07-07-2012 15:44

Arakan: Ümmetin yetim çocuğu

Arakan: Ümmetin yetim çocuğu

Nevzat Çiçek / Timeturk

Filistin`i, Keşmir`i, Çeçenistan`ı, Afganistan`ı bilirdik zulüm coğrafyası olarak. Dualarımızda unuttuğumuz, varlığından habersiz olduğumuz Müslüman coğrafyasının yetimidir Arakan. Sistematik işkencenin, soykırımın, zulmün bir diğer adıdır. 
Burma (Myanmar) askeri cuntasının insan kellelerinden kaleler diktiği, deprem gibi doğal bir afette bile dünyaya kapattığı kadersizlerin ülkesidir.

Arakan’da baba olmak, anne olmak, kardeş olmak dünyanın en çilekeş hayatını küçük yaşta sırtlamaktır. Evlenmenin bile Müslümanlar için neredeyse imkânsız hale getirildiği Myanmar’da Arakanlıların nüfuslarını yok etmek ve Budist inancı içinde eritmek için akla hayale gelmeyecek uygulamalar aralıksız devam ediyor.

Altı yüz yetmişli yıllarda Arap tüccarlar vasıtası ile Müslümanlıkla tanışan Arakanlılar, 1430 yaşadıkları coğrafyanın sultanları oldular. 1780 yılında İngilizlerin Burma’yı işgaliyle birlikte Arakanlıların da kaderi değişiyor. 1780 yılından 1947 yılına kadar İngiliz işgali arasında kalan Burma, 1948 yılında bağımsız oldu.

1942 yıllarında Budistler 100 bin Müslüman’ı İngilizlerin silahları ve göz yumması ile katletti.

Sultan 2. Abdülhamit bile Müslümanlarla, Budistler arasındaki savaşta Osmanlı askerini buraya gönderiyor. Bugün Arakan içerisinde “Türk nesli” dedikleri bir nesil ve Burma’nın içerisinde bir Osmanlı mezarlığı olduğu söyleniyor. Söyleniyor, çünkü Arakan dünyaya kapalı olduğu için Arakan, sınırındaki Bangladeş’te bunları Arakanlılardan öğreniyoruz.

1962 yılında Burma’da iş başına geçen askeri cunta, bugün Arakan’da soykırım uyguluyor. Yüz binlerce Arakanlı ülkelerinden uzak bir şekilde yaşamını idame ettirmeye çalışıyor, parçalanmış aileler kadar yetim çocukların sayısı da bir o kadar fazla…

Arakanlı yetimleri ve mültecileri İHH’nın yetim programı çerçevesine Bangladeş’te ziyaret ediyoruz.

Bangladeş’te Arakanlı olmak, çocuk olmak, hele hele yetim olmak bir başka; bakışı mahsun, yükü ağır, boynu bükük…

Omuzlarındaki yük, o kadar ağır ki... Öyle yerlerde yaşıyorlar ki, dünya hayatları açık hapishane gibi;

On beş metre kare bir ev düşünün. Dört tane kap, bir seccade, bir hasır ve dört beş parça giyecek. Yiyecek namına depolanmış hiçbir şey yok. Pirinç bile ufak tabakla satın alınıyor.

Bir anne ve iki de ufak çocuk. Sahabe hayatı yaşıyor gibiler, yokluk yakalarına öyle bir yapışmış ki, bırakmıyor, hayat bütün acımasızlığını onlara gösteriyor.

Dillerini, dinlerini, mutluluklarını yaşayamadıkları Arakan’da zorla koparılıp gönderilmişler. Kiminin babası Bengal Körfezinin sularına vermiş bedenini üç balık için, kiminin babası Budist Burma cuntasının ellerinde şehadeti tatmış, kiminin babası kayıp, kimisi ise babası var mıydı, yok muydu onu bile bilmiyor.

Anne çaresiz, “kim gelirse gelsin yeter ki çocuklarımı kurtarsın” diyor. Şeytan da istese verecek, melekte.

Birileri geliyor, Afrika’ya İncil verip toprak aldıkları gibi alıyorlar çocukları…

Kimi dindaş ama zevke sefaya vurmuş kendini, deve yarışları için çocukları koparıp uzak diyarlara götürüyorlar Arakanlı çocukları, kimi organ mafyası tarafından Hindistan’a kaçırılıyor.

Kimi ise Bangladeş’te henüz yedi yaşında olmasına rağmen kendisi gibi ufak kız çocuğuna hizmetçilik yapıyor. Hanımının boyunu aşan çantasını da o taşıyor.

Arakanlı yetimler büyüse bile dertleri bitmiyor, başlık parası biriktirmesi lazım; Burma’da, Pakistan’da, Bangladeş’te adet böyleymiş, kız başlık parasını erkeğe veriyor, biriktiremezse evlenemiyor. Kızlar biriktireceği başlık parasını düşünüyor. “Hazreti Ömer kız çocuklarını diri diri gömdüğünü söylemişti ya, bu başlık parası da bizi diri diri gömüyor” diyor yetim çaresiz ve umutsuz. Bir kurtuluş yolu arıyor.

Şeytanın askerleri pusuda. Çaresizliği çıkara dönüştürmekte ustalaşmışlar, köşe başlarını tutmuş bekliyor. Kimini fuhuşa, kimini kuma yapmaya uğraşıyorlar.

Arakanlı olmak başka, hele Arakanlı yetim olmak bambaşka, Muson yağmurları bir başka yağıyor kulübe gibi evlerine, bayramlar bir başka, annelerin ağlaması hepsinden başka.

Arakanlı bir yetime dokununca insan, yetim bıraktıklarını görüyor, bize yetmeyenin nelere yettiğini anlıyor.

Dünyanın bütün coğrafyalarında yetimler yetimdir, Arakan’da yetimler hem yetimdir, hem yasaklı hem de dünyanın bütün çocuklarının ağabeyleridir. Onlar çocukluklarında yaşlanmıştır. Dokuz yaşında akranları gibi sokağa çıktığında, babasızlığı, vatansızlığı yanlarındadır.

Onların misketleri olmaz, topları da, arabaları da, onların sırtında bir sepet, sırtlarına vurulacak dünyaları beklerler. Anneleri bir buçuk dolar için gecesini gündüzüne katarken, onlar eve ayda nasıl 30 dolar götürebileceğinin derdindedirler. Aç kalmamak için gereken 30 dolar.

Arakanlı yetimlere kimse masal okumaz, onlar yaşamın bütün gerçekliliğinin masalı kaldıramayacağını bilirler, onlar hayatın kendileri için uzatmaları oynattığını söylerler. Ufacık elleriyle size bir sarıldılar mı, anlarsınız sizi nasıl bırakmak istemediklerini.

Arakanlı yetimler bir başka okur Kur’an’ı Kerimi, onunla dertleşir, bir başka sahiplenir. Okurken bir gözyaşı döker ki, vicdana getirir sizi... 

Bir başka namaz kıldırırlar size. Asaletlidirler, çok gülmezler, ciddiyeti, hayatın onlar için şakaya gelir yanı olmadıklarını bildiklerinden sahiplenirler.

Arakanlı yetimler, “siz bize yardım edin, biz size dua edelim” diyorlar… Sıra sizde! Bir Arakanlı yetimin başını okşayın…

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !