Şükrü HÜSEYİNOĞLU

01 Kasım 2007

TOPLUM MÜHENDİSLERİNİN YENİ GÖZDELERİ: NEOMENKIBECİLER

Kur’an’ın doğduğu ay olan rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ı holding medyasının hangi gündemle geçirdiğini hatırlıyorsunuzdur. Aşağı “Malezya”, yukarı “mahalle baskısı” bir Ramazan’ı kendileri açısından ziyan ettiler yine.

Türkiye Malezya oluyormuş, başörtüsü serbest bırakılırsa mahalle baskısı devreye girermiş… Tıpkı Hz. Peygamber ve ilk Müslümanlar Kur’an ayetlerini okuduğunda Mekkeli müşriklerin gürültü çıkarıp Kur’an mesajlarının işitilmesini engellemeye çalışmaları gibi, holding medyası da Kur’an ayı Ramazan’ın her gelişinde medyatik gürültülerle Kur’an mesajı karşısında yapay gündemler oluşturuyor, insanları Allah’ın dininden uzak tutmak için ortalığı velveleye veriyor.

Ramazan’larda, her daim Allah’ın dini karşısında yapageldiği gürültünün dozajını artırmayı alışkanlık haline getirmiş olan holding medyası bir yandan da bu ayda dine yönelik talebin en üst düzeye çıkmasını göz önüne alarak hem bu talebi manipüle etmek ve hem de bu talepten reyting devşirmek maksadıyla “dini programlar” yapmayı da ihmal etmiyor.

Holding medyası bu, bağlı bulunduğu hiçbir ahlaki değer ve ölçü bulunmadığı için kafasına göre takılıyor! “Ramazan’da Müslüman, Şevval’de demokrat” nitelemesi geçmişte bu medya için yapılmıştı. Ramazan’daki Müslümanlıkları da ne Müslümanlık ama! Dalaverenin, zihin bulandırmanın, ortalığı velveleye vermenin bini bir para! Bir tarafta Ramazan’ın manevi ikliminden reyting ve tiraj devşirmek için kupon karşılığı “Kısa Namaz Sureleri” kitapçığı verirken diğer yandan aynı sayfada utanmadan “Yolda zorunlu namaz molası” manşeti atıp namaz düşmanlığından geri durmayan, bu haliyle muhtemelen İblis’i bile şaşırtan inanılmaz bir garabet hali.

Entrikada, göz boyamada, iki yüzlülükte, değer tanımamada, dezenformasyonda, manipülasyonda, kışkırtıcılıkta, ispiyonculukta rakip tanımayan işbu medya, İslam’ı birinci tehdit olarak hedef tahtasına yerleştiren küresel emperyalizm ve İslam’a karşı savaşında emperyalizme 28 Şubatlarıyla, 27 Nisanlarıyla taşeronluk yapan yerli egemenlerin toplum mühendisliği projelerinin de etkili bir rol üstlenen baş figüranı aynı zamanda.

Doğrusu holding medyası rolünü de son derece maharetli oynuyor.

İnsanların İslam algısını sakatlamak için öylesine taktikler uyguluyor, öylesine şeytanlıklar yapıyor ki, hayret ediyorsunuz bazen. Yılın 365 günü başörtüsü üzerinden İslami tesettüre saldıran kendileri değilmiş gibi bir bakıyorsunuz tesettürün İslam’daki yeri üzerine bir tartışma programı tertip etmişler, birkaç İlahiyatçı bulmuş tartıştırıyorlar. Sanırsınız beyler gerçekten de tesettürün İslam’daki yerini merak ediyor, şayet tesettürün İslam’ın emri olduğunu öğrenirlerse bunun gereğini hayatlarında tatbik edecekler! Oysa hayatlarında tatbik ne kelime, gölge etmeseler başka ihsan istemiyor kimse onlardan! Maksatları açık: Tesettür konusunda insanların kafasını karıştırmak, insanlarda “Demek ki bu konu tartışmalı” intibaı uyandırmak.

Şeytana pabucunu ters giydiren işbu medyanın birkaç yıl öncesine kadar özellikle Ramazan gelince ekranlarından eksik etmediği kadrolu “din adamları”nı tanıyorsunuz. “Artık insanlar namaz vaktinin girdiğini radyolardan vs öğreniyor dolayısıyla ezana gerek kalmamıştır” diyebilen “çıplak uyarıcı” Yaşar Nuri Öztürk, “Tavuktan da kurban olur” demeyi becermiş olan “karikatür şahsiyet” Zekeriya Beyaz holding medyasının hizmetinde görev yaptı uzun yıllar. Fakat aradan geçen süre içinde söz konusu “din adamları”nın yukarıda söz ettiğimiz “fetva”larından dolayı halkın gözünde hiçbir saygınlık ve inandırıcılıklarının kalmaması ve son kullanma tarihlerinin geçmesi ve buna ek olarak ülkede muhafazakarlaşma trendinin gözle görülür bir düzeyde yükseliş göstermesi holding medyasının Yaşar Nuri ve Zekeriya Beyaz’la yollarını ayırmasını kaçınılmaz kıldı.

Artık hem halkın ilgisini çekip reyting devşirecek, hem yeni siyasi iktidarla sorun yaşatmayacak, hem de İslam’ın hayat veren, dirilten ve zulüm ve sömürü odaklarının çarkını sarsan mesajlarından uzaklaştırılmış bir din anlayışıyla kitleleri oyalayıp uyutacak sürece uygun ve uyumlu “din adamları”na ihtiyaç vardı.

Renkten renge girme, ikiyüzlülük ne kelime çok yüzlülükte rakip tanımama ve yalan dolanla çarkını döndürme konusunda rakip tanımayan holding medyası yeni sürece uygun “din adamı” keşfetmekte gecikmedi. “Tavuktan da kurban olur”, “Bugünkü banka faizi ribadan farklıdır ve haram değildir” gibi şeytanın bile aklına gelmeyecek saptırmalar artık iş yapmayınca, yükselen trende uygun olarak suya sabuna dokunmayan, kimseden yana tavır almayan, zulümle-sömürüyle alıp vereceği olmayan, din adına insanlara masal anlatacak, insanları mest edip medya patronları adına reyting ve tiraj devşirecek “neo menkıbeciler” keşfedilip ekranların yeni gözdeleri haline getirildi kısa sürede.

Büyüklerimiz anlatır; eskiden köylerde insanlar toplanır “Hz. Ali’nin cenkleri”ni okur veya anlatıp dinlerlermiş. Şimdilerde holding medyasının keşfedip öne sürdüğü ve Kanal 7 gibi bazı kanallarda da yer verilen “neo menkıbeciler” de aşağı yukarı bu formatta bir anlatıma sahip. Tabii ki geçmişte yaşananlar bir masal formatında değil de Kur’an’da Rabbimizin bildirdiği kıssalar formatında, yaşanan hayatla, bugünle bağlantılı olarak hisse almaya ve hayatı inşa eden mesajları boyutuyla okunup anlatılırsa bu çok güzel ve faydalı bir eylem olur muhakkak. Fakat benim “neo menkıbeciler” olarak nitelendirdiğim kişiler, maalesef geçmişte yaşanan hadiseleri anlatırken tam anlamıyla masal formatında anlatıyor, geçmişte yaşananların bugünle, hayatla bağını kurmuyor. Din adına ekranlardan masal anlatıp, insanları mest ediyor, ağlatıyor, duygu sağanağıyla insanları ekrana bağlayıp medya patronlarının reklam pastasını büyütüyor.

Geçenlerde bir akraba ziyaretinde, Aydın Doğan’ın Star TV’sinde söz konusu “neo menkıbeciler”in en meşhuru olan Nihat Hatipoğlu’nun programını bir süre izledik. Hatipoğlu, Medine’de Hz. Peygamber’e karşı mücadele eden münafıkların lideri olan İbn-i Selül’ün hayatını anlatıyordu. Fakat münafıklık gibi bir sapmaya denk gelen böyle bir konuyu bile masal formatında anlatmayı başarıyordu! Münafıklık sanki o dönemin Medine’sinde kalmış tarihsel bir olaydan ibaretti! Bugün İslam toplumlarına musallat olmuş münafıklardan ve münafık düzenlerden, “Ramazan’da Müslüman, Şevval’de demokrat” rolü kesen münafık medyalardan söz etmek ne kelime teğet geçen bir cümle bile etmeden, masal formatında anlatıp geçti İbn-i Selül’ün hayatını. O iyi bir masalcı üslubuyla İbn-i Selül’den söz ederken, ekranın altından “şunu yazıp şu numaraya mesaj gönderin cebinize bu gelsin” şeklinde reklamlar sürekli geçiyordu ve böylece kimbilir ne kadar yüklü paralar gidiyordu kanalın hesabına.

Hayatı yüce Allah’ın ölçülerine göre inşa etmek üzere gönderilen, yaşayanları muhatap alıp onlara hitap ederek yeryüzünde zulmün ve her türlü haksızlığın ortadan kaldırılması, tevhid ve adaletin hakim kılınması için insanlara diriltici mesajlarla yönelen İslam’ın arı duru mesajlarını gündem etmek yerine, ekranlardan, gazetelerden veya konferans salonlarında yüklü paralar karşılığında din adına masal anlatmak; insanların kendilerine gelmesi için var olan bir dinin, zalim güçlerin istediği şekilde, insanları mest etmeye ve kendilerinden geçirmeye dayalı bir formatta kitlelere taşınması kirli oyununa alet olmak, çok büyük vebali olan bir sapma ve saptırmadır.