Tebbet suresi’nin bize öğrettikleri
Mersin üniversitesinde okuyan öğrencilerin her hafta yaptıkları tefsir derslerinin bu haftaki konusu Tebbet süresi oldu...
TEBBET SURESİ’NİN BİZE ÖĞRETTİKLERİ:
Allah’ın dini olan İslamın, Mekke toplumunda davet ve inşa aşamasında en büyük aleyhte mücadeleyi veren ve Kur’an da lakabıyla vahye konu olan Ebu Leheb’in bu kadar ön plana çıkmasını şu olaylar bize açıkça göstermektedir.
1-İbn Abbas'tan: Rasulullah'a, daveti genel olarak yayma emri verildiği ve Kur'an'dan, "önce yakın akrabalarını uyar" ayeti nazil olduğu zaman Rasulullah safa tepesine çıkarak: "Ey Sabaha! (sabahın afeti) " diye bağırdı. Araplarda bu çağrı, tam sabaha karşı düşmanın bir kabileye hücum etmek için geldiği görüldüğü zaman yapılırdı. Çevrede, "bu ses kimindir?" diye sorulduğunda, "Muhammed'in (s.a) sesi" cevabı verildi. Bunu duyan Kureyş'in bütün kabileleri koşarak geldiler. Gelemeyenler, kendi yerlerine bir temsilci gönderdiler. Herkes toplandığında Rasulullah her bir kabileyi ismi ile çağırarak 'ey beni Haşim, ey beni Muttalib, ey beni Fahr v.s. Dağın arkasında bir ordu size hücum edecek desem inanır mısınız?" dedi. Oradakiler "evet, çünkü biz senden hiç yalan söz işitmedik" dediler. Bunun üzerine Rasulullah: "Ben sizi ilerideki büyük azap ile uyarıyorum" dedi. Herkesten önce Ebu Leheb "kahrolası, bunun için mi bizi topladın?” dedi.
2- İbn Zeyd'den: Ebu Leheb bir gün Rasulullah'a, "Eğer dinini kabul edersem benim için ne var?" diye sordu. Rasulullah: "Diğer iman edenlere ne varsa senin için de o var" buyurdu. Ebu Leheb: "Benim için bir ayrıcalık yok mu?" dedi. Rasulullah, "Başka ne istiyorsun?" buyurdu. Ebu Leheb şöyle karşılık verdi: "Kahrolası din, beni başkaları ile eşit kılıyor."
3- Ebu Leheb Mekke'de Rasulullah'ın kapı komşusuydu. Ayrıca Hâkim b. As (Mervan'ın babası) , Utbe b. Ebu Muayt, Adiyy b. Hamra ve İbnü'l Asdâu'l Hazelî de Rasulullah'a komşu idiler. Bunlar Rasulullah'ı evinde de rahat bırakmıyorlardı. Rasulullah namaz kılarken, üzerine keçinin işkembesini atıyorlardı. Bazen de Rasulullah'ın evinde pişen yemeğe pislik bulaştırıyorlardı. Rasulullah ise dışarı çıkıp onlara, "ey Beni Abdumenaf, bu ne biçim komşuluk" dedi.
4- Nübüvvetten önce Rasulullah'ın iki kızı, Ebu Leheb'in iki oğlu olan Utbe ve Uteybe ile evliydi. Rasulullah İslamî davete başladığında Ebu Leheb, oğullarına, "Muhammed'in kızlarını boşamadıkça sizlerle görüşmem haram olsun" dedi. Bunun üzerine oğulları Rasulullah'ın kızlarını boşadılar.
5- Ebu Leheb'in kötülüğü o kadar ileriydi ki, Rasulullah'ın oğlu Kasım'dan sonra Abdullah da vefat ettiğinde, yeğenini teselli edeceği yerde bayram yapmıştı. Koşarak Kureyş reislerinin yanına gitmiş ve onlara Hz. Muhammed'in (s.a) köksüz kaldığını müjdelemiş(!) ti. Bu davranışı Kevser suresinde zikretmiştik.
6- Rasulullah İslamî davet için nereye gitse Ebu Leheb de peşinden gider ve oradakileri, Rasulullah'ın anlattıklarına kulak vermemeleri için uyarırdı. Rubeyye b. Abâde'd Deylî şöyle beyan eder: Ben gençtim. Babamla beraber Zu'l Mecaz pazarına gittim. Orada Rasulullah'ı, "Ey insanlar! Allah'tan başka mabut yoktur deyin, kurtulun" derken gördüm. O'nun arkasında bir şahıs da: "Bu yalancıdır. Atalarının dininden dönmüştür" diyordu. Bu şahsın kim olduğunu sordum. Bana, amcası Ebu Leheb olduğu söylendi.
7- Nübüvvetin 7. senesinde Kureyş'in bütün kabileleri, Beni Haşim ve Beni Muttalib'i sosyal ve ekonomik olarak boykot etmişlerdi. Ancak bu iki kabile de Rasulullah'ı himaye etmede sebat gösterdiler ve Şib-i Ebu Talib'te mahsur kaldılar. O günlerde, kabilesinden ayrılarak kâfir Kureyşlilerin yanında yer alan tek kişi Ebu Leheb'ti. Bu boykot 3 sene devam etti. Bu sırada Beni Haşim ve Beni Muttalib aç kalmışlardı. Yiyecek almak için Mekke'ye gelen ticarî kafilelere yaklaştıklarında Ebu Leheb kafiledekilere şöyle derdi: "Bunlardan çok yüksek fiyat talep edin ki o malı alamasınlar. Zararınızı ben karşılarım." Bu nedenle tüccarlar çok yüksek fiyat istiyorlardı. Ebu Talib mahallesinde mahsur kalanlar da ihtiyaçlarını alamıyorlar ve aç kalan çoluk çocuklarına elleri boş dönüyorlardı. Daha sonra Ebu Leheb o tüccarlardan, normal piyasa fiyatı ile bütün mallarını satın alıyordu.
Bu şahıs, bu tip hareketleri nedeniyle Leheb suresinde ismi anılarak lanetlenmiştir. (Mevdudi)
1-Allah(c.c), bizlere Kur’an da müşriklerin elebaşlarının özellikleri ile ilgili ilahi bir tablo çiziyor. Olayı çok iyi okuyarak çağdaş küfrün elebaşlarını iyi tanıyarak korunma tedbirlerimizi almalıyız:
“Ebu Leheb'in iki eli kurusun, kurudu da!” (111/1)
Tevhidi adalet üzere hayatlarını ortaya koyarak Allah yolunun şahitliğini yapan Müslümanların olduğu tüm çağlarda Ebu Leheb gibi eşed müşrikler her zaman çıkmış, Müslümanların kulluğu önünde her türlü engelleri oluşturmuşlardır. Günümüzde de İslamın şahitliği ile aynı tabloları her zaman yaşacağız. Ebu Leheb’in düşmanlığındaki net tavrın sebebi, Hz. Muhammed (a.s)’ın vahiy ölçülerinde hiçbir şartta tavizsiz yaklaşımının olmaması ve bunun karşısında amcasının davayı ve kendilerinden neleri alıp götürdüğünü çok iyi anlamasıdır.
İnsanlığın yaratılışından günümüze, Karun’dan Firavun’a Ebu Leheb’deb günümüzde ülkelerinin yöneten, batılı, doğulu tüm çağdaş müşriklerin öncülerine kadar Tevhid ve adaletin düşmanlığını alenen ve tüm elindeki imkânlarıyla yapanlar, hayatlarını ilahi davanın karşısında sürdürenler bu ayette de belirtildiği gibi yaptıklarının cezasını daha dünyadayken görmeye başlamışlardır. Allah müşriklerin elebaşı Ebu Leheb’e bu ayette hitab ederek dünyada ve ahirette cezalandırılacağını bildiriyor. Yeryüzünde aynı azgınlıkları yapan toplumlarının önde gelenleri ve onların tüm yardımcıları çeşitli şekilde helak edilmiş, daha dünyada küfürlerinin cezalarını görmeye başlamışlardır.
“Malı ve kazandığı kendisine fayda vermedi.” (111/2)
Kâfirlerin doymak bilmeyen hırsları, kendilerini ebedi kılacağını sandıkları tüm kazançları kendilerine fayda sağlamayıp, sonlarının gelmesine, zulümlerinin sonucu olarak devrilmelerine asla mani olmayacaktır. Mal ve tüm imkânlar insanoğluna hiçbir inanç farkı gözetmeksizin imtihan aracı olarak verilmiştir. Müslümanlar bunun çok iyi farkında oldukları için hem nimet ve imkânların sahibine şükrederler hemde ihtiyaç fazlasını yine onun gerçek sahibi yolunda harcarlar. Müşrikler ise tüm bunların kendi imkânlarıyla elde edilip sadece kendilerinin olduğunun sanırlar, tüm imkânlarıyla biriktirmeye devam ederler. Sonun da herkes kendisine tanınan süre dolunca Rablerine döner. Malın ve kazandıklarının insana fayda verebilmesi için tüm bu imkânların gerçek sahibinin rızasına uygun olarak kullanılmasına bağlıdır. Müslümanlar dünyadaki nimetlerin kat kat fazlasıyla asıl nimetlerle ödüllendirirken, müşrikler ise ahirette hiçbir nasibi olmayıp yalnızca ateşle cezalandırılırlar.
“Alevli ateşte yanacaktır.” (111/3)
Kâfirler, Allah’ın yeryüzüne göndermiş olduğu Rasulülerinin risaletlerine ve vahyine karşı takındıkları tavırları, Allah(c.c)’a kulluğun önünde engel oluşturmaları yüzünden ateşle cezalandırılacaklardır. Bu Allah’ın adaletin sonucudur. Dünyada iki yol olduğu gibi, ahirette de iki sonuç vardır. Hidayet ve delalet. Cennet (sonsuz nimet) veya cehennem (alevli ateş)
“Karısı da odun hamalı olacaktır.” (111/4)
Kâfirler, tüm yardımcılarıyla birlikte ilahi azaba duçar olacaklardır. Bunlar, en yakın eşleri bile olsa. Herkes yaptıklarının karşılığını alacak, kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Dünyada müslümanlara yaşam hakkı tanımayanlar, bu yolda kullandıkları tüm yol ve metotlarla kendi azablarına katkı sağlayacaklardır. Kendi ateşinin yakıtını kendiler oluşturacaktır. Ebu Leheb’in karısı aynen eşinin yaptığı gibi İslamın önünde en büyük engel olmaya çalışmıştır. Tam bir aile dayanışması içinde kocasından geri kalmamıştır.
“Boynunda sağlam hurma lifinden örülmüş bir ip bulunacaktır.” (111/5)
Herkes yaptığı eylemlerle kendi dünya ve ahiretinin akıbetini belirlemektedir. Allah hiç kimseye zulmetmiyor. Yaptıkları her türlü zülüm aynısıyla kendilerine dönecek, aynı yolla zulüm göreceklerdir. Müşrikler ahiretteki ateşlerinin odununu dünyada yaptıklarıyla kazanmaktadır.
(Haber: Mehmet Maksut/İslam ve Hayat)
-
ismi mechul 15-05-2012 13:05
erdal kardeşimizin yorumuyla beraber güzel bir paylaşım olmuş. Allah çalışmalarınızı bereketli kılsın
-
ERDAL AYDIN 14-05-2012 12:59
selamun aleykum Allah Kuran'ı kerimi bize kendimize gelmemiz için gönderdi. Bizler kendimize gelmeyeceksek hergün okuyalım ezberleyelim ne fayda verecek. Surede de ebu Lehepten bahsediyor onun düşüncesinden ve düşüncesinin esiri olmasından. Peki onun düşüncesi neydi ne düşünüyordu da böyle bir duruma düştü? Allah'ı düşman olarak mı gördü? Allahsız mıydı? En azından o kendisine bunları söylüyor muydu? Kendisini Allah'a bağlı görmüyor muydu? Ebu Lehepib düşünce veya fikirleri bunları alenen söylemesine izin veriyor muydu? Surede onun da bir kurtuluş çabasının olduğu görülmektedir mal ve mülk ile kurtulmak istiyor çünkü onun din algısına göre mal ve mülk kurtuluş reçetesidir. O Allah'a düşmanım demiyor kendine ve kendini öyle görmüyor öyle olsaydı bu dine girsem bana ne var demezdi. O statükosunun ortadan kalkmasına karşıydı. Kibir ve gurur meselesi yapıyordu. Ben üstünüm diyordu. Birde ben bilirim sen nereden bileceksin diyor peygambere. O bazı durumları kabul edip dine girmek istiyor bazılarını da kabullenmek istemiyor. Kendi kibrinden ve statüsünden taviz vermek istemiyor ondan dine girmiyor. Peki bizler böyle değil miyiz? Aman fişlemesinler kız arkadaşım istemiyor, okulda olmaz, babam kızar , mahalle baskısı gibi durumları bahane edip dini tam yaşamaktan kaçıyoruz Ebu Lehep'ten farkımız nerede? Bir diğer husus da şudur; Ebu Lehep kendi düşüncesinin yayılması ve devam etmesi için elinden geleni yapıyor. Hz. Muhammed'i adım adım takip ediyor ve herkesle konuşuyor onun anlaşılmasını engellemek istiyor. Peki biz Müslümanlar ne yapıyoruz. İşim var, ben anlayamam, bu cemaatlerin işin, iman, molla vb. kişiler uğraşsın diyoruz ; ama ebu lehep işim var demiyor tekim demiyor hep çalışıyor çünkü o davasına gönül koymuş ve onu aktarmak için her şeyini veriyor. Bakın boykotta malları alıyor ihtiyacı yok ve alıyor ama bu adamın dini imanı para idi. İSLAM'ın önü tıkamak için elinden gelen her şeyi yapıyor her durumu, fırsatı değerlendiriyor. Peki sen ne yapıyorsun müslüman. Biz Allah'a güvendiğimiz ve O'nun dini için uğraştığımız zaman Allah bize yardım edecek. ebu lehep ve onun fikrindeki yaşayanlar bize engel olamayacaklar. Allah'a dönüşün olması bizi rahatlatmalı ama bizi dürtmeli sadece Ebu Lehep hesap vermeyecek biz de hesap vereceğiz Bu sure müslümanları uyarıyor ve uyumayın uğraşın çünkü sizin düşmanlarınız sizi adım adım takip ediyor ve sizin icraatlarınızı engellemek istiyor Allah bizi uyanık olan ve yaptıklarının bilicinde olan MÜSLÜMANlardan eylesin