A. Kalkan `Te`vil ve Tefsir` kavramlarını anlattı
Tevilin daha özel, tefsirin ise genel olduğunu söyleyen Ahmet Kalkan, te`vilin; kelimelerin anlamlarından birini seçerek anlamı bire indirmek, değişik anlayışları gidermek, diğer anlamları bırakıp birini öne çıkartmak olduğunu, yani ayetin maksadını anlamaya çalışmak olduğunu; tefsirin ise kelime anlamlarından ve ayetin bütününden yola çıkarak anlamı genişletmek, anlam farklılıklarını öne çıkartarak daha geniş bir şekilde izahlarda bulunmak ve açıklamak olduğunu ifade etti.
Geçtiğimiz günlerde Şirinevler Ulu Cami civarında Şükrü Hüseyinoğlu Bey ve arkadaşları tarafından kurulan Kur’an Nesli Kültür Merkezi’nde Ahmet Kalkan Hoca’nın konferansını dinledim. Bu merkez öyle lüks imkânları olan, gösterişli halıları, perdeleri olan büyük bir mekân değildi. Samimi insanların samimi duygularla ve kıt imkânlarla kurdukları mütevazı bir yerdi. Bir dükkân kiralanmış, içerisine sandalyeler dizilmiş, bir masa bir de kütüphane konulmuş ve gençliğin hizmetine açılmış.
Her zaman için böyle mütevazı yerler ilgimi çekmiştir. Bu mekânı görünce İslam’ın ilk doğduğu yıllardaki imkânsızlıkları ve Müslümanların bu ülkede bir şeyler yapmaya başladığı dönemdeki imkânsızlıkları hatırladım. Şimdi hamdolsun büyük imkânlara sahip vakıf ve derneklerimiz var. Eğer bu imkânları samimi ve ihlaslı bir şekilde sadece Allah rızası için kullanıyorlarsa Allah onlardan razı olsun. Ama ümmetin parasıyla kendilerine lüks çalışma odaları, lüks makam koltukları alıyorlarsa ve bu imkânları bir yerlere çıkmak için basamak olarak kullanıyorlarsa Allah onlara sorsun.
Tevil özel, tefsir geneldir
Her bir konferansından bir kitap okumuş gibi doyarak ayrıldığım Ahmet Kalkan Hoca, bu mütevazı mekândaki konuşmasında tevil ve tefsir arasındaki farkları izah etti. Kur’an’da on yedi yerde tevil kelimesinin, bir yerde de tefsir kelimesinin geçtiğini, başlangıçta ashabın bu ikisini aynı anlamda kullandığını, ancak daha sonraları bunların iki ayrı ilim olarak ele alındığını söyledi.
Tevilin daha özel, tefsirin ise genel olduğunu söyleyen Ahmet Kalkan Hoca tevilin; kelimelerin anlamlarından birini seçerek anlamı bire indirmek, değişik anlayışları gidermek, diğer anlamları bırakıp birini öne çıkartmak olduğunu, yani ayetin maksadını anlamaya çalışmak olduğunu; tefsirin ise kelime anlamlarından ve ayetin bütününden yola çıkarak anlamı genişletmek, anlam farklılıklarını öne çıkartarak daha geniş bir şekilde izahlarda bulunmak ve açıklamak olduğunu ifade etti.
Kur’an’ı anlamaya çalışmak suçmuş gibi davrananlar var
Ülkemizde ve dünyada Kur’an üzerinde yoğunlaşan, Kur’an’ı anlamaya çalışan, Kur’an’ı günlük hayatımızla irtibata geçiren, “Allah benim günlük hayatıma, okuluma, işime, devlete, bulunduğumuz konuma ne diyor” diye kafa yoran kimselerin birileri tarafından olumsuz karşılandığını söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, Kur’an’ın bütünlüğü ile beraber o ayetlerin anlamına ters düşmeyecek şeyler söyleyenlerin, eleştirinin de ötesinde küfür veya fısk ile suçlandığını söyledi.
Anladığım kadarıyla Ahmet Kalkan Hoca, Kur’an okuyup onun ne anlatmak istediğini anlatanlara veya meal okuyarak Rabbimizin mesajını öğrenmek isteyen Müslümanlara karşı yapılan bazı eleştirilerden bahsediyordu. “Siz Kur’an’ı anlayamazsınız” diyerek insanları meal okumaktan uzaklaştırma cüretini kendilerinde bulan kimselerin eleştirilerinden…
Siz bu ayete mana mı vermeye çalışıyorsunuz?
Ahmet Kalkan Hoca, insanla kitabının arasına giren ve araya kalın duvarlar ören bu kimselerin kendilerine yaptıkları işin içeriğini sormadığını, yani; “Şu ayete siz yanlış mana verdiniz” demediğini; “Siz o ayete mana mı vermeye çalışıyorsunuz, açıklamaya mı çalışıyorsunuz?” dediğini ifade etti. Ve sözlerine şöyle devam etti: “Benim hayatıma şu ayet ne diyor, hangi konularda nasıl yapmamı emrediyor; bunu anlamaya çalışmak bütün müminlerin görevidir. İsterse bazıları sapıklık desin. Yeter ki Kur’an’la hayatımız haşir neşir olsun, onu anlamaya ve yaşamaya çalışalım da bana kimler ne diyorlarsa desinler. Bana Allah Kur’an’ı anlayıp anlamadığımdan soracak, birilerinin eleştirilerinden değil…”
Tabi ki Allah’ın verdiği akıl, bilgi ve kapasite ile Kur’an’ı anlarız
Kendi reyiyle Kur’an’dan anlam çıkartanlarla ilgili Tırmizi’de bir rivayetin olduğunu söyleyen Ahmet Kalkan Hoca hadislere yaklaşırken tevil edilmesi mümkün olanları reddetmediğini söyledi. Ancak bir tevil imkânı bulamazsa o rivayeti reddettiğini söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, “kendi reyine göre”den kastın ilmi hiçbir ilme dayanamadan, kafadan atarak veya kendi arzusu istikametinde tefsir yapmak olduğunu söyleyerek şu örneği verdi: “Mesela namaz ağır mı geliyor? ‘Salat kelimesi dua anlamına da geliyor’ diyor, ‘öyleyse salat duadır’ diyor. İşte bu adam kendi reyine göre tefsir yapıyor. Bu tastamam ilimsiz bir atıp tutmadır.”
Ancak “rey”in bir de içtihat anlamı olduğunu söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, bunun kınanacak bir durum olmadığını, tabi ki kişinin kendi aklıyla, Allah’ın verdiği bilgi ve kapasiteyle Kur’an’ı anlayacağını söyledi.
Tefsirler güncel olmalıdır
Tefsir ve mealler konusunda da fikirlerini söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, tefsirlerin bulunduğu çağın sorunlarına çözüm sunması gerektiğini söyledi. Sürekli toplumsal anlamda değişimler yaşadığımız için yirmi beş yılda bir tefsir yazılması gerektiğini ifade eden Ahmet Kalkan Hoca, bu konuda şunları söyledi: “Bizim durumumuzun dinimize uygun olup olmadığını tefsirlerden bakarak görmemiz gerekir. Bugün devletle ilgili bir ayet şunu dediği halde bunu devlet uygulamıyor demesi lazım. O günkü sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın dine uygun olup olmadığını tefsirden anlamamız lazım. Bu bakımdan tefsirler güncel olmalıdır.”
Meal ve tefsirleri ilmî heyetler yazmalı
Ahmet Kalkan Hoca tek bir kişinin meal ya da tefsir yazmasına karşı olduğunu ve bunun mutlaka bir heyet tarafından yapılması gerektiğini ifade etti. Bu konuda şunları söyledi: “Bir insanın, ne kadar Kur’an ilimleri ile alakası olursa olsun, kendi başına bir meal veya tefsir yazma cüretine kalkışmaması gerekir. İçtihatlarımız, fetvalarımız kolektif olmalı. Birçok kişi bir araya gelerek beraber meal yazmalıdırlar. Bazı beraber yazılmış gibi görünen mealler vardır ama bunlarda formalite icabı böyle dört yazar, beş yazar ismi geçmektedir. Beraberce oturup, cümle cümle tartışılarak en doğru anlamı on kişinin beraberce belirlediği mealler değildir.”
İlk mealler hangileriydi?
Mealler konusunda ayrıca Elmalılı’nın tefsirinin önündeki mealleri saymazsak,Mehmet Vehbi’nin tefsirinin önündeki mealleri saymazsak, bir de Hasan Basri Çantay’ın üç ciltlik tefsir şeklindeki mealini saymazsanız Türkiye’de Latin harfleri ile yazılan ilk mealin 1967’de çıktığını söyleyen Ahmet Kalkan Hoca 1923’ten 1967’ye kadar piyasada hiçbir mealin olmadığını söyledi. Şimdi ise iki yüz çeşit mealin olduğunu, Türkiye’de en çok basılan kitabın Kur’an-ı Kerim meali olduğunu, hatta bir milyonun üzerinde yıllık basımı olduğunu ilave etti.
Birinci meclis Kur’an’ın Türkçe mealini yaptırmak istedi
Birinci meclisin çoğunluğunun ulemanın temsil ettiği cumhuriyet veya halk meclisi olduğunu söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, Allah’ın hükümlerine aykırı kanunların bu meclisteki milletvekilleri namaza gittiği zaman çıkartıldığını söyledi. Bu meclisin bir tefsir yazdırmak için Küçük Hamdi Efendi’ye; meal yazdırmak için Mehmet Akif’e, “Sahih-i Buhari”yi tercüme ettirmek için deBabanzade Ahmet Naim’e başvurduğunu söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, bunun üzerine meclisin karar verdiğini ve bu zevata hayat boyu yetecek kadar peşin para verildiğini söyledi.
Sadettin Kaynak makamıyla Türkçe Kur’an okumayı öğretti
Bu dönemde bir taraftan da Türkçe Kur’an ile Türkçe namaz çalışmaları yaptırıldığını ifade eden Ahmet Kalkan Hoca, Türkçe namaz için Yerebatan Camii ve Sultan Ahmet Camii’nin pilot bölge olarak kullanıldığını söyledi. Yine bu dönemde Sadettin Kaynak ve Atatürk’ün adamı Yaşar Hoca denilen bir adamın, imamlara makamıyla Türkçe Kur’an öğretmeye çalıştığını, onlara mevlit okur gibi Kur’an’ın mealini okutmak istediklerini ifade eden Ahmet Kalkan Hoca bunda tam olarak muvaffak olmasalar da ezanı Türkçeleştirdiklerini söyledi.
Mehmet Akif mealini neden yaktı?
Mehmet Akif’in, “namazlarda benim hazırladığım meali kullanırlar” diye endişelenerek hazırladığı meali yaktığını ve parasını da iade ettiğini söyleyen Ahmet Kalkan Hoca, Elmalılı Hamdi’nin ise meal yazmadığını ancak tefsirinin başındaki mealleri değiştirerek okunması zor, ağdalı, çetrefilli bir hale getirdiğini söyledi.
Elmalılı Hamdi’nin; “Akif’in meali yok. Mümkün ki benim meali namaz kılarken okutacaklar” diye düşünerek bunu yaptığını ifade eden Ahmet Kalkan Hoca, Elmalılı Tefsiri hakkında şunları söyledi: “Türkiye’de en fazla okunan meal Elmalılı Hamdi Yazır’ındır. Otuzun üzerinde farklı yayın evi sadeleştirerek bunu piyasaya sürmektedir. İşte bir insan Allah için dilini bozmaya kalkarsa Allah da o dile böyle bir bereket verir. Elmalılı tefsirinde düzene uygun açıklamalar yoktur. Hatta bazı yerlerde çok net olmamakla beraber resmi anlayışa tabir-i caizse giydirir. Kendisi ‘kötü örnek olmayayım, şapka giymeyeyim’ diye evinden hiç dışarıya çıkmayan, yıllarca Cuma namazını da kılmayan şahsiyettir.”
(Haber: Aydın Başar / Dünya Bizim)