Türkiye’deki edebiyat ortamının, İslami çalışmalara etkileri konuşuldu
Özgür-Der Çorum Şubesi 2008-2009 dönemine ait konferanslarına devam ediliyor. Bu haftaki konferansı “ Türkiye’deki Edebiyat Ortamının İslam Düşünce ve Siyasetine Etkileri ” konu başlığı ile Ahmet Örs sundu.
Özgür-Der Çorum Şubesi 2008-2009 dönemine ait konferanslarına devam ediliyor. Bu haftaki konferansı “ Türkiye’deki Edebiyat Ortamının İslam Düşünce ve Siyasetine Etkileri ” konu başlığı ile Ahmet Örs sundu.
Edebiyat inanç ve siyasetin, insani algı ve anlayışların kısaca hayatın somut örnekliği vurgusunu yaparak başladığı konuşmasında Ahmet Örs şu tespitlerde bulundu:
Tarih boyunca başta din olmak üzere insanları etkileyen inanışları edebiyat taşımıştır. Destan döneminden bugüne bu durum böyledir. Türklerde de Ahmet Yesevî’ler den Yunus Emre’ye, Mevlana’ya ulaşan din anlayışı edebiyat üzerinden ifade edilmiştir.
Osmanlı batılılaşması edebiyatçılar marifetiyle gerçekleştirilmiştir. Edebiyatın kurgusal boyutu insanlar tarafından beğenilmeye matuf olduğundan kitleyi edebi eserlerin dönüştürme, onu harekete geçirme kabiliyeti vardır. Edebi eserlerin ideolojik temelinden bağımsız ele alınması düşünülemez.
Cumhuriyet döneminde edebiyat, başta romancılar olmak üzere bir nevi eğitim ekolü ve medya işlevi görmüştür. Edebi eserler batılı yaşam tarzının ve orta Asya merkezli ırkçı tarih tezlerinin savunulup halka kabul ettirilmek istendiği metinler olarak kaleme alınmıştır. Bu eserlerde İslam’ı savunanlar aşağılanmış, halk yeniden “yaratılması” gereken bilinçsiz bir yığın olarak kabul edilmiştir. Reşat Nuri, Yakup Kadri gibi yazarların, Behçet Kemal, Kemalettin Kamu gibi şairlerin misyonları budur.
Zamanla İslam’ı savunmak isteyen kalem erbabları ortaya çıkmıştır. Muhafazakârlık, sağcılık bu savunma sürecinin kalkış noktası olmuştur. Osmanlı geleneğindeki İslami toplumda yaşanıldığı kabulü modern ideolojilere karşı bu çizgideki insanları korunaksız bırakmıştır.
Necip Fazıl’ın öncülüğünü üstlendiği İslami cephenin bu anlamda yaslandığı din anlayışı tasavvuftur ve milliyetçi tasavvurları kutsal tarih tezleriyle birlikte harmanlayan bir anlayış oluşturmuşlardır. Bu anlayış bugün sağcı, devletçi, muhafazakâr bir telakki olarak iktidardadır.
Türkiye’de edebiyatı hareketin merkezine oturtmada sol ideolojik çevrelerin başarılı olduklarını görürüz. Nazım Hikmet’ten başlayarak şair ve yazarlardaki nicel ve nitel sıçrama sol hareketlerin sanattan istifade etmeleriyle kitleselleşen bir ivme kazanmalarını sağlamıştır. Kendi mücadele tarihlerinin ve gelecek kurgularının anlatılması ve propaganda edilmesi açısından sol hareketlerin önemli birikimleri olmuştur.
Hareketin olmadığı yerde edebiyatın varlığı hastalıklı bir hal alır. Varlığı ile yokluğu olumluluk anlamında pek bir şey ifade etmez. Edebiyat ancak hareketle anlam kazanabilir. Kur’an çalışmalarının harekete dönüşemediği vasatlarda edebiyatın işlevi, önemi kavranamayacaktır.
Edebiyat uzun asırlar boyunca tasavvufu taşımıştır. Bugün de edebiyatçıların önemli bir kısmı bu edebiyat temeline dayanarak eser vermektedirler. Mistik açılımlarla bireyci saplantıları önem çıkaran edebiyatın toplumsal talepleri dillendirmesi imkân dışıdır.
“Aylık Dergi” çevresinin edebiyatı Kur’an merkezli kurumsallaştırma çavası mühimdir. Devrimci edebiyat, hareket anlayışının kurumsallaşamaması sonucu geri çekilmiştir. Liberal kuşatmalardan sonra 28 Şubat süreci bu geri çekilmeyi hızlandırmıştır. Bunun yanında İslam düşüncesini “fıkhi” temelde öğrenen Türkiye’deki İslami çevrelerin önemli bir bölümü bilinçaltlarında edebiyatla aralarında sürekli bir mesafe oluşturmuşlardır.
28 Şubat bağlamında çözülmelerin artması edebiyatta da karşılığını bulmuştur. Çözülenlerin, kendi vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşan bunalımcıların edebiyatlarının olumsuz etkilerini göz ardı etmemek durumundayız. Bu tarz eserler umudun kırılmasına sebebiyet vermektedirler. Devrimci edebiyat mağlubiyetlerden ders almasını bilen, çektiği fotoğrafları kendi düşüncesi için bir ders kılan edebiyattır. Mücadele hattı, hayatı bir bütün halinde evrensel bir duyarlılıkla yaşayacak ve kendi edebiyatını oluşturacaktır.
Sezai Karakoç’un doğucu, tasavvufçu politikası ve tarih içerisinde üretilen İslam medeniyeti vurgusu problemli bir çağrı olarak İsmet Özel’in Türkçü açılımları gibi problemlidir ve okumaya, yazmaya meraklı, edebiyata yeni adım atan kuşaklar için olumsuz bir durumdur. Bu isimlerin izleyicilerinin din anlayışları türlü maluliyetlerden kurtulamamakta ve İslam düşüncesindeki berraklaşmayı engellemektedir.
Müslümanların edebiyat çalışmalarının ekolleşmesi gereklidir. Bireysel çabalar kolektif açılımlara yönelmelidir. Tasfiye Dergisi bu süreç için aday bir çabayı temsil etmektedir.
Bütün olumsuzluklara rağmen İslami edebiyat önemli isimleri var etmeye başlamıştır. M. Önal Mengüşoğlu teorik çalışmaları ve şairliğiyle İslami edebiyatın ete kemiğe bürünmesinde önemli bir rol üstlenmiştir. Nehir Aydın Gökduman çocuk edebiyatı ve öykücülük alanında önemli bir isimdir. Sevgi Engin’in romancılığı önemlidir. Ali Değirmenci’nin, Bünyamin Doğruer’in, Asım Öz’ün farklı alanlardaki edebi üretimleri devrimci İslam anlayışı bağlamında öne çıkan kayda değer çabalar olarak görülmelidir. Bunların yanı sıra kendilerini İslami edebiyat alanında derinleştiren çok sayıda ismin varlığı geleceğin inşası bakımından mühimdir.
Müslümanlar olarak özellikle dönemsel önemi itibariyle 28 Şubatın izlerini, onun yasakçı ve baskıcı karakteriyle ona karşı ortaya konuşan direnişleri, evrensel İslami hareketin yolculuğunu, Kudüs’ü, yoksulluk, zulüm ve dayatmanın acılarını edebiyatımızın malzemesi yapmalıyız. Bu sayede inancımızın sesi çok geniş kitlelere ulaşabilecektir.
Program, soru cevap bölümünden sonra, 05 Aralık Cuma günü yapılacak “ Emeviler Döneminde Şia Muhalefeti ” konulu İslam tarihi seminerleri hatırlatılarak sona erdi.
-
mustafa kıyak 01-12-2008 18:08
Gelmeyi ve dinlemeyi çok isterdim fakat mümkün olmadı. Durup dinlenmeden zamanını Allahın dini uğruna harcayan Ahmet Abi'den ve Çorumlu arkadaşlarımızdan Allah razı olsun. Sıcak diyalogların sürmesi dileği ile...