02-09-2009 16:09

Taraf muhabirinin umre notları

`Gördüm ki Umre yaşamaya değer bir deneyimdir. Araplar pis değildir. Arapça ‘ayva, mafiş, yallah’tan ibaret değildir`

Taraf muhabirinin umre notları

Mekke’yi görünce akla şu soru geliyor: Allah neden Mekke’ye bu derecede kutsallık atfetmiş? Hiçbir güzelliği yok. Ağacı bırakın, bir tek ot yok. Bu sorunun cevabı şu olabilir: Mekke güzel olsaydı, zenginler yerleşirdi. Gelen gitmeyince de insan döngüsü kilitlenirdi. Şimdi ise ibadetini eden dönüş yolunu gözlüyor. Ertuğrul Özkök’ün pompaladığı bayrak aşkı Mekke’ye kadar ulaşmış. Her yerde bayrak gördüm. Bir de gördüm ki Umre yaşamaya değer bir deneyimdir. Araplar pis değildir. Arapça ‘ayva, mafiş, yallah’tan ibaret değildir

Daha önce Beytüllahim’deki Doğuş Kilisesi’ni görmüş, Hz İsa’nın çarmıhla yürüdüğü Via Dolorosa yolundan yürüyüp Kıyamet Kilisesi’ne varmış ve mum dikmiştim. Bununla kalmamış kipa takıp Ağlama Duvarı’na parmaklarımı sokmuş, hatta Hayfa’daki ünlü Bahai bahçesini bile gezmiştim.

3 dinin umresini yapmıştım ama kendiminkine sıra gelmemişti. Neyse ki; imdadıma kayınpederimin Umre daveti yetişti. Hem bu eksikliğimi giderecek hem de Türk basınının umre izlenimlerini merakla beklediği Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’dan önce davranacaktım.

Bu kutsal maceraya atılacak olmanın heyecanıyla havalimanına vardım ve maceranın çoktan başlamış olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Elime havlu bezinden yapılmış, dikişsiz iki parça bez tutuşturdular ve dış hatlar terminalinin mescidinde giyinmemi, daha doğrusu soyunmamı, aslında tam adıyla ihrama girmemi istediler. Arabistan’da girsem, dedim ikna edemedim, uçakta gireyim dedim, kabul ettiremedim.

Bu seyahat için aldığım beyaz keten kıyafetlerimi çıkartıp bezlere dolandım ve aman bir tarafım açılmasın, yürürken belimden kayıp düşmesin kaygılarıyla son güvenlikten geçip, asık suratlı Türk hosteslerle kadrosunu güçlendirmiş (?) Suudi uçağına bindim. Tamamı kafileden insanlarla dolu uçak ikinci pilotun Arapça duasıyla havalandı. Anlayacağınız uçak adeta cennete paket servis gibiydi, bir kaza olsaydı bizim hostesler bile karambolden cennete girerdi. Şükür uçağımız düşmedi ve üç saat sonra Cidde’ye indi.

Bu andan itibaren din işleriyle gazetecilik işlerini birbirine karıştırdım. Gördüklerim, duyduklarım bende kalmasın diye oto-röportaj yaptım:

Allah neden Mekke gibi bir şehre bu derece kutsallık atfetmiş?

Evet, Mekke’yi gördüğünüzde akla hemen bu soru geliyor. Dünya adına hiçbir güzelliği olmayan bir şehir. Ağacı bırakın bir tek ot yok.

Bu soruya birkaç cevap buldum.

İnsanlar Mekke’ye sadece Allah istediği için gider, ibadet ile niyetlerinin arasına hiç bir şelale, hiç bir tarihi eser, altın kaplama anıtlar, göz kamaştırıcı çiçek bahçeleri girmez.

Mekke güzel bir şehir olsaydı, tarih boyunca zengin Müslümanlar bu şehri parseller ve buraya yerleşirlerdi. Gelen gitmeyince de durmadan devam etmesi gereken insan döngüsü kilitlenirdi. Şimdi ise ibadetini eden dönüş yolunu gözlüyor.

Osmanlı döneminde şehirde Kabe’den yüksek hiçbir bina inşa edilmedi. Ancak Araplar etrafı gökdelenlerle çevirmişler. Bu Kabe’ye saygısızlık değil mi?

Gitmeden ben de öyle düşünüyordum ama Zemzem Kuleleri’ndeki odamıza yerleşince Kabeyi gölgeleyen dev binalara karşı muhalifliğim otelin sunduğu olanaklar karşısında ciddi erozyona uğradı. Gerekçem de şu; Mekke’de yapılacak en önemli şey Kabe ile ilişki kurmak. Bu nedenle, yakın otelde konaklama, hatta otel odasından Kabe’yi görme olanağı daha fazla insana daha ucuza sunulabilmeli. Bunun için de bu tür binaların olması mecburi (Bunu söylediğime inanamıyorum).

Umre yapmak ya da hacı olmak için gerekli olan aktiviteler ne anlama geliyor?

Buradaki ritüeller semboller üzerine kurulu. İlk olarak ihrama giriliyor. İhram dünyadan arınma hali.

İki tepe arasında yedi kez yürünmesi, Hz. Hacer’in oğlu İsmail için su arama telaşını yaşatmayı amaçlıyor. Umrede değil ama hacda zorunlu olan Arafat ziyareti; Tanrı’nın cezalandırmasıyla birbirlerinden yüzlerce yıl ayrı düşen Adem ile Havva’nın kavuşmasını, yani büyük bir aşk sahnesini sembolize ediyor. Tavaf, evrenle sekronize olma halini yansıtıyor. Gezegenler ve elektronlar gibi bir çekirdek etrafında saatin tersi yönünde dönerek yaşamın ritmine dahil olunuyor.

Kâbe’yi gördüm ama büyülenmedim? Ben de bir eksiklik mi var?

Evet, Kâbe kendi başına büyülenecek bir bina, değil. Allah’ın evi (Beytullah) dünyada olabilecek en sade, en sıradan bir geometrik forma sahip, siyah örtüyle kaplı içi boş bir küp. Aslında Kabe soyut olanı kavramakta güçlük çeken insanlar için sadece bir nişan, işaret. Büyüleyici olan, Allah’a misafir olma hissidir. Bu hisse ilk görüşte de kapılabilirsiniz, sonra da. Hiçbir şey hissetmeden dönenler de olabilir ama bu kişilere ödedikleri paraları geri verilmiyor.

Mekke’yi Medine’yi gördük ama hiç çöl göremedik, neden?

Mustafa Akad’ın Çağrı filmi ya da Yeşilçam’ın Patara’da çektiği İslamiyet’in Doğuşu filmleri tam bir batı oryantalizmiyle konuya yaklaşmışlar ve bizi kandırmışlar. Evet, Mekke ve Medine bildiğimiz anlamda çöl değil. Çöl için serap görmeniz ya da daha içerilere gitmeniz lazım.

Ortalıkta neden bu kadar Türk bayrağı var?
Ertuğrul Özkök yüzünden. Mersin’deki bayrak yakma girişiminden sonra Hürriyet’in pompaladığı abartılı bayrak aşkı Mekke’ye kadar uzanmış. T-shirtten cep telefonuna bizim bayrak her yerde.

Türk hacılar neden valizleriyle dolaşıyor?

Onlar valiz değil, seyahat acentalarının dağıttığı eşantiyon çantalar. Ancak hacıların taşıdığı bu kocaman çantaları görenlerin aklına; Türkler hacca mı geldi yoksa dünya tıp kongresine mi sorusu takılıyor. Bizimkiler de bu sekiz gözlü çantalara bir seccade, bir takke koyup omuzlarına çapraz asıyorlar. Çektikleri ağırlık kendilerine ama namaz kılarken yandakinin kafasına düşmesi fena.

Neden etraftaki otelleri metro ile kabeye bağlamıyorlar da insanlar yollarda bu kadar sıkıntı çekiyor?

Hacılar en çok yürüyen merdivenlerde kaza geçiriyorlarmış. Suudi yetkililer ‘paramız var, metro yaparız ama bu şehirde metro olsaydı her gün ölümlü kazalar olurdu’ diyorlar. Mekke’ye dünyanın her yerinden Müslümanlar geliyor ve sahip oldukları kent kültürü de birbirinden farklı.

Umreye, hacca gidenler, içkiyi, kumarı bırakır, cami cemaati olur. Aynı şey bize de olur mu?

İstemezseniz olmaz. İçkiyi, kumarı bırakıp beş vakit namaza başlamak, Mekke’nin tozunu yutmakla otomatikman olmamaktadır. Hacca gidinceye kadar işleyebildiğin kadar günah işle, gözün toprağa bakmaya başladığı bir zamanda hacca gidip bir tövbe edersin, tertemiz dönüp caminin erkeği, çocuklarının babası olursun, bir Anadolu açıkgözlülüğüdür.

Sonuç olarak...

Umre yaşamaya değer bir deneyimdir. Araplar pis değildir. Arapça ‘ayva, mafiş, yallah’tan oluşan bir dil değildir. Türkiye’den olmak, ayrıcalık görme nedenidir.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !