Suriye halkıyla dayanışma eyleminin videosu
-
HUSEYIN SASMAZ 26-07-2012 19:48
Suriye'de Son Perde ve Türkiyenin Konjektörel Devrimciliği 26 Temmuz 2012 Perşembe Mahmut Kar Dünya uluslararası güçlerin ve Ortadoğu ülkelerinin tamamının Suriye devriminin geldiği noktadaki çaresizliğini izliyor. Bu çaresizlik, Beşşar Esed katilinin halka uyguladığı zulmü durduramama noktasındaki çaresizlik değil. Bu çaresizlik, sadece despot Baas rejimine karşı ayaklanmayıp, büsbütün küfrün Şam beldesinden sökülüp atılması için ayaklanan halkın direnç ve azmi karşısındaki çaresizliktir. Düzenli, donanımlı, ağır silahlı bir ordusu olmayan halk sadece Beşşar Esed’e ve askeri gücüne karşı değil, uluslararası güçlerin tüm stratejik planlarına karşı bir zafer kazanma noktasına gelmiş durumda. Sanırım Suriye deki bu kıyam ve mücadele sonrasında aynen Bedirde binlere karşı yüzlerle savaşan donanımsız ama bir o kadar imani ve İslami atmosferle donanım sağlamış müminlerin zaferine benzeyen cinsten bir yarın bekliyor bizi. Küfrün durumu ise Bedir de kaybettikten sonra şaşkın ve dağınık bir şekilde arkalarına bakmadan topraklarına dönen Mekkeli müşriklerin durumunu hatırlatır bize inşaallah. İslam ümmetinin sahip olduğu iman gücüne ve İslami atmosferin kıymetine hiçbir paye yüklememiş İslamcı yöneticiler ve entelektüeller ise ayrı bir şaşkınlık yaşamaktalar. Herhalde kimse Müslümanlardan hele hele Suriyeli Müslümanlardan böyle bir ayaklanma ve direniş beklemiyordu. Güzel günlerin habercisi olacak bir zaferin çok yakında duyulmasını Rabbimizden temenni ediyoruz inşaallah. Suriye de Müslümanların direnci ve azmi her geçen gün kuvvet bulurken küfrün son haddede devreye koyduğu kirli planlarına ve Türkiye’nin bu süreçte nasıl ikiyüzlü konjektörel bir siyaset güttüğüne dikkat çekmek gerekiyor. Son Perde: İç Savaş Yaygarası Çıkarıp Etnik ve Mezhepsel Bir Çatışmayı Körüklemek… Batının Suriye konusunda Esed’e zaman kazandırmak için masa başı planlarını devreye koyduğunu, bununla Baas rejiminin direnişi kırmak için katliamlarını artırmasına göz yumduğunu artık herkes çok iyi biliyor. Batının bu palanının temel en önemli sebebinin ne olduğunu da çok iyi biliyorlar. Uluslararası güçler, bölgedeki İslami yönetimler, İstihbarat birimleri, siyaset akademileri, strateji merkezleri ve düşünce kuruluşları dahil medya ve bir çok analist yazar çizer bu sürecin uzatılmasının ve katliamların artmasının temel sebebinin Baas yönetiminden sonra doğacak siyasi boşluğun İslami bir Devlet ile doldurulmasıdır. Suriye de bölgenin dengelerini değiştirecek bu gelişme ABD, Rusya, İran ve Türkiye dahil tüm bölge ülkelerini korkutmaktadır. Suriye de böyle bir siyasal değişimi sağlayacak hangi İslami hareketler var derseniz şunu söyleyebiliyoruz. Suriye de İslami bir yönetim olan Hilafet Devlet talebini meydanlara ve direniş cephelerine indiren Hizb-ut Tahrir var. Suriye de Hizb-ut Tahrir den başka İslami Devlet ve Hilafet talebini dillendiren başka bir siyasi oluşum yok. Suriye’nin İhvan sözcülerinin yapmış oldukları açıklamalar Suriye de İhvan’ın bir İslami Devlet talebinin olmadığı ve olmayacağı yönündedir. Zaten İhvan’ın dışında ki muhalif oluşumlar ve tarafların neredeyse tamamı laik zihniyet temele dayalı oluşum ve kişiliklerdir. Lakin buraya kadar bahsettiğimiz bu gerçek (Suriye de yürütülen tüm kirli planların temel sebebinin Orada kurulması an meselesi olan İslami Hilafet Devleti olduğu ve bunun liderliğini Hizb-ut Tahrir’in yaptığı meselesi) yukarda saydığımız tüm güç odakları tarafından dünya ve İslami kamuoyundan gizli tutulmak isteniyor. Batının tüm planları boşa çıkınca, direniş cepheleri Baas yönetimine ağır yenilgileri tattırınca, oyunun son perdesinde batının Baas yönetimi eliyle iç savaş ve mezhepsel çatışma kartını devreye koyduğunu görüyoruz. Baas yönetimi kontrolünü kaybettiği muhtemel sınır bölgelerinden çekilmeye başlayınca bu bölgeleri Suriye’nin kuzeyindeki kürt gruplara teslim etme stratejisini geliştirdi. ABD ve batının Türkiye, Irak ve Suriye ekseninde her zaman elinde tuttuğu etnik çatışmayı yine PKK ve Kürt Özerk Yönetimi üzerinden uygulamaya koyduğunu görüyoruz. Batının bu kirli planı Suriye ye NATO’nun müdahalesinin sebebini dahi değiştirebilir sinsilik içermekte. Çünkü eğer batı Suriye için bugüne kadar bir NATO müdahalesini düşünmüş olsaydı bu müdahale Esed rejimini yıkma gerekçesine dayandırılacaktı. Ancak NATO bugün için şimdi Suriye ye bir müdahale düşünürse buradaki sözde iç savaşı durdurma ve sözde barışı sağlama gerekçesini devreye sokacak. Ayrıca batının bu iç savaş ile parçalama ve bölgelerin kontrolünün tek elde toplanmasını engelleme stratejisi Suriye de kurulacak bir İslami Devlet’in askeri ve siyasi gücünü zayıflatmayı da amaçlıyor. Dolayısıyla batı kurulması muhtemel bir İslami Devlet için sorun ve çatışma alanları oluşturmaya çalışıyor. Aslında uzmanların dillendirdiği Suriye’nin üçe bölünmesi ve üçlü devlet (Baas Alevi Devleti, Kuzey Suriye Kürt Özerk Yönetimi ve Muhaliflerin şekillendireceği yeni Şam yönetimi) stratejisi de bunun bir parçası sayılabilir. Türkiye’nin Konjektürel Devrimciliği Türkiye deki konjektürellik devlet yönetimlerinden, parti yönetimlerine, medyasından düşünce kuruluşlarına, cemaatlerinden kanaat önderlerine herkesin ruhuna ve benliğine işlemiş durumda sanırım. Bu konjektürellik için bir tür şahsiyet bozukluğu tanımlamasını da yapabiliriz. Şahsiyet sadece insan için değildir. Devletin, partinin, kurumun, cemaatin ve liderin de şahsiyeti vardır. Bu tür konjektürellikler için şahsiyetsizlik diyebiliriz. Dolayısıyla ben Türkiye’nin konjektürel Devrimciliğini hem iktidar hem de İslami camia nezdinde değerlendireceğim. Türkiye için “İdeolojik bir temeli ve buna bağlı esasi hedefleri olmayan yörünge devlet”tanımı tam yerinde bir tanımdır. Suriye deki ayaklanmalar ilk başladığında devrimci söylemselliğinin yerine reform çağrıları yaparak Baas yönetimine zaman tanıma görev ve sorumluluğunu “layıkıyla”yerine getiren Türkiye süreç içerisinde tam bir devrimci Devlet özelliğine büründü. Her açıklamada Beşşar Esed için yönetimi bırakma çağrısını yenileyen Türkiye, ABD’nin süreci uzatma ve zaman kazandırma stratejisinin bir numaralı aktörü ve ortağı oldu. En son Rusya Ziyaretinde ise ortaya bir şey çıkmış oldu. Türkiye’nin Suriye için kendine ait bir siyaseti yok. Tüm uluslar arası güçlerin ortak siyaseti neyse Türkiye’nin de Suriye siyaseti odur. Dikkate değer bir konu: Türkiye 30 yıllık PKK varlığına karşı verdiği Ulusçu askeri ve güvenlik siyasetinin gereği normalde Beşşar Esed’in çekildiği yerlere Suriye Kürlerini yerleştirmesine tepki vermesi gerekmez mi. Ancak izlediğimiz kadarı ile ABD’nin bu kartını Türkiye sükunet içerisinde izliyor. Yani söylemsel devrimcilikle asıp kesen Başbakan gerçek kirli entrikalarda eline verilen işini yapıyor. Son günlerde İsrail den yapılan resmi açıklamalar ise Türkiye-İsrail ilişkilerinin hangi dostluk boyutlarında olduğunu ortaya koyuyor. İsrail Suriye konusunda Türkiye ile ortak hareket etmenin önemini ve bunun gerekliliğini ifade eden açıklamalar yaptı. Peki, bu güne kadar Suriye devrimini destekleyen Türkiye İsrail’in bu açıklamasına ve teklifine yönelik cevabı ne oldu. Sizce “One Munite” olabilir mi? Türkiye için Konjektürel siyaset ve konjektürel devrimcilik böyle bir şey. Konjektürel İslamcılık Konjektürelliğe sarılmış İslami camianın devrimciliğine gelecek olursak bunun için söylenecek çok şey var. Suriye devrimi tüm devletlerin, camiaların ve kişiliklerin imtihanı oldu. 17 ayını geride bırakmış Suriye ki katliam hakkında tek söz söylemeyen, çekimser oy kullanan vekil gibi köşesinde suskun İrancılığı oynayan bazı kesimler yeni yeni Suriye deki kardeşlerimizin akan kanlarından haberdar olmuşlar. Eğer gerçekten hatalarını anlayarak bu duyarlılığı gösteriyorlar ise Allah kendilerinden razı olsun ve günahlarını affetsin deriz. Lakin sürecin gittiği mecraya göre konum belirleme veya patlamayı bekleyen tabanlarını teskin etme amacına yönelik bir çıkış yapıyorlarsa Allah’a havale ederiz. kokludegisim