Şükrü HÜSEYİNOĞLU

31 Ocak 2011

“Tarihin sonu"ndan devrimler çağına

1989 yılında Doğu Avrupa’da başlayan Komünist blokun çözülüş süreci Sovyetlerin 1991’deki yıkılışıyla birlikte çöküşle neticelenmişti. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD – Sovyet dengesi üzerine kurulan dünya düzeni, yerini ABD eksenli tek kutuplu “Yeni Dünya Düzeni”ne bırakmıştı.

 

Bu gelişmeler Batıda, Pax Americana’nın mutlak galibiyeti ve ideolojiler çağının sona ermesi olarak tanımlanmıştı. ABD’li siyaset bilimci Francis Fukuyama bu yaklaşımı “Tarihin sonu” düşüncesi olarak sistematikleştirmiş ve “bilimsel bir tez” olarak ileri sürmüştü.

 

Fukuyama’ya göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerikan hegemonyası karşısındaki en büyük direnci ifade eden Sovyet ideolojisinin çöküşü, insanoğlunun ideolojik arayışının ve bu arayış sürecindeki sosyal ve siyasal hareketlerin tükenişi anlamına gelmekteydi ve artık tarih ABD’nin ve Amerikan liberalizminin yatağında akmaya mahkûmdu.

 

Fukuyama, bunu bir “tez” olarak ileri sürmüş olduysa da aslında onunki bir bilim adamının insanlığın geleceğine dair öngörülerinden ziyade aslında ABD emperyalizmi adına bir temenniyi ifade etmekteydi.

 

Kısacası Fukuyama; işgaller, soykırımlar, gasp ve sömürü üzerine bina edilen Pax America’nın insanlık için en iyi model olduğunu düşünüyor ve bu düşüncesini bilimsel bir tez ambalajında piyasaya sürmüş oluyordu.

 

Gelin görün ki tarih, Amerikan emperyalizmi ve onun “saray uleması”nın dilediği ve öngördüğü şekilde akmadı. Özellikle İslam dünyasında 90’lı yılların başından itibaren büyük ivme kazanan İslami uyanış sürecinin yanı sıra, Asya ve Uzakdoğu’da Amerikan emperyalizminden bağımsız ve ona rağmen oluşmaya başlayan güç dengeleri ve Amerikan hegemonyasını sağlama almak amacıyla gerçekleştirilen Afganistan ve Irak işgallerinin bozgunla sonuçlanması, Amerikan rüyasını tam anlamıyla kâbusa dönüştürdü.

 

Bu süreçte, halen İngiliz emperyalizminin adlandırmasıyla “Ortadoğu” olarak anılmaya devam edilen merkezî İslam coğrafyasındaki İslami hareketlerin zayıflatılamadığı gibi daha da güçlenmesi ve Amerikan emperyalizminin bölgedeki karakolu siyonist işgal rejiminin İslami güçlere karşı Lübnan ve Gazze’de üst üste yenilgiler tatması Amerikan kâbusunu büyüten gelişmeler oldu.

 

Neoconların Irak işgali sonrası devreye koymak istedikleri “Büyük Ortadoğu Projesi”nin iflası sonrasında, demokratların “Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Ortadoğu Girişimi”ni de Pax Americana adına bir sonuç vermediği gibi, bugünlerde insanlık, bir kere daha zalimlere karşı inkılab ateşlerinin alevlendirildiği günlere tanık oluyor.

 

ABD emperyalizmi ve onun embedded teorisyenleri tarafından ilan edilen “tarihin sonu”nda, tarihin yeniden alt üst oluşuna, tarihin yeniden yazılışına şahit oluyoruz her birlikte.

 

Pax Americana’nın İslam coğrafyasındaki sâdık taşeronları olan diktatör rejimlerinin halk ayaklanmaları sonucu sarsılışına tanıklık ediyoruz.

 

Bir şeye daha: Amerikan emperyalizmi ve onun merkezî İslam coğrafyasındaki gecekondu karakolu siyonist işgal rejiminin Müslüman halkların ayağa kalkmaları karşısındaki çaresizliğine...

 

Emperyalizmin “tarihin sonu” idealini parçalayıp çöp sepetine atan ve insanlığın yeniden tarih sahnesine dönüşünü yaktıkları inkılab ateşleriyle tüm dünyaya ilan eden coğrafyamızın onurlu insanlarına selam olsun.