Nihat GÜÇ
24 Kasım 2021
UZLAŞI KÜLTÜRÜ
Eskiden iki kişinin beraber aynı yolda yürümesine yetecek kadar vardı aramızda. Ancak teknolojinin vahşi pençesi bir ahtapot gibi sarıp sarmalayınca zihnimizi, düşüncemizi, bedenimizi, yaşamımızı ve toplumumuzu var olan azıcık kısmı da maalesef ortadan kalkarak bulutların arkasına saklandı. Öylece çaresiz kalakaldık ortalıklarda.Tamamıyla çaresiz miyiz?Asla. Yüce Allah çaresiz bırakmaz kullarını. Eğer tüm insanlık bu manada çaresiz kalmışsa o zaman kıyametin kopmasını bekleyebiliriz. Çünkü toplu bir çaresizlik, insanlığın kıyametidir.Ağaçların esen fırtınalara direnebilmeleri ve kendilerinden beklenen görevleri ifa etmeleri köklerinin sağlamlığına bağlıdır. Kökü sağlam ağaçlar her zaman ayakta kalırlar. Ağaç eğer ayakta kalmışsa üzerine konacak kuşlara ev sahipliği yapabilirler.Bir insanın kendisinden beklenen iş ve işlemleri ifa etmesi bağlandığı dini inancın sağlamlığına bağlıdır. Dini inanç insanı; iyiye, güzele ve doğruya sevk ve idare eder. Bir insanın dini inancı zaafa uğramış veya çürümeye yüz tutmuşsa, kendisinden beklenenleri ifa etmesi mümkün değildir. Sanırım bu noktadan bizi, çil yavrusu gibi dağıttılar ortalığa. Hatta savunduğumuz değerlere sırt dönebilmemiz için en hassas noktadan, yani alnımızın tam ortasından vurmayı da ihmal etmediler.Ağacın çürümesine, kendisinden beklenen işlevleri yerine getirmesine engel olacak her hangi bir ilacın ağaç köklerine dökülmesi her şeyin alt üst olmasına yeterlidir. Bizi, biz yapmaktan uzaklaştıran her türlü operasyon vakti zamanında gerçekleşti bu topraklarda, bu bedenler, bu zihinler üzerinde. İnancımız zayıflayınca uzlaşı kültürümüz de kendiliğinde tarihin tozlu raflarına kalktı. Artık hiçbir yama dikiş tutmaz. Çünkü uzlaşı, inancımızla beraber adım adım ilerliyordu bizimle. Evs ve Hazrec'in iman nimetinin akabinde uzlaşının zirvesine tırmandıkları gibi.Zehirli ilacı yutunca ne kendi benliğimize sahip çıkabildik ne de bizlere empoze edilmeye çalışılan kültürle yeşerebildik. İçirilen ilaç sonucu uçmayı unuttuğumuz gibi nedense yürümeyi de bir türlü beceremedik.Uzlaşıdan, uzlaşı kültüründen, anlaşabilmekten, ortak bir karara varmaktan, beraber yol almaktan, aynı mekanı hep beraber usulüne uygun kullanmaktan bahsediyorum. Vakt-i zamanında en üst sınırda yaşadığımız uzlaşı kültürünün şimdilerde esamesinin bile kalmadığını söylersem sakın üzülmeyin, hüzünlenmeyin. Çünkü herkes sahip olduğu düşüncenin doğruluğunu ölümüne savunuyor. Şayet ölümüne savunduğu düşünce ayet ve hadisle şekillenen bir unsur olsaydı gam yemez, üzülmez, hüzünlenmez, kederime keder katmazdım. Evvela düşüncede uzlaşıyı kaybettik. Uzlaşıyı kaybedince, muhatabımızın sahip olduğu düşüncelerin kötülüğünü ileri sürüyoruz ki buna herhangi bir sınır da çizemiyoruz. Kimsenin kimseyle değil anlaşabilmesi, konuşması bile artık mümkinattan fersah fersah uzak. Bu keşmekeşlik Kur’an’la şekillenmeyen, hadisle neşvünema bulmayan fakat almak zorunda kaldığımız sorunlu eğitimin bir sonucu olsa gerek. Belki de almamız gereken eğitimin hayatımızdan uzaklaştırılmasının bir versiyonudur. Şimdilik bilebildiğim ve görebildiğim tek şey uzlaşının hayatımızdan kanatlanarak uçmasıydı.Aynı evde ikamet eden Anne ile kız anlaşamıyor. Aynı arabayla yolculuk yapan baba ile evlat konuşamıyor. Aynı apartmanda ikamet eden komşular birbirleriyle dostane ilişkiler kuramıyor veya istenen düzeyde geliştiremiyor. Aynı iş yerinde çalışan insanlar birbirleriyle anlaşamadığı gibi aynı şehirde veya aynı ülkede ikamet edenler de bir arada yaşamanın yollarını unuttular sanki. Sanırım uzlaşının tüm yolları tükendi. Bir şehirde çıkmaz sokaklar alabildiğine çoğalmışsa projesini düzgün çizemeyen mühendislerin sorumluluğu tartışılmazdır.Ancak Kur’an eğitimiyle büyümüş, hadis kültürüyle yetişmiş aynı hedefe matuf insanların hala bir araya gelebiliyor ve konuşabiliyor olmaları bir farklı sevinç oluşturuyor sinemde. Bu sayının çoğalması lazım. Ne yazık ki bir gül ile bahar gelmiyor. Güllerin çoğalması, deste deste etrafına renk ve güzel bir görüntü saçması gerek. Bunun için de el birliği şart.Bu sevindirici tarafın, kuşkusuz İslam dininin serdettiği kuralların uygulanmak istenmesinden kaynaklandığını söyleyebilirim.Her geçen gün uzlaşı kültüründen uzaklaşıyor olmamızın en önemli nedeninin, Yüce Dinimizin işimize yarayan taraflarını birer ok, birer mızrak, birer mermi olarak kullanmakta mahirleştiğimizin bir sonucudur. Unutmayınız ki ayet ve hadisler hayatımızı şekillendirmesi için vardır. İlahi emirleri hayatımızda uygulamak için değil, muhataplarımıza saldırmak ve yaralamak için kullanıyoruz.Halbuki dinimizin pâk ve âli emirlerinin evvela şahsımızla ilgili olduğunu unutmamamız gerekirdi. Hatta her bir emrin yaşamamızı şekillendiren, yol ve istikamet çizen unsurlar olduğunu vurgulamakta fayda var.