Şükrü HÜSEYİNOĞLU

24 Mayıs 2008

YANGINDA İLK KURTARILACAK

Bir yangın söz konusu olduğunda insanlar yanma tehdidi altında olan değer verdikleri ne varsa kurtarmaya çalışırlar, can havliyle. Her kurumun “yangında ilk kurtarılacaklar” listesi vardır. Evrak dolapları üzerinde bununla ilgili işaretler bulunur. Kurum ve kuruluşlar bu konuyla ilgili çalışanlarına yönelik eğitim seminerleri düzenlerler. Çünkü hayati bir meseledir, yangında ilk kurtarılacaklar konusu…

Egemen zulüm odaklarının İslami değerleri ve Müslümanları hedef alan baskı, dayatma ve sindirme girişimleri, zaman zaman da topyekün imhayı amaçlayan kundaklama girişimleri karşısında bizim almamız gereken pozisyon ve takınmamız gereken tutum ne olmalıdır? Maruz kaldığımız kundaklama girişimleri karşısında, inandığımız değerler ve değerlerimizin hayata hakim olması için attığımız adımlar, elde ettiğimiz kazanımlar yakılıp yok edilmeye çalışıldığında, alevler her yanı kuşattığında ne yapmalıyız? İmanımız ateşle sınandığında nasıl davranmalıyız? Bizim için “yangında ilk kurtarılacak” olan neler olmalıdır?

Bir yangınla karşılaştığımızda ilk olarak neyi kurtarmaya çalıştığımız, bizim neyi öncelediğimizin, neye daha çok değer verdiğimizin göstergesidir. İslami değerler ve Müslümanlara yönelik kundaklama girişimleri karşısında yangında il kurtarmayı düşündüğümüz veya öncelikle kurtarmaya çalıştığımız neyse, en çok değer verdiğimiz de odur demektir.

Bir Müslümanın en değerli varlığı imanıdır. O halde böyle bir yangında Müslümanın “ilk kurtarılacak” listesinde en başta imanı bulunmalıdır. Peki pratikte bu böyle oluyor mu? Bir yangınla karşılaştığımızda öncelikle imanımızı mı kurtarmaya koyuluyoruz? Mesela 28 Şubat’ı hatırlayalım. Müslümanlar olarak değerlerimize ve birikimlerimize karşı “topyekün savaş” naralarının atıldığı o meşum dönemde bizi sarıp kuşatan yangından ilk neleri kurtarmaya çalıştık? Mutlaka ki imanın zorluklarla sınandığı o imtihanı başarıyla veren, yangından imanını sağ salim çıkarmayı başaran birçok Müslüman oldu. Ne var ki, imanını ateşte bırakıp kurumlarını, vakıf veya derneklerini, okullarını, dersanelerini, makam ve mevkilerini kurtarma telaşına düşenler de oldu. Kurumlarını, makam, mevkilerini kurtarmak için imanını eğip büken, İslami değerleri savunmaktan vaz geçen, İslam’a ve Müslümanlara karşı girişilen topyekün savaşlarda İslam ve Müslümanlardan yana tavır almayan, kendi dar çevresini ateşten korumak adına Müslümanları sarıp kuşatan yangına duyarsız kalanlar az değildi.

Daha da ileriye gidip içimizden (!) bu topyekün savaşın gönüllü askerliğine soyunanlar da oldu. O meşum süreçte, Müslümanlardan toplanan paralarla İslam’a hizmet adına kurulmuş olan bazı okul ve dersanelerde başörtülü kardeşlerimize kendileri gibi İslam’a tabi olduğunu söyleyen yöneticiler tarafından başlarını açmaları yönünde yapılan baskıları, işten uzaklaştırmaları bizzat ilk ağızlardan dinlemiş ve “İçimizdeki Gürüzler” başlığıyla bir dizi yazısı hazırlamıştım, o dönemde çalıştığım Selam gazetesinde.

Bu bir mankurtlaşma değil de neydi? Bir Müslümanın sahip olduğu kurumda, yüce Allah’ın tesettür emrine tabi olan Müslüman kızlara başlarını açmaları yönünde baskı yapması, baskılar sonuç vermezse işten uzaklaştırması… İslam düşmanları adına, lakin İslam için (!) İslam’la savaşmak! 28 Şubat’ın zorbaları “Ya başörtüsü yasağını kurumlarınızda uygularsınız, ya da siz de hedefimizde olursunuz” dediği için, onlar adına İslami değerlerle savaşmak… İşte birçoğu da 28 Şubat yangınında bu akıl almaz cinayeti işledi maalesef. Evet, bu bir cinayetti. Sahip olunan imkanları kaybetmemek adına en büyük imkan olan imanı ateşe atmaktı bu. Çok zararlı bir alışveriş, büyük bir aldanıştı bu tercih.

Söz konusu süreçte Müslümanlara yönelik yayın yapan bazı gazete, tv kanalı ve radyolar da yangından kendilerini selamete çıkarmak adına şekilden şekle girmeyi, tanınmaz hale gelmeyi yeğlemişlerdi. Giderek ölçüsüzlüğü ölçü edinen, önceden sayfalarına ve ekranlarına yaklaştırmadıkları faizli banka reklamlarını rahatça yayınlamaya başlayan, müstehcenliğe kapılarını açan söz konusu yayın organlarının yöneticileri de yangından imanları yerine kurumlarını kurtarmayı tercih etmişlerdi. Rabbimizin Kur’an’da “Allah ve Rasulüne savaş açmak” olarak nitelediği faize ekran ve sayfalarını açanlar, kurumlarını yangından kurtardıkları için sevinebilirlerdi (!) artık. İmanın ateşte kalmış olması umurlarında değildi nasıl olsa…

Şimdi şu soruyu soralım: Allah Rasulü’nün (a.s.) öncülüğünde teşekkül eden ilk nesil öyle mi yapmıştı? Bir kuşatmaya maruz kaldıklarında, imanları ateşle sınandığında nasıl davrandılar, tercihlerini ne yönde yaptılar. Onların “yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde ilk sırada ne vardı?

Şunu çok iyi biliyoruz ki, onlar için asla vazgeçilemeyecek olan en öncelikli değer imanlarıydı. Onlar gerektiğinde imanları uğruna yurtlarını, bağ bahçelerini, ticaretlerini, makam-mevkilerini, evlatlarını terk etmekte, mallarını ve canlarını feda etmekte tereddüt etmediler. En büyük imkan olan imanları uğrunda diğer tüm imkanlarından vazgeçmeyi bildiler, ateşle imtihan olunduklarında. İmanlarını asla ateşe atmadılar. Onlar için yangında ilk kurtarılacak en öncelikli değer imandı. İmanlarını asla batıla bulamadılar, eğip bükmediler. Yüce Rabbimizin buyurduğu gibi dosdoğru olmayı şiar edindiler. İmanı, büyük bedeller ödeyerek, arı duru, katıksız, katışıksız olarak insanlığın gündemine taşıdılar.

Bu çağın Müslümanları olarak bizler, “yangında ilk kurtarılacak” listemizin en başına başımızın tacı olan imanımızı yerleştirdiğimiz ve pratikte de bunun hakkını verdiğimiz takdirde ilk neslin başardığı İslam inkılabını bugünlere taşımamız hayal olmayacaktır.

E-Posta: [email protected]

Not: Bu yazı Vuslat dergisinin Mayıs sayısında yayınlanmıştır.