26-04-2008 18:57

Yeryüzünden kim silinecek; müslümanlar mı, yoksa?

Yeryüzünden kim silinir, kim kalır; onu, yenilmez sanılan, nice güçlerin zir’u zeber olduğu yaşlı dünyanın geçmiş tarihine bakanlar daha bir tebessümle değerlendirebilirler..

Yeryüzünden kim silinecek; müslümanlar mı, yoksa?

Selahaddin Eş Çakırgil 
 
Siyonist İsrail rejimi bugünlerde, tesis olunuşunun 60. yıldönümü kutlamalarına hazırlanıyor.. Bu basit bir şey değil.. Yahudiler, Babilonia’dan Kral Buhtunnasr (veya Nabukudnazer) tarafından tehcir edilişlerinin, zorla göç ettirilişlerinin üzerinden 2000 yıl kadar bir zaman geçmesine ve bu iki binyılı dünyanın her bir tarafında dağınık yaşamalarına rağmen, birbirleriyle bağlarını ve inançlarını korumanın tılsımıyla, yeniden devlet sahibi oluyorlardı. 
 
 Bu, üzerinde derinlemesine düşünülmesi gereken bir büyük tarihî hadisedir.
Özellikle 1897’de, İsviçre- Basel’de (modern sionizmin bânisi durumundaki) Theodor Herzl’in, yahudiler için yeryüzünde yaşayabilecekleri bir ‘Yahudi Devleti’ / (Der Judenstaat) kurulması gerektiği şeklinde tutuşturduğu ateşin, 50 yıl sonralarda Filistin’de böyle bir fırsatı yakalayabileceğine herhalde kimse inanamazdı.. Çünkü, ikibin yıllık bir devletsizlikten sonra, bu kadar kısa sürede bir devlet, hayâl ötesi idi..

Ama, Basel Konferansı’ndan 20 sene sonralarda, 600 küsur yıllık Osmanlı Devleti’nin inkırazı, dağılışı / çöküşü gerçekleşiyordu.. Ve meydana gelen otorite boşluğu içinde, yığınla uluslararası entrikalar kendilerine o topraklarda bir hayat alanı/ (lebensraum) açmaya çalışırken, 30 yıl süren korkunç boğuşmalar, II. Dünya Savaşı’nın da ortaya çıkardığı fırsatlarla birleşince.. Eski Osmanlı vatandaşı David Ben Gurion, 15 Mayıs 1948’de, İsrail diye bir devletin kurulduğunu dünyaya ilân ediyor ve bu ilânın 6 saat sonrasında ise, II. Dünya Savaşı’nın iki büyük gücü Sovyet Rusya ve B. Amerika, bu yeni devleti tanımakta birbirleriyle yarışıyorlardı.. Ve dünyanın müslüman halkları şaşkınlık içindeydi.. Osmanlı’dan geride kalan topraklarda yığınla emperyalist kuklaları hükûmetçilik oynuyorlardı.. Bunlar içinde, az çok bir devlet geleneğine sahib olan, sadece TC. idi.. Özellikle 400 yıldan fazla Osmanlı bayrağı altında yaşayan arab diyarları ise, bu yeni duruma hazırlıksız yakalanmıştı.

Ve amma, ilginçtir, TC. de, emperyalist telkınlerle oluşturulan korkunç bir türkçülük hecmesiyle, asırlarca birlikte yaşadığı arab halkları ‘pis arablar, çöl bedevileri’ diye aşağılanmasını bir resmî siyasete dönüştürmüştü.. Ve müslüman halklar, Filistin’de korkunç cinayetler işlenerek ve devletsiz, savunmasız, silahsız halkların perişan edilerek katledildiği, kovulduğu, sürüldüğü topraklarda, ‘siyonist yahudi’lerin ilan ettiği bu devlete karşı nasıl bir tepki konulacağını bile bilemezken, Anadolu coğrafyasında oluşturulan ‘katı laik TC.’ rejimi, henüz 30 yıl öncelere kadar, 400 yıl birlikte yaşadıkları vatan parçası Filistin’inde kurulan bu ‘yahudi devleti’ni halkı müslüman ülkeler arasında ilk tanımak ‘şeref’ (!)ini taşıyordu..

Bu 60 yıl, korkunç kanlı boğuşmalarla, savaşlarla ve sırtını emperyalist güç odaklarına dayamış siyonist yahudilerin her şeyi mübah gören, kendi varlıkları için her şeyi mübah gören azgınlıkları içinde geçti.. Arab halkların tepesinde oluşturulan rejimlerin herbirisi de, iktidarlarını korumak için halkın inanç değerlerini ve motiflerini kullansalar bile, temelde TC’deki laik uygulamadan farklı bir noktada olmadıklarından, bu 60 yıl, hep felaketler içinde geçti.. Doğru-dürüst bir devlet organizasyonuna ve orduya sahib olmayan arab halkların ‘1948 Savaşı’ndaki yenilgisini, ‘1956-Suveyş Kanalı Savaşı’ izledi.. İngiltere, Fransa ve İsrail’in ortak saldırısında tadılan yenilgiyi, Cemâl Abdunnâsır, B. Amerika ve Sovyet Rusya’yı yanına çekerek, diplomasi masasında zafere dönüştürebildi.. Ama, 1967 Haziranı’ndaki ‘6 Gün Savaşı’, bütün önceki savaşların olmadığı derecede korkunç idi ve Mısır, Ürdün ve Suriye orduları, kısa sürede bertaraf olmuştu ve en mühimi de, ‘Kudüs’ün tamamı işgale uğradı.. Ve o savaşların yaraları hâlâ da kapanmadı..

Arada bir, 1973 Ekimi’ndeki ‘Ramazan Savaşı’ istisna.. O zaman, İsrail ilk kez olarak Mısır karşısında korkunç bir yenilgi aldı ve Enver Sedat, o zaferin başmimarı idi.. Ama, o da, bu zaferin kendisine verdiği karizmatik güç ile siyonist İsrail’i devlet olarak, resmen tanıyan ilk arab rejimi oldu ve savaş alanındaki yengiyi, diplomasi masasında yenilgiye dönüştürdü.. Gerçi Sina Yarımadası’nı ‘işgal’den kurtararak..

*41 YIL SONRA GELİNEN NOKTA, FİİLÎ KABUL NOKTASI!
Şimdi, her bir müslümanın yüreği yaralı.. Nutuklar çekiliyor, havalar atılıyor.. Ama, ‘67 Savaşı’nın ağır yenilgileri, 41 yıl geçtiği halde bertaraf edilemedi.. Batı Yaka ve Kudüs’ün doğusu da işgal altında.. Suriye’nin su ve buğday ambarı olarak bilinen Cûlan Tepeleri işgalden kurtarılamadı..

Filistin hâlâ kan ağlıyor.. Üstelik, kendi içinde tekrar bölünerek.. Mahmûd Abbas umudunu, İsrail ve diğer emperyalist odaklara bağlamış bulunuyor.. HAMAS ise, Gazze’de 1,5 milyon insanla direniyor, en ilkel şartlarda, ama, yürekle.. Ve de, siyonist İsrail rejimi, kuzeyde Hizbullah ve güneyde HAMAS arasında, iki dişli arasında kaldığının farkına yeni yeni varıyor ve korku giderek dehşete dönüşüyor.. Geçen hafta, Amerika’nın 30 yıl öncelerdeki başkanı Jimmy Carter, Bush’un ‘terörist’ ilân etmesine aldırmadan, İslâmî Mukavemet Hareketi/ HAMAS liderleriyle görüştü.. HAMAS ise, İsrail’ rejiminin ‘1967 Savaşı’ sınırlarına çekilmesi halinde, 10 yıllık bir ‘ateş-kes’ anlaşması imzalayabileceklerini açıkladı; bunun resmen bir tanıma mânasına gelmiyeceğini de hatırlatarak..

Bu arada, Suriye’nin Cûlan (Golan) Tepeleri’nden geri çekilmesi halinde, İsrail’i resmen tanıyacağına dair niyetlerinin Tayyîb Erdoğan aracılığıyla İsrail rejimine ulaştırıldığı ve Ehud Olmert’in de buna olumlu yaklaştığına dair ciddî emareler mevcud.. Ancak, bu plan, 40 yıldır o serin, bol yağışlı ve verimli bölgelere yerleşmiş olan yüzbinlerce siyonist yahudi tarafından kesinlikle reddediliyor.. Bunun öyle kolayca gerçekleşemiyeceği açık..

Bu arada, İran İslâm Cumhuriyeti C. Başkanı Mahmûd Ahmedînejad, İsrail’in (yeryüzünden silineceğine dair eski sözlerini tekrarlamasa da) ‘inkıraza, yokolmaya doğru yol aldığı’ndan söz ediyor ve İsrail rejimi ise, İran’ın nükleer tesislerini vurabileceği, hattâ ve İran’ı haritadan sileceğinden dem vuruyor. Ahmedinejad’ın İsrail’in yokedileceğine dair tehdidlerinden ürperenler, bu sefer, tersi yöndeki bu tehdidi görmezlikten geliyorlar.. Dahası, Amerika’da Kasım-2008 başında yapılacak Baaşkanlık seçimini kazanması muhtemel gözüken Demokrat Parti’nin adayı, Barack Hossein Obama da olsa, Hillary Clinton da; her ikisi de İsrail’e sınırsız destek veren beyanlarına daha bir hız vermiş bulunuyorlar.. Bu, sadece seçimlerde Amerika’daki güçlü yahudi lobisinin desteğini kazanmak niyetine hamledilebilir mi?

Kaldı ki, Hillary, daha da ileri giderek, ‘İsrail’e saldırması halinde, İran’ın yeryüzünden silineceği’ tehdidini savurmuş bulunuyor. Obama da Pakistan için aynı tehdidi savurmuştu. Görülüyor ki, bütün müslüman coğrafyaları ve toplumları, daha çok ateş ve gözyaşına gebe ve daha çok kan akacak.. Bu durum, İslâm’a karşı yürütülen yeni Soğuk Savaş’a da paralel

Ancaak, yeryüzünden kim silinir, kim kalır; onu, yenilmez sanılan, nice güçlerin zir’u zeber olduğu yaşlı dünyanın geçmiş tarihine bakanlar daha bir tebessümle değerlendirebilirler..
 

YORUMLAR
  • METİN   01-05-2008 15:04

    SLM VE SALAT İLE .... SEVGİLİ DİN KARDEŞLERİM YERYÜZÜNDE FİTNE ,FESAT VE -- ALLAH'A--İSYAN EDENLERİN YERYÜZÜNDEN NASIL SİLİNDİKLERİNİ,NASIL NESİLLLERİNİN KESİLDİĞİNİ AYETLER AÇIKLIYOR.BUNU MÜSLÜMANLAR İYİ BİLİYOR. DİLERİM RABBİMDEN KATİL,KORKAK,CANİ İSRAİL..KENDİ SONUNU KENDİ ELLERİYLE HAZIRLAYIP YERLE BİR OLUR...İNŞAALLAH.