Şükrü HÜSEYİNOĞLU

28 Ağustos 2010

TERAZİNİN AYARLARIYLA OYNAMAK

Bir kimse teraziyi yanlış tartmak suretiyle hile yaptığında haram bir fiil işlemiş olur. Haramda ısrar ise âlemlerin Rabbi’ne isyan anlamına gelir.

 

Hileli tartı yapmaktan daha kötüsü ise, terazinin ayarlarıyla oynamaktır. Bir kimse terazinin ayarlarıyla oynadığında hem tartıda hile fiilini kalıcılaştırmış olur, hem de ayarlarıyla oynanmış bu teraziyle işlem yapacak olan herkesin bilerek veya bilmeyerek bu haram fiili işlemesine yol açmış olur.

 

Bugünlerde anayasa değişikliklerine aktif destek kararı açıklayan kimi İslami çevrelerin, bu tercih ve tutumlarını savunmak adına bu konunun akideyle ilgisi olmadığını öne sürmeleri ve meseleyi “Herkesin yorumu kendine!” düzleminde ele almaları, terazinin ayarlarıyla oynamanın tehlikeli bir biçimi olarak karşımıza çıkmış bulunuyor.

 

Öncelikle şunu sormalıyız: Anayasa tartışmaları gibi doğrudan egemenlik ilişkilerinin söz konusu olduğu bir konunun akideden bağımsız olduğunu öne sürmek ne kadar doğru bir yaklaşımdır? Şayet bu konu akidenin kapsama alanına girmiyorsa, hangi konu bu kapsama girer?

 

Akide, Rabbimizin bildirdiği ölçüler çerçevesinde Mü’minlerin Rableriyle ve birbirleriyle sözleşmesini ifade eder. Mü’minler bu sözleşmeye bağlı kalarak Rableri karşısındaki esas duruşlarını muhafaza ederler, birbirleriyle de bu sözleşme çerçevesinde velayet ilişkisi kurarlar.

 

Bir kimse veya çevre, ortaya koyduğu bir fiil ya da tercihin akideye uygunluğu konusunda elbette kendi düşüncesini dillendirme hakkına sahiptir. Lakin üstelik de egemenlik ilişkilerinin söz konusu olduğu bir konunun akideyle ilgisi olmadığını öne sürmek, akideyi işlevsizleştirmekten başka bir anlam taşımaz.

 

Konjonktürel yorum ve yaklaşımların akide çerçevesinde meşru zemine oturtulması yerine, subjektif yorumlara alan açmak adına akidenin kapsama alanının daraltılmaya kalkışılması, terazinin ayarlarıyla oynamaktan farksızdır.

 

Bu tür yaklaşımlar, Müslümanlar arasındaki ortak bağları zayıflatmakta, birbirimizi denetleme ve ikaz etme imkânlarını ortadan kaldırmaktadır. Bugün Müslümanları herhangi bir konuda Kur’ani ölçülerle ikaz etmeye kalkıştığınızda çoğu kez “Bu senin yorumun!” cevabıyla terslenmekte, apaçık Kur’ani ölçüleri bile dile getirmekten çekinir hale getirilmektesiniz.

 

Subjektif yorumlara alan açılması ve meşruiyet kazandırılması adına, akidenin kapsama alanını daraltan yaklaşımlar öne sürülmesiyle birlikte, Kur’ani ölçülerin bağlayıcılığı zayıflatılmakta ve ortak bağlayıcı referanslardan mahrum kalan Müslümanların birbirleri arasındaki velayet ilişkileri ciddi zararlar görmektedir.

 

Bugün bazı konularda aramızda farklı düşünenler olabilir, bazı konularda ihtilaflar yaşayabiliriz. Farklı düşünen kardeşlerimizle oturup hasbihal eder, bizi mutlak şekilde bağlayan İslami referanslar çerçevesinde ihtilaflarımızı ortadan kaldırmaya çalışırız. Elimizde ne varsa teraziye koyar, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleme imkânına kavuşuruz. Fakat terazinin ayarlarıyla oynandığı, yorumun alanı alabildiğince genişletilip, akidenin bağlayıcılığı zayıflatıldığı takdirde ortak noktada buluşma imkânımız kalmaz.

 

Doğrudan egemenlik ilişkilerinin söz konusu olduğu anayasa tartışmalarının akideden bağımsız ele alınması gerektiğini savunarak, akidenin alanını alabildiğince daraltan ve buna karşılık yorumu yücelten Müslümanların, bu tarihi yanlışı bir an önce terk etmeleri gerekir.