Şükrü HÜSEYİNOĞLU
YENİ TÜRKİYE ve LAİKLİK
Türkiye’de bir şeyler değişiyor. “Eski Türkiye”den ve “Yeni Türkiye”den söz ediliyor. Düne kadar tabu olarak görülen kimi mefhumlar sorgulanıyor, yine tabu kabul edilen kimi yasaklar kaldırılıyor, önemli açılımlar yapılıyor.
“Eski Türkiye”nin iki temel tabusundan biri olan Kürt meselesinde ciddi açılımlar yapıldığı gibi, İslam’ın toplumsal ve siyasal alanlarda hâkimiyetinin de ötesinde görünürlüğünün ortadan kaldırılması tabusu konusunda da önemli gelişmeler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
İslam’ın kamusal alanda görünürlüğü konusundaki açılımlar da, Kürt melesinde fıtri hakların iadesi noktasında atılan adımlar da haliyle Kemalist çevrelerde paniğe sebep oluyor, o çevrelerde panik atak nöbetleri yaşanıyor. İktidarın attığı her yeni adımla birlikte Kemalist çevrelerde bir “Laiklik elden gidiyor” yaygarasına tanık olmaktayız.
Aslında Kemalist çevrelerin tepkisinin yanında, aralarında “Yeni Türkiye”nin inşa sürecine aktif destek veren “eski” İslami kuruluşların da bulunduğu çoğu dindar çevrenin olup-biten karşısındaki heyecan ve aktif desteği de “laikliğin elden gittiği” algı ve kabulüne dayanıyor.
Birkaç hafta içerisinde yaşanan iki gelişmenin, “laikliğin elden gittiği” kabulü üzerinden her iki tarafta nasıl bir heyecan ve motivasyona yol açtığını gözlemledik, 12 yıldır olageldiği üzere.
Yaşananlardan ilki, İstanbul’daki Çapa Fen Lisesi okul duvarına, öğrencileri cemaatle namaz kılmaya teşvik ve davet eden bir afişin asılmasıydı.
Oda Tv adlı Kemalist internet sitesi söz konusu afişle ilgili hazımsızlığını "Laikliğe veda" başlıklı bir haberle dile getirdi. Oda Tv sitesinin bu “laikliğe ağıt” haberi, kimi dindar yayın organlarına farklı bir heyecanla aksediverdi!
“Laiklik elden gidiyor” gündeminin bir başka konu maddesi ise, TSK’da uygulanan “cemaatle namaz kılma yasağı”nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla kaldırılmasıydı.
Bu gelişme de Kemalist çevrelerde “din devletine gidiş”in göstergelerinden biri olarak algılanırken, dindar çevrelerde oluşturduğu heyecan görülmeye değerdi!
Peki tüm bu olup-bitenler, gerçekten de Kemalist çevrelerin iddia ettiği gibi “laikliğe veda” anlamına mı geliyor? Yaşanan sürecin sonu, yaşadığımız coğrafyada birkaç asırdır Batı ve uzantıları eliyle vizyonda tutulmaya çalışılan laiklik filmi için son demleri mi işaret ediyor?
Bu sorulara olumlu cevap vermeyi ne kadar çok isterdim. Âlemlerin Rabbine karşı insan hevasının sistematik hale getirilmiş tuğyanını ifade eden, yaratmak gibi emretme yetkisinin de yegane sahibi Âlemlerin Rabbi'ne haşa had bildirme, neye karışıp neye karışmayacağını tayin etme hadsizliğinin adı olan laiklik kâbusundan uyanış için bir ışık görsem, bunu müjdelemeyi ne kadar çok arzulardım.
Ne var ki, olup-biteni doğru okumak ve her şeyi hak ettiği yere yerleştirmek gibi bir yükümlülüğümüz var. Ki mü’min olmak adil olmayı, adil olmak da hiçbir şeye hakkı olmayan bir anlam yüklememeyi gerektirir. Bunu yapmak doğrudan doğruya zulüm olur.
Kemalist çevrelerin “laiklik elden gidiyor” yaygaralarını anlıyoruz. Zira onların zihnindeki laikliğin İslam’ın “İ”sini duymaya bile tahammülü olmadığını biliyoruz. Bu sebeple de onların yaygaralarına bakıp laiklik kâbusunun sonuna geldiğimize hükmedemiyoruz.
Türkiye’de 12 yıldır olup-bitenleri, “Yeni Türkiye” için atılan adımların, karılan harçların niteliğini doğru okumaya çalıştığımızda şunu görmekteyiz ki, veda edilen şey laiklik değil, Kemalistlerin dünyada miadı dolan jakoben laisizmi.
Evet, bugün Fransız tipi laikliğin adım adım terk edilmekte olduğuna tanıklık etmekteyiz. Lakin onun yerine konulmaya çalışılan değer Âlemlerin Rabbi’nin hükümleri, Hududullah’ın hükümranlığı değil.
Dinin görünürlüğüne hiçbir şekilde tahammülü olmayan jakoben laiklik yerine, dinin, seküler egemenlik ilişkilerine müdahil olmadan toplumsal ve hatta siyasal alanda görünür olmasını kabul eden ılımlı laikliğe geçiş yaşanıyor. Fransız tipi laiklikten, ABD ve İngiltere gibi ülkelerde uygulanan Anglo-Sakson laikliğe geçiş yani...
Tayyip Erdoğan’ın, Muhammed Mursi’nin Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Mısır’da yaptığı konuşmada vurguladığı laiklik de buydu zaten.
Birileri, jakoben laiklikten ılımlı laikliğe geçiş sürecini, İslam’ın hâkimiyetine giden bir merhale olarak görüyorsa, kimsenin rüyasına müdahale etme hakkımız olamaz. Ancak, akidevi açıdan Fransız tipi laiklik ile Anglo-Sakson laiklik arasında milim fark olmadığını ve bâtıldan hakka giden bir yolun olamayacağını hatırlatmayı görev biliriz.