Şükrü HÜSEYİNOĞLU

17 Aralık 2009

YOL AYRIMINDA İKİ PROJE

Bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak, birbirinin tamamen zıddı ve antitezi durumundaki iki ciddi projeye muhatap olduğumuz söylenebilir. Bunlardan biri “cahiliyeden ayrışma”ya dayalı tevhidi proje, diğeri ise “cahiliyeyle bütünleşerek var olma”ya dayalı muhafazakâr projedir.

 

Hz. Peygamber ve beraberindeki ilk Müslümanlar, Müzzemmil Sûresi’nde yer alan “…onlardan güzel bir ayrılma tarzıyla kopup ayrıl” (1) ayetinin gereği olarak, Mekke’nin cahilî hayat tarzı ve siyasal işleyişinden ayrışarak, tevhid ve adalet eksenli yeni bir toplumsal ve siyasal yapılanmanın çekirdeğini oluşturacak ilk Kur’an neslinin inşasına koyulmuşlardı.

 

Kur’ani bir ilke ve bu ilkeye dayalı Nebevi hareket çizgisini ifade eden cahiliyeden ayrışmaya dayalı tevhidi duruş, Müslümanların tarihinde yaşanan onca inhiraf süreçlerine rağmen muvahhid öncülerin çabalarıyla günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

 

İçinde bulunduğumuz modern dönemlerde bu çizgiyi güçlü şekilde dünya Müslümanlarının gündemine taşıyan isim ise “Yoldaki İşaretler” kitabıyla Seyyid Kutub olmuştur. Bu kitabından ötürü çağdaş Firavun Abdunnasır rejimi tarafından idama mahkûm edilmiş olan Kutub, kitabında cahiliye ile İslam’ın bir arada bulunmasının ve uzlaşmasının imkânsızlığına vurgu yaparak, cahiliyeden ayrışmış, bağımsız bir İslami kimliğin yeniden inşasında ciddi bir çığır açmıştır.

 

Saltanat geleneğinden devralınan geleneksel din anlayışlarının taşıdığı sorunların yanı sıra, cumhuriyet rejiminin ilanı sonrasında dayatılan modern cahili değerlere karşı takınılan reddiyeci tutumu da Demokrat Parti iktidarıyla birlikte gardını düşürerek terk eden ve ulusal değerlerle uyumlu bir dindarlığa yönelen bu coğrafyanın Müslümanları, ancak 60’lı yılların ortalarından itibaren Seyyid Kutub’un “Yoldaki İşaretler” ve Mevdudi’nin "Kur’an’a Göre Dört Terim” adlı eserlerinin Türkçeye tercüme edilmesiyle yeniden cahiliyeden ayrışmaya dayalı tevhidi çizgiyle tanışma imkânına kavuşacaklardı.

 

Bu yıllardan sonra Türkiye’de kendini İslam’a nisbet eden insanlar arasında hep iki temel çizgi olagelmiştir. Yazının ilk paragrafında ifade etmeye çalıştığımız bu iki çizgi, bugün de iki farklı proje olarak karşımızda ve gündemimizde bulunmaktadır.

 

Cahiliyeden ayrışarak yeniden arı-duru bir Kur’an nesli inşasına yönelmek ya da cahiliyeyle bütünleşerek var olmak… Bu iki projeyi telif etmek, ortada bir yerde buluşturmak mümkün değildir. Rabbimizin, daha risaletin en erken döneminde Hz. Peygamber ve arkadaşlarına şart kıldığı cahiliyeden ayrışma çizgisi, rıza-i İlahiye giden dosdoğru bir yol tutturmak isteyenler için alternatifsizdir.

 

Gelin görün ki, son dönemlerde yaşanan politik süreçlerin cahiliyeden ayrışma perspektifine sahip Müslümanları dahi etkisi altına almaya başladığını görmek zor değildir. Yaşanan her bir politik dalgada dökülen Müslümanları görmek bizi üzmektedir.

 

28 Şubat’ta rüzgârlar biraz sert esmeye başlayınca, ilk karşılaşılan imtihanda "cahiliyeye rağmen var olma" çizgisini terk ederek “cahiliyeyle bütünleşerek var olma” tutumuna entegre olan nice Müslümanlar oldu.

 

O rüzgârlarda eğilmeyen, zor zamanda duruşunu muhafaza eden bazı Müslümanların ise, Ak Parti’yle birlikte esmeye başlayan ılıman rüzgârların etkisi altına girmeye başladıklarını, 28 Şubat sonrası memurunun maaşını bile veremeyecek bir acziyete düşen sistemi tutup ayağa kaldıran Ak Parti’nin bu asli misyonunu gözden kaçırarak, başlatılan açılım süreçleri üzerinden, bu süreçlere gereğinden fazla anlam yüklemek suretiyle giderek sistem iç işleyişe entegre olan bir söylem ve duruşa yöneldiklerini görmek zor değildir.

 

Ortaya konulan açılımları soğuk kanlılıkla tahlil ederek olumlu yönlerini desteklemek ayrı şeydir, bu süreçler üzerinden sistem içi çözüm arayışı ve işleyişlere entegre olmak ayrı şeydir. Ne yazık ki bazı Müslümanların bu alanda kantarın topuzunu kaçırdığını söylemek zorundayız.

 

Cahiliyeden ayrışma perspektifine sahip olan ve bu söylemle kitlelerin karşısına çıkan Müslümanların, bugün, cahili sistemin icracısı ve cahiliyeyle bütünleşerek var olma çizgisinin amiral gemisi durumunda olan bir partinin destekçileri konumunda bir görüntü vermesi, izahı zor bir paradokstur.

 

Yaşadığımız bu çetrefilli süreçte, Uhud'da mevzilerini terk eden okçuların konumuna düşmek de, düşmemek de bizlerin elindedir. 

 

Cahiliyeyle ayrışma bilincine kavuşmuş Müslümanların yapması gereken, başka projelerin peşinden sürüklenmek değil, kendi projelerine sahip çıkmaktır.

 

Dipnotlar

 

1- Müzzemmil, 73/10