Tunus`tan geriye kalanlar
Ortadoğu’da yöneticiler halkını düşünmek zorunda. Polisiye ve askeriye tedbirlerle zulmü ilelebet sürdürmek artık mümkün olmadığını kabul etmeliler.
Tunus’ta basit bir halk ayaklanmasıyla başlayan olaylar ülkenin cumhurbaşkanı olan Zeynelabidin bin Ali’yi görevinden etti. Rejimin bir numaralı adamı gitti. Bu derin adamın hükümetinde görev yapan yöneticilerin çoğu hala görevinin başında. Bu adam kendinden önceki yönetimin polis şefiydi. Ülkesini 23 yıl polisiye romanlarını aratmayacak kirli ilişkiler yumağında acımasızca, ölüm gülücükleri yayarak yönetti. Kendisinin ve ailesinin akrabalarıyla ülke uzun süre talan edildi.
Zeynelabidin bin Ali hali hazırda Suudi Arabistan’a sığındı. Bu adamın müslüman halka yaptığı zulümleri şeytanın sırtına yüklemek istesek, şeytanın bile Allah’a sığınarak günahlarına ortak olmamak için ondan kaçacağı muhakkak. Kendisi Sosyalist Enternasyonale üye. Müslüman olan ülkesinin dini müesseselerini ortadan kaldırmak, dindarları yok etmek için sanki Komunist Rusya’nın Stalin döneminden gönderilen bir yöneticisi gibi insanlık aklına ve hayaline sığmayacak yöntemler kullandı. Yok etmek, öldürmek, işkence altında zindanlarda unutulmaya terk etmek onun ihtisaslaştığı bir alandı.
Tek bir insan bir ülkeyi zulme götüremez, zulüm yapamaz, yakamaz, yıkamaz,korkutamaz…
Zalimin gören gözü olmayı kabul etmiş daha zalim adamlar vardır. Onun işiten kulağı olmayı kabul etmiş zalimler vardır. Onun kalemi olan vicdansızlar, kalemini kalbiyle satan onursuzlar vardır. Onun elleri ve ayakları olan gardiyanları vardır.
Velhasıl bu zulmü kendine yakıştırıp, halkının kanını, canını ve malını emen bir ülkenin bir avuç onursuzu zamanla yandaş bularak kaç kuşak kalmışlarsa ülkede o kadar yandaş bulur veya okullarında yetiştirirler. Bir zaman gelir değerler ters yüz edilmiş, insani hasletler ayaklar altına alınmış zulüm, talan, gasp ve katliamların adı rejimi koruma adını almış. Efendim rejim tehlikedeymiş o nedenle dindarlara hiç müsamaha yapılamazmış palavraları ile dindarların inançları ve yaşam tarzı kadim bir geleneğin devamıymış, bizim yaşam tarzımıza uzakmış vs. vs…
Bu yöneticiler eski zaman hırsızları olan sömürgecilerin artık Ortadoğu ülkelerinde iş yapamayacaklarını anlayınca iş başına getirilen, insan olmayı bir türlü becerememiş, psikolojik sorunlarla boğuşan iktidar hırsı ve koltuk uğruna veremeyecek tavizi olmayan artık insanlardır.
Bin Ali’nin cehenneme çevirdiği Yeşil Tunus, o onurlu insanların ülkesi Tunus’ta halkı Necip Fazıl’ın dediği gibi “ Öz vatanında garipsin, öz vatanında parya…”.
Tunuslular kendi öz vatanlarında garip ve muhacir yaşadılar. Sanki ülke kendi ülkeleri değilmiş gibi. Bu zalim ve Allah tanımaz iktidar Fransa’dan dost Tunus halkına verilmiş bir hediye idi. Ne garipse hediyeleri onlara geri gittiğinde kendi imalatları olan bu ürünlerinin ne kendisini ne de patentini sahiplendiler. Ellerinde ileride gönderecekleri başka mamülleri vardır elbet.
Bizim yakın siyasi tarihimizde de Tunus zikre değer bir şekilde örnek gösterilen laik ve çağdaş bir ülke olarak bilinirdi. Çağdaşlaşma yolunda örnek alınacak model bir ülke olarak Tunus modeli 28 Şubat döneminde çokça konuşuldu, tartışıldı. Başörtü yasağı örneği de bu ülkeden verilir oldu. Bugünlerde bu yolun yanlış bir yol olduğu, geç de olsa geniş bir kabul görüyor. Türkiye, içinde bulunduğumuz günlerde ülkemize korku salan ve iflasın eşiğine gelmesine neden olan Bin Ali hayranlarını yargılıyor. Bir kısmı da yargılanacağı günü bekliyordur.
Bu olayın perde arkası henüz tam anlamıyla aydınlanmış değil denebilir. Ancak can alıcı birkaç önemli soruyu cevaplamak gerekir.
Tunus’ta kan dökücü diktatörü gerçekten halk mı götürdü?
Tunus’taki bu ayaklanma başarılı olursa, çevre ülkelere yayılır mı?
Yayılmaması için çevre ülkelerin Tunus politikaları nasıl olur?
Fransa ve Avrupa’nın bu süreçteki rollere ne olacaktır?
Bizim uzun süredir takip ettiğimiz ülkelerden biri olan Tunus’ta gerçekten halkın yaşam alanının tamamına müdahale eden bir baskı rejimi vardı. İncir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle muhalif ilan edilen binlerce insan 20 yıl, 30 yıl korkudan ülkesine dönemedi. Bir o kadarı da hapiste çürümeye terk edildi. Başörtüsünün evin içinde bile yasak olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Bunun yanında fakirliğin alabildiğince yaygın olduğu, devletin servetinin yöneticilere aktığını unutmamak lazım. Bin Ali rejimi 11 Eylül olayından sonra baş örtüsü yasağını kısmen de olsa gevşetmek zorunda kalmıştı. Aslında bu bir nevi görmemezlikten gelme hürriyetiydi. Tunuslular iyi eğitim görmüş, Avrupa’yı, Ortadoğu’yu iyi bilen, ticaret veya eğitim amaçlı gezen bir millettir. Ayaklanmayı halkın başlattığı bir gerçek. Ayaklanmayı silahlı kuvvetlerin desteklemesiyle Bin Ali taraftarları zoraki bu durumu kabul ediyor görünüyorlar. Bin Ali’nin yüz binden fazla bir polis gücünün olduğunu hesap edersek, bu gücün muhtemelen elebaşları eli kanlı eski bir polis şefi olduğu için, kendi aralarında örgütlenerek karşı saldırıya geçebilirler. Bu halk ayaklanmasının şu anda görünür bir liderinin olmaması,eski rejimin adamlarının yeniden başa gelmesini kolaylaştırabilir.
Tunus’taki ayaklanma başarılı olursa, çevre ülkelere yayılması muhakkaktır. Özellikle Cezayir’in böyle bir süreçten geçeceğini bekleyebiliriz. Libya liderinin Bin Ali’ye açık destek vermesi de hayli düşündürücü. Bu destek, çevre ülkelerin bu olayı ne kadar ciddiye aldıklarını gösterir nitelikte. Tunus’a yakın ülkelerde kendini yakma olayları da bu arada devam ediyor.
Şayet çevre ülkeler Tunus’u kendi haline bırakırlarsa ve halk ayaklanması başarıyla sonuçlanırsa, çevre ülke halklarına emsal teşkil edeceği muhakkak. Bu nedenle Tunus’a benzeyen ülkeler ve Tunus’un kanını emen ülkeler başta olmak üzere Bin Ali’nin polislerini destekleyeceklerini, ülkede karışıklık çıkaracaklarını muhakkak surette beklemek gerekir. Polis gücünün 120 bin olduğunu unutmamak gerekir. Ülkenin ortalama %10’unu teşkil ediyor.
Fransa ve Avrupa’nın bu süreçteki rolleri Irak’ta nasıl idiyse burada da aynısı olur. İsrail’in Ortadoğu’da gözü kulağı olan Almanya zaten kendini ele verdi. Geçen gün Tunus ordusu kiralık bir arabadan rast gele ateş açan dört kişi yakalamıştı. Bu kişilerin Alman olduğu açıklanmıştı.
Tunus’un değerli müslüman halkını Avrupalılara turizm tesislerinde hizmetkar haline getiren ve ülkeyi batılıların gizli hapishane cennetine çeviren Bin Ali ve hempalarının defterleri henüz dürülmüş değil.
Biz sadece Tunuslu kardeşlerimize içten dua ediyoruz. Elbette ki Allah’ın da hesabı vardır diyoruz. Allah açık ve gizli zalimlerin zulmünü Müslümanların üzerinden uzaklaştırsın.
Ortadoğu’da yöneticiler halkını düşünmek zorunda. Polisiye ve askeriye tedbirlerle zulmü ilelebet sürdürmek artık mümkün olmadığını kabul etmeliler. Tunus başarıya ulaşsa da ulaşmasa da zalimlerin uykusunu her zaman kaçıracak bu asrın başındaki önemli olaylardan biri olarak anılacaktır. Bu olay Orta Asya’da çete liderlerinin yönettikleri derin devletlerini de düşündürdüğünü öğrendik. Çavuşesko kardeşlerini unutmasınlar. Pis bir duvarın dibinde can vermişlerdi.
Bizim Bin Ali hayranlarına gelince; Bin Ali ve hempalarının dışarıya götürü usulüyle götürdükleri daha ortaya çıkmadı. Belki hiçbir zaman da ortaya çıkmayacaktır. Ne zaman yerli Wikileaks’ler ortaya çıkarsa belki öğreniriz.
Arap halkı gerçek bir değişim istiyor. İstedikleri de çok şey değil. Kendilerini koruyan, sahip çıkan, halkı seven, onun yanında olan, ona imkân ve fırsat veren bir idare istiyor. Peşine adam salan, tehdit eden, ortadan kaldıran bir rejimle kimse yaşamak istemez.
(Yorum: Sebahattin Arslan / TİMETURK)