Yasak, ihtilalci kafanın ürünü
Üniversitelileri hizaya getirmek için kurulan YÖK’ün ilk icraatı yasaklar oldu
Genelgeye göre; erkek öğrenciler dudak kenarını aşmayan bıyık, kravat, temiz ve ütülü giysilerle okula gidebilecekler, kışın çok soğuk günlerde kazak, yazın sıcak günlerde ise gömlek giyecekler ve bu günlerde kravat takmayabileceklerdi. Genelgede kız öğrencilerin temiz, ütülü etek, aşırı renkte olmayan topuklu ayakkabılar ve gösterişsiz çizmelerle ve başları açık olarak okula gelmeleri belirtiliyordu. İlahiyat Fakültesi’nde ise yasak uygulaması şöyleydi: Kız öğrenciler sadece Kur’an derslerinde başlarını örtebilirlerdi. Onun dışındaki derslerde başları açık olmalıydı.
KURULDUĞU günden bu yana, uygulamalarıyla adından pek iyi söz ettirmeyen YÖK, ilk günlerine yasakçı uygulamalarla başladı. Dönem, başörtüsü nedeniyle Kenan Evren-Turgut Özal çatışmalarına sahne oldu.
20 Aralık 1980. YÖK kuruldu. YÖK, daha kuruluşunun ilk yıllarında özgürlükleri kısıtlayan adımlar attı.
21 Ocak 1982. Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”in 5. maddesinde kadınların başlarının daima açık olacağı vurgulandı.
12 Mayıs 1982. 2670 sayılı Kanunla Devlet Memurları Kanunu’na “Kılık-kıyafet Mecburiyeti” başlığı altında Ek 19. Madde ilave edildi. Madde şöyleydi: “Devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedirler.”
20 Aralık 1982. YÖK kılık-kıyafet genelgesi yayımladı. Bu genelgeye göre; erkek öğrenciler dudak kenarını aşmayan bıyık, kravat, temiz ve ütülü giysilerle okula gidebilecekler, kışın çok soğuk günlerde kazak, yazın sıcak günlerde ise gömlek giyecekler ve bu günlerde kravat takmayabileceklerdi. Genelgede kız öğrencilerin temiz, ütülü etek, aşırı renkte olmayan topuklu ayakkabılar ve gösterişsiz çizmelerle ve başları açık olarak okula gelmeleri belirtiliyordu. İlahiyat Fakültesi’nde ise yasak uygulaması şöyleydi: Kız öğrenciler sadece Kur’an derslerinde başlarını örtebilirlerdi. Onun dışındaki derslerde başları açık olmalıydı. YÖK, ilahiyat fakülteleri için başörtüsü yerine boynu ve kulakları açıkta bırakan bir türban modeli hazırlatmıştı.
1982. 12 Eylül yönetimi, 1982 yılında yeni Anayasayı kabul ettirip, aynı oylama ile darbenin lideri Kenan Evren’i Cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra, artık ülkenin yeni seçimlere götürülmesine karar vermişti.
10 Ocak 1983. YÖK Genelgesi uygulanmaya başlandı. Sabah okula gelen öğrencilerin kılık-kıyafetleri polis ve okul müstahdemleri tarafından gözden geçirildikten sonra, genelgedeki hususlara uymayanlar içeri alınmadı.
6 Kasım 1983. Genel seçimleri, Turgut Özal yüzde 45 oy ile 211 milletvekili çıkartarak kazandı. Türkiye bir müdahalenin ardından “Özal’lı yıllar” olarak anılacak yeni bir döneme girdi. Türkiye’de tüm ana politik akımlar, devletin toplumdaki yerinin ne olması gerektiğini yoğun bir şekilde tartışmaya başladılar. Bu tartışmaların ortak noktası, devletin topluma müdahalesiydi. Bu dönemde liberal politikalar uygulanmaya başlandı. Bu gelişmelere karşı eleştirel olarak beliren kemalist-laik gruplar ve dinsel imgelere karşı daha hoşgörülü olanlar arasındaki tartışma ve çatışmalar, 1990 Türkiye’sinde yeniden kutuplaştı.
YARIM ÖZGÜRLÜK TARTIŞMASI
10 Mayıs 1984. 1982’de Turgut Özal döneminde, YÖK tarafından çıkarılan kıyafet genelgesine dayanan başörtüsü yasağını kaldırmak için ilk adım 1984’te atıldı. Ancak bu adım kimilerine göre yasağın kaldırılması için ilk adımdı, kimilerine göre “tesettürü tam sağlamadığı için” yasağı daha da ağırlaştıracak bir adımdı. Olay, “Yarım özgürlük, özgürlük değildir” tartışmalarının ilkini teşkil etti. 10 Mayıs 1984’te YÖK’ün aldığı karar şöyleydi: Yüksek öğretim kurumlarında öğrenim gören kız öğrencilerinin başlarının açık olması esası yer almış olmasına rağmen, bazı yükseköğrenim kurumlarında, sayıları az da olsa bazı kız öğrencilerin müessese içinde başörtüsü kullanmaları konusu üzerinde durularak bu durumun etkin bir surette önlenmesi gerektiği; ancak modern bir şekilde ‘türban’ kullanılabileceği görüşü çoğunlukla benimsendi.
13 Ocak 1985. Resmi Gazete’de yayımlanan Üniversite Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesine bir de (h) fıkrası eklendi. Bu fıkrada “Yükseköğretim kurumlarının dershane ve laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümünde bulunmak zorunludur.” deniliyordu.
24 Aralık 1986. Yükseköğretim Kurulu Toplantısı yapıldı. 10 Mayıs 1984 tarihli YÖK toplantısında alınan kararın yanlış yorum ve uygulamalara yol açtığının belirtildiği toplantıdan “Modern bir şekilde türban kullanmaya izin veren bu kararın kaldırılması ve ‘Yükseköğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesinin sonuna h fıkrası eklenmesi” kararı çıktı.
KESKİN YASAKLAR VE TOPLUMSAL OLAYLAR
8 Ocak 1987. Kenan Evren’in Adana konuşmasından sonra başörtüsü yasakları daha sert tedbirlerle uygulanmaya başlanmıştı. YÖK’ün Adana’daki rektörler toplantısında başörtüsünün kesinlikle yasaklanacağı kararı çıktı. Başörtüsü yasağı ile yetinmeyen YÖK’ün, kendi icadı olan türban modelini yasakladığı “Üniversite Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesine (h) fıkrası”nı ekleyen kararı Resmi Gazete’nin 19335 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi. 7/h ek fıkrasında, “Yükseköğretim kurumlarının dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmak, bu tarihten itibaren disiplin suçu sayıldı” deniliyordu. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi’nde bir grup öğrenci açlık grevine başladı. Pek çok kentte öğrenciler ve halk postane önlerinde uzun kuyruklar oluşturarak yasağı protesto etmek için çeşitli makamlara telgraflar çektiler.
23 Mayıs 1987. İstanbul Üniversitesi’nde başlatılan oturma eylemi ve diğer eylemler ülke çapına yayılınca 23 Mayıs 1987 tarihinde toplanan YÖK Rektörler Komitesi, aldığı bir kararla yasağın kademeli olarak kalkması gerektiği kararını aldı. İlahiyat Fakülteleri’nde ise yasak kaldırılmıştı. Alınan bu karara rağmen yasak ve protestolar kimi üniversitelerde devam etmekteydi. (Vakit)
KURULDUĞU günden bu yana, uygulamalarıyla adından pek iyi söz ettirmeyen YÖK, ilk günlerine yasakçı uygulamalarla başladı. Dönem, başörtüsü nedeniyle Kenan Evren-Turgut Özal çatışmalarına sahne oldu.
20 Aralık 1980. YÖK kuruldu. YÖK, daha kuruluşunun ilk yıllarında özgürlükleri kısıtlayan adımlar attı.
21 Ocak 1982. Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik”in 5. maddesinde kadınların başlarının daima açık olacağı vurgulandı.
12 Mayıs 1982. 2670 sayılı Kanunla Devlet Memurları Kanunu’na “Kılık-kıyafet Mecburiyeti” başlığı altında Ek 19. Madde ilave edildi. Madde şöyleydi: “Devlet memurları, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin öngördüğü kılık ve kıyafet kurallarına uymak mecburiyetindedirler.”
20 Aralık 1982. YÖK kılık-kıyafet genelgesi yayımladı. Bu genelgeye göre; erkek öğrenciler dudak kenarını aşmayan bıyık, kravat, temiz ve ütülü giysilerle okula gidebilecekler, kışın çok soğuk günlerde kazak, yazın sıcak günlerde ise gömlek giyecekler ve bu günlerde kravat takmayabileceklerdi. Genelgede kız öğrencilerin temiz, ütülü etek, aşırı renkte olmayan topuklu ayakkabılar ve gösterişsiz çizmelerle ve başları açık olarak okula gelmeleri belirtiliyordu. İlahiyat Fakültesi’nde ise yasak uygulaması şöyleydi: Kız öğrenciler sadece Kur’an derslerinde başlarını örtebilirlerdi. Onun dışındaki derslerde başları açık olmalıydı. YÖK, ilahiyat fakülteleri için başörtüsü yerine boynu ve kulakları açıkta bırakan bir türban modeli hazırlatmıştı.
1982. 12 Eylül yönetimi, 1982 yılında yeni Anayasayı kabul ettirip, aynı oylama ile darbenin lideri Kenan Evren’i Cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra, artık ülkenin yeni seçimlere götürülmesine karar vermişti.
10 Ocak 1983. YÖK Genelgesi uygulanmaya başlandı. Sabah okula gelen öğrencilerin kılık-kıyafetleri polis ve okul müstahdemleri tarafından gözden geçirildikten sonra, genelgedeki hususlara uymayanlar içeri alınmadı.
6 Kasım 1983. Genel seçimleri, Turgut Özal yüzde 45 oy ile 211 milletvekili çıkartarak kazandı. Türkiye bir müdahalenin ardından “Özal’lı yıllar” olarak anılacak yeni bir döneme girdi. Türkiye’de tüm ana politik akımlar, devletin toplumdaki yerinin ne olması gerektiğini yoğun bir şekilde tartışmaya başladılar. Bu tartışmaların ortak noktası, devletin topluma müdahalesiydi. Bu dönemde liberal politikalar uygulanmaya başlandı. Bu gelişmelere karşı eleştirel olarak beliren kemalist-laik gruplar ve dinsel imgelere karşı daha hoşgörülü olanlar arasındaki tartışma ve çatışmalar, 1990 Türkiye’sinde yeniden kutuplaştı.
YARIM ÖZGÜRLÜK TARTIŞMASI
10 Mayıs 1984. 1982’de Turgut Özal döneminde, YÖK tarafından çıkarılan kıyafet genelgesine dayanan başörtüsü yasağını kaldırmak için ilk adım 1984’te atıldı. Ancak bu adım kimilerine göre yasağın kaldırılması için ilk adımdı, kimilerine göre “tesettürü tam sağlamadığı için” yasağı daha da ağırlaştıracak bir adımdı. Olay, “Yarım özgürlük, özgürlük değildir” tartışmalarının ilkini teşkil etti. 10 Mayıs 1984’te YÖK’ün aldığı karar şöyleydi: Yüksek öğretim kurumlarında öğrenim gören kız öğrencilerinin başlarının açık olması esası yer almış olmasına rağmen, bazı yükseköğrenim kurumlarında, sayıları az da olsa bazı kız öğrencilerin müessese içinde başörtüsü kullanmaları konusu üzerinde durularak bu durumun etkin bir surette önlenmesi gerektiği; ancak modern bir şekilde ‘türban’ kullanılabileceği görüşü çoğunlukla benimsendi.
13 Ocak 1985. Resmi Gazete’de yayımlanan Üniversite Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesine bir de (h) fıkrası eklendi. Bu fıkrada “Yükseköğretim kurumlarının dershane ve laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümünde bulunmak zorunludur.” deniliyordu.
24 Aralık 1986. Yükseköğretim Kurulu Toplantısı yapıldı. 10 Mayıs 1984 tarihli YÖK toplantısında alınan kararın yanlış yorum ve uygulamalara yol açtığının belirtildiği toplantıdan “Modern bir şekilde türban kullanmaya izin veren bu kararın kaldırılması ve ‘Yükseköğretim Kurumları Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesinin sonuna h fıkrası eklenmesi” kararı çıktı.
KESKİN YASAKLAR VE TOPLUMSAL OLAYLAR
8 Ocak 1987. Kenan Evren’in Adana konuşmasından sonra başörtüsü yasakları daha sert tedbirlerle uygulanmaya başlanmıştı. YÖK’ün Adana’daki rektörler toplantısında başörtüsünün kesinlikle yasaklanacağı kararı çıktı. Başörtüsü yasağı ile yetinmeyen YÖK’ün, kendi icadı olan türban modelini yasakladığı “Üniversite Disiplin Yönetmeliği’nin 7. maddesine (h) fıkrası”nı ekleyen kararı Resmi Gazete’nin 19335 sayılı nüshasında yayımlanarak yürürlüğe girdi. 7/h ek fıkrasında, “Yükseköğretim kurumlarının dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmak, bu tarihten itibaren disiplin suçu sayıldı” deniliyordu. Bunun üzerine İstanbul Üniversitesi’nde bir grup öğrenci açlık grevine başladı. Pek çok kentte öğrenciler ve halk postane önlerinde uzun kuyruklar oluşturarak yasağı protesto etmek için çeşitli makamlara telgraflar çektiler.
23 Mayıs 1987. İstanbul Üniversitesi’nde başlatılan oturma eylemi ve diğer eylemler ülke çapına yayılınca 23 Mayıs 1987 tarihinde toplanan YÖK Rektörler Komitesi, aldığı bir kararla yasağın kademeli olarak kalkması gerektiği kararını aldı. İlahiyat Fakülteleri’nde ise yasak kaldırılmıştı. Alınan bu karara rağmen yasak ve protestolar kimi üniversitelerde devam etmekteydi. (Vakit)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !