Muhammed Enes ÇINAR

12 Ekim 2009

ÜMMET VE ZİLLET

Ümmet ve zillet... Bu kavramlar, ne kadar da birbirine zıt durması gereken kavramlar. Oysa, günümüzde maalesef birbirlerine yakın konumda.

Veyl olsun, bu kadar zıt kavramların birbirlerine yanaşmasına katkıda bulunanlara ve bulunacak olanlara. Müslümanlar, izzeti kuşanmadıkları sürece, ki bu ancak Kur’an neslini oluşturma gayretiyle olur, İslami kimliğin ortaya konması ve bu kimliğin, ortaya konmasında ciddi katkı sağlanmasına yardımcı olmadıkları sürece bu böyle olacaktır.

Müslümanlar kendilerini kimliksizleştiren hiçbir süreci kabul etmemelidirler. Kendilerinden bazı tonları içermesi sebebiyle İslam dışı kimlikleri meşru görme yanlışına düşmemelidirler. Bunu örneklendirecek olursak, mevcut düzenin içinde yer alan AKP gibi, Müslümanları etkileyen ve ümmeti İslamizasyon sürecine sokan aktörlere dikkat edilmelidir.

AKP ile birlikte İslami kimlik ciddi anlamda kan kaybetmiş ve bu süreç Müslümanların kimliklerinin bulanmasına yol açmıştır. Üstelik bu olumsuz etki tahayyüllerin çok ilerisinde olmuştur. AKP ile birlikte, sistemi sorgulamanın ötesinde, benimser konuma gelinmeye başlanmıştır. Muhalif duruşunu koruyan bazı çevreler ise, bu süreçte sisteme daha az eleştirel bakmaya başlamıştır.

Bu çevrelere söz konusu tutum değişiklikleri sorulduğunda ise, "kötünün iyisi" gülünçlüğüyle yanıt verildiğini görmekteyiz. Bu zilletten kurtulmanın yolunun, ancak Rabbani metodu kuşanmakla mümkün olduğunu anlamak gerekmektedir.

Korkulan odur ki, ezilmiş halklara, özelde Müslüman toplumlara hayat ve siyaset modeli olarak Türkiye (AKP) modeli sunulmaya çalışılmaktadır. Türkiye (AKP) modeli örneklendiriliyor, AKP de üzerine düşen misyonu yer yer, konjönktürel şartlara uygun olarak ortaya koymaktan çekinmiyor. ( Davos performansında olduğu gibi.)

Bu süreçte AKP bir taraftan emperyalizmle işbirliği yaparken, diğer yandan ezilenlerin hamisi gibi davranıyor. Rolünü çok güzel oynuyor. Sözüm ona islami çevrelerden dahi bu yönde destek alabiliyor. Bu oyunun nerede, nasıl oynatılacağını belirleyenlerin kimler olduğu düşünülmüyor. Bir bakıyorsunuz, adına İslami ezgiler, mersiyeler yapılıyor, oysa AKP ve lideri Erdoğan'ın temsil ettiği konum asla İslami bir konum değildir.

Daha iyi anlaşılması amacıyla şu üç grup insan modeli örneği verilebilir. Bu üç grup insandan birincisi, davaları, inançları için gerekirse seve seve canını feda edenlerdir. Bunlar için, dünyada onurlu, izzetli, vakarlı ve namuslu bir şekilde yaşamak asıl olandır ve onlar geride örnek alınacak, gıpta edilesi bir hayat bırakırlar. Ve öldüklerinde bu hal üzere haşr olunurlar. Allah'ın vadi onları beklemektedir. Ebedi Cennet hayatı onlarındır. Allah onlardan razı olmuştur.

İkinci bir grup ise, birinci gruba karşı mücadele edenlerdir. Kendilerinin onursuzlukları fark edilecek diyedir bu mücadeleleri. Batıl inançları, haksız kazançları, onursuzca yaşantıları, hakkın karşısında daima haksızlıklardan yana tavır almaları ve sürekli kokuşmuş düzenlerinin devamı için bütün benlikleri ve her şeylerini feda etmeye razıdırlar. Bunlar için, madde her şeyin üstünde ve önünde yer alır. Maddeyi, kapitali korumak uğruna, tüm önceliklerini feda ederler. Buna izzet de dahil. Bu kapitallerini korumaları da, kokuşmuş sistemlerin devamına bağlıdır. Bu bakımdan sistemlerini, canları pahasına korurlar, bu batıl düzenlerinin devamı uğruna bütün benliklerini ortaya koyarlar. Bunlar, nefretle anılacak olanlardır. Bunlar için, yaşasın cehennem!

Bir üçüncü grup vardır ki, bunlar, silik, "banane"ci, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"cıdırlar. Bunlar da bir nevi, zulüm ve kokuşmuşluğun devamına hizmet ederler. Hani denir ya, "kararsızlar" diye. İşte bunlar da maalesef cehennem ehlidirler. Asıl korkmamız gereken, bu üçüncü gruptur.

"Neden korkulması gerekir" sorusuna, farkına bile varmadan bu gruptan olmamız işten bile değildir. Hiçbir şey yapmazsak, hiçbir gayret ortaya koymazsak bu gruba dahil olmuş oluruz.

Meyve vermeyen kısırlaşmış bir meyve ağacının, kavak ağacından ne farkı olabilir ki? İstediği kadar meyve ağacı olduğu iddia edilsin, herhangi bir meyve alınmadığı sürece kavak ağacından ne farkı olur ki? Bu ümmet de, her ne kadar kendisini Allah'ın dinine nisbet etse de, uyanmadığı sürece meyve vermeyen ağaç gibi olmaya mahkumdur.

Hayatın içinden iman ve salih ameli ayırdığınız zaman o hayat kısır meyve ağacına dönüşecektir. Hayat iman ve cihaddır. Bizim üzerimize düşen, her ne şartta olursa olsun, bize sunulan bütün beşeri modelleri reddetmek ve yalnızca Sünnetullah’a tabi olarak Ümmet bilincini kuşanmaktır. Zillet elbisesini çıkarmak ancak böylece mümkün olacaktır.

ALLAH'IN SELAMI İZZETİ KUŞANANLARIN ÜZERİNE OLSUN.