09-10-2008 15:42

Yusuf`un üç gömleğinde de büyük dersler var

`İktidarla sınanmak, sınavların en zorlularından biri. Ama kardeşlerinin kendisini içine attıkları ölüm kuyusundan Rabbine güvenip dayanarak kurtulan, kadınların yaman tuzağını yine Rabbine sığınarak alteden, sekiz yıllık çileli zindan hayatını sabırla tamamlayan Hz.Yûsuf Mısır’da en yetkili makama gelmesine rağmen asla istikametini şaşırmamış, ihlasını ve ihsanını yitirmemiş, değişmemiş, dönüşmemiş, hep “millet-i İbrahim” üzre yürümüş. Bir başka ifade ile, üzerine giydiği tevhîd gömleğini çıkarmamıştır.`

Yusuf`un üç gömleğinde de büyük dersler var

“Namaz-Bir Tevhîd Eylemi”, “Kur’ân’ı Anlamak Farzdır”, “Tarih Bilinci”, “Sanal İrtica”... gibi kitapların yazarı Abdullah Yıldız’la yeni kitabı “Yusuf’un Üç Gömleği” üzerine konuştuk.

Adından anlaşılacağı gibi, yeni kitabınız Hz.Yusuf’u ele alıyor. Niçin başka bir isim değil de “Üç Gömlek”? Yusuf’un hayatında bu gömlekler farklı anlamlar mı kazanıyor?

 -Bundan üç-dört yıl önce, Araştırma ve Kültür Vakfı’nda Peygamberler Tarihi dersleri verirken; Hz.Yusuf’un kıssası üzerinde yeniden teemmül etme fırsatı bulmuştum. Yusuf suresindeki üslûp, bütünlük, güzellik ve kıssanın üç gömlek ekseninde üç ana devreye ayrılması gerçekten büyüleyicidir. Rabbimiz bu kıssayı “ahsenü’l-kasas” yani ‘kıssaların en güzeli’ diye niteliyor, övüyor.

 

          Elbette bütün peygamberler tüm zaman ve mekanlar için örnek ve önder insanlardır; kimlik ve kişilik özelliklerinden söylem ve eylem biçimlerine kadar bütün yönleriyle dünün insanlarına yol gösterdikleri gibi bugünün insan ve toplumlarına da yol gösterirler ve yarınlara da kılavuzluk ederler.

 

Hz.Yusuf’un kıssası ise, çocukluğundan gençliğine ve ileri yaşlarına kadar, kuyuya atılışından Mısır’a götürülüşüne ve zindan hayatından krallık devresine kadar, açlık ile, korku ile, baba hasreti ile, zinâ fitnesi ile, zindan ile, saltanat ile imtihan edilişine kadar hayatının her aşamasını kuşatan kapsamlı bir örnekliktir. Ve bu kıssa, sanki, Yusuf’un üç ayrı gömleği ekseninde üç ana bölüme ayrılır.

 

        -Gerçekten ilginç bir tespit!.. Bunu biraz açar mısınız? Sizce neleri temsil ediyor bu gömlekler?

 

-Yusuf kıssasını/sûresini ders olarak işlerken, bu üç gömleğin(qamîs), Hz.Yusuf’un hayatındaki üç ana evre ile ilginç biçimde örtüştüğünü gördüm. Zihnimde beliren düşünceleri öğrencilerimle, arkadaşlarımla paylaştığımı, onların da heyecanlı tepkiler verdiklerini hatırlıyorum. İlk olarak Nisan 2003’te Vakit gazetesindeki köşemde “Yûsuf’un Üç Gömleği” başlıklı bir yazı kaleme almıştım... Sonunda konu ile ilgili topladığım bilgilere, tespitlere kendi yorumlarımı, düşüncelerimi de ekleyerek bir kitap haline getirdim ve tabi kitaba da bu ismi verdim. Hz.Yusuf kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında sırtından çıkarılıp üzerine sahte kan lekesi sürülen ilk gömleği onun çocukluk dönemini, kuyudan çıkarılarak Mısır’a götürüldüğünde delikanlılık çağına erip de sahibesinin zina teklifini reddettiği zaman arkadan çekip yırttığı ikinci gömlek gençlik dönemini, 8 yıl zindanda kaldıktan sonra Allah’ın lûtfu ile bir rüya tabiri sonucu çıkıp Mısır Sultanı olduğunda gelen kardeşlerine ‘babama götürün’ diye verdiği üçüncü gömlek de olgunluk dönemini temsil eder. Biz, Yusuf aleyhisselamın kanlı gömleğinin onun mazlûmiyet ve mağdûriyetini simgelediğini, arkadan yırtılan gömleğinin onun iffet ve ismetini, iktidar döneminde babası Yakûb’a gönderdiği ‘Yûsuf kokulu’ gömleğinin ise onun istikrar ve istikametini simgelediğini düşünerek bu güzel kıssadan çeşitli hisseler çıkarmaya gayret ettik.

 

Birinci Gömlek: ma’sûmiyet, mağdûriyet ve mazlûmiyet gömleği

 

-Sizin ‘ma’sûmiyet, mağdûriyet ve mazlûmiyet gömleği’ dediğiniz birinci gömlek dönemi, bir anlamda Hz.Yusuf’un, bilge babası Hz.Yakub’un dizinin dibinde kendisini inşâ ettiği yetişme çağı olarak okunabilir mi?

 

-Elbette. Zaten Yûsuf aleyhisselam, pek çok ilmi, erdemi babasından aldığı ve babası da ondaki eşsiz maddi-manevi güzelliği görüp onu yetiştirmeye özel önem verdiği, ona kol-kanat gerdiği için diğer kardeşleri kıskançlık krizine girdiler ve onu yok etmek istediler, onu babasından kopardılar. Üzerine yalancı kan bulaştırdıkları “kanlı gömlek”, bir yandan Yûsuf’un kıskanç, sevgisiz ve mağrur kardeşlerinin yalana, hileye, hud’aya, azgınlığa, taşkınlığa... dalmışlıklarını simgelerken, öbür yandan da Yûsuf’un meleksi masûmiyetini, mağdûriyeti, mazlûmiyetini simgeler. Masum/günahsız Yûsuf mağrur kardeşlerinin gadrine uğradığı için mağdur, zulmüne uğradığı için mazlûmdur.

 

Tabi, burada bir şey daha var: Yusuf kıssası, aynı zamanda Hz.Yakub(a.s)’ın da çilesini, ıstırabını, sabr-ı cemîlini ihtiva eder. Kuyu olayından sonra Hz.Yakûb’un hiç yanından ayırmadığı bu kanlı gömlek, o müşfik ve bilge nebînin, dizi dibinde yetiştirip en güzel terbiye ile eğittiği melek Yûsuf’una hasretini, kavuşma umudunu ve sabrını da simgeliyordu. Hz.Yakûb’un gözlerini karartıp belini bükecek olan çileli bekleyişi bu olayla, bu gömlekle başlıyordu ve rivayetlere göre, bu hasret tam 40 yıl sürecekti. Yine bu gömlek, baba-oğul iki peygamberin, başlarına gelen sıkıntılara, belâ ve musibetlere katlanmalarını beraberinde getiren çetin bir irade ve sabır sınavını işaret ediyordu.

 

          -Hz.Yakub ile Yusuf arasındaki ilişkiyi, baba-oğul ilişkisine ilaveten hoca-talebe ilişkisi açısından okuyorsunuz. Peki Yusuf, babasından nasıl bir terbiye aldı?

 

-Kur’ân’da yer alan bilgilerden hareketle söylersek: Bir kere, Hz.Yusuf, "Ben atalarım İbrahim, İshâk ve Yakûb'un milletine/dinine uydum.” (12/38) der. O nebevî geleneğe sıkı sıkıya bağlı, itaatkâr bir öğrencidir. Mesela, kıskanç ve yalancı kardeşlerinden farklı olarak dedeleri İbrahim, İshâk ve Yakûb’un özelliği olan “doğruluk dili”ne(lisân-ı sıdk) sahiptir. Allahu Teâlâ bu üç peygamber için “...kendilerine yüce bir doğruluk dili verdik."(19/50) buyurur. “Lisan-ı sıdk” için Muhammed Esed, “doğru olanın yahut doğruluğun/gerçekliğin üstün dili” der ve âyeti şöyle anlamlandırır: “Ve onlara doğru olanı [başkalarına] ulaştırmaları için üstün bir anlatım gücü bahşettik.” Dolayısıyla, Hz.Yûsuf, peygamber atalarından ve babasından dosdoğru olmayı, doğru/gerçek söz söylemeyi ve doğruları etkili/güçlü bir konuşma üslûbuyla anlatmayı öğrenmiştir.

 

Keza, Hz.Yusuf(a.s), “te’vîl-i ehâdîs” ilmini yani olayların/sözlerin/rüyaların yorumunu öğrenmiştir. Kur’ân’da "Rabbin sana te’vîl-i ehâdîsden bilgiler öğretecek..." (12/6) deniyor.  “Ehâdîs”; söz ya da haber anlamındaki “hadîs”in ve ‘yeni vuku bulan bir şey, olay, hâdise’ anlamındaki “hâdis”in çoğuludur. Dolayısıyla “te’vîl-i ehâdîs”; sadece sözlerin, haberlerin, rüyaların yorumunu yapma değil aynı zamanda olayların, hâdiselerin iç yüzünü kavrama yeteneği ve bilgisini de ifade eder. Hz.Yakub bu bilgiden nasibdârdı; Hz.Yusuf da bu ilmin inceliklerini babasından ve doğrudan Allah’dan almıştı.

 

  Ayrıca, Kur’ân’ın beyanında öğreniyoruz ki; Hz.Yûsuf(a.s):

 

 - Madden ve manen güzel ve son derece zekî bir insandı(12/31-32).

 

 - Rabbine karşı sorumluluk bilinci taşıyan bir mümindi(12/57).

 

 - Yalnız Rabbine sığınıp duâ ederdi(12/33-34).

 

 - İhlasa erdirilmiş; dinini Allah’a has kılan kullardandı(12/24).

 

 - Muhsinlerdendi yani güzel davrananlardandı(12/22,56).

 

      - Sadıkîndendi yani doğru söyleyenlerdendi(12/51).

 

  - İffet (‘ısmet) sahibiydi ve haramlara karşı güçlü bir iradesi vardı(12/32).

 

  - Mülk/saltanat sahibi kılınmış ve rahmete erdirilmişti(12/56).

 

  - Kendisine hüküm ve ilim verilmiş; peygamberlik makamına seçilmişti(12/22).

 

Şüphe yok ki, bu güzellikler Hz.Yusuf’a Rabbinin bir lûtfu idi; ama o, babası Yakub’un dizi dibinde yetişerek bu güzelliklerine güzellik katmıştı.

 

İkinci Gömlek: iffet / ismet ve ihlas gömleği

 

       -Evet, güzel Yusuf’un zina fitnesi ile imtihanına gelirsek; gömleğinin arkadan yırtılması gerçekten çok anlamlı. Ve onun iffet gömleğine günümüz insanının çok çok ihtiyacı var. Nasıl kuşanacak çağımızın insanı bu gömleği?

 

    -Bence, Hz.Yusuf’un en önemli örnekliği bu iffet gömleğinde.. Maddi ve manevi güzelliklerin kendisinde toplandığı melek yüzlü Yûsuf’un delikanlılık çağında kuşandığı bu gömlek; Mısır sosyetesinin en önde gelen kadınlarından birinin yaman fitnesine güçlü iradesiyle direnirken arkadan yırtılan gömleğiydi ve onun bu çetin sınavdan alnının akıyla çıkışını sembolize ediyordu. Ahlâkî yozlaşmanın ve çirkefliğin en aşağı seviyelerinde bulunan Mısır’ın en zengin ve güzel kadınlarından birinin müptezel zinâ teklifini ve Hz. Yûsuf’un buna karşı dik duruşunu Kur’ân-ı Kerîm çok nezîh bir üslûpla aktarır bize(12/23):

 

Derken, evinde kalmakta olduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatıp: ‘Seni istiyorum, hadi gelsene!’ dedi. Yûsuf: ‘Allah'a sığınırım!..’ dedi.

 

 Delikanlılık çağını yaşayan bir genç için en zor imtihanlardan biri, belki de başarılması en güç olanı, cinsel arzu ve istekleri tahrik edilerek sınanmaktır. Yusuf’un güzel örnekliği de bu noktada karşımıza çıkar: “Maazallah” der; ‘Allah’a sığınırım’. Çünkü bu işin haram ve çirkin bir iş olduğunun, Allah’ın her an kendisini gördüğünün ve hem Rabbine hem de kendisine hep iyilik yapmış olan Vezir’ ihanet etmemesi gerektiğinin bilincindedir.

 

Elbette Hz.Yûsuf da insandı ve üstelik delikanlılık çağındaydı. Bu teklife ‘evet’ dememesi için, Allah korkusundan başka hiçbir engel de yoktu ortalıkta. Konuyla ilgili âyet bu fıtrî eğilime rağmen Yusuf’un direnişini vurgular: Andolsun kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin burhanını görüp (zînânın haramlığını) hatırlamasaydı, Yûsuf da onu arzulamıştı. Ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle yaptık. Çünkü o bizim ihlâsa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.”(12/24) Evet, o kadının niyeti gerçekten bozuktu ve onu yatağına çağırmıştı. Yûsuf da neredeyse ona meyletmiş gitmişti; insandı, erkekti çünkü; doğası gereği o da onu arzulamıştı; ama Rabbinin burhanını/delilini gördü ve vazgeçti. Yûsuf, içindeki bu eğilime rağmen ona ‘olur’ demedi. Ortada Allah korkusu ve saygısından başka hiçbir engel yoktu. Ama kendisine şah damarından daha yakın bildiği Rabbi ona zînânın haramlığını hatırlatmıştı. Allah, ihlas sahibi kullarına işte böyle yardım ederdi.

 

     O/kadın, kendince hayâ edeceği şeyin (putun) üzerini örterek gönlündeki hayâ perdesini kaldırmıştı. Yûsuf (a.s) ise, Rabbinin kendisini her an görüp gözetlediğini, yapıp ettiği her şeyden her an haberdar olduğunu, her konuştuğunu işittiğini biliyordu. Onun hayâsı, takvâsı, iffeti, ismeti o kadar yüksek, ahlâkı o kadar nezîh/temiz idi ki, öyle kritik bir anda bile Rabbinden hayâ edebiliyor, O’nun denetimini ense kökünde hissedebiliyordu. Yusuf kaçıyor, o/kadın kovalıyor ve kapıdan çıkarken Yusuf’un gömleğini arkadan çekip yırtıyordu.

 

Böylece; Yûsuf’un ikinci gömleği, hem onun ismetini ve iffetini, namus ve haysiyetini kararlılıkla koruma çabasını simgeliyor, hem de ihlas ve takva sahibi bir kul olarak Rabbine ve de efendisine sadakatini, vefâsını kanıtlayışının delili oluyordu.

 

 -Ve Yusuf(a.s) zindanı zinaya tercih ediyor...

 

 -Bu gerçekten çok önemli bir tercihtir. Hz.Yûsuf gibi, güzel ve yakışıklı ama bir o kadar da ahlâk ve iffet abidesi bir insan için asıl zindan, böyle çirkef ve ahlâkın dibe vurduğu, zinanın vakay-ı adiye haline geldiği bir ortamdır yani bir açık hava zindanıdır bu. Yûsuf biliyor ki, küçük bir zaaf geçirebileceği bir anda işleyebileceği bir tek zina fiilinin kendisini içine çekeceği bu gayyâ kuyusu, bu anafor, zindandan daha rezil dipsiz bir bataklıktır. Ve oradan hem bu dünyada hem de öbür dünyada kurtulmak mümkün olmayabilir. Bu yüzden küçük zindan ona, zina fiilinden yani daha büyük zindan olan haram temeline dayalı Mısır hayat tarzından daha sevimli, daha yaşanılır geliyor. Sonunda zindana atılıyor.

 

Burada, Hz.Yûsuf’un “zindanı zînaya tercih eden” bir bilinçle Rabbimize sığınması çok anlamlı. Şimdi, o dönemdeki Mısır sosyetesinin yaşam tarzından daha ahlaksız olan bugünün dünyasında, zinâya, fahşâya, haramlara giden bütün yollar ve kapılar sonuna kadar açık olup teşvik ediliyorken, bir müminin böyle bir imtihanla karşılaşmaması düşünülemez. İşte böyle bir ortamda, mümin müslümanlar, Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(İsra 17/32) âyetini, tıpkı Yûsuf gibi, Rabbinin bir burhânı olarak sürekli gözünün önüne getirmeli ve Allah’ın her an kendisini görüp gözetlediğinin bilincinde olmalıdır. Âyetin “zinâ yapmayın” değil de “zinâya yaklaşmayın!” şeklinde gelmiş olması üzerinde iyi düşünülmelidir. Zinâya açılan kapıları aralayanın o kapıyı kapatması çok zor hale gelebilir; zinâya giden yollara girip o hayâsızlıkla arasındaki mesafeyi kısaltan kişinin artık geri dönmesi imkansız olabilir. Bu yüzden Rabbimiz “yaklaşmayın” buyuruyor; zira yaklaşırsanız, şeytanın ayağınızı kaydırıp sizi fahşâ kuyusuna düşürmesi an meselidir...

 

     Üçüncü Gömlek: iktidar, istikrar ve istikamet gömleği

 

-Nihayet üçüncü gömleğe geliyoruz. “İktidar gömleği” diyorsunuz buna. İktidarla, saltanatla imtihan edilmek de kolay bir şey değil, herhalde?

 

 -Yani, en az zindan imtihanı kadar, zina imtihanı kadar tehlikeli! Yûsuf(a.s), sekiz yıl zindanda kaldıktan sonra, Mısır kralının bir rüyasını, Rabbinin kendisine öğrettiği ilmi, basireti kullanarak maharetle yorumluyor ve bu sayede zindandan çıkıyor; hemen ardından da hazine bakanlığına ve sonra da krallığa geliyor. Dile kolay; ülkenin tek söz sahibi oluyor. Evet, bunca çile, sıkıntı, bela, imtihan, zindan ve ardından ikbâl dönemi... Elbette bu da ayrı bir sınav; hatta iktidarla sınanmak, sınavların en zorlularından biri. Ama kardeşlerinin kendisini içine attıkları ölüm kuyusundan Rabbine güvenip dayanarak kurtulan, kadınların yaman tuzağını yine Rabbine sığınarak alteden, sekiz yıllık çileli zindan hayatını sabırla tamamlayan Hz. Yûsuf Mısır’da en yetkili makama gelmesine rağmen, meşhur tabirle her şey iki dudağının arasında olmasına rağmen, asla istikametini şaşırmamış, ihlasını ve ihsanını yitirmemiş, değişmemiş, dönüşmemiş, hep “millet-i İbrahim”  üzre yürümüş yani ataları İbrahim, İshâk ve Yakûb geleneğine sadık kalmıştır. Bir başka ifade ile, üzerine giydiği tevhîd gömleğini çıkarmamıştır. Zindandan çıktığında otuz yaşlarında olan Yûsuf(a.s), yaklaşık seksen yıl orada tevhîd inancını yerleştirmek için mücadele etmiştir. Yıllardır baba hasretiyle yanıp tutuşan Yûsuf(a.s), işte bu iktidar yıllarında, kardeşleri vasıtasıyla babasının sağ olduğunu öğrenecek, önce öz kardeşi Bünyamin’i, sonra da babası Yakûb’u Mısır’a getirtecektir. Hz.Yakûb’u Mısır’a getirmeden önce, ona gönderdiği üçüncü gömleğinYûsuf kokusunu tâ uzaklardan alan babası, gömleği yüzüne sürecek ve gözleri açılacaktır. Bir rivayete göre; Hz.İbrahim ateşe atılacağı zaman elbisesini soymuşlar; Cebrail (a.s) ona bir gömlek getirip giydirmiş. İbrahim(a.s) onu İshak’a(a.s), İshak da Yakûb’a(a.s) emanet etmiş. Hz.Yakûb, bu gömleği, Yusuf’u kardeşleri götürmeden önce, onun boynuna takmış, üstüne de elbisesini giydirmiş. Kardeşleri elbisesini soyup sahte kan lekesi sürmüşler ama boynundaki bu gömlek kalmış... Belki de Hz.Yusuf’un babasına gönderdiği bu gömlektir... Yani Yûsuf aleyhisselâm, babasına sanki, “ben hayattayım, buradayım, Mısır’da iktidardayım; ama istikametimi kaybetmedim, atalarım İbrahim, İshâk ve Yakûb geleneği üzere, tevhîd üzere icraatlarımı istikrarla sürdürmekteyim” mesajını vermek istemiştir. Bu gömlek, aynı zamanda evladın babasına, bananın da evladına yıllar süren hasretinin, azalmayan, bitmeyen muhabbetinin simgesidir. Sabr-ı cemîl sahibi Yakûb’un önce bu gömleğe, sonra Yûsuf’una, Yûsuf’un da babasına kırk yıl sonra kavuşması, inancın, sevginin, sabrın, direncin, umudun zaferi olarak da okunmalıdır...

 

 Bütün bu güzel gelişmeleri, mutlu sonu Allah’ın(c.c) bir lûtfu ve ihsanı olarak gören Yûsuf(a.s), her fırsatta Rabbine sığınan, şükreden bir kul olarak O’na şöyle duâ etmiştir:

 

"Ey Rabbim! Bana mülk/hükümranlık verdin ve bana olayların/sözlerin/rüyaların yorumundan bir ilim öğrettin.

 Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve âhirette benim velîm sensin!

Benim canımı müslüman olarak al ve beni salihlerin arasına kat!" (12/101)

 

 İşte, en güzel kıssa böyle güzel bir arzu ve güzel bir duâ ile bitiyor... 

 

(Röportaj: Davet Haber)

 

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !