Sonucu malum sonrası meçhul referandum
Afrika ve Arap dünyasının en geniş topraklara sahip ülkesi Sudan, yarın kritik bir referanduma sahne olacak. 22 yıllık iç savaşa son veren 2005`teki anlaşma uyarınca Güney Sudanlılar, Hartum`dan ayrılıp ayrılmamaya karar verecek.
Zengin yeraltı kaynaklarına sahip bölgenin akıbeti dünya tarafından yakından takip ediliyor. Bağımsızlık kararının, bölgesel dengeleri etkileyeceği belirtiliyor. Enerji kaynaklarının paylaşımındaki belirsizlik devam ederken, Nil Nehri'nin G. Sudan'da kalması su rekabetini kızıştıracağı endişelerine yol açıyor.
Afrika ve Arap dünyasının en geniş topraklara sahip ülkesi Sudan, yarın kritik bir referanduma sahne olacak. 22 yıllık iç savaşa son veren 2005'teki anlaşma uyarınca Güney Sudanlılar, Hartum'dan ayrılıp ayrılmamaya karar verecek.
Kamuoyu yoklamaları, kararın bağımsızlık yönünde olacağını gösteriyor. Böylece ilk kez bir Müslüman Arap ülkesi bölünmüş olacak. Petrolün yüzde 80'inin çıktığı Güney Sudan'da oylamadan sonra iç çatışmaların çıkmasından endişe ediliyor. Gelişmenin diğer sorunlu bölge Darfur'a etkisi ve Çin'in de dahil olduğu uluslararası rekabetin bölgeyi nasıl etkileyeceği ise bilinmiyor.
Yaklaşık dört milyon kişinin oy kullanmak için kayıt yaptırdığı bir hafta sürecek referandumda bağımsızlık kararı çıkmasına kesin gözüyle bakılıyor. Böylece Güney Sudan, 2011'in ilk günlerinde dünyanın en genç devleti olarak tarihe geçerek, 2008'de bağımsız olan Kosova'dan bu unvanı devralacak. Referandumun sonucu bilinse de, 'siyam ikizleri' olarak adlandırılan Güney ve Kuzey Sudan'ın nasıl ayrılacağına dair büyük bir belirsizlik hâkim. 1956 yılına kadar Mısır ve İngiltere yönetiminde kalan Sudan, bağımsız olmadan bir yıl önce iç savaş ile tanıştı. 1955–1972 yılları arasında süren ilk iç savaş, ülkede birçok darbenin, isyanın ve devrimin yaşanmasına sebep oldu. 1983'e kadar nispeten barış ve huzuru yakalayan Sudan, bu yıl kurulan Sudan Halkı Bağımsızlık Hareketi (SPLA) adlı Marksist gerilla örgütünün ayrılığı amaçlayan silahlı mücadelesiyle yeniden iç çatışmaların yoğunlaştığı bir ülke haline geldi.
KITADA DOMİNO ETKİSİ BEKLENMİYOR
2005'te iç savaşı sona erdiren barış anlaşmasında Güney Sudan'a özerklik verilirken, 2010 yılında tam bağımsızlık için referanduma gidilmesine karar verildi. Bir yıl ertelenerek yarın yapılacak referandumun, nihai bir çözümden ziyade tüm bölgeyi etkileyecek sorunlara sebep olacağı belirtiliyor. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın Sudan'daki durumu özetlemek için 'işleyen saatli bomba' terimini kullanması bu açıdan manidar.
Zaman'a yaptığı değerlendirmede, Afrika'da ayrılıkçı amaçlar nedeniyle birçok iç savaşın devam ettiğini söyleyen Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden Sudan uzmanı Roland Marchal ise G.Sudan'ın bağımsızlığının diğer ayrılıkçı hareketler açısından çok etkili olmayacağı görüşünde. Fransız uzman, 30 yıllık iç savaşın ardından Eritre'nin Etiyopya'dan referandumla 1993'te resmen bağımsız olmasının Afrika kıtası çapında bir değişikliğe yol açmadığını hatırlattı. Kara Kıta'da bugün hâlâ Angola'nın Cabinda bölgesinde, Mali'deki Touareg bölgesinde, Nijer'de, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde ve Senegal'de otonomi talep eden silahlı çatışmalar devam ediyor. Uzmanların aksine, Afrikalı liderler, referanduma giden süreçte bağımsızlığın kıtada bir 'bağımsızlık patlaması' yaşanacağı görüşünü dile getirdi.
Bölgesel etkilerinin yanı sıra bağımsızlığın ardından, Güney'de ortaya çıkacak devletin nasıl bir yapıya sahip olacağı, dünyanın en fakir bölgelerinden biri olan Güney Sudan'ın Batı'nın yardımı olmadan nasıl ayakta duracağı da cevap bekleyen sorular arasında yer alıyor. Dünya Gıda Programı'nın (WFP) günde 1,4 milyon insana gıda yardımı yapması, bölgedeki sefaleti gösteren çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. İç savaş nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan mültecilerin Güney Sudan'a geri dönmesi, bölgenin uluslararası yardım kuruluşlarına olan bağımlılığının da gün geçtikçe artmasına sebep oluyor. Uzmanlar, bağımsızlığın ardından kurulan hükümetin uzun süre ayakta kalamayacağı ve temel ihtiyaçlarını temin edemeyen halkın hükümete karşı ayaklanacağı ihtimalinden bahsediyor. Dünyanın en genç ülkesinin fakirliğin yanında karşılaşacağı başka bir sorun da kültürel farklılıklar ve kabileler arası güç çekişmesi. Kuzey'de yaşayan ve Arapça konuşan Güneylilerin geri dönmesi, Arapça bilmeyen yerli halk ile bütünlük sağlamaları önünde büyük bir engel. Geri dönen Güneylilerin toprak talebinde bulunması da zor sorunlardan biri olarak görülüyor. Uluslararası Göçmenler adlı grubun G.Sudan ile ilgili raporunda, ülkedeki aşırı yağışların kullanılabilir toprakları azalttığını ve devlet otoritesinin kurulamaması durumunda kabileler arasında yaşanan çatışmaların ülkedeki durumu daha da kötüleştireceği öngörüsünde bulunuluyor. Jonglei eyaletinde George Athor'un liderliğindeki isyancı birliklerle G. Sudan ordusu arasında imzalanan ateşkes anlaşması, bağımsızlık sonrası iç çekişmelerin biraz da olsa azalacağının işaretini verirken, silahlı grupların ellerinde bulunan teçhizatı merkezi orduya teslim etmemesi barış ortamının sağlanabilmesinin zorluğunu ortaya koyuyor. "Yeni kurulacak rejimin askeri bir yönetim veya petrol gelirine dayalı bir otokrasi olmaması için uluslararası diplomatik destek gerekli olacak." diyen Marchal, bölgede temel insani ve siyasi haklara saygı gösteren bir yönetimin kurulması için de uluslararası desteğin önemine dikkat çekti.
ABD, DİPLOMAT SAYISINI DÖRDE KATLADI
Referandum gibi demokratik bir yolla bağımsızlığını kazanacak olan Güney Sudan, yıllarca Hartum yönetiminin baskıcı ve ayrımcı siyasetinden şikâyet ederek bunu ayrılıkçı hareketin fikri temeline yerleştirdi. Fakat yeni kurulacak devletinin barındırdığı etnik ve dini farklılıklara karşı nasıl bir tutum sergileyeceği, önemli bir soru olarak ortaya çıkıyor. Batı Ekvator eyaleti valisi Bangasi Joseph Bakosoro'nun referandumda bağımsızlığa karşı oy verecek olanları 'hain' ilan etmesi ve bu yönde faaliyet gösteren bazı kiliseleri kapatması, bölgedeki demokratik anlayışı gösteren çarpık örneklerden sadece biri. Güney'deki yönetim kadrolarının eski gerillalardan meydana geldiği göz önünde bulundurulduğunda bölgede bağımsızlık sonrası askerî darbe girişimlerinin sürpriz olmayacağı ifade ediliyor.
Güney Sudan'ın dış yardıma muhtaç olmadan yaşaması, George W.Bush zamanından bu yana bölgeye her yıl 300 milyon dolar yardım sağlayan ABD yönetimi için büyük önem arz ediyor. Güney'in kalkınması için çalışan Washington, Batılı petrol şirketlerinin bölgeye yatırım yapması için de teşvik ediyor. ABD Dışişleri Bakanı'nın Afrika işlerinden sorumlu yardımcısı Johnie Carson, çarşamba günü yaptığı açıklamada, yeni hükümetin kendi ayakları üstünde durması için yardımı esirgemeyeceğini de yineledi. ABD'nin referandum öncesinde bölgede bulunan diplomat sayısını dört kat artırması da Güney Sudan'ın öneminin göstergesi olarak sayılıyor.
Hartum yönetiminin referandum sonuçlarını tanıması konusunda da ABD'nin ikna edici olduğu biliniyor. 1997'den bu yana Sudan'a ambargo uygulayan ABD, Güney Sudan bağımsızlığının ardından ambargoyu gevşetmenin yanı sıra Sudan'ı terörizmi destekleyen ülkeler listesinden çıkartacağı vaadinde de bulundu. ABD'nin Darfur sorununun çözülmesinin ardından Sudan'a yardım etmesi bekleniyor.
2003'ten bu yana Darfur'da devam eden çatışmalar BM verilerine göre 300 bin insanın ölümüne ve 2,7 milyon insanın mülteci durumuna düşmesine yol açtı. G.Sudan'ın bağımsızlığının bu bölgeyi de Sudan yönetiminden ayrılma konusunda cesaretlendirdiği belirtiliyor. Merkezi hükümete karşı silahlı mücadeleye girişen Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM), çatışmaların devam etmesi halinde Darfur'un kendi kaderini belirleme hakkını kullanacağını ağustosta açıklamıştı.
İki yönetimin sorunsuz bir şekilde ayrılması için 9 Temmuz'a kadar müzakereler devam edecek. Müzakerelerin en önemli gündem maddelerini petrol gelirlerinin paylaşımı, sınır anlaşmazlıkları ve petrol zengini Abyei bölgesinin hangi tarafta kalacağı oluşturacak. Uluslararası Kriz Grubu, Sudan raporunda iki yönetim arasında bazı geçişkenliklere izin veren, kontrolün sınırlı tutulduğu, 'yumuşak bir sınır' oluşturulması tavsiyesinde bulunuyor.
Türkiye, Güney Sudan için hazır
Sudan'da yaşanan gelişmeleri yakından takip eden Ankara, sürecin başından bu yana referandum sonucuna saygı duyulması çağrısında bulundu. Sonuç ne olursa olsun Sudan halkının refah ve istikrarına önem veren Türkiye, Salva Kiir'in liderliğindeki Güney Sudan'ın bağımsızlığı konusunda hazırlıklarını tamamlamış gözüküyor. Güney Sudan'ın başkenti Juba'ya başkonsolos atayan Dışişleri'nin ardından TİKA'nın da bölgede faaliyetlere başlayacağı belirtiliyor. Zaman'a konuşan Juba Başkonsolosu Ahmet Ergin, atanmasının zamanlamasına dikkat çekerek "Referandum sonucunu öğrendikten sonra değil; referandumdan önce Juba'ya gidiyorum." şeklinde konuştu. Bağımsızlıktan sonraki duruma göre pozisyon alacaklarını belirten başkonsolos, burada büyükelçilik açılabileceğini söyledi. Türkiye'nin Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir'in 'hamisi' gibi gözükmesinin Güney Sudan ile Türkiye arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceği ile ilgili soruya Ergin, "Bir olumsuzluk beklemiyorum." cevabını verdi.
Petrol pazarlığında sadece Sudanlılar yok
Kuzey ve Güney Sudan arasındaki en önemli mesele şüphesiz petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı. Petrol kaynaklarının büyük bir kısmı Güney Sudan'da bulunsa da petrolü dünya pazarıyla buluşturabilecek altyapı merkezi hükümetin bulunduğu kuzeyde yer alıyor. 5 petrol yatağı kuzeyde, 8 petrol yatağı da güneyde bulunuyor. Güneyde hiç rafineri bulunmazken, kuzeyde iki adet rafineri var. Sudan'da üretilen günlük 500 bin varil petrolün sadece beşte biri kuzeyden çıkartılıyor. Siyasi istikrarsızlık ve çatışmaların Batılı enerji firmalarını Sudan pazarından uzak tutması, sektörün yükselmekte olan Çinli ve Hintli petrol şirketlerinin Sudan pazarına girmesine yol açmış. Sudan petrol ihracatının yüzde 65'ini elinde bulunduran Çin'in yanı sıra Malezya, Endonezya, Hindistan, İtalya ve Fransa menşeli şirketler de ülkede faaliyet gösteriyor. Güney Sudan petrolünün dünya pazarına açılması için de Uzakdoğu şirketleri hazırlıklarını tamamlamış durumda. Güney Sudan'ın başkenti Juba'dan Kenya'nın Lamu limanına uzanacak yaklaşık 4 bin km uzunluğunda günlük taşıma kapasitesi 450 bin varil olan petrol boru hattı Toyota Tsusho grup tarafından inşa edilecek. Şirket, 1,5 milyar dolarlık projeyi hayata geçirdikten sonra 20 yıl boyunca işletme hakkını elde etmek istiyor. Şirketlerin Sudan yönetimiyle yaptıkları anlaşmaların, Güney Sudan tarafından kabulü de tartışmaların yoğunlaştığı bir konu. Bugüne kadar petrol yatırımları için Sudan'a sağlanan kredileri hangi tarafın nasıl ödeyeceği de belirsizliğini koruyor. Yeni petrol kaynağı bulma konusunda umut yitirilmiş durumda. Bölgede faaliyet gösteren Total, artık yeni petrol yatağı bulmak için ayırdığı parayı büyük ölçüde azalttığını açıkladı.
ABYEİ DE MEÇHULLER LİSTESİNDE
Petrol zengini olan sınırdaki Abyei bölgesinin hangi tarafa ait olduğu ve kaynaklarının nasıl kullanılacağı hakkındaki referandum ise süresiz ertelendi. Fakat uzmanlar, referandum sonrası sınırların belirlenmesi için yapılacak müzakerelerin iki taraf arasındaki gerilimi artıracağını belirtiyor, bunun da Abyei bölgesinin durumunun çözümüne olumlu katkı yapmayacağı görüşünü dile getiriyorlar. Ngak Dinka kabilesi ve Arap Misseriya Araplarının yaşadığı bölge aslında sürekli bir yaşam merkezi değil. Mevsimsel değişimlere göre kabileler buraya göç edip geri dönüyorlar. Hartum'un inşa ettiği petrol boru hattının da bu bölgeden geçmesi, Abyei'nin önemini artırıyor.
(MİNHAC ÇELİK - ZAMAN)