Telefon değil kitap taşınırdı ceplerde
Kitaplar hayatın içinde olmalı ki, hayata renk gelsin, yön verilsin, aksiyon katılsın. Şimdi ceplere neler konuyorsa, yaşamın dümenini çeviren de onlar oluyor haliyle. Mesela para konuyor, telefon konuyor. Bunların hayatı direkt etkiledikleri yalan mı? Etkilemeyi bırakalım, bilakis can damarına basıyor bu illetler hayatımızın.
Kitaplar o kadar önemliydi ki önceden; hayatın içindeydiler, ceplerimizde yer edinirdiler. Nereye gidilirse oraya götürülürdüler. Kişiyle beraber olurdular; kişi neredeyse, kitaplar da orada olurdu. Cep isminin tamladığı (Türkçedeki isim tamlamasına atfen) telefon değil, kitaptı. Yani önceleri “cep telefonu” yakıştırmasından ziyade “cep kitabı” daha önem taşıyordu.
1980’lerin başlarında, aynı zamanda yayın hayatlarına da yeni başlayan kitap yayıncıları, basacakları kimi kitapların boy-en ölçü tasarımlarını ceplerin ayarında yapmışlar. (Eskiden dinî bayram günleri yaklaştığında, anneler çocuklarına büyük cepli elbiseler dikerlermiş; bolca şeker toplasınlar, ceplerini şekerlerle şenlendirsinler diye.) İşte o günlerin çiçeği burnunda kitap yayıncıları, özellikle ceket ceplerine ve kısmen de gömlek ceplerine sığacak şekilde kitaplar basmışlar.
Ulaşmak kolay, faydalanmak an meselesi
Kitaplar hayatın içinde olmalı ki, hayata renk gelsin, yön verilsin, aksiyon katılsın. Şimdi ceplere neler konuyorsa, yaşamın dümenini çeviren de onlar oluyor haliyle. Mesela para konuyor, telefon konuyor. Bunların hayatı direkt etkiledikleri yalan mı? Etkilemeyi bırakalım, bilakis can damarına basıyor bu illetler hayatımızın.
Yine eskiden mezarlıklar şehirlerin, kasabaların içinde, evlere yakın olurmuş, insanlar mezarlıklarla iç içe yaşarmış. Ama ya şimdi? Şehirlerin en dışına taşındılar. Bu da demek oluyor ki, hayatın dışına atılmışlar; yani ölüm unutturulsun, insanların rahatı bozulmasın diye mezarlıklar göz önünden hayat ardına itilmiş halde bırakılmışlardır.
İşte, kitapların akıbeti de bundan farklı sayılmaz. Cepte yer edinmiş bir eşya, yaşamın atar damarlarına girmeye hazır demektir. Zira hemen el altındadır, başucundadır kişinin. Ulaşmak kolay, faydalanmak an meselesidir.
Neler yayınlanmıştı?
Cep kitaplarıyla (Cep kitabı dediysek, sakın ola genelgeçer konularda yazılmış, şekerleme türündeki sigara paketi büyüklüğünde olan sözümona kitapçıklar anlaşılmasın!) hafızalarımızdaki yerlerinin sıcaklığı hala gitmemiş olan yayıncılardan bazıları şunlardır: Beyan, Bir, Madve, Uysal Kitabevi (Konya)…
Mesela Beyan Yayınları’nın Zübeyir Yetik’e ait “Yeryüzünün Kötülük Odakları” başlıklı seri halindeki Şeytan, Kabil, Nemrut, Firavun, Karun, Samiri, Bel’am, Ebu Cehil, Yahudi ve İnsan-Human isimli 10 kitabı unutmak ne mümkün! Yine İhsan Süreyya Sırma’nın, Rasulullah’ın hayatını belki de ilk defa onlardan okuduğumuz üç seri kitabı İslam Öncesi Mekke ve Hz. Muhammed, İslami Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence, İslami Tebliğin Medine Dönemi ve Cihad, Ahmed Bin Bella’nın Esaretin Karanlığından İslam’ın Aydınlığına, Salih Gürdal’ın Tevhid ve Şirk, Din Nedir kitapları… Daha adını saymakla bitiremeyeceğimiz birçok kitap, 1983-1985 yılları arasında yayınlanmıştır Beyan Yayınları tarafından.
Bir Yayınları’nın “El Kitapları” şeklinde nitelendirdiği o muhteşem kitaplara ne demeli peki? Atasoy Müftüoğlu’nun Furkan Günleri, Cihan Aktaş’ın Sömürü Odağında Kadın, Mevdudi’nin Kur’an’ı Nasıl Anlayalım, Ali Şeriati’nin İnsanın Dört Zindanı kitapları…
Konya menşeli Uysal Kitabevi Yayınları ne güzel işler çıkarmış o vakitler. Yıl yine 1985. Abdullah Nasuh Ulvan’ın eserlerini “İslami Araştırmalar” üst başlığında cep cep yayınlamışlar: İslam Kardeşliği, İslam’da Dört Evlilik ve Rasulullah’ın Çok Evlenmesindeki Hikmetler, Allah’a İnanan Gayretli Babalara… Sonra Hasan el Benna’nın Risaleler’ini bölüm bölüm yine cep kitapları halinde sunmuşlar.
Madve Yayınları’nın Ramazan el Buti’ye ait İslam’a Davet Metodu, Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu isimli kitapları hatırlamadan geçilebilir mi?
Kimi ceplerde de mühim bir kitabın vakarlı ve dimdik duruşu gıpta edilesi değil mi?
Hep geçmişten dem vurduk ama, şimdiye fazla haksızlık etmiş olmayalım. Çünkü sayıları az olsa da, yine de değinilmeyi fazlasıyla hak eden birkaç yayınevimiz var. Cebe sığacak, gönle girecek boyutta eserler vermenin kaygısını taşımış olmalılar belli ki. Misalen Düşün Yayıncılık, artık, Kulluk Bilinci, Ahiret Bilinci, Şehadet Bilinci, Ümmet Bilinci vd. isimlerinden oluşan “Bilinç Serisi” kitaplarını cep boyutta basıyor. Ne de iyi ediyor. Okusun gençler, yanlarında taşısınlar. Nerede müsait oldular; diyelim otobüste, diyelim metroda, tramvayda, dinlenmek için oturdukları bankta, namaz için girdikleri camide, parasal işlemler için bekledikleri banka/postane sırasında… Her yerde ve her zaman okusunlar; okumalılar, örnek olmak adına insanlar arasına sokulmalılar.
Başka bir misal de, taze yayınevlerimizden sayabileceğimiz Mana Yayınları’dır. Atasoy Müftüoğlu’nun Zamanın Sınavından Geçmek, Hasan Turabi’nin Dini Şiarlar, Hamira Mevdudi’nin Babam Mevdudi, Muhammed bin el Muhtar eş Şankıti’nin Siyaset Fıkhı… isimli cep boyutlu eserlerle yayıncılığa yeni bir renk ve soluk katmıştır Mana Yayınları.
Kimi ceplerde sigara paketi, kimisinde banka hesap cüzdanları vs. varken, kimi ceplerde de mühim bir kitabın vakarlı ve dimdik duruşu gıpta edilesi değil mi?
Bir kitap, bir elin ulaşabildiği en yakın ve en uygun yerde ise, o kitap en iyi ve en nasipli kitaptır vesselam.
Kitab’ı hayatın merkezine alanlara selam, izzetli okuyuşlara devam…
Fatih Pala yazdı