Ümmetin Özlenen Evlatlarına (Şiir)
Ver elini yüreğim, birlikte hicret edelim...Filistin`e, Afganistan`a, Çeçenistan`a, Kürdistan`a ... Mülteci kamplarına, hürriyetini arayan çoğrafyalara…
Ümmetin özlenen evlatlarına / LEYL-İ CAN
Bir firakın ardında kalkınca eller
Bir kaç nemli mısra dökülür tertemiz sayfalara
Her gece suskun ve yorgun olarak ellerim açılınca duaya
Mahzun ve kederli gözlerin
Gelir oturur yüreğimin sancılı çografyasına...
Solan kardelenlerin papatyalara hasreti anlatılınca
Başlar iftarı olmayan susma orucum leyli can…
Şimdi yalnızlığa hükmettiğin yüreğimle
Hangi denizlerin bağrına yelken açmışsın
İşgale uğramamış bir yürekten başka
Hangi liman barındırabilir muhacir gözlerini
Ne oldu mana deryası olan gözlerine
Yakup misali ağlayarak feri mi gitti o çeşm-i hüznün
Gel gönder gözyaşlarını gözlerimin içine
Ağlanacaksa birlikte ağlayalım
Vuslata yol alacak olan Nuh’un gemisine sevdamızı yükleyip
Gözyaşlarımızla katkı sunalım
Su olup kurtuluş gemisine binenlere el
Küfürde azgınlaşanlara sel olalım leyli can.
Bu gidişin ardından gelen günlerin
Adı yalnızlık,
Soyadı yoksulluk,
Medeni durumu kimsesizlik olarak yazılır benim hüviyetime.
Ben her gün gözlerimin saatini vuslata ayarlıyorken
Çalan ayrılık fonu, gelen firak oluyor
Sensizliğin sessizliğinde saatlerim hüzne çalıyor
Bir gün gelir dediler
“O bir gün” her gün oldu bende.
Belki ansızın gelirsin diye
Doğu’nun zemheri soğuklarına inat
Tüm kapı ve pencereleri kışın bile kapamadım…
Seni, kalbimin kapısında karşılamak için
Tüm yolların güzergâhını kapıma çıkardım
Hiç kimseyi yaklaştırmadım kapıma.
Hayaller kurdum yalnızlık fezaımda
Arşa, arza ve asimana ezgiler mırıldandım diwan-ı mahzunden
Yasaklı Kürtçe dilimle, kaçak sözcüklerle
Mayınlı, kanlı sınır boylarında
Filistin’in taşlarına sevincimi
Fırat’ın derin sularına umudumu
Akdeniz’in Papatyalarına yalnızlık sızımı anlatmaya çalıştım
Mecnun misali dağları delmedim
Zaten yıllardır süren kardeş kavgalarıyla
Parçalanmıştı dağı taşı memleketimin
Ben derdimi dağlara bellediğimden beri
Bir yanım Mem bir yanım Siyamend oldu…
İmam Hüsey’in, Şeyh Said, Şeyh Şamil, Spartaküs bir yanım.
Bir yanım Fırat bir yanım Dicle
Bir yanıma Berlin duvarını
Diğer yanıma Çin seddini dikselerde
Akmak istedim sana doğru leyli can…
Ben adını kumsallara, resmini tuvallere değil
Yüreğime nakşettim leyli can.
Ve adın kelepçe, parmakların mazgal
Yüreğin pranga, gözlerin gardiyan
Özlemin işkencedir yüreğimin zindanında…
Ve Zindan iki hece değil
Zindan senin yokluğundur leyli can…
Sensizlik zindanındaki her adımımda
Senin hayalini, kalpten kurşun çıkarır gibi işledim yüreğime.
Öyle durma ürkek ceylanlar misali
Ben sevda katili değilken
Suçluların hâkim olduğu mahkemelerde
Söz hakkı verilmeden
Müebbet fıraka mahkûm edilmiş biriyim leyli can…
Senin için uzak diyarlardan çaldım sevda tahtını
Tek somut suçum bu olsa gerek
Gel oturalım
Birlikte yudumlayalım ilaç kokulu çayı...
Herkes tespih çekerken biz dert çekelim beraber
Sözümüze şahit olmasın hiçbir saz
Varsın düşmesin takvim yapraklarından bizim için günler
Diyarbakır’da parçalanan Ceylan Önkol’u
Erçiş’te enkaz altındaki Yunus’u hatırlatsa da gözlerin
Gel leyli can
Gözlerin tanıklık etsin hali pürmelâlime.
Kara tren de, göçmen kuşlar da döndü sılaya
Gelmeyen bir tek sen oldun leyli can…
Ben bir elif miktarı sana yakın olmak isterken
Sen dört elif miktarı uzatıyorsun özlemimi
Ben İbrahim’in ateşe atıldığı yerden
Sana ağlayan laleler,
Rengârenk papatyalar toplamak için yürüyorken nemrudun ateşine
Hasret ateşiyle yanmış bir yüreği, ateşle tehdit ediyor küfürbazlar.
Zaten yanmışım…
Hasret ateşiyle yananlara…
Ne yapabilir ki nemrudun narı
Uzak durma öyle leyli can!
Gözden ırak olan gönülden uzak olmuyor bende
Gün be gün güneşe karşı eriyen karlar misali
Eriyorum, dirilemiyorum, direnemiyorum yokluğunda...
Üşüyorum Ağustosun çöl sıcaklarında
Öksüz sözcüklerle yetim cümleler kuruyorum
Yüreğimin kalın hatıra defterine...
“Allah sevdiğine kavuştursun” diyen tüm dilencilere
Parasını vererek aç kalmış yetim bir şairim ben leyli can…
Öyle uzak durma leyli can...
Bak bu kaçıncı yaralı şiirdir sayfalara dizdiğim...
Bilali bir nidayla sesleniyorum, gitme!
Gidersen, kufeye döner yüreğim
Her günüm aşura her yerim kerbela
Ben hüseyin olur tek başıma çıkarım meydanlara..
Gitme leyli can!
Ben Hüseyin olayım sende Zeynep!
Kıyamı inşa edelim sevdamızdan!
Öyle ağlamaya ebedi hükümlü kılma beni.
Bir dar ağacı kur önce gideceksen,
Sonra bir iyilik yap
Vur şu sehpaya sallandır yüreğimi..
Gitme leyli can!
Gidersen dört mevsim hüzün düşer topraga.
Tufanında boğuluruz yalnızlığın..
Ne sen, ne ben bu ayrılıkta kurtuluşu buluruz...
Ver elini yüreğim, birlikte hicret edelim
Filistine, Afganistana, Çeçenistana, Kürdistana ...
Mülteci kamplarına, hürriyetini arayan çoğrafyalara…
Yıkık kalınır mı öyle bu enkazın altında?
Yarım bırakılır mı kutlu yolculuklar?
Artık gel n'olur bu hicranı bitir...
Ben gönlüne hicret eden sonsuz muhacir olarak...
Gözlerinde öleyim leyli can!!!
(Şiir: Mehmet Maksut)
YORUMLAR
-
serhat toprak 27-11-2012 16:49
agabey Allah razı olsun. yüreğinizin sıcaklığına sağlık diyorum. Allah dert vermesin diyeceğim ama biliyorum siz dertsiz yaşayamazsınız... şiirlerinizin içindeki hüznü ve özlemi görünce diyorum ki bu daha sayfaya aktarılanlar. ya bir de aktaramadıklarınızı düşününçe nasıl bir yüreğin sahibi oldugunuzu anlıyorum... agabey bence artık bu şiirleri kitaptan okumanın vakti gelmiştir. umarım bu şiiri de seslendirirsiniz de kendi dilinizden dinleriz.