Üniversiteli gençlerle Kur`an sureleri üzerine
Fatih Pala, üniversite öğrencilerine en çok etkilendikleri sureleri sordu. Bakın ne cevaplar aldı...
Üniversiteli genç kardeşlerimizin bazılarına, “kerim Kitabımız Kur’an’dan en çok hangi sûreyi sevdiklerini ve bu sevgilerinin sebebi”ni sorduk. İmanlarının gözlerine ve pek tabi sözlerine yansıdığı günbegün ayan olan kardeşlerimizin hepsinden, birbirinden güzel cevaplar aldık. Hayatın tümüne hitap eden bir aziz Kitapla ne kadar haşır-neşir olduklarını gözlemlemiş oluyoruz böylece. Bu sözleriyle emsal teşkil etmelerini ve tüm gençlerimizin ilahî kitapta bir an bile uzak durmamalarını temenni ediyoruz.
Kiminin uzunca, kiminin de kısa bir şekilde vermeyi tercih ettiği vahiy kokulu cevapları, bu güzel genç yüreklerden bütün genç-yaşlı yüreklerin dikkatine rikkatle sunarız. Buyurun:
Hakan Çelikten (Erciyes Üniv. Malzeme Mühendisliği Bölümü öğrencisi): En sevdiğim ve etkilendiğim sûre Tevbe sûresidir diyebilirim. Bu sûre Enfal sûresinin devamı veya başlı başına bir süre olup olmadığı ihtilaflı olduğu için başına besmele yazılmamış. Bu sûrede, müşriklerin Allah ile alakalarının kesildiğini ve bundan sonra da asla onların Kâbe’ye yaklaştırılmayacağı anlatılmaktadır. Allah’ın kâfirleri nasıl rezil ve perişan edeceğini söylerken, öte yandan da müşriklere tevbe etmeleri yönünde uyarılar yapılmaktadır. “Haram olan aylar dışında, müşrikleri öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve başlarında durun. Ancak tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse artık serbest bırakın” diyerek tevbe etmenin ehemmiyeti vurgulanmış.
Allah’a ortak koşup kendini kâfir edenleri büyük bir gazap beklediğini söylerken, müşrikler için en olağan şeyin tevbe olduğunu söyleyerek bu sürenin ehemmiyetinden bahsedilmiş. Beni vuran da, işte buradaki tevbeyle yola gelme olayıdır. Kurtulmalarının, daha doğrusu kelle koltukta yaşama korkusundan sıyrılmalarına tek çare tevbe. Allahu Ekber…
Burak Arıcak (Erciyes Üniv. Tarih Bölümü öğrencisi): Öncelikle, “Kur’an’da en çok hangi süreyi seviyorsun?” gibi bir soruya, sadece birkaç örnek sûre vermek yetmez. Çünkü Müslümanlığımızın gereği olarak, her okuduğumuz sûrede Rabbimizin de bize verdiği duyguya dayanarak tefekküre dalarız. Ama beni en çok etkileyen surelerin başında Rahman sûresi gelir. Şöyle başlar: “Rahman Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı ve ona düşünüp beyanı öğretti.” Bu da, bizim için Rabbimizin verdiği en güzel nimettir. Allah’ın kudretini, her canlının ona boyun eğdiğini, göğü yükselttiğini, ölçüyü koyduğunu, adaletli davranmamızı, bizim için var ettiği nimetleri ve öbür dünyada da, daha güzel nimetlerle donatacağını ifade eder. Ve bu gibi sûrenin ayetlerinin sonunda da kafiyeli olarak Rabbimizin “hangi nimetlerimi yalanlıyorsunuz?” diye sorması, insanı tefekküre davet eder. Rabbim, bu ayetlere uyup ona göre hayat kurmayı nasip etsin.
Seyyid Muhammed Doğan (Erciyes Üniv. İşletme Bölümü öğrencisi): İhlâs suresi, tevhid akidesini beyan ettiğinden bu sureye ayrı bir sevgi beslerim. İnsan, inandığı veya inanmak istediği varlığı tanımak ister; hakkında bilgi sahibi olmadığı, tanımadığı varlığa inanması zordur. Allah bu surede kendini tanıtır bize: “Bismillahirrahmanirrahim. 1. De ki; O Allah tektir. 2- Allah Sameddir. 3- Kendisi doğurmamıştır ve (başkası tarafından) doğrulmamıştır. 4- Hiçbir şey O'nun dengi değildir.” Tevhid akidesinin temellerini oluşturan bu ayetlerin çok iyi anlaşılması, üzerinde durulması ve her zaman gündemde tutulması gerektiği düşüncesindeyim; Müslümanca düşünüş bunu gerektirir. “Allah tektir” demek, “hiçbir şey onun dengi değildir” demek inanmış kalpler için üzerinde durulduğunda çok derin anlamlar içermelidir. “Allah tektir” demek, Allah'ı yegâne güç olarak kabul etmektir. “Allah tektir” demek, hayatını O’nun istediği şekilde tanzim etmek demektir. “Hiçbir şey onun dengi değildir” demek, emrine itaat edilecek, hükmüne boyun eğilecek tek otorite, tek ilah O'dur demektir. Allah'tan gayri tüm ilahları, tağutları yok saymak demektir. Ne bir ideoloji, ne bir şahıs, ne bir para ne de herhangi başka bir şey, yaşamın merkezine konularak ilahlaştırılan
bu tür şeylere yok diyebilmek, karşı durabilmek için Allah'ı bilmek ve O’nu birlemek için bu sureye ayrı bir
sevgi beslerim.
Mehmet Koca (Erciyes Üniv. Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencisi): Ben, Kur’an’da en çok bilimden bahseden ayetlerden etkileniyorum. Çünkü insanın akıl süzgecinden geçmeyen bir şey, kalp süzgecinden geçmez. Kur’an’da, tâ o zamanlardan haber verilen birçok ayet var. Bu ayetler, günümüzde Kur’an mucizesini apaçık ortaya koyuyor. Görmeden inanmamızın sebebi de bu. Çünkü Kur’an’da tereddüt edecek tek bir ayet yok ve bu ayetler 1400 sene önce bugünkü teknoloji ile bulunamayan çoğu şeyi önceden haber vermiştir. Bu da, Kur’an’ın, bu dünyayı, evreni tam anlamıyla bilen yani onu yaratan bir yaratıcı tarafından geldiğini ispatlıyor.
Mesela en çok etkilendiğim ayet: "Güneş de kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir." (Yasin, 36/38) Burada güneşin yörüngesinden bahsediliyor, hem de daha o zamanlarda dünyanın bile yuvarlak olduğu bilinmezken. Bu yüzden Kur’an’ın her ayeti insanı etkiliyor.
Gerçekçi ve yüzde yüz doğru olmasından, şüpheye yer vermemesinden dolayı, bu ayetleri seviyorum.22 102013 En sevdiğin surevesevginin sebebi nedir?
Muhammed Başaran (Erciyes Üniv. Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencisi): Mustazafların eve dönüşü... Yıllarca işkence görmüş, evlerinden, yurtlarından edilmişlere bir muştudur Fetih sûresi… İnna Fetahna leke fethan Mubina... Allahu Teala, kullarına büyük ödül vermek için sabırlıdır. O güzel ödülü hak etmek gerekir. Sadece Allah için her şeyini bırakıp bilmedikleri yerlere gitmek her yiğidin harcı değildir. Ödül almak da kolay değildir. Büyük sabrın, büyük direnişin ödülü nihayet fetihtir. Fetih sûresi zamanımızda gerçekleşen Müslüman coğrafyamızdaki uyanışlara ışıktır esasen. Yüreğime fetih doğar bu sûre söz konusu olunca.
Ayetlere bir başka yönelirim, Rabbimin vahyini daha fazla önemserim onunla. Kısaca, gönlümü fetheden sûredir Fetih sûresi.
Furkan Keser (Sakarya Üniv. Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunu): Bizleri, yeryüzüne gönderirken sadece kendisine kulluk göreviyle görevlendiren, ola ki şaşarız, yanılırız, unuturuz diye Peygamberler ve o Peygamberlere de bizleri kendisiyle uyarmak üzere vahiy gönderen Allah, şüphesiz çok merhametlidir. Ahir zaman ümmeti olarak, elimizde bulunan tek Hak Kitap, içerisindekilerin noktasına, virgülüne kadar ilahî kaynaklı olduğu yegâne hitap olan Kur’an’ın elbette ki her bir ayeti insanlığın kararan çehresine indirilen bir manifesto niteliğindedir. Her bir kelimesi, sahte ilahların, tağutların, Allah'ın yeryüzündeki otoritesinden rol çalmaya kalkan zalimlerin yüzlerindeki maskelerini bir bir sıyırır ve hakkıyla okuyan kişiye içindeki hazineleri öyle cömertçe açar ki, "evet" dersiniz, "bu mutlaka kerim olan Allah'ın bize bir ikramıdır."
Mübarek Fatır suresini okurken de yüreklerinizin derinliklerinden gelen "subhanallah" nidalarını hissedersiniz; yoktan var eden Rabbimiz, insanoğluna lutfettiği nimetlerini bir bir sıralarken, fıtraten de çok nankör olan insan, etrafındaki nimetlere olan ilgisizliğini hatırlıyor ve Kerim olan Rabbine karşı olan kulluk görevini ne kadar hakkını vererek yerine getirdiğini sorgulamaya başlıyor. Fatır suresiyle Rabbimiz, bizleri tağutları redde ve Allah'a imana davet ederken bu yoldaki en büyük düşmanımız olan şeytana karşı da bizleri uyarıyor. Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılan, işlediği çirkinliklerin, fenalıkların peşine takılan ve bunları iyi bir şeymiş gibi gören, parada, mal ve mülkte, makamda bir şeref ve izzet arayanlardan değil ahireti arzulayan, dünyanın geçici bir "geçimlik" olduğu, asıl yurdun ahiret olduğu bilincinde olanlardan olmamız gerektiğini ve izzet ve şerefi Allah'ın yanında aramamızı bizlere emreder. Ardından şöyle buyurur: “Allah'ın kitabını okuyan, namazı güzelce kılan ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden gizli ve açık olarak infak edenler var ya; işte onlar asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.” (Fatır29)
Ardından Rabbimiz, biz insanlara lütfettiği nimetlerinden bazılarını hatırlattıktan sonra akleden, kalbi sıkıştıran şu soruyu sorar: "İşte, budur sizin Rabbiniz olan Allah! Hükümranlık O'nundur! Oysa, O'ndan başka yalvarıp durduğunuz putlar-taş parçaları veya putlaştırdığınız (aslında zaten kendisi de Allah'a muhtaç olan) varlıklar, bir incir çekirdeğine dahi hükmedemezler... Onlara el açıp dua etseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler.” (Fatır: 13-14) Yegane hüküm sahibi olan Allah, egemenliği kayıtsız ve şartsız bir yerlere hasredenleri, işte bu müthiş ifadelerle yerden yere vurmakta ve 40. ayette de, bu ilahlık iddiasında bulunanların iddialarını çürütmekte: “De ki: Allah'tan başka itaate çağırdığınız ortaklarınızı bir düşünün bakalım: Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmış bunlar? Yahut onların göklerin yaratılmasında bir ortaklıkları mı var?” ve ayetin devamında şu gerçeği yüzlerine vuruyor: “Hayır, aslında zalimler birbirlerini boş vaadlerle aldatmaktan başka birşey yapmıyorlar...!” Velhasıl Fatır sure-i celilesi de, Rabbimizin nimetlerini hatırlatan ve göğsümüze ferahlık veren ziyadan yansıyan nurlardan bir nurdur.
Ey Rabbimiz! Rasul'ün aracılığıyla bizlere gönderdiğin hakikatleri duyduk, onlara iman ettik. Bizleri bu hakikatlerden ayırma, vahyini gönlümüze minhac eyle. Bizleri salihlerin zümresine ilhak eyle. Bizleri kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. İsyan edenlerden, haddi aşanlardan, nimetlerini unutup zulmete dalanlardan ve sapkınlardan eyleme. Amin..
(Fatih Pala / Dünya Bizim)