırsa bu konudaki çıkışlarının salt Erdoğan düşmanlığına dayalı olduğu anlaşılıyor. Zira M.Kemal'i övgü ve minnetle anmış. Oysa onun Çankaya'sının israf ve debdebede bugünkü Beştepe'den azı yoktu fazlası vardı.

...

Kemalist düzen "Atatürk ilah değildir" diyen hanımefendiyi tutuklanmakla 14 asır önceki müşriklerin tutumunu tekrarlamış oluyor:

"Onlardan ileri gelen grup ortaya atılıp dediler ki: Yürüyün ve ilahlarınız üzerinde kararlılık gösterin. Çünkü bu istenen bir şeydir." (Sâd suresi, 6. ayet)

...

Türkiye'deki gerçek çelişki ve çatışma M.Kemal'e ilah muamelesi yapan, bununla da kalmayıp onu bir modern dönem putu olarak herkese dayatmaya kalkışan (sağ, sol, muhafazakâr her çeşidiyle) putperest Kemalistlerle,

Âlemlerin Rabbinden başka huzurunda eğilinecek, kendisi için kıyama durulacak ve yol gösterici kabul edilecek bir merci tanımamayı hayatın temel anlamı kabul eden Müslümanlar arasındadır.

Herkes bu ayrışmada safını net olarak belirlemek zorundadır.

...

10 Kasım tuğyanı ve anaların yüreğini yakan Hakkari'deki elim hadiseye dair birkaç mısra:

Anadolu put dolu

Dünün mücahitleri önce mütahit

Şimdi ise aslanlı yolda mozoleye yürüyen

Putperest oldu

▶▶▶

Anadolu ana dolu

Anaların gözleri yaş dolu

Tağutlar ekti ayrılık tohumları

Bitmiyor savaşlar, dağlarda can veriyor 

Ümmetin yitik evlatları

...

Türkiye'de bugün devletin Diyanet kurumu organizasyonuyla camilerde Allah için kitlesel olarak kıyama duruldu.

Yarın sabah ise yine devletin çeşitli kurumlarının organizasyonuyla bir mevta için kitlesel olarak kıyama

durulacak.

Şirk diye tam tamına bu duruma deniyor işte.

...

Kemalistlerle muhafazakârlar arasındaki "Türkçe ezan" tartışması esasa taalluk eden bir tartışma değildir. 

Zira aralarında Kemalistlerin ezandaki şiarlara karşı olması, muhafazakârların ise bu şiarları şeklen kabullenip sahiplenmesi gibi bir farklılık olmakla birlikte,

Neticede her iki kesim de ezandaki şiarların toplumsal ve siyasal hayata, ekonomiye, eğitime, kültüre hâkim olmasından yana değildir.

...

Kırşehir valiliği, eski vali Necati Şentürk'ün bir İmam Hatip Lisesi'ni ziyaretinde karşılama töreninde öğrencilerin dile getirdiği "Kitaba sünnete sarılan, emirlerini yapan, yasaklardan kaçınan Müslümanız Müslüman" şeklindeki ifadeleri "dini and" olarak niteleyerek, soruşturması başlatmış.

Bu durumda, 1923'ten 2013 yılına kadar okullarda çocuklara askeri nizamla okutulan ve şimdilerde Danıştay kararıyla yeniden gündeme gelen and ne andıydı diye sormak lazım. 

Tabii ki o da basbayağı bir "dini and"dı. Üstelik "ebedi şef" putperestliğine dayalı, hayat normlarını, kültürünü, hukukunu bâtıl batıdan kopyalamış, tektipçi, dayatmacı, militarist bir dinin. O din, TDK sözlüğünde 1945 yılına kadar "Türkün dini" diye pazarlamaya çalışılan Kemalizmden başkası değildir.

...

Bugüne kadar edindiğim izlenim şudur ki, Müslümanların vahdet söylemleri (gerçekten vahdeti arzulayan ve bu uğurda her türlü fedakârlığa hazır olan çok az sayıdaki Müslümanı tenzih ederek söylüyorum) maalesef devletlerin karşılıksız para basmasına benziyor.

Hiçbir pratik karşılığı olmayan, dile getirenlerin bile uğrunda kendi konumlarından, dar çalışmalarından fedakârlık yapmaya hazır olmadıkları bir vahdet söylemi, sadece vahdet mefhumunun içini boşaltan işlev görüyor.

Oysa Rabbimiz yapmadığımız, yapmayacağımız şeyleri söylememizden bizi men ediyor. (Bkz: Saff, 1-2. ayetler)

...

"Ulu önder", "Gavs", "Kutub", "Efendi hazretleri"...

"Bunlar, sizin ve atalarınızın isimlendirdiğiniz isimlerden başka bir şey değildir. Allah, bunlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve hevâlarına uyuyorlar. Oysa andolsun ki onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir." (Necm Sûresi, 23)

...

 

Muhafazakâr medya biliyorsunuz ihtida haberlerine çok duyarlıdır. Hemen hergün şu Fransız Müslüman oldu, bu İsveçli Müslüman oldu haberleri yayınlanır söz konusu medya organlarında. 

Bu haberleri okudukça hep şunu söylerim: Bir de siz Müslüman olabilseydiniz.

...

Sema Maraşlı seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açık mektup yazmış ve AB uyum yasaları adına aile kurumunu ciddi şekilde zedeleyen mevcut politikaların terk edilmesi çağrısında bulunmuştu.

Erdoğan bu mektuba nasıl mı cevap verdi? 

AB fonlarıyla Müslüman mahallesinde domuz pazarlamaya çalışan feminist KADEM'in Ankara temsilcisini Aile (!) Bakanı yaparak.

Bu bakanın henüz birkaç aylık icraatları kendisine "Ailenin Tabutuna Son Çivileri Çakma Bakanı" sıfatını hak ettirecek düzeye ulaştı.

Politikacılar böyledir işte. Seçim öncesi halka yakın görünür, gönül alıcı mesajlar verir. Seçimden sonra ise bildiklerini okurlar.

...

Dolar krizi sırasında politikacıların gazına gelip ayfonlarını kıran ve fakat papaz serbest bırakılınca gitti 3-4 bin liralık ayfonum diye ağıt yakanlara tavsiyem, Erdoğan'la Trump görüştü karşılıklı yaptırımlar kaldırıldı diye yeniden ayfon almaya kalkışmamalarıdır. 

Zira Fırat'ın doğusu konusunda bir kriz daha çıkabilir ve ayfonlarını yeniden kırmak durumunda kalabilirler!

Hey gidinin sâbitesi olmayan ve peşinden sürüklediği toplumu da maymunlaştıran politikası.

...

CHP sözcüsü Özgür Özel, SP'li Cihangir İslam'a soruşturma açılmasını eleştirip "Meclis kürsüsünün dokunumazlığı korunmalıdır. Hoşunuza gitse de gitmese de bu kürsüde her türlü düşünce dile getirilebilmelidir" mealinde şeyler söyledi.

Pekala yarın bir gün bir kimse çıkıp o kürsüde "Osmanlı bakiyesi Türkiye'yi siyasi, kültürel ve iktisadi olarak İngiltere merkezli Batı emperyalizmi ve kapitalizmine entegre eden dikta politikaları ve diğer yapıp ettikleri çok açık olarak göstermektedir ki M.Kemal ve kurduğu rejim bir İngiliz projesidir" derse kürsü dokunulmazlığına saygı duyacak mısınız, yoksa büyük putunuzu savunma adına bu putunuzu da bir çırpıda yeyip tüketecek misiniz?

...

Türkiye, İdlib'de Rusya ve Menbiç'te ABD ile birlikte devriye atıyor.

İran, 7 yıldır Suriye'de Rusya ve Esed diktasıyla birlikte katliam yapıyor.

Suud, Yemen'de ABD ile birlikte katliam yapıyor, mazlum Yemen halkını açlığa mahkum ediyor.

Şimdi anlaşıldı mı, Ümmetin en büyük sorunu nedir? 

Ümmetin en büyük sorunu, kendi ulusal çıkarları için emperyalistlerle her türlü işbirliğine hazır olan ulus-devletlerin varlığıdır.

...

Her türlü haramın, fahşanın süslü-şirin gösterildiği dizilerde propaganda edilen şatafatlı hayatların ardındaki rezillikler zaman zaman adli olaylarla ortaya dökülüveriyor. 

Bunun son örneğine şarkıcı genç bir kadının savcılığa şikayetiyle tanıklık ettik. Birlikte yaşadığı "sevgilisinin" gecenin 4'ünde sarhoş şekilde kendisini yarım saat boyunca dövdüğünü, galiz küfürler eşliğinde yumrukladığını, kafasını duvarlara çarptığını vs belirterek şikayetçi olan bu şarkıcıya sorsanız çağdaş bir hayat yaşadığından sitayişle söz eder. Al sana çağdaş hayat!

Bu arada beni genelleştirme yapmakla eleştirecek olanlara bir not olarak, dünyada kadına yönelik şiddetin en fazla ABD ve Avrupa'da (bu alanda şampiyonluk laiklik tuğyanının beşiği Fransa'nın elinde) yaşandığını hatırlatırım.

...

Rabbimiz bizden namazı hayatımıza taşımamızı istiyor, fakat insanlar çoğunlukla gündelik hayatlarını namazlarına taşıyor.

Namazı hayata taşımak; hayatın her an ve alanında tıpkı namazda olduğu gibi manen kıbleye dönük olmak, yani bilinci hep Allah'a dönük tutarak O'na itaat bilinciyle yaşamak, O'nu emirleri önünde boyun eğilecek, rüku ve secde halinde olunacak yegane büyük, yegane rab ve ilah bilmektir.

Buna karşılık gündelik hayatı namaza taşımak ise; namazda huşu ve bilinç üzere olup, dile getirdiğimiz şiarların, okuduğumuz tesbihat, dua ve ayetlerin anlamı ve hayatımızla irtibatına odaklanmak yerine, bir an evvel gündelik işlerimize dönmek adına namazı aceleye getirmek, namazda gündelik işlerimizi düşünerek onu huşu ve bilinçten uzak salt bir bedensel harekete indirgemektir.

Rabbimiz bizleri namazını hayatına taşıyanlardan kılsın.

...

Politikada ahlak aramanın beyhude oluşunun son kanıtı, Melih Gökçek'in yerel seçim öncesi MHP ile AKP arasında paylaşılamayan adam oluvermesidir.

...

Karanlıkçı D.Perinçek'in kanalında bir eleman "Cumhuriyetle halk padişaha kulluktan kurtulup yurttaş oldu" şeklindeki bildik Kemalist propagandayı tekrarlıyor.

Haydi diyelim ki Osmanlı'da padişaha kulluk yapılıyordu. Sizin putperest "ebedi şef" rejiminizdeyse ölmüş gitmiş adama kulluk yapılıyor 95 yıldır be ahmak.

...

Diyanet'in niçin var olduğunu ve ne işlev gördüğünü anlamak isteyenlerin, Diyanet takviminin bugünkü (29 Ekim) yaprağını okumaları yeterlidir.

...

Günün âyeti:

"İbrahim, o vakit babasına ve toplumuna şöyle demişti: Karşısına geçip tapınmakta olduğunuz bu heykeller nedir?" (Enbiyâ, 52. âyet)

...

29 Ekim 1923'te Çankaya köşkü merkezli kurulmuş ve halen de Anıtkabir merkezli olarak hayatiyetini sürdüren mevcut rejim bir irtidat rejimidir. Batının ve onun tüm bâtıl ideoloji ve değer(siz) yargılarının truva atıdır.

Ve bugün dünün muvahhidlerinden (!) bile destek alan muhafazakâr demokratlar işte bu rejimi 2023'teki 100. yılına hazırlamaktadır.

...

Son zamanlarda birçok rezilliğe bulaşan Arda Turan isimli futbolcu, nazara (!) geldiğini düşünmüş olacak ki 41 koç kestirmiş.

Hep söylüyorum, bu toplumun kurban anlayışı İslam'dan ziyade Şamanizm'e dayanmaktadır. Politikacı karşılamalarında, mağaza açılışlarında, bina temeli atılırken, nazara (!) karşı vs "kan akıtma" düşüncesiyle kurban kesilmesi Şaman geleneğidir.

...

Günün sorusu: Dünya beşten büyükse ve Türkiye de Ümmetin kalesi (!) ise, İslam coğrafyasının merkezi bölgelerinden olan Suriye'yi niçin Rusya, Almanya ve Fransa gibi doğulu ve batılı emperyalistlerle masaya yatırıyorsunuz?

1990'lı yıllar olacaktı da Putin zalimi Esed diktasıyla birlikte halkını katlettiği Suriye'yi görüşmek için İstanbul'a gelecekti. Büyük protestolar olur, yer yerinden oynardı.

...

Ümmetin 15 asırlık devasa birikimini mutlaklaştırmak ile bu birikimi yok saymak, elinin tersiyle bir kenara itmek. 

Şu an kendisini İslam'a nisbet eden insanların çoğu bu iki uçta bulunuyor maalesef.

Oysa yapılması gereken çok kolay: Her şeyi, furkan ve mizan olan Kitab-ı Kerim'in terazisinde ölçüp tartmak.

Bunu yaptığımızda ne tarihsel birikimi mutlaklaştırmış ve Kur'an'ın doğru anlaşılmasının önünde engel kılmış oluruz, ne de bu devasa birikimden mahrum kalarak türedi duruma düşmüş oluruz.

...

Riyad'da düzenlenen yatırım konferansında ABD'li şirketler rekor yatırım sözleşmeleri yaptı. Cemal Kaşıkçı üstelik bir konsolosluk binasında Suud zalimleri tarafından hunharca katledilmiş, bundan doğrudan veliaht prens sorumluymuş, ABD'nin ve ABD'li karunların çok da umurunda:

"Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da düzenlenen ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman önderliğinde gerçekleştirilen ‘Çöl Davosu’ olarak adlandırılan ‘Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nda (FII) batının sözde protestosuna rağmen 56 milyar dolarlık iş anlaşması yapıldı.

Suudi Arabistan Enerji Bakanı Halid el-Falih, 3 günlük konferans sırasında 56 milyar dolar değerinde 25’den fazla anlaşma imzalandığını belirterek, 'İmzalanan sözleşmelerin çoğu ABD şirketlerine ait. ABD, Suudi ekonomisinin önemli bir parçası olmaya devam edecek çünkü bizi ilgilendiren çıkarlar, konferansın başarısız boykot kampanyasıyla zayıflatılmasından daha büyük' dedi."

...

Şunu da bilmeli ve belirtmeliyiz ki mevcut and tartışması, neticede sistemin jakoben laiklik yanlısı kemalist kanadıyla, anglo-sakson ılımlı laiklik yanlısı muhafazakâr kanadı arasındaki sistem içi bir tartışmadır.

Neticede her iki kanadın da M.Kemal'in açtığı yolda, gösterdiği ülküde bâtıl batının laiklik, kapitalizm, feminizm gibi tuğyan ideolojileri üzere hareket ettiği, kıblesi bâtıl batı olan bir egemenlik ve yönetim anlayışını sürdürdüğü ortadadır.

Aralarındaki temel fark, birinin bunu halka rağmen ve tepeden inmeci despot yöntemlerle, diğerinin ise halka sevdirerek, "merhale merhale" benimseterek gerçekleştiriyor olmasıdır.

Dolayısıyla biz Müslümanların bu ve diğer tüm gündemlerde ve tartışmalarda kendi özgün konumumuzda sabit kadem olmamız, hiçbir şekilde sistem içi aktörlerin herhangi birinin yanında hizalanmamamız gerekmektedir.

Bizim duruşumuz sistem içi siyasi tartışmaların çok fevkinde, akidevi bir duruş olmalıdır. And konusundaki tavır ve muhalefetimiz de işte bu özgünlükte olmalıdır. 

Akidevi duruş, teori ve pratikte Rabbimizin hükümranlığını esas almayan hiçbir kişi, kurum ve işleyişe hiçbir şekilde taraftar olmamayı gerektirir.

...

Büyük şeytanın sarışın yavrusu D.Trump, cinayetten bir hafta önce "Biz olmasak ayakta duramazlar" itirafı yaptığı Suud'un Kaşıkçı cinayetiyle ilgili yalanları için "Bugüne kadar üzeri örtülmeye çalışılan en kötü olay" açıklaması yapmış.

Geçtiğimiz iki yıl içinde ağır bombardımanlarla Rakka ve Musul'da onbinlerce mazlumun evlerini başlarına yıkan ve parçalanmış bedenlerini evlerinin enkazlarıyla örten sen mi bunu söylüyorsun alçak şeytan yavrusu.

...

Bu arada şunu da belirtelim ki, biz sadece and dayatmasına değil mevcut eğitim-öğretimin putperest niteliğine topyekün karşıyız, Müslümanlar olarak karşı olmak zorundayız. Bu bizim akidevi yükümlülüğümüzdür.

...

Tunuslu alim Beşir Hasan, Kabe imamı (!) Abdurrahman Sudeysi'nin veliaht prens Muhammed bin Selman'ı övmesini sert şekilde eleştirdi. 

Beşir Hasan, "Allah din tüccarlarını kahretsin. Kabe minberi despotların övüleceği yer değildir" ifadelerini kullandı.

...

Türkiye'de nasıl ki Nakşibendiliğin, Kadiriliğin, Nurculuğun kolları vardır; İsmailağası, Menzili, Haznevisi, Yazıcısı, Okuyucusu vs.

Aynı şekilde Kemalizm tarikatının da kolları vardır; CHP'si, MHP'si, Ulusalcısı vs. 

Diğerleri nasıl ki hangi kola mensup olurlarsa olsunlar neticede kendilerini Şah-ı Nakşibend'e, Abdulkadir 

Geylani'ye, Said Nursi'ye nisbet ediyorlar ve kalben hep bu kimselere dönük bulunuyorlarsa, bunlar da kendilerini M.Kemal'e nisbet ediyor, kalpleri ona ve onun türbesine (daha doğrusu Roma tarzı tapınak) dönük yaşıyorlar.

Bu ülkede bazı sözümona Kur'an mücahitleri de iş diğer tarikatlara gelince aslan kesilirken nedense Kemalizm tarikatına, onun şirk ritüellerine ve üstelik bu ritüellerin topluma dayatılmasına sıra gelince sus-pus oluyorlar.

...

Tağutlar işte böyledir, kendilerine hizmet edenleri, kendileri için suç işleyenleri böyle ortada bırakır, bir çırpıda satarlar. Suudi Amerika'nın dışişleri bakanı (Gayri)Adil El Cubeyr, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili şunları söylemiş:

"Veliaht Prens söz konusu iddiaları yalanladı ve bundan haberi yoktu. Olaydan üst düzey istihbarat yetkilerinin de haberi yoktu. Bu kişiler güvenlik meseleleriyle ilgilenen normal güvenlik elemanlarıydı. Bu şahısların yetki ve sorumluluklarını aştıkları bir operasyondu. Kaşıkçı'yı konsoloslukta öldürerek hata yaptılar ve bunu saklamaya çalıştılar."

Bu, dünyadaki satışları. Bunun bir de âhireti var tabi:

"İşte o zaman, kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar. Her iki taraf da azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır." (Bakara, 166)

...

Cahiliyenin hâkim olduğu toplumlarda şayet bir yerde kalabalıklar toplanıyorsa, orada o insanların putlarına, mevcut konumlarına, gündelik yaşayış biçimlerine dokunmayan etkisiz, işlevsiz bir din anlatılıyor demektir.

...

Farkında mısınız, 2013 yılında başlayan ve 2016 yılındaki 15 Temmuz kalkışmasıyla netielenen Fethullahçı darbe sürecinin aynısı, şu an Ulusalcı-Kemalist darbe süreci olarak işliyor.

Bunun ilk işaretini Ergenekoncu bir subay ve sonrasında CHP milletvekilliği yapmış olan Dursun Çiçek vermişti birkaç ay önce, "Bize AKP'lileri yargılamaya hazır oduklarını söyleyen Başsavcılar var" diyerek. Sonrasında Danıştay'ın and kararı geldi.

Bu süreçte yargıyla istedikleri neticeyi alamazlarsa, tıpkı Fetöcüler gibi bir askeri darbeye kalkışacaklarını söylemek müneccimlik değildir. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

Kısacası, ulusalcı-milliyetçi siyaset ve bürokrasiyle ittifak halindeki Erdoğan'ın "Aldanmışız" şeklinde yeni bir açıklamasını yakın zamanda duymak çok uzak bir ihtimal olarak görünmüyor.

...

Devlet Bahçeli and dayatmasını savunurken "Türküm demek suç mu?" cümlesini kullanmış.

Rabbimizin Türk kavminden yaratmış olduğu sizin için, benim için tabii ki suç değil, bilakis fıtri bir gereklilik. 

Zira Rabbimiz Hucurat suresi 13. ayette insanları kavim ve kabileler halinde yaratmasının sebebini "Tanışasınız diye" şeklinde beyan ediyor.

Lakin bu ülkedeki milyonlarca Kürt, Arap vs çocuklarına her sabah "Türküm" dedirtmek, fıtrata ve insanları o fıtrat üzere yaratan Rabbimize karşı suç işlemektir.

...

Kemalist putperestlik ve damardaki kan ırkçılığının andına tepki ve oradaki "Ne mutlu Türküm diyene" sloganına güya alternatif olarak birçok Müslümanın "Ne mutlu Müslümanım diyene" sloganını yazdığını görüyoruz.

İşte özgün değil de tepkisel hareket etmenin sonucu böyle oluyor. Oysa Rabbimiz Kitab-ı Keriminde salt "Müslümanım" diyenlere değil, bu sözünü sahih iman ve salih amelle ispatlayanlara vadediyor dünya ve ahiret mutluluğunu.

Tüm Kur'an boyunca beyan edilen bu gerçeği anlamak için sadece Asr suresi ile Fussilet 33. ayete bakmak da yeterlidir.

...

"Suriye konulu Dörtlü Zirve'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ev sahipliğinde Putin, Macron ve Merkel'in katılımıyla 27 Ekim'de İstanbul'da yapılacağı bildirildi."

Bu haberi iktidar medyası "Karar İstanbul'da verilecek" şeklinde ve yukarıdaki spotla duyuruyor.

İslam coğrafyasının merkezi bir toprak parçası hakkındaki karar doğulu ve batılı emperyalistlerle birlikte alındıktan sonra ister İstanbul'da alınmış olsun ister Tel Aviv'de ne fark eder ki.

Aynı anda Münbiç'in kontrolü için de işgalci ABD'li askerlerin Türkiye'de ortak eğitim programı adı altında eğitildiğini de hatırlayalım. Ve bu durumda soralım: Bu ülke ümmetin kalesi mi, yoksa emperyalistlerin truva atı mı?

...

1930'ların Hitler nazizmi ve Mussolini faşizminin kötü bir kopyası olan Kemalizmin "damarlardaki asil kan" gibi bir ultra ilkel söyleminin halen çağdaşlık adına sahiplenilebiliyor olması enteresan bir durum.

Bu tür bir akıl ve insanlık dışı söylem muhtemelen Kuzey Kore'de bile yoktur.

...

Danıştay, and kararıyla bir kez daha hatırlattı ki "Su uyur fakat Kemalist akıldışılık ve despotluk uyumaz."

...

Cemal Kaşıkçı olayının gösterdiği ve kimselerin üzerinde durmadığı iki önemli husus var. 

Birincisi medeni (!) dünyanın gözünde, Suud'un katlettiği onbinlerce Yemenli mazlumun Cemal Kaşıkçı'nın yüzde biri kadar bile değeri olmaması. Kaşıkçı şayet ABD'de yaşamasa ve Washington Post'ta yazılar yazmasaydı o da bir değer ifade etmeyecekti onların o şeytanileşmiş algılarında.

İkincisi Türkiye'nin tutumu. Yemen'deki Suud katliamlarına sessiz kalan Türkiye yönetimi, Kaşıkçı cinayetinin üzerine gidiyor. Bu durumda akla şu geliyor: Demek ki Yemenli mazlumlar Suud katillerince Türkiye içinde katledilse sorun olacaktı, fakat Yemen'de olunca sorun olmuyor. 

Haydi Ümmet bilinciniz yok da, Osmanlıcılık oynayan sizler için Yemen hiç değilse bu açıdan bir şey ifade etmiyor mu? Rabbimizin ifadesiyle "Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?"

...

Modern devletlerin temel varlık gerekçeleri, sermaye sahiplerinin işlerini çekip çevirmek, onların sömürü çarklarını daim kılacak kanunlar çıkarmak ve polisi-askeriyle onların sömürü istikrarını sağlamaktır.

...

Bir kimse ne kadar adaletli olursa olsun elindeki terazi doğru değilse adaleti sağlaması mümkün değildir. 

Dolayısıyla İsam'sız, şer'i ahkâmsız adalet söylemleri hiçbir pratik karşılığı olmayan, adalet gibi temel bir kavramı Rabbimizden bağımsızlaştırma işlevi gören saptırıcı söylemlerdir.

...

Türkiye, 2002'den itibaren esasta değil fakat usülde, üslupta bir değişim süreci yaşadı. Yani laiklik-batıcılık eksenli resmi ideoloji ve egemenlik anlayışı aynı şekilde sürdürülürken, bu resmi ideoloji jakoben vasfından anglo-sakson ılımlı laiklik-ılımlı batıcılık vasfına evrildi. 

Bu da, halkın çoğunluğunun kendisini nisbet ettiği din olan İslam'ın egemenlik alanlarına müdahil kılınmazken, ferdi ve toplumsal alanlarda kontrollü olarak görünürlüğüne müsaade edilmesi demekti.

Bu süreçte, 1923 ve sonrasında laiklik-batıcılık küfrünü topluma dayatmak için başvurulan despot dikta yönetim anlayışından, küfre dayalı temel ideolojik yapı korunmakla birlikte halkla daha barışık bir yönetim anlayışına geçiş de yaşandı. Bu süreç AKP çevreleri tarafından "Eski Türkiye" ve "Yeni Türkiye" diye ifade edilmeye başlandı.

İşbu "Yeni Türkiye", 15 Temmuz meşum Fetö darbe girişimi sonrası milliyetçi ve ulusalcı-kemalist bürokrasiyle kurduğu ittifaklar sebebiyle artık usül, üslup ve yönetim anlayışı konusunda da giderek "Eski Türkiye"ye benzemeye başladı.

Son olarak Gebze'de saçma sapan ve çocukça bir büst vakası ile gündeme gelen 16 yaşındaki gencin, meri kanunların dışına çıkılarak polis tarafından kendisine "o. çocuğu" dedirtilmesi ve tekmelenmesi ve bunun da yine polis tarafından kameraya alınarak internette yayınlanması, "Eski Türkiye" manzarasını tamamlayan bir gelişme olmuştur.

...

Cemal Kaşıkçı olayında suçlulardan biri de ABD'dir. Topu taca atmayıp soruşturmaya suçlu sıfatıyla ABD de dahil edilmelidir.

Henüz konsoloslukta o cinayet işlenmeden bir hafta önce D.Trump dememiş miydi ki "Biz olmasak Suudi yönetimi bir hafta ayakta duramaz, sizi biz ayakta tutuyoruz" diye. Dolayısıyla Suud yönetiminin tüm suçlarına ABD doğrudan ortaktır. Tıpkı siyonist işgal rejiminin suçlarına olduğu gibi.

...

İktidarı birincil değer (amaç) haline getirenler, onu elde etmek ve elde tutmak için inandıkları her ne değer varsa onları birincil değer haline getirdikleri iktidar uğruna arka plana atmaya, unutmaya ve giderek terk etmeye başlarlar. Şekil A'da, B'de, C'de görüldüğü üzere.

Oysa her halükârda birincil değer olarak benimsedikleri ölçü ve ilkeleri görenler, bu ölçü ve ilkeler uğruna gerektiğinde iktidarları, içinde bulundukları sarayları terk ederler. 

Örneğin; İmanları uğruna sarayı terk ederek mağaraya sığınan Ashab-ı Kehf, yine iman ettikleri ilkeler uğruna üyesi oldukları Darun Nedve'yi terk eden Ebubekir ve Ömer (r.a.)

...

Hani şu banka ve holdinglerin her halükârda yüzde 200-300 kârlar açıkladığı, milyarderlerin sürekli olarak servetlerine servet kattığı, çarkların hep yoksuldan aşırıp zengine akıttığı yağma ve yığma ekonomi düzeniniz kapitalizm var ya,

İşte bu alçak düzeniniz/düzenbazlığınız yüzünden yüzbinlerce insan çöplerden atık toplamakla geçinmeye çalışıyor ve bu insanlar çöpleri karıştırırken bulaşıcı hastalıklara maruz kalıyorlar, kimisi de bunun sonucu hayatını kaybediyor.

Geçtiğimiz hafta Pakistanlı bir genç Bahçelievler'de bu sebeple hastanede vefat etti, bir diğeri de Hepatit-C tanısıyla yoğun bakımda ve doktorlar maalesef çok ümit vermiyor.

Rabbimizin kulları için bahşettiği nimetleri tekelleştiren ve dünya genelinde Rabbimizin yüz milyonlarca kulunu çöplerden geçinmeye mahkum eden kapitalizminiz ve bu düzenbazlığın hamallığını yapan politikalarınız batsın.

...

Arabada Kur'an dinlerken tamirciye giriyorum. Mahalleden tanışıklığımız olan tamircinin ilk işi koltuğa oturup Kur'an tilavetini kapatmak oluyor.

"Niçin kapattın" soruma cevabı aynen şöyle oluyor: "Burada konuşuyoruz, sövüyoruz. Kur'an'a saygısızlık olmasın."

İşte insanların çoğunun Kur'an'la ilişki biçimini özetleyen yaklaşım bu. Kur'an'a uymak, onun gereklerini yerine getirmek yerine, ondan kaçmak, onu hayat alanlarından uzak tutmak.

Madem saygısızlık olduğunu biliyorsun, Kur'an'ı kapatmak yerine sövmeyi bıraksana be adam.

...

Büyük şeytan ABD Irak'ı yakıp yıkmak, yüzbinlerce mazlumun kanına girmek için İncirlik üssünü kullanmak istedi, açtınız.

Afganistan'ı yakıp yıkmayı sürdürmek için Konya hava üssünü istedi, açtınız.

Rakka'yı, Musul'u yerle bir etmek istedi, üsleri açtınız.

Yine büyük şeytan istedi, Aynel Arab'da (Kobani'de) PKK-PYD çetelerine destek olmak için Peşmerge'ye kapıları açtınız.

Kısacası büyük şeytan ne istedi ise verdiniz, onun birçok suçuna ortaklık ettiniz.

Şimdi papazı istemiş de vermişsiniz çok mu.

...

Son günlerde medyada iyice artan bir haber formatı var:

- Dünyada ultra zengin sayısı birkaç ayda şu oranda arttı

- Türkiye'de milyarder kadınlarda artış

- Türkiye'deki milyarder aileler

- Banka hesabında 10 milyon doları olanlarda ciddi artış

Vs vs.

Tüm bunlar şunu göstermektedir ki bütün bir yeryüzü; talan, yağma ve yığma ekonomisi demek olan kapitalist haydutluğa teslim olmuş durumda.

Rabbimizin nimetlerini kulları arasında adil şekilde dağıtmaya dayalı, tekelci değil paylaşımcı İslam ekonomi düzenini hâkim kılmak için mücadele etmek her mü'minin üzerine farz-ı ayndır.

...

Dünyada en çok tekrarlanan açık ve yalın yalanlardan biri "yargının bağımsızlığı" söylemidir.

...

Şayet bu papaz casus idiyse şimdi niçin serbest bıraktınız?

Yok şayet casus değil idiyse niçin boşu boşuna efelenip esnafa, dar gelirliye büyük sıkıntılar yaşattınız, milyonlarca yoksulu daha da yoksullaştırdınız?

...

Türkiye'de yarım asırlık İslami bilinçlenme süreci, önce 28 Şubat ve sonrasında 2002 itibariyle AKP döneminde iki ciddi sınamaya muhatap oldu.

İlkinde direnç ve direnişle olumlu bir sınav verildi. Fakat ikincisinde sözün gücünde sebat etmek yerine, gücün sözüne meyledilerek imtihan kaybedildi.

Tevhid akidesiyle tanışmış insanların çoğunun, sağ-muhafazakâr eklektik düşünce (şirk akidesi) sahiplerine dâvetçi merhametiyle öncülük ederek onları tevhid akidesiyle tanıştırmata çalışmak yerine, pragmatist sebeplerle onların ardına takılmaları, onların destekçisi konumuna evrilmeleri üzücü bir netice olmuştur.

...

Bolu cezaevinde tutuklu bulunan Alpaslan Kuytul'un, hanımı ve beraberindeki 13 kişi Kuytul'a özgürlük yazan atkı taktıkları için "suçluyu övme" gerekçesiyle Bolu'da gözaltına alınmış.

Teşriki mesai yapa yapa 28 Şubatçı-ulusalcı despotlardan çok şey öğrenmiş Hükümet.

...

Sayfalarında ve özellikle de Günaydın adlı rezil ekinde aleni fahşa yayını yapan Sabah gazetesi de aynı medya grubunun, gün boyu Kur'an tilaveti yayınlayan Vav Radyo da.

Anglo-Sakson laiklik anlayışı çerçevesinde oluşturulan ılımlı laiklik - "ılımlı İslam" sentezini özetleyen bir 

 

durum.

...

- Selamun aleykum, hayırlı işler.

- Ve aleykum selam amca, teşekkür ederim.

- Kredi kartı geçiyor mu, bir şeyler alcam da.

- Yok amca. Kredi kartına karşıyız biz, hiçbir zaman dükkana sokmayacağız. Fakat ben seni tanıyorum, alacaklarını alırsın, paran olduğunda ödersin. Niçin alış-verişimizde aramıza Amerikalı kapitalistleri sokalım. Kredi kartından yapılan her alışverişten Visa, Mastercard gibi AmeriKAN Karun firmaları pay alıyor.

- Allah razı olsun evladım. Tamam öyle yapalım.

...

Cemal Kaşıkçı'nın başına gelenler, Mekke ve Medine'mizin nasıl insanlık dışı alçak bir çetenin elinde tutsak olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Kudüs davamız olduğu gibi Harameyn davamız da olmalı ve İslam'ın harimini Suud çetesi ve siyonist çetesinden kurtarmak için çalışmalıyız.

...

"Egemenliğimizi hiç kimseyle pazarlık konusu yapmayız" diyen Cumhurbaşkanı, başında bulunduğu sistem ve mevcut konumu açısından ne kadar da "haklı" değil mi?

İşte İslam'ın ve onun esası tevhid akidesinin temelinde de, Âlemlerin Rabbi'nin egemenliğini kimseyle pazarlık konusu yapmamak vardır.

Kendi egemenliklerine titizlenenler, keşke o egemenliklerini kendilerini de yaratan ve rızıklandıran Rabbimizin mutlak egemenliğine tâbi kılmaları gerektiğini anlayabilseler.

...

Batılı ve Doğulu emperyalistlerin Mars'la ilgili çalışmalarının tercümesi şu: 

"Biz emperyalistler doymak bilmeyen hırs ve tamahkarlıklarımızla dünyanın kaynaklarını çarçur ettik, dünyayı yakıp yıkıp yaşanmaz hale getirdik. Bu alçaklıklarımız sebebiyle bitirme noktasına getirdiğimiz dünyanın yerine, yaşayıp kaynaklarını sömüreceğimiz başka bir gezegen arıyoruz."

...

Bataklığa girmiş bir insana "Aman kendine dikkat et, ayağına, elbisene kir bulaşmasın" demenin hiçbir anlamı ve reel karşılığı yoktur.

Emri bil maruf ve nehyi anil münker; bataklığa giren insanlara yalan yere "Kire bulaşma" demek değil (zira bataklığa giren için artık böyle bir seçenek yoktur), en başından bataklıktan uzak durma ve şayet bir yanlış adım atıp bataklığa girmişse oradan derhal çıkmalarını tavsiye etmektir.

Müddessir 5. ve Müzzemmil 10. ayette Rabbimizin cahiliyeden ve onun taraftarlarından ilkesel ayrışma/hicret emrinin anlamı işte budur.

...

Cumhurbaşkanı Erdoğan kadınlara yaptığı cami çağrısında kendi açısından çok haklı. Kadınlar Cuma namazına giderse, başında bulunduğu laik sistem, sistemin ihtiyaçları gözetilerek hazırlanan Cuma hutbeleri aracılığıyla daha çok insana ulaşmış olacak.

Mevcut durumda sistemin, sürekliliği olan şekilde, birebir tarzda ve yaygın olarak topluma ulaştığı en işlevsel araç olan Cuma hutbeleri ne kadar insana ulaşırsa sistemin haftalık PR ihtiyacını gidermek o ölçüde kolaylaşacaktır.

...

- Hocam büyü nedir, büyücüler kimlerdir, güncel bir örnekle anlatmanız mümkün mü?

- Kadınları, ev hanımı olarak kocalarına ve çocuklarına hizmet etmek yerine, iş yerlerinde bir maaş alabilmek için sabahtan akşama kadar müdür, amir, şef 50 yabancının talimatları doğrultusunda çalışmanın özgürlük ve kadın onurunun gereği olduğuna ikna etmeye büyü, bunu başaranlara ise büyücüler diyoruz. Bilmem ki anlatabildim mi!

(Not: İslami ve dolayısıyla ailevi sorumluluklarına halel getirmeden çalışan hanımların durumu buradaki anlatımın dışındadır.)

...

Rasulullah (a.s.)'ın ilk talebelerinden ve bu sebeple ilimde derinleşmiş bir hikmet insanı olan Ali (r.a.), İslam'a yüzeysel yaklaşan hikmetten yoksun Haricilerin "Hüküm ancak Allah'ındır" ayetini bağlam ve anlamından kopararak, Sıffin'de Muaviye tarafının tahkim talebini kabul ettiği için kendisini tekfir etmesini "Hak söz ile batılı kastediyorlar" şeklinde tanımlamıştı.

İmdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Beştepe sarayındaki debdebe ve şatafatı meşrulaştırmak için "İtibardan tasarruf olmaz" sözünü kullanması da benzer bir durumu ifade ediyor. Söz hak, lakin kullanıldığı bağlam çok yanlış.

İtibar debdebe ve şatafatla değil, ahlak, adalet ve kanaatle kazanılır.

...

Hayrettin Karaman, Önder adlı derneğin bir programında konuşurken Rasulullah (a.s.)'ı "Allah'ın sevgilisi" diye tavsif etmiş.

Son derece yanlış bir niteleme. Rasulullah ile ilgili kullanacağımız nitelemeler ya doğrudan vahyin kullandığı ya da vahye mutabık nitelemeler olmalıdır; Allah'ın elçisi, önderimiz gibi.

Allah ile kulları arasındaki yaratan-yaratılan varlık kategorisi farkını yok eden ve seyru sulukla haşa yeniden Allah'a ulaşma ve O'nda fena olma (fenafillah) gibi panteist şirk yaklaşımlarını Müslümanlar arasında yaygınlaştıran tasavvufun açtığı fasid yolun getirdiği bu tür nitelemelerden şiddetle kaçınılmalıdır.

...

Bu sabah yaşadığım bir hadise üzerinden kapitalist ekonomi ve İslam ekonomisi farkı:

Bizim Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin önüne bir hayvansever tarafından kedi maması konulmuş. 

Baktım bir kedi mamayı iştahla yiyor, başka bir kedi ise iki metre mesafeden onu izliyor, fakat mamaya yanaşamıyor.

Ben de mamanın bir kısmını alıp diğer kedinin önüne attım, gariban kedi mamaya iştahla atıldı. Tekelci kedi ilk başta biraz bozuldu fakat neticede taksimata razı olup önünde kalanı yemeye devam etti.

Haşr 7. ayette Rabbimizin belirttiği gibi, İslam zenginliğin tekelleşmesini önleyen ve servetin tabana yayılmasını sağlayan reel ve adil bir üretim-tüketim ekonomisi öngörmektedir.

Kemalist versiyonuyla ve muhafazakâr demokrat versiyonuyla kapitalizm ise servetin belli ellerde toplanmasını esas alıyor.

...

Caminin altındaki markette ürünlere 9.99, 6.99, 5.99 gibi fiyatlar yazmak, hal diliyle açık ve net olarak "Üst katta kendisine ibâdet edilen ilahın ölçü ve kuralları burada geçmez, burada piyasa ilahının kuralları geçer" demektir. 

Bilmem anlatabildim mi Çağrı Market.

...

İnanmak ile iman etmek arasında, Tanrı dağı ile Hira dağı kadar fark vardır. İnanmak kelimesi iman kelimesinin ve iman etmek fiilinin geniş anlamlarını karşılamaya hiçbir şekilde kifayet etmez. İnanmak bir şeyin varlığını kabul etmekle ve doğruluğunu onaylamakla sınırlıdır, tıpkı bizim toplumumuzun yaptığı gibi. Onu Tanrı dağı isimlendirmesi ile ifade etmem de bundan. Oysa iman, bünyesinde kalbi ve fiili tasdiki, yani ittibayı, güveni, adanmayı ve daha birçok haslet ve yükümlülüğü barındıran bir kavram. İman etmek de, Hira dağında Rasulullah (a.s.)'a bildirilen Rabbani akide ve hayat nizamının bir bütün olarak tasdiki ve tatbikini kapsayan bir yönelimi ifade ediyor.

...

Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan (la raybe fihi) yegane kaynak olan Kur'an'ı asılların aslı, nihai hüküm kaynağı ve belirleyici, hakla batılı ayırt eden yegane furkan ve çeşitli iddiaların kendisine arz edileceği nihai hakem olarak, kısacası aslında her Müslümanın görmesi gerektiği gibi gören, Rasulullah (a.s.)'ın Kur'an'ı kıyamete kadar tüm nesillere örnek olacak şekilde hayata aktarmaktan ibaret olan sünnet-i seniyyesini canhıraş şekilde savunmasıyla tanınan,

Sünnet-i seniyyenin bilinmesinin ikincil-üçüncül bir kaynağını teşkil eden hadis rivayetleri konusunda da, tıpkı ashabın öncü isimleri gibi, sened tenkidinden de önce ve önemli olarak Kur'an'a ve sünnet-i seniyyeye uygunluk şartını gözeten bir yaklaşım sahibi olan Ahmed Kalkan hocaya yönelik, bu Tevhidi/Kur'ani yaklaşım ve duruşu sebebiyle yapılan ve "hadis inkârcısı" gibi ucuz ithamlara kadar vardırılan, çoğu zaman saygı sınırlarını da aşan taarruzları kınıyorum.

...

Hesapların görüleceği o çetin günde insanlar ya kendileri için keşke diyecekler, ya da razı olmuş ve razı olunmuş hal içerisinde bulunmakla birlikte, Rabbin Cennet nimetini kazanamamış başkaları için keşke diyeceklerdir.

O gün kendimiz için keşke dememek için bugünden azığımızı iyi hazırlamamız gerekir.

"Kitabı sol tarafından verilene gelince, o da şöyle diyecektir: Keşke kitabım bana verilmeseydi, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim, keşke ölüm her şeyi bitirmiş olsaydı; malım bana hiçbir fayda vermedi, bütün gücüm yok oldu.” (Hakka, 25-29)

"Azabı gördüğü zaman 'Keşke benim için bir geri dönüş olsaydı da iyilik edenlerden olsaydım' der."(Zümer, 58)

"Gir cennete, denildi. 'Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi' dedi." (Yâsîn, 26-27)

...

Cumhurbaşkanı Erdoğan Köln camiinin açılışında da Kur'an tilavetinde bulunmuş. Bu tabi medyada büyük bir hadise olarak yer buluyor.

Oysa Rabbimiz, çeşitli törenlerde Kur'an okuyan ve fakat siyaset, ekonomi, eğitim, kültüre gelince laik hükümlerle hükmeden değil, Kur'an'ın hükümleriyle hükmeden yöneticiler istiyor. (Bkz: Nisa 105, Maide 48 vb)

Rabbimizin razı olmadığı bir şeye razı olmak müslümanca bir tutum değildir. Dolayısıyla biz, Kur'an'la hükmetmeyen yöneticilerden razı olamayız, onlara destek, vekalet ve velayet veremeyiz.

Bir yönetici laiklik tuğyanına tabi olduktan sonra, ister Kur'an okusun isterse M.Kemal'in Nutuk'unu, esasta bir

şey değişmez. Çünkü Kur'an bir tören kitabı değil hayat kitabıdır, ahlak kitabı olduğu kadar ahkam kitabıdır.

...

Her insan iç dünyasında Müddessir suresinde Velid b. Muğire özelinde bildirilen süreci yaşar.

Hak olan ile, dünyevi menfaatlarini, işini, statüsünü, kaybedecek nesi varsa herbirini terazinin iki kefesine koyar, ölçer biçer ve neticede bir karara varır.

Ya Hatice'ler, Ali'ler, Ebubekir'ler (r.a.) gibi tercihini haktan yana yapar, ya Velid b. Muğire'ler, As b. 

Vail'ler, Amr b. Hişam'lar gibi mevcut statüleri, iş-güçleri, dünyevi menfaatlerinden yana. Yahut da nifak ehli olarak iki cami arası bînamaz konumunda kalır, dünya ile âhireti tercih arasında bocalar durur. 

İnsanlık tarihinde ve bu tarihin bir kesiti olan günümüzde ölçüp biçmesi neticesinde seçimini Rabbinden, O'nun rızasından ve bu rızanın neticesi olan âhiret yurdundan yana yapanlar ne kadar da azdır.

Müddessir'deki bu ayetleri okuduğumuzda kendimizi asla bu halin dışında görmeyelim, teorinin ötesinde gündelik pratik hayatımızda tercihlerimizi ne yönde yaptığımıza bakalım.

...

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Teröre ve ayrım yapmadan tüm terör örgütlerine karşı duruyoruz" sözü asla gerçeği ifade etmiyor. 

Öyle olsaydı ABD, NATO ve Rusya gibi dünyanın en büyük terör örgütleriyle stratejik ilişkiler kurmaz, onların katil uçak ve füzeleriyle kitlesel katliamlar gerçekleştirdiği terör eylemlerine askeri üsleri açık tutmazdınız.

...

İnsanoğlu put üretmekte çok mahirdir. Hinduizmin ineği varsa, modernizmin de "kadın"ı var.

...

İslam tüm yeryüzünü mâbed/mescid kılmak için vaz edilmişti. Yani hayatın her an ve alanını Âlemlerin Rabbi'ne itaat/ibâdet üzere inşa etmek için.

Oysa şimdi öylesine koyu bir cahiliye içine düşüldü ki, Âlemlerin Rabbi'ne ibâdet için yapılan mâbedlerde bile O'nun sözü değil, modern tuğyanın başat temsilcileri olan laik devletlerin sözü geçiyor.

...

Devletlular hal diliyle diyor ki:

Ey Amerika, sen bize yönelik darbeye kalkışmış olsan da, PKK'ya binlerce tır ağır silah vererek düşmanlığını aleni olarak gösteriyor olsan da biz senden vazgeçmeyiz. 

Çünkü biz sana her şeyin ötesinde zihnen ve kalben bağlanmışız. Senin laikliğine, liberalizmine, kapitalizmine, feminizmine vs iman ve ittiba etmişiz.

Bazen ey Amerika filan dememizi politikacılığımıza ver. Bu doğu toplumlarının arasıra gazını almak gerekir. I love you Amerika. Sensiz bir dünya düşünülebilir mi? Kambersiz düğün, büyük şeytansız politika mı olurmuş!

...

Sözün hak olanından merhale merhale uzaklaşıp "ak" olanına meyleden arkadaşlar bir konuda doğru söylüyorlar. 

Dedikleri gibi AKP, gerçekten de Müslümanların önünü açtı. Hem de fena şekilde açtı. Öyle ki ölçü ve ilke insanı olması, her adımını Rabbani ölçülere göre atması gereken Müslümanların çoğu, AKP döneminde koşar adım cahili sisteme entegrasyona yöneldi.

Bu akidevi kırılma, sahada İslami çalışmaların ciddi şekilde zayıflamasına yol açtı. Tevhidi akideye ulaşmış birçok insanın bu akideden kaynaklı duruş ve iddialarını unutup, AKP-F.Gülen koalisyonunun 2012'ye kadar birlikte yürüttükleri "ılımlı İslam" - ılımlı laiklik sentezine dayalı entegrasyon sürecine meyletmesi, Anadolu'nun bir çok yerinde İslami çalışmaların zayıflamasına yol açtı.

Son zamanlarda aldığım birkaç haber, bu açıdan çok üzücü bir tabloya işaret ediyor. Daha önce konferans veya seminer için gittiğim bazı İslami çalışma kuruluşlarının, çalışma içinde yer alanların çoğunun süreç içinde zihnen/akidevi olarak entegrasyona yönelmesi sebebiyle kapanmak zorunda kaldığını öğrenmek beni ziyadesiyle üzdü.

Temeli cahiliyeden ilkesel ayrışmaya (akidevi hicrete) dayalı bir dine iman ettiğini söyleyen Müslümanların, şeytanın "sağdan" yanaşmasına aldanıp, sistemin sağ kanadını oluşturan muhafazakâr demokrat aktörler üzerinden cahili sisteme entegrasyona yönelmeleri temelden bir dönüşümdür, akidevi bir kırılmadır. Nasuh tevbesi gerektiren bir haldir.

...

Dolar 6 liranın altına düşmüş bugün. Ne var ki değil 6, bundan sonra 4'ün bile altına düşse kimse dolar gerekçesiyle yaptığı zammı geri almayacaktır. Bu konuda önceki dönemler açık tanığımızdır. 

Kısacası, evet dış güçler zalim ve alçaklar bunda kuşku yok, fakat bu toplum da, içinde müstesna insanlar olmakla birlikte genel olarak ahlaklı bir toplum değil.

...

Siz toplum olarak akidenizi Kur'an'la tashih etmezseniz, antik şirk kültürlerinin nazar, muska, büyü, okuyup 

üflemekle tedavi/rukye gibi istismar aracı bâtıl inançlarını Kur'an akidesi gereği temelden reddetmek yerine, doğru kabul ederseniz istismarcılara zemin hazırlamış olursunuz.

Bir kimse, herhangi birinin nazarla, büyüyle, muskayla başka birine etkide bulunduğuna inandığı takdirde doğrudan şirke girmiş olur. 

Zira o kişide gaybi olarak tasarrufta bulunma vasfı vehmetmiş olur. Ki bu açık bir şirktir, ilahlık atfetmektir.

...

Muhafazakâr demokrat medyanın sefaleti artık acınacak boyutlara vardı. 

Brunson-Dolar krizinden sonra bir yığın kirli çamaşırını ortaya döktükleri Trump şimdi İdlib mutabakatından ötürü 

Türkiye'yi övünce öğretmeninden aferin alan çocuklar gibi sevindik oldular.

Bir tavrınızda da tutarlı olun be arkadaş.

...

- Bugün Kur'an okudun mu kardeşim?

- Maalesef, bugün vakit bulamadım.

- Namazlarda ne yaptın peki?

- Kur'an'dan sureler, ayetler okudum tabii ki.

- Hani bugün Kur'an okumamıştın!

...

Bu toplumu yönetmek o kadar kolay ki. Bu sabah bir toptancıyla aramda geçen diyalog:

- Geçen aldığımdan şu kadar koli yumurta hazırlar mısınız?

- Tabi, fakat zam geldi bilginiz olsun.

- Yine mi. Oysa Reis memlekette kriz mriz yok diyor. Reis'e mi inanalım yoksa yaşayıp gördüklerimize mi?

- Reis'e inanacağız. O emirul müminundur.

- Allah'ın hükümleriyle değil, batılı kâfirlerin laik hükümleriyle hükmeden bir emirul müminun (!) yani.

- Öyle deme. Onun yerinde siz olsanız ne yapabilirsiniz ki?

- Biz akidemiz gereği onun yerinde olmayız, batıl bir sistemi yönetmeye kalkışmak bizim imanımıza aykırıdır. Bile bile bataklığa girmektir.

Sonrası "O zaman CHP mi gelsin" tarzı söylemler... Esasta CHP'den fark olmadığını, CHP'nin kemalist putperest, faizci kapitalist sömürü düzenini farklı bir üslup ve usulle yönetmekten ibaret bir işleyiş olduğunu anlatabilirsen anlat.

...

AKP'li Balıkesir büyükşehir belediyesi, şehrin Çamlıktepe mevkiindeki mevcut M.Kemal heykelini, iki kat büyük yenisiyle değiştirme kararı almış. Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu konuyla ilgili şu açıklamada bulunmuş: 

“1980'den sonra yapılan ve yıprandığı gözlenen Atatürk anıtının yerine, bronzdan, mermer kaideli, kaide yüksekliği 5,75 metre, heykel yüksekliği 4,25 metre olan ve eskisinin 2 katı yüksekliğinde bir Atatürk anıtı kısa süre içinde Çamlık Tepesi'ne dikilecek."

Bazı eski muvahhidlere göre AKP'yle merhale merhale İslam hâkim olacaktı memlekete, oysa gerçekte görüldüğü üzere merhale merhale de değil sağanak sağanak Kemalizm kâbusu yağıyor memlekete.

...

Cennet de, cehennem de bir hakediştir. Rabbimiz kimseye torpil de, haksızlık da yapmaz. 

Nitekim cennet ve cehennemle ilgili anlatımlardaki "ya'melun" ve "yeksibun" ifadeleri, bu işin bir hakedişten 

ibaret olduğunun açık kanıtıdırlar.

...

Müslüman tepkisel değil özgün olandır.

Zira İslam aslolandır, alternatif olan değildir.

Kamalistlerin M.Kemal'e "ulu önder" demesine karşılık tutup birilerinin Rasulullah (a.s.)'ı "ulu önder" olarak nitelendirmesi söz konusu tepkiselliğin son örneği.

Oysa İslam itikadında ululuk ancak Rabbimiz için kullanılacak bir vasıftır.

...

CHP pirincin içindeki siyah taş, AKP ise pirincin içindeki beyaz taştır.

Son 16 yılda birçok "İslami" çevrenin ve koca koca öncülerin bile akidelerinin ve akideye dayalı duruşlarının kırıma uğramasının sebebi, beyaz taşı fark edecek firaseti göstermeyip önlerine konan pilava kaşık sallamış olmalarından kaynaklanmıştır.

Siyah taşları olduğu gibi daha büyük bir dikkat gerektiren beyaz taşları da ayıklama, iman ve amellerine şirk zulmü bulaştırmama hassasiyet ve bilincini diri tutan muvahhidlere selam olsun.

...

Eskiden insanlar birinden sitayişle söz edecek olduğunda "çok salih bir adam", "çok saliha bir kadın" gibi ifadelerle manevi güzelliklere vurgu yapardı.

Şimdilerde ise "çok zengin bir adam", "çok hamarat bir kadın" gibi maddi özellikler dile getiriliyor.

Yaşanılan dünyevileşme batağının gündelik hayattaki yansımaları tüm bunlar.

...

Son seçimlere kadar, Başbakan ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ile milletvekili olarak AKP'nin önemli isimlerinden ve dahası Erdoğan'ın konuşma metinlerini yazan isim olan Aydın Ünal, Yeni Şafak'taki dünkü yazısında gelinen noktaya tam anlamıyla feryat ediyordu, ağıt yakıyordu.

"Hiç Yazasım Yok" başlıklı yazıda eğitim-öğretim konusundaki cümleleri de şöyle: 

"Okullar açılırken milli eğitimin Kemalist, evrimci, bilimperest, ilerleme ve kalkınma takıntılı, Batıcı, seküler bir istikamete evrilmesi karşısındaki şaşkınlığımızı... yazacaktım.

Yazmak istemedi canım. Karamsarlık değil umut zamanı… İçimdeki karamsarlığı yaymayayım dedim. Bugün hiç yazasım yok; onun için de yazmadım… Haftaya Allah Kerim…"

...

Başkanlık sisteminin Aile (!) ve Çalışma Bakanı'nın ilk icraatlarından biri de, bugün medyada yer aldığı üzere 

"İş'te Anne" projesiyle çocuğu olan kadınları iş hayatına kazandırmak (Burada şunu sormak lazım: Kim kazanıyor, kim kaybediyor?) amacıyla onları İşkur kurslarına teşvik etmek ve bunun için de kursa katılım sürecinde günlük 70 TL ödeme yapmak.

Konuyla ilgili haberde şöyle deniyor: "İş’te Anne Projesi ile kadınlar anne olduktan sonra da iş hayatına 

hazırlanacak. Mesleki eğitim kursları veya işbaşı eğitim programına katılan annelere günlük 70 TL ödenek verilecek."

Bırakmıyorlar ki kadınlar anneliğin tadını çıkarsın, çocuk annesinin sevgisine, yuvalar ev hanımının ilgisine doysun. Varsa yoksa iş hayatı iş hayatı. Kapitalizm sizinle gurur duyuyor olmalı muhafazakâr demokrat hanımlar ve beyler.

...

Dakika bir gol bir. Golü atan kemalist putperestlik, golü yiyen ise biziz maalesef.

Çocuğunuzu modern cahiliyeden kısmen de olsa korumak için İmam Hatip okuluna gönderiyorsunuz. Henüz ilk hafta, ilk Türkçe dersinde verilen ödev Gençliğe Hitabe denilen ve Mussolini faşizminden mülhem yazılmış olan "damarlardaki asil kan" ırkçılığına dayalı metnin defterlere yazılması.

- Oğlum bunu yazma, inancımıza aykırı.

- Öğretmen yazanlara artı, yazmayanlara eksi vereceğim dedi baba.

- Olsun oğlum, boşver sen yazma.

Benimle İmam Hatip ortaokul birinci sınıfa başlayan oğlum arasında geçen diyalog bu şekilde.

Evet Müslümanlar, hal ve gidişat bu minvalde. Eğitim öğretim konusunda kendi alternatiflerimizi oluşturmadığımız, bu konuda sisteme rağmen bir çabayla, direnerek ve gerektiğinde bedelini de ödeyerek mevziler kazanma yoluna gitmediğimiz müddetçe çocuklarımız kemalist putperestliğe maruz kalmaya ve onların da bizlerin de ahiretimiz tehlikeye girmeye devam edecek.

...

Bu siyasetçiler başka bir dünyada yaşıyor, başka bir ülkeden söz ediyor olmalı.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Türkiye'nin gelir dağılımında çok iyi seviyelere geldiğini söylemiş.

"Bankalar ve holdinglere gelir dağıtmada çok iyi seviyelere geldik" demek istiyorsa doğudur tabi.

...

Alçak Piton. Mazlum Suriye halkını bombalamak, şehirlerini yakıp yıkmak kolay tabi. Fakat 15 askerinin ölmesine sebep olan siyonistler söz konusu olunca şanssızlık ve trajedi deyip süt dökmüş kediye döndün. İnşallah ABD'yle birlikte Suriye'de döktüğünüz mazlum kanlarında boğulursunuz, Suriye sizin Vietnam'ınız, Afganistan'ınız olur.

...

İnkılap tarihi kitabında, bizzat atanızın Nutuk'ta yaptığı gibi tarihi gerçekleri ters yüz ederek baştan sona kişi putlaştırmasına dayalı propaganda yapmanızı dersin adı ve niteliği dolayısıyla hadi anladık. 

Müzik dersi kitabında bunu nasıl başardınız peki. "Atatürk'ün en sevdiği şarkı", "Atatürk'ün filan yerde dinlediği türkü", "Atatürk'ün şurada söylediği şarkı" vs vs.

Dünyada belki tek benzeri Kuzey Kore'de kalmış olan şekilde kişi tapıcısı putperestsiniz vesselam.

...

Kanlı bir diktatörü himaye etmek için devasa askeri yığınak yaptığı Suriye'de yıllardır büyük katliamlar gerçekleştiren işgalci Rusya ve onun eli kanlı lideri Piton dost,

Diktaya ve işgalcilere karşı mücadelesinde Suriye halkıyla omuz omuza vermiş olan mücahitler ise Türkiye ile Rusya'nın koordineli çalışmasıyla bölgeden dışlanacak radikaller!

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

...

Rabbimizin harikulade özelliklerde yaratıp donattığı çocukların, bâtıl batıcı laik-kemalist sistemin okullarında öğütüme tâbi tutulacağı öğütüm sezonu başlıyor.

Tahrim sûresi 6. ayeti hiç unutmayalım ve çocuklarımızın bu öğütüm çarklarında fıtratlarından uzaklaştırılmasını önlemek için ciddi gayretler gösterelim.

Mü'minler olarak bir taraftan alternatif eğitim imkânları oluşturmaya çalışırken, bu imkândan mahrum olduğumuz durumlarda da çocuklarımızı okullardaki kemalist putçu propaganda ve ritüellerden korumaya gayret edelim. 

Çocuklarımıza tevhid bilinci ve şirk konusunda farkındalık kazandırarak manevi aşılarını yapmış olalım.

...

Parayla-pulla, menfaatla ilişki konusunda insanlar, cüzdanını vicdanına tâbi kılanlar ile vicdanını cüzdanına tâbi kılanlar olarak ikiye ayrılır.

Cüzdana, makama-mevkiye sığdırılamayan bir vicdan sahibi olanlara selam olsun.

...

Tevhidi istikamette sebat eden mü'minler ve teşkil ettikleri İslami çalışma grupları, ancak (puzzle örneğinde olduğu gibi) bir bütünün parçaları oldukları ve İslami mücadelede tek başına bir önderlik iddiasına kalkışmak yerine, bu bütün içinde hayırlarda yarışma misyonuyla Ümmet ırmağına akan mütevazi dereler olarak çalışma yürüttükleri takdirde Ümmetin yeniden inşasında rol oynayabilirler.

...

Müslümanlar mevcut ulus-devletlerden (Türkiye'si, Suud'u, İran'ı, Mısır'ı, Pakistan'ı vs) akidevi olarak zihnen ve kalben kesin olarak teberri etmedikçe, gerçek bir İslami alternatif ortaya çıkarma imkânına hiçbir zaman kavuşamayacaklardır.

Bunun yerine, bugüne kadar olduğu gibi ulus-devletlerin kendi bâtıl gündemlerinde oyalanacaklar, ulus-devletlere İslami anlamlar yüklemeye kalkışan saptırıcı Samirilerin peşinde sürüklenip, hem dünyalarını hem âhiretlerini kaybetmeye devam edeceklerdir maalesef.

...

Büyük şeytan ABD ve eş büyük şeytan Rusya'yı terör örgütü ilan ediyorum. Vicdan ve izan sahibi tüm insanları da bu ilana iştirak etmeye davet ediyorum. Bu terör örgütleriyle diplomatik, siyasi, iktisadi ilişki ve işbirliğine devam eden ülkeler açık şekilde teröre ve terör örgütlerine yardım ve yataklık suçu işlemiş olacaklardır.

...

Diyanet'e bir soru: Katillerin, hırsızların vs "kader mahkumu" olarak nitelenmesi, Rabbimize bühtanda bulunmak, faturayı kader adı altında Rabbimize kesip, mücrimleri masumlaştırmaya kalkışmak değil midir?

Bu konuda kaç aydır tek bir kelime bile etmediniz. Cübbeli söyleseydi aslan kesilirdiniz, fakat iktidarın kudretli ortağı söyleyince dut yemiş bülbül oldunuz.

...

"Onların doları varsa, bizim de Allah'ımız var" sözü sadece bir slogan. Gerçek olan ise "Onların doları varsa, bizim de faiz gelirinde rekor üstüne rekor kıran, halk fakirleşirken zenginliğini kat kat artıran bankalarımız ve holdinglerimiz var" ekonomisidir.

...

Mekke'den Yesrib'e (Medine) yaşanan fiili hicret, öncesinde henüz işin başında Mekke'de cahiliyeden hakka yaşanan akidevi hicretin doğurduğu bir sonuçtu.

Akidevi hicret (Bkz: Müddessir 5, Müzzemmil 10) İslami şahsiyet ve toplumsallığın temelini teşkil eder. Bugün yaşadığımız coğrafyada maalesef cahiliyeden hakka doğru hicret tutumu, yerini yaygın şekilde haktan cahiliyeye doğru tersine bir yönelime bırakmış durumdadır.

...

Teori planında modern bir sapmayı ifade eden tarihselcilik anlayışı, aslında pratikte geçmişten günümüze Müslümanların Kur'an'la irtibatlarında sıkça içine düştüğü bir durumdur. 

Rabbimizin emir ve yasaklarını, ibâdetler ve ahkâm olarak ikiye ayıran ve tamamen hevaya dayalı bir tercihle ibâdet/nüsuk alanıyla ilgili emir ve yasakları evrensel, ahkâm alanıyla ilgili olanları ise tarihsel kabul ve ilan eden tarihselci sapmayı söz konusu ettiğim makalelere bakılabilir.

Burada söz konusu etmek istediğim ise, bizlerin Kur'an okurken Rabbimizin ayet-i kerimelerde söz konusu ettiği hadiseler üzerinden verdiği evrensel mesaj ve hükümleri genellikle kendimize yönelik okumaktan uzak kalışımız, adeta tarihsel bir metin gibi okuyup geçişimizdir.

İlk elde aklıma gelen örnekler, Tevbe suresinde Tebük gazvesi bağlamında söz konusu edilen hadiseler ve Rabbimizin, orada kimi Müslümanların verdiği olumsuz imtihan üzerinden dünya ile âhiret arasında tercih konusundaki sarsıcı mesajları ve Cuma suresinde, Rasulullah'ın (a.s.) hutbe verdiği sırada Medine'ye gelen ticaret kervanının sesini duyup ona koşuşanlarla ilgili anlatımdır.

Bu ikinci örnekten gidecek olursak, hangimiz bu konuyla ilgili ayetleri, tüm zamanlara dair evrensel bir ikaz ve öğüt olarak okuyoruz? Hangimiz, dünya meşgalelerini İslami çalışmalara tercih ederken, kardeşlerimizi sohbetlerde, İslami çalışmalarda yalnız bırakırken bu ayetlerin doğrudan muhatabı olduğumuzu düşünüyor ve kendimize çeki düzen vermeye çalışıyoruz?

...

Teorideki iddialarımız ve pratikteki gerçekliğimiz:

- Mü'min olmak hayatı Alemlerin Rabbine adamaktır. O'nun yolunda gerektiğinde her şeyden geçebilme, İslami sorumlulukları her türlü meşgalenin önünde görebilmektir.

- Çok doğru bir tanımlama. Tam ben de sana akşamki Kur'an sohbetimizi hatırlatacaktım kardeşim. Geçen hafta gelmemiştin de...

- Şey doğru söylüyorsun. İş yerinden arkadaşlar yemeğe çağırmıştı geçen hafta ondan gelemedim. Bugün de misafirlerim var yine gelemeyeceğim. Kalbim siz kardeşlerimle birlikte merak etmeyin.

- Az önce adanmaktan filan söz etmiştin de o sebeple sohbeti hatırlatıyım dedim kardeşim. Mesele anlaşıldı.

...

Suriye halkının katilleri Rusya ve İran'la birlikte Tahran'da yapılan Suriye zirvesinde bu iki işgalci gücün finosu katil Esed rejiminin istikrar ve güvenliğine vurgu yapılıp Türkiye'nin de imzasıyla bu taahhüt imza altına alınmış.

Zirve sonunda yayınlanan ortak bildiride şu ifadeler yer alıyor:

"Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli ve devam eden taahhütlerini vurgulamış ve bunlara herkes tarafından saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. Kim tarafından gerçekleştirildiğine bakılmaksızın, hiçbir eylemin bu ilkelere halel getirmemesi gerektiğini yinelemişlerdir."

Madem günün sonunda kanlı Esed rejiminin egemenlik ve istikrarını savunacak ve taahhüt edecek bir noktaya gelecektiniz, o halde niçin mazlum Suriye halkına onca güvenceler vererek kurtarıcı rolü oynadınız.

...

28 Şubat sürecinde haklı olarak "Kemalizmin değil, Rabbimizin kuluyuz" sloganlarıyla eylemler düzenleyen Müslümanların, bugün artık "Erdoğanizmin (neo-kemalizmin) değil, Rabbimizin kuluyuz" deme vakitleri gelmedi mi?

...

Sözcü gazete(!)si, AKP'nin bitmiş tükenmiş tek adam putperestliği ideolojisi olan Kemalizmi diriltme yönündeki politikalarından cesaret alarak "Okullarda andımız yeniden okutulsun" manşeti atmış.

Mussolini faşizminin çocukların şartladırılması için okuttuğu metinlerin kötü bir kopyası olan ve "damarlardaki asil kan" gibi ultra ırkçı ifadelerin yer aldığı bu metin, Kemalizmin ne kadar akıl ve insanlık dışı bir ideoloji olduğunun bir kanıtıdır.

...

Bundan henüz 7-8 ay önce Rakka'da ve Musul'da soykırım boyutunda katliam yapan AmeriKAN emperyalizminin başkanı Trump adlı necis "İdlib'de katliam olursa ABD buna çok kızacaktır" demiş.

Böyle bir dünyada Nuh (a.s.)'ın nihai duasını yaparak zalimlere kahrımızı Rabbimize iltica ile dile getirebiliriz:

"Nuh dedi ki: Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden, hareket eden bir tek kişi bırakma." (Nuh, 26. Ayet)

...

"Erdoğan'dan bu sefer kesin kapatın talimatı" başlıklı bir haber başlığı gördüm. İncirlik'i mi kapatıyorlar diye merak edip haberi açtım. Meğerse merdivenaltı dersaneleri kapatacaklarmış.

...

Asıl fetih nedir biliyor musunuz? Rabbimizin bize hayat rehberi olarak lütfettiği Kitab-ı Keriminden okuyalım:

"Rablerinden sakınanlar ise bölük bölük cennete iletilirler. Nihayet oraya gelip kapıları açıldığında (futihat ebvabuha), cennetin bekçileri onlara şöyle derler: Size selâm olsun. Hoş ve temiz geldiniz. İçinde sonsuza kadar kalmak üzere girin oraya.

(Cennetlikler de) şöyle derler: Bize verdiği sözünü yerine getiren ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamdolsun, ki cennetten dilediğimiz yere konaklayabiliyoruz. Çalışanların ecirleri ne güzelmiş." (Zümer, 73-74)

...

"Kâfirlere itaat etme ve bu Kur'an ile onlara karşı büyük cihad et." (Furkân, 52. ayet meali)

Bu ayet, en büyük cihadın kılıçla-silahla değil, Kur'an'la yapılan bâtılı kesin red ve hakka dâvet cihadı olduğunu net olarak söylüyor.

...

Kur'ani/Nebevi yöntem, cahiliye sistemlerini akidevi olarak temelden reddetmeyi, bu sistemlerin oluşturduğu siyasi, ictimai ve iktisadi zulüm piramidini yıkmayı ve yerine Rabbimizin ölçüleri karşısında eşit, dünya nimetlerini paylaşan, birbirlerinin kurdu değil yurdu olan insanlardan müteşekkil yatay bir toplum ve siyasi düzen inşasını esas alır.

Parti siyaseti (demokratik yöntem) ve Fetöcülükte olduğu gibi bürokratik-darbeci yöntemler ise cahiliye düzenlerini ve onların oluşturduğu zulüm piramidini inkılaba uğratmak yerine, o piramidi ele geçirmeye ve en üstte oturarak toplumu kendi yaklaşımlarınca dönüştürmeye dayalıdır.

Zulüm piramidinin tepesine çıkmak gibi, kişilerin ve toplumların dünyasını da âhiretini de ziyana uğratacak bâtıl yaklaşımlardan beri olup Kur'ani/Nebevi çizgide sebat eden muvahhidlere selam olsun.

...

Kara Kuvvetleri'nin 2.200 yıldönümü kutlanıyormuş. Buna göre bu devletin kökü olarak İslam öncesi dönem kabul ediliyor. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır.

Zira 2.200 yıl önceki Şamanist dönemde "Gök Tanrı"ya inanılıyordu, bugün de devlet açısından temelde değişen bir şey yok. Bugünkü "devlet dini"nde de sadece göklerin rabbi olan Allah inancı söz konusudur. Dünyayı yörüngesinde tutup güneş ve ayı ona musahhar kılan, yağmuru yağdıran, gündüz ve geceyi var edip tüm nimetleri insanların hizmetine veren ve fakat yeryüzünün işlerine karışmayan bir "Gök Tanrı" yani.

Kısacası 2.200 yıldır esasta değişen bir şey yok.

...

Bakara Sûresi 256. ayetin (ki bu ayete "temel iman/akide ayeti" diyebiliriz) mesajı çok açık:

Dinde zorlama yoktur, fakat kaypaklık, belirsizlik, çok kutsallılık, hak-bâtıl eklektisizmi de yoktur. Doğru ile yanlış, hak ile bâtıl birbirinden apaçık ayrılmıştır. Âlemlerin Rabbinin yolu, insanlar için belirlediği istikamet ve ahkâm da ortadadır, tağutların yollları, dünya görüşleri, ideolojileri de.

Bunların arasını bulmaya çalışmak, hakla bâtılı sentezleyerek yol bulmaya kalkışmak apaçık dalalettir.

Kim tağutları ve onların insan hevasına dayalı ideolojilerini kesin bir akideyle reddeder ve Âlemlerin Rabbinin insanlar için belirlediği hayat nizamına tâbi olursa, Rabbini ve O'nun dinini tasdik etmiş ve kurtulmuştur.

Bunun dışındaki tüm tercihler apaçık bir dalalet ve ziyandır.

...

Mekke'deki cahiliye düzeni, Mü'minlerin kelime-i tevhidi dile getirmesini ve Allah'ı tekbir etmesini kendisi için büyük bir tehdit ve tehlike olarak görüyor ve engellemeye çalışıyordu.

Zira kelime-i tevhid ve tekbirin, hükümranlığı Allah'a has kılmayı ifade ettiğini, O'nun sözünün üzerine söz, hükmünün üzerine hüküm tanımamak anlamına geldiğini biliyorlardı.

Günümüzdeki cahiliye düzenlerinin ise (Türkiye'deki Diyanet örneğinde olduğu gibi) din kurumları vasıtasıyla insanları kelime-i tevhid ve tekbir gibi şiarları lafzen dile getirmek konusunda teşvik etmeleri, bu şiarların nasıl bir anlam kaybına maruz kaldığını ortaya koymaktadır.

Bugünün dâvetçilerine düşen öncelikli görevlerden biri de; içi boşaltılmış, anlamından soyutlanmış İslami şiarların, kitleler nezdinde yeniden Kur'ani karşılıklarıyla anlaşılıp algılanmasını sağlamaktır.

...

Kurbanlar kesilirken, namazlarda, bayram boyunca namazların ardından milyonlarca insan Allah'ı tekbir etti, ediyor. Memleketin en ücra köşesine kadar zaten her gün her yerde ezanlar okunuyor ve "Allahu ekber" nidaları eksik olmuyor.

Ne var ki Rabbimiz dillerde sürekli tekbir edilirken, kalplerde, idraklerde ve fiiliyatta bunun bir karşılığı bulunmuyor. Ne az sayıdaki muttakinin dışında fert hayatında, ne de kamusal alanda (toplum ve devlet hayatında) Rabbimizin sözü geçerli oluyor, hükümlerine boyun eğiliyor.

Okunan ezanlar, tekrarlanıp durulan tekbirler kalplere ve oradan da fert ve toplum hayatına sirayet etmediği için, sadece gök kubbede hoş bir sada olarak kalıyor.

...

AKP'nin olup olabileceği AmeriKAN karşıtlığı (!) düzeyi işte bu kadardır. Erdoğan: "NATO'daki stratejik ortağınızı bir papaza değiştiriyorsunuz."

...

Tevhid akidesi (Rabbani dünya görüşü ve hayat nizamı) üzerine bir araya gelerek, şirke, tuğyana karşı başkaldırmanın sembolik eylemlerinden müteşekkil olan hac ibâdetinin bugün salt bireysel dindarlık ve arınmaya indirgenmiş olduğu acı gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Aslında bu yeni bir şey de değil. Emevi-Abbasi sultalarından bu yana, dişleri sökülmüş, asli yönü olan yeryüzünde şirk ve tuğyanı imha ve tevhidi inşa iddiasından uzaklaştırılmış bir din algısı ve dolayısıyla da bu bütünlükten koparılarak bireysel dindarlığa indirgenmiş namaz, kurban, hac pratikleri söz konusu.

Bugün haccın, başta Suud olmak üzere İslam coğrafyasındaki şirk ve tuğyan rejimlerine bir başkaldırı provası olmak yerine, bu rejimlere meşruiyet sağlayan ve onları güçlendiren bir işlev görmesi, söz konusu "dişleri sökülmüş" ve bireysel dindarlık düzeyine indirgenmiş din algıları sebebiyledir.

...

AKP sözcüsü Mahir Ünal "ABD bu değil. ABD bizim stratejik ortağımız ve NATO müttefikimizdir. Şu anki yönetim ABD'nin gücünü kendi evanjelist hedefleri için kullanıyor" şeklinde açıklamalar yapmış.

Doğru diyor, ABD bu değil. ABD; Kızılderili soykırımı demektir. Hiroşima-Nagazaki, Vietnam, Irak, Afganistan, Filistin, Suriye demektir.

...

Dolarsever pardon vatansever işadamları olmasaydı ne olurdu memleketin hali?

Vakti zamanında tomar tomar dolar biriktirmiş olsalar da, memleket zora girdiğinde kameralar eşlinde gidip döviz bürolarında onları çatır çatır bozdurdular işte.

Niçin dolar yukarı doğru iken değil de, 7.40'tan 6.50 seviyesine düştüğünde ve bu düşüş sürerken bozdurdular diye soruyorsunuz değil mi?

Vatanı kurtarırken paracıklarını da kurtarmasa mı idiler yani.

...

Rabbimiz Kitab-ı Keriminde kurtuluş için, büyük günahlardan (kebair'ul ism ve fevahiş) kaçınmayı şart koşarken (Bkz: Nisa 31, Necm 32), Emevi-Abbasi din kurgusunun etkisinde yazılmış akaid kitapları, söz konusu ayetler ve Kur'an'ın konuyla ilgili bütün bir öğretisinin (Mesela bkz: Bakara 80-82, Nisa 122-124) hilafına, büyük günahta ısrar eden fâsıklara Cennetin kapılarını açarak fısk ve fücuru adeta teşvik etmektedirler.

...

Biz dâvetçilerle toplumun misâli, hastaların doktorların teşhisini kabul etmediği ve dolayısıyla kendilerini sağlıklı kabul ettikleri için tedaviye yanaşmadıkları bir hastanedeki doktorlar ve hastaların durumuna benziyor.

Doktor kanser hastasına kanser olduğunu söylediği için ondan azar işitiyor, verem olan hastaya veremsin dediği için aşırılıkla itham ediliyor, bir başka hastaya sigara içmeye devam ederse akciğer kanserine yakalanma riskinin çok büyük olduğunu söylediği için merhametsizlikle suçlanıyor.

Böyle bir hastanede nasıl ki hiçbir hasta şifa bulamayacağı gibi, İslam'ın ölçülerine göre fiili durumları mü'min, muvahhid, muttakiliğe değil; müşrikliğe, fâsıklığa, mücrimliğe tekâbül etmesine rağmen bu gerçeği kabullenmeyen, hayatlarının açık şahitliğinin hilafına kendilerini mü'min olarak görmeye devam eden insanların da İslam'la sahici bir bağ kurması imkânı yoktur.

Herhangi bir hastalıktan kurtulmanın ilk adımı, teşhisi kabullenmek ve o teşhisin gerektirdiği tedaviye başlamaktır.

...

Toplum olarak bu yıl da Kurban imtihanını kaybettik. Daha kurbanlıklar bile alınmamışken nereden mi çıkarıyorum bunu?

Derin dondurucu satışlarındaki patlama haberlerinden. Kısacası bu yıl da Kurban bayramından ziyade, kavurma bayramına ciddi bir hazırlık var.

...

Anladık, dünyada dış güçler denilen puştlar var. Ve o puştlar pultluğunu yapıyor ve yapacak. Peki siz? 16 yıldır kapitalizmden, sıcak para girişine dayalı rantiye ekonomisinden başka ne ektiniz ki ne biçecektiniz.

Formül basit: Kapitalizm eken, önünde sonunda kriz biçer.

...

Müslüman, düşünce ve pratiğinin merkezine günceli değil sâbiteyi alır. Sâbiteyi güncele göre değil, günceli sâbiteye göre anlama ve anlamlandırma çabası gösterir. İşte son 16 yılda Müslümanlar arasında yaşanan savrulmaların temel sebebi, bu konudaki makas değişimidir.

Çoğunluk artık sâbiteyi değil günceli merkeze alan bir yaklaşımla hareket ediyor maalesef. Sâbitelerde sebat eden ve günceli onlarla değerlendirenlerimiz çok çok azaldı. Bu tür dönemler büyük imtihan süreçleridir. Sâbitelerden şaşmama iradesi göstererek imtihanı kazananlara selam olsun.