22-03-2010 17:02

Tokat`ta, Kemalizmin azınlık politikaları konuşuldu

TOKAD haftalık seminerlerinde bu hafta “Kemalizm`in Azınlık Politikaları” konusu sosyolog Cemil Arslan tarafından anlatıldı.

Tokat`ta, Kemalizmin azınlık politikaları konuşuldu
TOKAD haftalık seminerlerinde bu hafta “Kemalizm'in Azınlık Politikaları” konusu sosyolog Cemil Arslan tarafından anlatıldı. Konuşmasında azınlık politikalarını Osmanlı'nın son dönemlerinden bugüne kadar anlatan Cemil Arslan azınlık politikalarıyla ilgili olarak aşağıdaki tespitlerde bulundu:
 - Azınlık kavramı; genellikle, çoğunluğun azınlığı homojenleştirme, ötekileştirme, aşağılama, tek tipleştirme, kimliksizleştirme,kişiliksizleştirme, asimilasyon, soykırım, göç ettirme ve jenositlerle desteklenen etnik yok etme, topyekûn imha süreçleri vb. çerçevede de algılanabilir.
- Farklı sosyal, siyasi, dini grupları olabildiğince azaltma, mümkünse sıfır noktasına getirme, böylece siyasal iktidarın mutlak çoğunluğunu, egemenliğini, eleştirilmezliğini, sorgulanmazlığını tartışılmaz kılmaktır.
- Azınlık konseptiyle belirlenen ulusal sorunlar ulusal egemenlik dayatmasının bir ürünü olmasına, en az 200 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen bu konudaki uluslararası hassasiyet ancak 1960'lı yıllardan itibaren belirli ölçüde canlanmaya başlamıştır.
- Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda mağlup olmasıyla birlikte yeni cumhuriyetin temelleri laiklik, ırkçı-milliyetçilik, zorbalık, despotluk, jakobenlik üzerine kurulmuştur ve bu sayede savaş sonrası güç kaybı telafi edilmeye çalışıyordu.
- T.C. resmi görüş olarak Lozan Anlaşması'nda "Azınlık" olarak isimleri açıkça belirtilmiş olan Rum, Ermeni ve Musevi cemaatleri dışında Türkiye'de bir azınlık bulunduğunu kabul etmemektedir. Fakat Lozan'da tanınmış olan azınlıkların haklarını korumak bir yana onları daha kısıtlayıcı, hiçe sayıcı, etnik yok etme siyaseti izlediğine şahit olmaktayız. Örneğin 1920'li yıllarda Rum, Ermeni ve Musevi tüccarlarına seyahat etme yasağı uygulanıyordu. Ancak bulundukları küçük şehirlerde faaliyet gösterebiliyorlardı. 1932 yılında yayınlanan 2007 sayılı kanunla aralarında ayakkabı satıcılığı, çalgıcılık, fotoğrafçılık, berberlik, ebelik, kasket ve kundura imalatçılığı, rehberlik, sanayi işçiliği, her türlü amelelik, bekçilik, hizmetçilik ve kapıcılık gibi yoğun emek gerektiren bazı meslek ve işkollarında yalnızca Türk olanların çalışabileceği kararı alınmıştı. Bu karardan etkilenerek işsiz kalan 15.000 kadar Rum o tarihlerde Yunanistan'a göç etmek zorunda kaldı.
- 1940'lı yıllarda milletvekili olan Kazım Karabekir Paşa; "Arkadaşlar, nerede bir GayriTürk varsa bilin ki orası casus yuvasıdır. Türk kanını emen azınlıklar, ordunun gerilerinde bulunacaklardır ve bu tehlikeli unsurlar Anadolu'nun münasip yerlerine atılmalıdır. Onlardan boş kalacak kâgir binalara, Beyoğlu'na da Türk unsuru oturmalıdır."
Lazlar
- Lazların Asimilasyonu; tarihsel kaynaklar Lazların asimilasyon politikalarına pek fazla direnmediklerini hatta bu tür yaklaşımlara biraz da sıcak baktıklarını yansıtmaktadır.
- Georgias Nakracas, "Anadolu ve Rum Göçmenlerinin Kökeni" adlı eserinde şu görüşlere yer veriyor: "Laz halkı, kendi kralı olan çok eski bir soydu ve yüzyılların akışı içerisinde değişik ulusal kimlikleri benimsedi. Lazlar, kendi ulusal kimliklerini yitirdikten sonra, önceleri Bizans, devamla müslüman kimliğini benimsediler. Son 200 yıl içinde milliyetçiliğin ortaya çıkmasıyla, az sayıdaki Ortodoks Lazlar Rumlaştılar. Müslüman Lazların büyük çoğunluğu  ise Türkleşti. CHP bölgede aktif bir şekilde örgütlenip Laz konaklarına CHP  İlçe Örgütü tabelası asıyor ve Türkçeyi düzgün konuşabilmek için bölgede diksiyon kursları başlatıyordu.
- Lazca, Güney Kafkas dil ailesine mensup Anadolu'nun yaşayan en eski dillerinden birisidir. Lazcanın bugün başta Rize'nin Pazar, Ardeşen,Fındıklı, Artvin'in Hopa ilçelerinde 93 harbi sırasında Doğu Karadeniz'den Marmara bölgesine göç edenler olmak üzere Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde yaşayan yaklaşık 250.000 ile 500.000 kişi tarafından konuşulduğu tahmin edilmektedir.
 
Asurlar / Süryaniler
- Asurlar / Süryaniler: Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Süryaniler, bir milyonun üzerinde olan nüfusunun yarısından fazlasını kaybederler. Asurların trajedisi bilim adamları ve diğer batılılar tarafından maalesef yok sayılmaktadır.
- Asur terimi kullanmak yasaklanmış, yerine Türk tanımlaması ya da "Hıristiyan dağ Türkleri" kullanılmıştır. Bu yüzden de Süryaniler dilsel azınlık olarak bile kabul edilmemişlerdir.Nihayetinde kültürel kurumlar, Süryanice kitap ve gazeteler yasaklanmıştır.
- 1934 tarihinde, Süryaniler Türkçe soyadı benimsemek zorunda bırakıldılar.
Rumlar   
- Yüzyılın başında (1914) İstanbul'da 400.000 civarında Rum yaşamaktaydı. Bugün T.C.'nin en büyük kentinde Rum nüfusun sadece 2000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde bazı uygulamalarda gayrimüslimlerin ata binmeleri, silah taşımaları, kaldırımda yürümeleri yasaktı. Elbiselerinin ve ayakkabılarının rengi ve kumaşlarının kalitesi değişik olmak zorundaydı. Ermenilerin şapka ve ayakkabıları kırmızı, Rumların siyah, Yahudilerin maviydi. Hamamlarda, takunya giymeleri yasaktı, peştamallarına çıngırak takmak zorundaydılar.
Ermeniler
- Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkmen çeteleri sadece Ermeni soykırımında kullanılmakla kalmamışlardır, aynı zamanda 1920-1923 arası Anadolu'da tam bir terör havası estirmişlerdir. Bu kaosa Ermeni Fedaileri ve Rum çetelerinin eklenmesi Anadolu'yu tam bir kan gölüne çevirmiştir. Kayıtlara göre; Batı Anadolu'dan ve Trakya'dan Rum çetelerinden kaçarak İstanbul'a sığınan Müslüman mülteci sayısı 1920'de 40.000, 1922'de ise 70.000'e ulaşmıştır.
- Farklı kaynakların hemen hemen ortaklaşa belirttiklerine göre Anadolu’dan bir milyona yakın Ermeni göç ettirilmiştir, bir milyona yakını da öldürülmüştür. 1915’te Sivas salnâmelerine göre Tokat’ın nüfusu 28.000’dir. Bunun 8000’i Ermeni, 5000’i de Rum’dur. 1937’de hayatta kalan gayrimüslim sayısı ise sadece 700 (yedi yüz)’dür.
Sonuç İtibariyle:
- İttihatçı kadrolardan cumhuriyete uzanan çizgide azınlıklara uygulanan politikalar egemenlerin iktidarlarını hukuksuzca devam ettirme mücadelelerinin acı tablolarını yansıtmaktadır. Bugünkü Ergenekon örgütünün atası diyebileceğimiz bu çevreler kendinden olmayanı imha etmeyi amaçlamış ve farklı unsurları kendine itaat ettirmek için uğraşmıştır.
- Bugün, geçmişten ders alarak hatalarla ve eksikliklerle yüzleşmeli, inkârcı, suçlayıcı ve reddiyeci politikalar yerine somut ve gerçekçi politikalar üretmeliyiz.
- İslam'ın evrensel mesajını ve tarihin altın sayfalarına geçecek ilk dönemlerdeki ve daha sonra belirli dönemlerdeki örnek uygulamalarını yeryüzü coğrafyasına iletmek, yaymak ve bu konuda öncü olmak zorundayız
(Haber: Sedanur Tokel / Filiz Aslan)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !