Şükrü HÜSEYİNOĞLU

31 Mayıs 2013

YEREL ERGENEKON MU, KÜRESEL ERGENEKON MU?

Sovyet bloğunun yıkılması ardından İslam’ı yeni düşman konsept olarak belirleyen ABD-NATO şer ekseninin, özellikle Afganistan ve Irak işgallerindeki yenilgilerinin ardından İslam dünyası karşısında cephe savaşı pozisyonu yerine İslam’ı ve Müslümanları içeriden kuşatma stratejilerini öne çıkardığı biliniyor.

Bu stratejinin temel argümanı ve enstrümanı olarak da, bizzat Pentagon güdümlü Tink-Tank kuruluşları tarafından “ılımlı İslam” şeklinde bir kavramsallaştırmanın kotarılıp öne sürüldüğünü ve buna dayalı politikaların devreye konulduğunu biliyoruz.

“Ilımlı İslam” politikalarının, Amerikan emperyalizminin geçmişte Sovyet bloğuna karşı yürürlüğe koyduğu “Yeşil Kuşak” projesinin, yeni dönem ve yeni düşman konsepti çerçevesinde bizatihi İslam’a ve Müslümanlara karşı yürürlüğe koyduğu farklı bir versiyonu olduğunu ifade etmek gerekir.

ABD-NATO şer ekseninin bu şeytani stratejisinin, bugün İslam coğrafyasında son derece etkili olduğunu ve çok ciddi karşılıklar bulduğunu görmekteyiz. 1. Dünya Savaşı sonrası yapay sınırlarla ulus-devletlere ayrılmış olan İslam coğrafyasında bugün çoğunlukla ABD-NATO ekseninin “ılımlı İslam” politikalarına eşlik eden, bu eksenle birlikte hareket eden aktörler işbaşındadır. Türkiye’deki AKP iktidarı, bu eksenin bir parçası olmanın ötesinde, onun “ılımlı laiklik - ılımlı İslam uzlaşması”na dayalı “model ülke”sinin banisidir.

“Ilımlı İslam” politikaları üzerinden ABD ve NATO’nun etki ve etkinliğini giderek artırdığı İslam coğrafyasının kimi bölgelerinde ise, AKP öncesi Türkiyesinde olduğu gibi ulusalcı, jakoben, despot iktidarlar sorunu yaşanmaktadır. Özbekistan, Azerbaycan, Tacikistan ve Suriye gibi ülkeler bu kapsamdadır.

Bu durum karşısında, ümmetin yeniden ihyası iddiasında olan İslami çevre ve muhalefet güçlerinin, jakoben, despot iktidarlara da, ABD-NATO ekseninin İslam’ı ve Müslümanları içten kuşatma stratejisini ifade eden “ılımlı İslam” politikalarına da topyekün karşı çıkması, bunlar arasında bir tercihte bulunmak, “zalimlerden zalim beğenmek” gibi telafisi mümkün olmayan bir sapmaya yönelmekten sakınması beklenirdi.

Ne var ki yaşanmakta olan süreçler; izzeti başka yerlerde değil, ancak Allah’ı, Rasulü’nün ve mü’minlerin yanında arama bilincini devam ettiren, bâtılın her tonuna, zalimin her çeşidine “La” demeyi sürdüren İslami çevrelerin varlığı söz konusu olmakla birlikte, genellikle İslam coğrafyasında bâtıldan bâtıl, zalimden zalim seçme trendinin etkili olduğunu göstermektedir.

20. asırda İslam coğrafyasına musallat edilen jakoben, despot iktidarları yerel Ergenekonlar, halihazırda dünya istikbarını temsil eden “Büyük Şeytan” ABD ve onun savaş ve işgal örgütü NATO eksenini ise küresel Ergenekon olarak nitelendirecek olursak (Rusya ve Çin’i de küresel Ergenekon kavramı içerisinde değerlendirebiliriz), İslam coğrafyasında Ergenekonlara karşı topyekün bir karşı koyuş yerine “Ergenekon’un şerrinden, Ergenekon’a sığınmak” yaklaşımının yaygın olduğunu görürüz.

Kimi İslami muhalefet güçleri küresel Ergenekon’a karşı yerel Ergenekonlara sığınırken, kimileri de yerel Ergenekonlara karşı küresel Ergenekon'a sığınma yanlışına düşmektedirler. Her iki halde de, izzetin yanlış yerde arandığı aşikardır.

Bugün Türkiyeli Müslümanlar arasında da bu yanlış yönelimler söz konusu olmaktadır, Tunus’ta da, Libya ve Mısır’da da, Suriye’de de. Jakobenizm ve despotizme dayalı yerel Ergenekonlar karşısında, ABD-NATO (küresel Ergenekon) ekseninde hareket eden, bu şer ekseninin yeni üs taleplerini karşılamakta ve işgal politikalarında onlara ortaklık etmekte olan iktidarlara ve onların “ılımlı laiklik – ılımlı İslam” eksenindeki politikalarına angaje olan, küresel Ergenekon’a muhalefet bir tarafa yerel Ergenekonlara karşı ona sığınan, ondan silah taleplerinde bulunan çevreler olduğu gibi, Suriye örneğinde olduğu gibi emperyalizm ve siyonizm karşıtlığı adına mevcut despot, eli kanlı rejime destek veren, onun büyük çaplı katliamları bile görmezden gelen, kısacası küresel Ergenekon karşısında yerel Ergenekonlara sığınan çevreler söz konusudur.

Suriye’de bugün Hizbullah’ın tutumuyla, Özgür Suriye Ordusu’nun tutumu da anlatmaya çalıştığımız iki uç tutumu temsil etmektedir. Emperyalist küresel Ergenekon’a karşı Suriye’nin Ergenekon’u  despot Baas rejimine sığınan, onu savunan Hizbullah nasıl izzeti yanlış yerde arıyorsa, Özgür Suriye Ordusu da yerel Ergenekon’a karşı küresel Ergenekon’a sığınarak, ondan medet umarak aynı duruma düşmektedir.

Reel politik açısından değerlendirildiğinde her iki tarafın da kendini haklı çıkarmaya çalışacağı argümanları olmakla birlikte, ne yazık ki bu süreçlerde hiç hesaba katılmayan, izzet arayışı hususunda Beyaz Saray’a veya Esed’in Kasyun Dağı’ndaki sarayına yönelindiği kadar kendisine yönelinmeyen Âlemlerin Rabbi hesaba katıldığında tüm bu argümanların bir örümcek ağı kadar zayıf olduğu, dayanağı ve sığınağı Âlemlerin Rabbi olan bir Müslüman için, zalimleri dayanak ve sığınak edinme arayışının zilletten başka bir şey olmadığı görülür.

Şahsen, Türkiye’deki kimi İslami çevrelerde AKP sonrası dönemde ABD-NATO konusunda değişen, İslam düşmanı işgalci ABD ordusunu "Rum ordusu" olarak niteleyecek kadar şirazesini yitiren yaklaşım ve tutumlardan da, ABD-NATO konusunda İslami duruşu sürdüren kimi çevrelerin Suriye meselesinde ABD-NATO karşıtlığını despot, katil bir cunta yönetimini savunmak için kalkan haline getirmesinden de son derece rahatsız olduğumu ifade etmek isterim.

Küresel Ergenekon’a karşı yerel Ergenekonlara sığınmak da, yerel Ergenekonlara karşı küresel Ergenekon’a sığınmak da Müslümana yakışır bir tutum değildir. Müslümanın sığınağı, dayanağı bellidir:

“Mü’minleri bırakıp da kâfirleri veli edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” (Nisâ, 4/139)