

"gibi" Arama Sonuçları

İktibas Dergisi yazarlarından Hüseyin Alan’la “Siyerin Gölgesinde” kitap serisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Alan, "Siyerle irtibatımızın zayıflığı yahut Kur’an varken siyere ihtiyacımızın olmadığı gibi bir düşünüş nebevi örnekliğe ve modele göre değil modern zihne, bilimsel bilgiye, hümanizm temelli eleştirel okumaya, tarihselciliğe, seküler veya çoğulcu bakışa vs dayanıyor. Esasta yanlış olansa budur" diyor.

Demokrasi adına oynanan oyunlar ve kandırmacalar, köleliğin yapısını değil, ancak şeklini değiştirmiştir. Demokrasi, gerçekten uygulanıyorsa, kölelerin efendilerini özgür bir şekilde seçtiği; Türkiye’deki gibi uygulanıyor gözüken yerlerde ise, köleleştirilenlerin efendilerini seçtiğini zannettiği bir yönetim tarzından başka nedir ki?

Tâğuta karşı çıkmayı imanî bir görev bilen mü’minler olarak, tağutî yönetimi reddettiğimiz gibi, böyle bir yönetimin başlatıldığı günü, şeriata, İslâmî devlet anlayışına düşmanlık günü olarak kabul ediyoruz. Devletin onca yönlendirmesi, belediyelerin katkıları, okulların ve medyanın onca teşviki olduğu halde, halkın da bu resmi bayram kabul ettirilen günleri bayram kabul etmediğini görüyoruz.

Bu çevrelerin dil ve kaleminden sâdır olan “uydurulmuş din” tabiri salt, çeşitli hurafelerle mâlul olan geleneksel din anlayışlarını hedef almakta, laiklik, kemalizm, liberalizm, nasyonalizm, kapitalizm, sosyalizm gibi çağın egemen uydurulmuş dinleri hiç bu eleştirilerin kapsamına girememektedir.

İbrahim'in sahnesi Mina'dasın şu anda; İbrahim gibi davranmak üzeresin. O, oğlu İsmail'i kurban etmek için getirmişti. Senin İsmail'in kim veya ne? Mevkiin mi? Şerefin mi? Mesleğin mi? Paran mı? Evin mi? Çiftliğin mi? Araban mı? Aşkın mı? Bilgin mi? Sosyal sınıfın mı? Sanatın mı? Elbisen mi? Hayatın mı? Gençliğin mi? Güzelliğin mi? Hangisi... Ben bilemem. Fakat sen kendini bilirsin.

Atatürkçü ve laik zihniyetin orduya hâkim kılınmasıyla bu tür darbelerin engelleneceği gibi gülünç iddialar, hiç utanmadan ortaya atılıyor. Laiklikten ve Atatürkçülükten taviz sonucu, Gülenistlerin orduda bu derece kadrolaştıkları gibi ahmakça ifadeler kullanılarak Ergenekoncuların önü açılıyor ve ordudaki güç dengesi bir darbeci cuntadan diğerine doğru kaydırılıp halkın can feda ederek gerçekleştirdiği direnişin elde ettiği sonuç etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor.

İstanbul'da bir hayat nizamı, fert ve toplum hayatında belirleyici olacak bir yön/kıble seçimi yapılmadı. Sadece, neo-liberal kapitalist sosyo-ekonomik işleyişin sağ-muhafazakârlar tarafından mı, yoksa sol-kemalistler tarafından mı yönetileceğine dair bir seçim yapıldı. AKP kazansaydı AVM'leri sağ-muhafazakârlar dikmeye devam edecekti, CHP kazandı ve Beylikdüzü'nde olduğu gibi AVM'leri onlar dikecek, rantına onlar ortak olacak. Gerisi işin esasına dair olmayan ayrıntılardır.

Bu noktada tercih bizimdir, ya bu Şeref’i mahşere taşırız. Ya da bir zamanlar, yine bu yolla tüm insanlığa üstün kılınmış olan, lakin sonradan aşağıların aşağısı olan İsrailoğulları gibi gerisin geriye döneriz. Böylesi bir halle hallenmekten alemlerin RAB’bı olan ALLAH’a sığınırız. Peki şerefli ve seçkin kalmak için ne yapmak gerek, ayete müracaat edelim inşallah.

Rabbimizin Kitab-ı Kerimine pratikte maalesef, “Sen tahtında otur, kalbimizde ve dilimizde en üst değer yargısı, kaynak olmaya devam et ve fakat bizim din algımızı ve ona dayalı dünya görüşümüzü belirlemeye, bu konuda temel belirleyici, her şeyin kendisine irca edildiği değerler üstü değer, hakem ve furkan olma gibi bir misyona kalkışma” denmiş olmaktadır.

Vakit öldürmek ne demektir? Bir şahıs vardır 40–50 yıllık ömrüne o kadar çok eser ve güzellikler sığdırmıştır ki sayamazsınız. Bir şahıs da vardır, hayatı tümüyle boşa geçmiştir, ot gibi yaşamış, ot gibi kuruyup toprak olmuş, unutulup gitmiştir. İnsan vardır, 24 saatini dolu dolu değerlendirir, bir aylık bereketli netice alır. Bir insan vardır, hep vakit yokluğundan, yoğunluktan şikâyet eder, tembelliğine zaman yokluğu bahanesini gerekçe gösterir. Biz hangi insan tipindeniz? Hepimiz bunu vicdanımıza ve ortaya koyduğumuz eserlere bakarak cevaplayalım. Güzelim vakti, öldürmeye değil, ihyâ etmeye çalışalım. Boş geçmeye ayrılan ölü vakitleri diriltelim, böylece kendimiz de canlanıp dirilelim.

Geleneksel şehirlerimizde mahalle bir aidiyeti temsil etmektedir. Mahallede oturanlar sadece kendi ailesini değil, aynı zamanda mahallenin de bir ferdi gibiydiler. Şehirlerde yaşayanlar arasında güçlü bir "yer" ve "aidiyet" duygusunun oluşumuna imkan veren bu olgu dikkate alındığında, sürdürülebilir güvenli bir şehrin ölçekli ve ayrımsanabilir semtlere ve mahallelere göre tasarlanması büyük önem arz etmektedir.

İslâm düşüncesinde infak; Allah’a gereği gibi kulluk yapmanın, îmânı bir bedel ile ispat ve ifade etmenin kaçınılmaz bir yolu; Allah için nefsi ve malı arındırmanın bir gereğidir.

Pek farkında değiliz, ama cebimiz doldukça ruhumuz boşalıyor. Hassasiyetlerimiz “zaman aşımı”na uğramış gibi: “Zaman sana uymazsa sen zamana uy” anlayışı içinde yaşıyoruz! Kaynak: Hem Dindarız, Hem de Laik Maşallah!

Özel Finans Kurumları, Faizsiz Katılım kuruluşları, Faizsiz Katılım Banka gibi tanımlamalarla, kendilerini faizden beri olduğunu söyleyen kuruluşlar hakka batıl bulaştırarak; batılı hak sureti ile tanımlayarak milleti aldatmaya çalışmaktadır

Tanrı Dağları'nda uluyan MHP Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'a, Genel Başkan Bahçeli'den destek geldi. MHP lideri, gazetecilere "Cemal Bey'in bulunduğu yerde siz de olsanız bozkurt gibi ulursunuz" cevabını verdi.

Toplumsal olarak içimizde yaşayan Suriyeli mültecilerin bilmediğimiz yalnızlıkları, iyileştiremediğimiz veya iyileştirilmeye bekleyen hikâyeleri var. Dünya, çıkarı söz konusu olduğunda kendine göre kullandığı insan hakları safsatasını bu anneyle göz göze geldiğinde nereye koyacak? Savaşların, çatışmaların en büyük acısını yürekleri büyük kadınlar anneler taşıyor. Sanırım savaş annelerinin yalnızlığı hiçbir yalnızlığa benzemiyor, tıpkı 1992 Bosna Savaşı’nda benzer hikâyelere sahip annelerin ve kadınların yalnızlığı gibi.

Merdiven altı üretim, merdiven altı ibadet. Daha sırada kim bilir neler var merdiven altına girecek... Artan “dindarlığımız” imanımızı değil ama kapitalizm ile muhabbetimizi gittikçe kavileştiriyordu.

Namazlarını aksatmayan, başkalarının yardımına tenezzül etmeyen ve kendi el emeğiyle geçimini sağlamaya çalışan bir kardeşimiz. İki sene öncesine kadar kitaplarını sırtında gezdirerek sattığı için adı Seyyar Kitapçı kalmış. Seyyar kitapçı, sokak kitapçısı, derken şimdi Diyarbakır’da Ofis semtindeki Sanat Sokağı’nda kitapçılık yapıyor. Üst sınıf öğrencilerinin sınavlarının zor olduğu gibi, biri bitmeden diğerinin geldiği zor sınavlarla sınanıyor.
Makaleler
Hava Durumu