Tibetli Müslümanların benzersiz hikayesi
Tibetli Müslümanların hikâyesi, sıkıntıların karşısında bile canlı tutulan farklı bir kimlik geliştirmek için farklı kültür tiplerini mezceden benzersiz bir topluluğun hikâyesidir.
Mesut Butt Hindistan'da yaşayan bir Tibetlidir. Fakat o, Budist olan sürgündeki diğer pek çok Tibetliden farklıdır. Butt bir Müslümandır. Fakat inancı dışında onu diğer Tibetlilerden ayıran fazla bir şey yoktur. Tibet geleneklerini yaşıyor, Tibet dilini akıcı bir şekilde konuşuyor ve Dalay Lama'yı lideri olarak görüyor. Fakat Butt'ın ait olduğu topluluk—Tibetli Müslümanlar—Budist kardeşleriyle yurtlarını terk etmelerinin acısını paylaşmalarına rağmen Hindistan'da çok az biliniyor. Onlar son 50 yıldır Hindistan'da yaşıyorlar. Şu an Dalay Lama'nın Dharamsala'daki bürosuyla birlikte çalışan Butt, "diğer Tibetliler gibi bizim topluluk da zor zamanlar gördü, büyük manevi ve fiziki zorluklara katlandı" diyor.
Tibetli Müslümanların hikâyesi, sıkıntıların karşısında bile canlı tutulan farklı bir kimlik geliştirmek için farklı kültür tiplerini mezceden benzersiz bir topluluğun hikâyesidir. Bilinmesi ilginç olan şey; İslam, bütünüyle Budist kültürle eş anlamlı olan Tibet'e yaklaşık 1000 yıl önce geldiğidir. İlk Müslümanların Tibet'e geliş hikâyeleri de ilginçtir. 12. yy. da bir grup Müslüman tüccarın Keşmir ve Ladakh'tan Tibet'e tacirler olarak geldiğine inanılıyor. Bu tüccarların pek çoğu Tibet'e yerleşti ve sonrasında kocalarının dinine dönen Tibetli kadınlarla evlendiler. Yazar Thomas Arnold kitabında aşamalı olduğunu söylediği İslam Tebliği'nin, evliliklerin ve sosyal etkileşimin Tibetli Müslüman nüfusun Tibet'in başkenti Lhasa civarında geniş bir topluluk olana kadar süren bir artışa öncülük ettiğini belirtiyor.
Butt, "Tibet hükümeti herhangi bir müdahale de bulunmadan Müslümanların kendi işlerini kendilerinin görmelerine izin verdi. Bu özgürlük Müslüman topluluğun geleneksel Tibet sosyal ve kültürel adetlerini benimserken kendi kimliklerini muhafaza etmelerini mümkün kıldı" diyor. Tibetli Müslümanlar atalarının mesleklerini devam ettirdiler ve başarılı işlere sahip tüccarlar oldular. Müslüman topluluğu aynı zamanda Tibet toplum ve kültürünü pek çok açıdan katkıda bulundular. Örneğin Tibet'teki ilk sinema salonu Tibetli Müslüman bir iş adamı tarafından açıldı. Aynı zamanda Tibet'in popüler bir klasik müzik formu olan Nangma'nın Tibet'e Müslümanlar tarafından getirildiğine inanılıyor. Aslında Nangma kelimesinin Urduca'da şarkı anlamına gelen 'Naghma' kelimesinden geldiği söyleniyor. Butt, "Yüzyılın bitiminde Tibet'te geliştirilen bu ince hareketli şarkılar, Acha Izzat, Bhai Akbar-la ve Oulam Mehdi tarafından geliştirilen müzikle birlikte nerdeyse herkesin ağzında olan bir modaydı" dedi.
Pek çok Tibetli bilgin, İslam ve Budizm gibi iki farklı dinin Tibet topluluğu gibi geleneksel bir toplumda nasıl barış içinde bir arada var olabildiklerini yorumladılar. Bazıları başarının, bu kardeşlik ruhunu güçlendirmede öncü olan Dalay Lama gibi dini liderlere ait olduğunu söylüyor. Örneğin birkaç yıl önce yayınlanan bir Tibetli Müslüman Topluluğu Tarihi, 17. yy.da beşinci Dalay Lama'nın Lhasa'da bir cami inşa etmeleri için Müslümanlara nasıl seve seve toprak verdiğini anlatıyor.
Hikâye, bir Müslüman delegasyonu beşinci Dalay Lama'ya bir cami ve mezarlık için yer istemek için gittiğinde Dalay Lama'nın okun düştüğü yerin Müslümanlara ait olacağı sözü vererek bir ok fırlattığını anlatarak devam ediyor. Bu yer daha sonradan Gyangda Linka veya uzak okun parkı olarak bilindi. Tibetli Müslümanlar aynı zamanda Tibet'te diğer özel ayrıcalıklara sahiplerdi. Örneğin, Müslümanlar kutsal Budist aylarında uygulanan "et yok kuralı"ndan ayrı tutuluyorlardı. Bunun yanında onların ticari girişimleri vergiden muaf tutuluyordu.
Fakat bütün bu özel ayrıcalıklar 1959'da Çin'in Tibet'i işgal etmesinden hemen sonra onlardan alındı. Bundan dolayı pek çok Tibetli Müslüman Çin işgali altında yaşamaktansa Tibet'ten ayrılmayı tercih etti. Hindistan'a geçmeyi başaranlar Kalimpong, Darjeeling ve Gangtok gibi sınır şehirlerine yerleştiler. Sonradan Müslüman topluluk aşamalı bir şekilde atalarının 12. yy. da oradan Tibet'e geldikleri Keşmir'e taşındılar. Butt, Keşmir'e taşınmanın gerçekten önemli olduğunu söylüyor. Keşmir, Tibetliler tarafından Khache Yul olarak bilindiğinden ve Müslümanlar Khache olarak anıldığından Tibet'te bile Müslümanlar Keşmirliler olarak tanımlanıyorlar. Bu yüzden onlar Tibet'teyken bile statüleri bir yabancı statüsüydü.
1959'dan sonra Keşmir'e geri gelen Tibetli Müslüman ailelere, onların Keşmirli atalarından dolayı Hindistan vatandaşlığı verildi. Birkaç aile Nepal ve Körfez ülkelerine göçerken bu ailelerin pek çoğu hala Srinagar'da yaşıyorlar. Bu gün çoğunlukla Hawal ve İdgah bölgelerinde olmak üzere Srinagar'da yaklaşık 250 Tibetli Müslüman aile yaşamaktadır. Topluluğun refahı için çalışan bir kuruluş olan Tibetli Müslümanlar Gençlik Federasyonu'ndan Nasır Gazi, bir kısmı kendi işini kurarken bu ailelerin bir grubunun saf Keşmir halıları dokumasıyla uğraştıklarını söylüyor. Topluluk sıkı bağlarla birbirine bağlı olmaya devam ediyor ve onların pek çoğu için Tibet duygulandırıcı bir mesele olmaya devam ediyor. Örneğin son zamanlarda Tibetli Müslümanlar Gençlik Federasyonu, Dalay Lama'nın Tibet'e otonomi statüsünün verilmesi ile ilgili görüşlerine katıldığını göstermek için Srinaga'da bir barış yürüyüşü gerçekleştirdi.
Peki, bir çözümün bulunması durumunda Tibetli Müslümanlar Tibet'e geri dönecekler mi? Gazi, "pek çoğumuz Hindistan'da doğup büyüdüğümüz için belki yerleşmek için gitmeyeceğiz" diyor. "Fakat hakkında çok şey duyduğumuz Potala sarayını ziyaret etmek ve kendim için de atalarımın yaşadığı toprağı görmek için kesinlikle bir kere gideceğim." (Dünya Bülteni)