Suudi toplumunun kimliğini değiştirme çabası ve Prens Selman
Veliaht Prens Muhammed bin Selman`ın hasta olan kral babasının gölgesinde ve Abu Dabi Veliahdı bin Zayid ile koordineli şekilde dokuduğu iç ve dış politikalar yaklaşık 100 yıllık bir iktidar geleneğine sahip Suudi Arabistan müesses nizamının tepesindeki isimlerde büyük rahatsızlıklar oluşturuyor
HALİL ÇELİK/Dünya Bülteni
Babası Selman bin Abdülaziz’in Ocak 2015 yılında kral olmasıyla birlikte büyük bir halkla ilişkiler kampanyasıyla yıldızı parlatılan Muhammed bin Selman (MBS), veliaht prens olduğu 21 Haziran 2017’den bu yana aldığı kararlar ve attığı adımlarla gündemden hiç düşmüyor. Henüz 35 yaşına basmamış tecrübesiz genç veliahdın kendi şahsi ihtirasları için aldığı hayati kararlar ve izlediği yanlış politikalar ülkenin müesses nizamını rahatsız ediyor.
Son olarak krallık yolunda en büyük rakibi gördüğü amcası Prens Ahmed bin Abdülaziz, önceki veliaht ve amca oğulları Muhammed bin Nayif ve Nevaf bin Nayif başta olmak üzere yirmiyi aşkın prensi “büyük ihanet” suçlamasıyla tutuklatması, Kuzey Kore’nin ne yapacağı öngörülemeyen lideri Kim Jong’un idamlarla dolu kirli sicilini anımsattı.
Hatırlanacağı üzere Kim, 2013 yılında ülkenin ikinci adamı sayılan amcası Cang Song Tek’i vatana ihanet suçlamasıyla idam ettirmişti. İngiliz yayın kuruluşu BBC de Kuzey Kore liderinin otoritesine karşı çıkmakla suçladığı 15 üst düzey yetkilisini kurşuna dizdirdiğini duyurmuştu.
MBS’nin kurucu kralın oğlunu yani Prens Ahmed’i tutuklatması başlı başına büyük bir olay. Bunun ters tepmesi halinde aile içi iktidar hesaplaşmaları kanlı bir sürece yol açabilir. 1960’lı yıllarda Kral Faysal da kardeşi Suud bin Abdülaziz’e darbe yapmıştı fakat Kral Suud’un ülkeyi yönetme becerisinden yoksun olduğu gerekçesiyle aile bireylerinin çoğunluğu bu darbeyi desteklemişti. Oysa MBS’nin önemli ve riskli bu stratejik adımı için aile içinde benzer bir desteği aldığını söylemek zor. Tabii ki oğlunun önünü açan Kral Selman’ın da destek ve onayı göz ardı edilemez; ne var ki Selman’ın kötüleşen sağlık durumu nedeniyle verdiği onayın da pek sağlıklı olduğu söylenemez.
Amcasını ve amca oğullarını sürpriz bir şekilde tutuklatmasının MBS’yi daha da yalnızlaştıracağı kesin olmakla birlikte, burada en büyük zararı şimdiye kadar iktidar geçişlerini aile içinde hep oybirliğiyle alan hâkim Suudi nizamının göreceği de bir gerçek. Kraliyetle yönetilen ülkede demokrasiden söz etmek mümkün olmasa da iktidardaki ailenin tüm yetkileri ve gücü kralda toplanmıyor. Ancak öyle görülüyor ki MBS bu geleneği dinamitleyerek tüm yetkileri ve gücü kendisinde toplama çabası içinde.
- Prens Ahmed yeğeninin politikalarından rahatsızdı
MBS, tutuklattığı amcası Prens Ahmed’den çekiniyordu ve krallığa giden yolda önemli bir engel oluşturduğunu düşünüyordu. Zira iktidar ailesinin önde gelenleri Prens Ahmed’i Biat Konseyi’nin başına getirmek istiyordu; kilit bir kurumun başında olması Ahmed’e büyük bir nüfuz alanı verecekti. Yakın çevresinden büyük bir saygı gören Ahmed, MBS’ye henüz biat etmiş değil ve yeğeninin izlediği politikalardan genel olarak rahatsız.
Gerçekten de MBS’nin hasta olan kral babasının gölgesinde ve Abu Dabi Veliahdı Muhammed bin Zayid ile koordineli şekilde dokuduğu iç ve dış politikalar yaklaşık 100 yıllık bir iktidar geleneğine sahip Suudi Arabistan müesses nizamının tepesindeki isimlerde büyük rahatsızlıklar oluşturuyor.
Suudi Arabistan’ın nispeten prestijli gazetelerinden Riyad’ın yazarı Abdullah bin Abdulkerim Sadun, “Liderlik dersi” başlıklı ve 14 Mart tarihli son makalesinde geleceğin liderlerinin danışman ve yardımcılarının kanaatlerine değer vermesi, kolektif çalışma ve çoğunluğun görüşüne saygı göstermesi hususlarında iyi bir eğitimden geçmeleri gerektiği tespitinde bulunuyor. Sadun makalesini yukarıda zikrettiğimiz gelişmelerden ilham alarak mı yazdı bilemiyoruz ancak Veliaht Prensin aldığı siyasi, ekonomik ve toplumsal kararlardan böyle bir liderlik eğitiminden geçmediğini ve ülkesinin geleceğini ateşe attığını söyleyebiliriz.
MBS esasında petrole dayalı ekonomiyi çeşitlendirme ve farklı gelir kaynaklarına yönelme temelli 2030 vizyonu kapsamında Suudi Arabistan’ı küresel bir güce dönüştürmek gibi söylemlerle büyük bir siyasi ve ekonomik kumar oynuyor.
⁃ Önce Kral Abdullah çevresini tasfiye etti
Hatırlanacağı üzere MBS’nin veliaht prens olmasından yaklaşık 5 ay sonra “yolsuzlukla mücadele” adı altında aralarında Kral Abdullah’ın oğlu Mutab’ın ve Suudi milyarder Prens Velid bin Talal’ın da olduğu onlarca prensi ve bakanı haftalarca Ritz-Carlton otelinde tutarak göz altına almasıyla ilgili merhum Kral Abdullah’ın çevresini susturma ve olası kalkışmaları bastırma amacı taşıdığı yorumları yapılmıştı. Daha sonra bu kişiler, servetlerinden büyük ölçüde vazgeçmeleriyle sonuçlanan gizli pazarlıkların ardından serbest bırakıldılar. MBS böylelikle hem muhtemel rakiplerini saf dışı etmiş hem de 100 milyar dolar gibi bir ek bütçe elde etmiş oldu.
⁃ Suudi toplumunun kimliğini değiştirme çabası
MBS’nin hanedan sınıfında rahatsızlık doğuran en önemli hamlesi hiç kuşkusuz eğlence sektörüne yaptığı yatırım oldu. MBS’nin veliaht olmasından önce Suudi Arabistan eğlenceye hiç bu kadar yatırım yapmamıştı. Sadece 2019 yılı içinde 5 binden fazla etkinliğin düzenlendiği ülkede, önümüzdeki 10 yıl içinde eğlence endüstrisine 64 milyar dolar yatırım yapılacağı açıklandı. Kutsal toprakların yanı başında dünyaca ünlü yabancı şarkıcıların konserleri için devasa paralar aktarıldı.
MBS’nin rahatsızlık oluşturan bir diğer hamlesiyse klasik iktidar-ulema ittifakını çatırdatacak bir adımla okullardaki ders kitaplarının içeriklerini değiştirme kararı oldu. Şiddeti meşrulaştırdığı gerekçesiyle “aşırılıkçı İslam’la” mücadele etmek için “ılımlı İslam” adı altında ABD ile ortak bir süreç yürütmesi, iktidardaki aile üzerinde güçlü nüfuza sahip ulema çevrelerinde ciddi rahatsızlıklar meydana getirdi. Bu rahatsızlığın üzerini örtmek için politikalarına karşı çıkan Selman el-Avde ve Avad el-Karni gibi 400’e yakın alimi “İhvancılık” suçlamasıyla tutuklatıp cezaevine koyarken politikalarına çanak tutan Abdurrahman es-Sudeys, Aid el-Karni ve Salih el-Megamisi gibi alim ve davetçi sınıfını birer borazan olarak kullandı.
Genç veliaht kendi krallığının önünü açmak için Batı’nın gözünü kadın hakları alanında atılan bazı adımlarla, uluslararası eğlence ve spor organizasyonlarıyla boyuyor. Tabii bunları yaparken perde arkasında içerideki ve dışarıdaki muhalifleri tasfiye ederek saray içindeki konumunu güçlendirmeye çalışıyor.
MBS’nin Batı’nın direktifleriyle yapmaya çalıştığı bu toplum mühendisliğinin halihazırdaki Suudi Arabistan toplumunda karşılık bulması zor. Tepki gösteren çevreler gözaltına alınırken bu hızlı değişimi toplumun kaldıramayacağı ve bir hazırlık sürecinin olması gerektiği yönünde uyarılarda bulunanlar ise boşa kürek sallamaktan öteye geçemiyor.
- Türkiye ve Katar’a yönelik politikaları
Suudi Arabistan’ın MBS’ye kadar izlediği bölgesel politikaları yakından takip edenler bu politikaların genel olarak dengeli bir çizgide ilerlediğini görürler. Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkileri hiçbir zaman MBS dönemindeki kadar kötü bir süreç yaşamamıştı. Suudi Arabistan, Türkiye için hep ön planda olmuş, Sünni dünyanın iki güçlü ülkesi arasındaki ilişkiler hep iyi bir seviyede kalmıştır.
MBS’nin özellikle veliaht olmasından itibaren aşamalı olarak özelikle medya ve son dönemde kendi yörüngesindeki ulema üzerinden Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı doğrudan hedef aldığını görüyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)-Suudi Arabistan-Mısır- Bahreyn dörtlüsünün Katar’a karşı aldığı abluka kararında Ankara’nın Doha’nın yanında yer alması ve dünyaca ünlü gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetindeki adil yaklaşımı sebebiyle Türkiye’ye karşı özellikle medya üzerinden adeta savaş açıldı. Barış Pınarı harekâtında terör örgütü PKK’nın sözcüsü gibi yayın yapan Suudi medyası, Bahar Kalkanı harekâtında ise Beşşar Esed rejiminin yayın organı gibiydi. Türkiye nereye gittiyse hep karşısına BAE ve Suudi Arabistan ikilisi çıktı. Libya, Somali, Sudan ve Suriye bu tutumun en belirgin örnekleri.
Katar ablukası Körfez ülkeleri arasındaki krizi körükledi ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) işlemez hale geldi. Türkiye ve Katar’a yönelik yürütülen politikalar Suudi hanedanı çevrelerinde ciddi rahatsızlık oluşturuyor. Tabii burada Suudi kraliyet ailesine yakın bir isim olan ve sırf MBS’nin politikalarını eleştirdiği için katledilen gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin hanedan çevrelerinde büyük tepkiyle karşılandığını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
- “Yüzyılın Anlaşması” ve İsrail’le normalleşme çabası
İsrail’le savaşta Batılı ülkelere karşı petrol kozunu oynayan Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın ölmeden önceki tek arzusu özgür Mescid-i Aksa’da iki rekât namaz kılmaktı. Fakat bugün MBS yönetimindeki Suudi Arabistan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistin sorununu tamamen ortadan kaldırma amaçlı Yüzyılın Anlaşması planına sessiz kalmakta ve hatta medya üzerinden ihanet planına övgüler düzmekte. İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi zaten bu sürecin ana hedefi. Veliaht Prens Abdullah’ın “toprak karşılığı normalleşme” esasına dayalı olarak 2002’deki barış girişimi bizzat MBS eliyle çöpe atılmış oldu. MBS’nin Filistin davasını gündeminden çıkarması ve İsrail’le karşılıksız normalleşme çabası Suudi müesses nizamında rahatsızlık oluşturan en önemli konuların başında gelmektedir.
- Yemen savaşı ve Aramco saldırısı
MBS’nin Mart 2015’te Yemen’de İran destekli Husilere karşı başlattığı ve beşinci yılını dolduran operasyonlar tam bir fiyaskoya dönüşmüş durumda. Husilerin Aramco dahil Suudi Arabistan içindeki stratejik noktaları hedef almasına yol açan bu operasyonlarda şu ana kadar binlerce sivil öldü. BAE’nin Yemen’deki birliklerini çekmesi, Suudi Arabistan’ın Yemen’de yalnız kalması ve Husilerin daha da güçlenmesi MBS’nin zayıflarla dolu karnesindeki en önemli madde. Bugün Umman üzerinden Husilerle anlaşmaya çalışan Riyad yönetiminin düştüğü durumun baş sorumlusu genç veliahtın izlediği maceracı politikalardır.
- Petrol üretimini arttırma kararı
MBS’nin petrol üretiminin düşürülmesi fikrine sıcak bakmayan Rusya’nın ekonomisini vurmak için aldığı petrol üretimini arttırma kararının, Suudi Arabistan ekonomisini zora sokması muhtemel. Zaten 30 dolar olan petrolün fiyatını daha da aşağı çekmesiyle birlikte ülkede ciddi bir kemer sıkma politikasına gidilecek ve bütçe harcamaları daha da düşecek. Petrol fiyatları 70 dolarken hazırlanan yıllık bütçe, 50 milyar dolar açık vermişti. Yani bütçe daha fazla açık verecek, vergiler artacak, yeni zamlar gelecek, özel sektör zayıflayacak, 2030 vizyonu kapsamındaki bazı projelerin durmasıyla birlikte işsizlik oranı da artacak.
Sonuç itibarıyla Suudi Arabistan genç bir veliahtın şahsi ihtiraslarına, tüm yetkileri ve gücü kendisinde toplama çabasına bırakılmayacak kadar büyük bir devlet. Ülke resmi ve dini anlamda kuruluş değerleriyle çelişen büyük bir dönüşümden geçiyor. Son tutuklamalar MBS’nin henüz iktidarın dizginlerini eline alamadığının ve zora başvurduğunun göstergesi. Ülke zor günlere gebe ve umarız koronavirüs salgınına karşı sergilemekte olduğundan daha etkili bir mücadeleyle bu süreçten burnu kanamadan çıkar.