Yetkililerini Rabb edinenler
Adiyy`in mensup olduğu Hıristiyan mezhebinin özelliklerini iyi bilen Resulüllah, Adiyy`e inancı ile ilgili bazı bilgileri aktarıp, Adiyy`in bizzat kendisinin dininin gerekleri konusundaki yanlışlarına dikkat çekerek `Senin dinini senden daha iyi bilirim` diye karşılık verince Adiyy şaşırdı.
Mekke'nin fethinden ve Mekke'deki farklı topluluklara ait putların tamamının imha edilmesinden sonra, Resulullah diğer bölgelerdeki putları da imha etmeleri için bazı Müslümanları görevlendirmiş ve böylelikle Hicaz bölgesi tamamen denecek şekilde putlardan temizlenmişti. Tayy kabilesinin putu ise en son imha edilen putlardan birisi oldu. Tayy kabilesine mensup insanların bir kısmı İslâm davetini kabul etmiş olmasına rağmen, büyük çoğunluğu şirkinde ısrarcıydı. Bu nedenle el-Füls isimli putları hâlâ duruyor, ona tapmaya devam ediyorlardı. Resulüllah, Mekke'nin fethinden kısa bir süre sonra Hz. Ali'yi 150 kişiden oluşan birliğin komutanı tayin ederek el-Füls putunu imha etmekle görevlendirdi. Tayylılar putlarının imha edilmesini kabul edemediler. Müslümanlara direndiler. Ancak Hz. Ali komutasındaki birlik, hem putu imha etti ve hem de çok sayıda esir alarak Medine'ye döndü.
Tayylılardan bir kısmı putlarını imha etmek için gelen Müslümanlar karşısında kaçmayı tercih etmişti. Kaçanlardan birisi de Tayy'm eşrafından Adiyy b. Hatîm idi. Adiyy, çoktandır Hıristiyanlığı kabul etmiş birisiydi. Mutaassıp bir Hıristiyan ve katı bir İslâm düşmanıydı. Kabilesinin putperestliğinden rahatsız olmuyor, ancak gün geçtikçe daha da güçlenen, Arap yarımadasının büyük bir kesimine hükmeden Müslümanlardan rahatsız oluyor, İslâm'a derin bir düşmanlık hissediyordu. Adiyy, Şam'a kaçtı. Fakat kız kardeşi Seffâne başta olmak üzere birçok yakını Müslümanlar tarafından esir alındı. Seffâne akıllı, bilgili bir kadındı. Medine'ye esir olarak, götürüldükten sonra Müslümanları izlemeye ve durumlarını anlamaya, dinlerini öğrenmeye çalıştı. Gördüklerinden ve işittiklerinden etkilendi. Kısa bir süre içinde durumunu gözden geçirip, Müslüman olmaya karar verdi. Resulüllah, Müslüman olan Seffâne'ye birçok hediyeler vererek serbest bıraktı. Seffâne Müslüman olmuş ve Müslümanlığında da samimi birisi olarak Şam'da bulunan ağabeyi Adiyy'in yanma gitti. Ağabeyine İslâm'ı ve Müslümanların her türlü övgüyü fazlasıyla hak eden özellikleri hakkında gördüklerini, bildiklerini anlattı. Adiyy, öncelikle kız kardeşine karşı gösterilen iyi davranıştan dolayı memnun oldu. Ayrıca kardeşinin islâm ve Müslümanlar hakkında anlattıklarından da etkilendi. Hem teşekkür etmek ve hem de İslâm'la ilgili öğrenmek istediği bazı konuları Resulüllah ile konuşmak için Medine'ye gitmeye karar verdi.
Adiyy, Medine'ye geliş amacının din değiştirmek olmadığının bilinmesini istiyordu. Bu nedenle dininden memnun bir Hıristiyan olduğunu göstermek için boynunda bir haçla Medine'ye girdi. Doğruca Resulüllah'ın yanına gitti. Hiçbir zaman alışıldık devlet adamları, krallar, emirler, valiler gibi koruma ordusu tarafından kuşatılmamış, kendisine kolayca ulaşılamayacak saraylarda yaşamayan; her isteyenin rahatlıkla kendisine ulaşabileceği ve görüşebileceği şekilde sıradan bir insan olarak yaşayan, her zaman tek başına veya bazı arkadaşlarıyla birlikte mescitte, sokakta, çarşıda bulunan Resulüllah'ı kolaylıkla buldu ve Öncelikle kardeşine yönelik iyi davranıştan dolayı teşekkür etti. Daha sonra da İslâm'la ilgili merak ettiği bazı şeyleri sormaya başladı. Adiyy her şeyi soruyor, Resulüllah cevaplıyordu. Resulüllah, İslâm'a ilgisinden ve samimi sorularından dolayı konuşma aralarında Adiyy'e üç defa Müslüman olmasını teklif etti. Adiyy, Resulüllah'm isteğine her seferinde "Benim bir dinim var. Dinimden memnunum' diye cevap verdi. Adiyy'in mensup olduğu Hıristiyan mezhebinin özelliklerini iyi bilen Resulüllah, Adiyy'e inancı ile ilgili bazı bilgileri aktarıp, Adiyy'in bizzat kendisinin dininin gerekleri konusundaki yanlışlarına dikkat çekerek 'Senin dinini senden daha iyi bilirim' diye karşılık verince Adiyy şaşırdı. Çünkü, açıklama ve eleştirilerinden Sabi-iliğin etkilerini taşıyan bir Hıristiyan mezhebi olan Rekûsilik inancı hakkında Re-sulüllah'm gerçekten ayrıntılı bilgiye sahip olduğunu anladı. O ana kadar Resulüllah ile konuşmasının gündemini hep İslâm oluşturmuştu. Adiyy, islâm'la ilgili kuşkularını dile getiren sorular soruyor ve Resulüllah ise onun kuşkularının yer-" siz olduğunu gösteren, açıklayan cevaplar veriyordu. Gündeme özel olarak Rekûsilik, genel olarak da Hıristiyanlık gelince, bu sefer Resulüllah, Adiyy'in inancı, inancındaki çelişkiler, yanlışlıklar üzerinde durmaya ve bu konularda açıklamalarda bulunmaya başladı. Bir ara Kur'an'dan bir ayet okudu. Okuduğu ayette Hıristiyan ve Yahudilerin ortak bir yanlışından bahsediliyor ve onların Allah'a rağmen din adamlarını kendilerine rabb edindiklerinden bahsediliyordu. Resulûllah'ın Adiyy'e okuduğu ayet şöyledir: '(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini; (Hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) rab edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.(1) Adiyy, ayeti duyunca anında itiraz etti. Aradığı fırsatı bulmuş ve islâm'ın yanlışını gösterebileceği bir konuyu yakaladığına inanmıştı. Hemen büyük bir keyifle söz konusu ayetin yanlış bilgi verdiğini, kendileri Hıristiyan kimseler olarak hiçbir zaman din adamlarını rabb edinmediklerini, rabb olarak sadece Allah'ı kabul ettiklerini bildirdi. Resulüllah'in, Adiyy'in itirazına cevabı itaatin olması ve olmaması gereken biçimlerini açıklamak ve itaatin ne kadar önemli olduğunu ifade etmek biçiminde gerçekleşti: 'Din adamlarınız Allah'ın helâl kıldıklarım haram, haram kıldıklarını helâl kıldıkları zaman, sizler buna itiraz ediyor musunuz? Bu konularda itirazsız itaat etmiyor musunuz?' Adiyy 'Evet biz onlara, her ne derlerse itaat ederiz' dedi. Resulüllah 'İşte bu sizin din adamlarınızı rabb edinmenizdir(2) diyerek yanlışlığın nerede olduğuna dikkat çekti. Adiyy gerçeği fark etmişti. Bir şeyi rabb edinmenin, onu rabb ismiyle isimlendirmek olmadığını; esasen Allah'ın bildirdiklerini dikkate almaksızın bir kişinin, o kişi her kim olursa olsun, her dediğini ölçü kabul etmenin o kişi veya kişileri rabb kabul etmek olduğunu anlamıştı, itiraz edemedi. Kendisi de biliyordu ki söylenen doğruydu, ama o zaman kadar bu yanlışını fark etmemişti. Resulûllah'ın açıklaması üzerine yanlışını fark etti ve Müslüman olmaya karar verdi. Hayatının sonuna kadar da iyi bir Müslüman olarak yaşadı.
Dipnotlar
(1) Tevbe, 9:31
(2) Tirmizî, Tefsir- Tevbe 10; Fahreddin Razı, Tefsîr-i Kebîr, XI/485, 486; Es-Sabunî, Safvetü't Tefasir, 11/472, 473.
Celaleddin VATANDAŞ / Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Hayatı ve İslam Daveti - Medine Dönemi