Kazım ŞENSALTIK
BAL ARISI MI ARININ YAPTIĞINA ÜŞÜŞEN SİNEKLER Mİ?
Bu yazımızda rabbimizin bir ayetinden anladıklarımızı yorumlamaya gayret edeceğiz. Bu ayet Nahl suresinin 68-69. ayetlerde gündeme getirilmekte ve biz bu yazımızda o ayetlerden bizlere verilen mesajları anlamaya çalışacağız! Rabbimiz kitab-ı keriminde bizlere şöyle bildiriyor: “Rabbin bal arısına, ‘Dağlardan, ağaçlardan ve kurulmuş kovanlardan yuvalar edin, sonra da her türlü üründen ye de, Rabbinin işlek olan yollarından yürü!’ diye vahyetti. Karınlarından, insanlara şifa olan türlü türlü renkte içecek çıkar. Düşünen topluma bunda bir ders vardır.” (Nahl 68-69) Dikkat edecek olursak “biz bal arısına vahyettik”, buyuruyor. Bir-iki ayette bal arasına vahyettiğini söylüyor Rabbimiz. Bu vahyi alan arı yaradılışından bu yana kendisine verilen görevi hiç aksatmadan yapıyor. Peki, buradaki hikmet nedir, biraz buraya bakalım.
Bal arısı işini yapıyor, kimin ne dediğine ne yaptığına bakmıyor, kendine gelen vahyi en güzel şekilde yerine getirmeye çabalıyor. Yaptığı bal insanlık için bir şifa kaynağı ve çok değerli. Bunu kimseden esirgemiyor, yaptığı balı insanlığa sunuyor. Yaptığına bir bedel biçmiyor, bunu fırsata çevirmiyor, buradan bir menfaat sağlamıyor. Tek amacı var, kendine vahyolunanı en güzel şekilde yerine getirmek. Bu bilgilerden sonra birazda bu olayın hikmetlerine yani bize verilen mesajlarına bakalım.
Bu ayet, aslında bize şunları düşündürmeli; bir arıya bir iki ayet vahyoluyor ve bu arı bunu yerine getirmek için elinden geleni yapıyor. Biz insanlığa, diğer bir deyimle biz Müslüman olduğunu iddia edenlere ise koca bir kitap vahyolmuş, fakat farkında bile değiliz. Arının Rabbine olan imanı bugün Müslümanım diyen insanlarda ne kadar var, oturup düşünmemiz gerekiyor. Bu ayet bizlere vahyolunan varlığın özelliklerini anlatıyor aslında. Eğer vahye muhatap iseniz tıpkı arı gibi olmalısınız, en güzelini yapıp size bu yeteneği verene en güzel şekilde iman edeceksiniz. Yaptığınızı Allah için yapacaksınız ve kimseden karşılık beklemeden Allah’a vereceksiniz. Tıpkı arının yapıp karşılık beklemeden insanlığa verdiği gibi.
Gelin kendimizi, kendisine bir iki ayet inen bu sinekgillerden olan varlıkla boy ölçüştürelim. Ona inen bir-iki ayet, bize inen ise koskocaman bir kitap. Hangimiz Rabbinin vahyine daha fazla kıymet veriyor bir bakalım. O her gün kilometrelerce yol alıyor, envai çeşit bitkiyi geziyor onların özünü topluyor ve geri kovanına getiriyor, bundan bal üretiyor. Bu ürettiği balı insanlığın faydasına sunuyor ve insanlıktan bir karşılık beklemiyor. Biz Müslümanlar ise bize inen koskoca kitap olduğu halde o kitaptan habersiz yaşıyoruz. Bir iki ayetin bir sineği bile nasıl bal arısına dönüştürdüğünü okur ve anlatırız. Kendimize inen koskoca kitabın bizleri dönüştürmesi gerektiğini hiç düşünmeyiz.
Bakın sinekgiller ailesinden kendisine bir-iki ayet vahyolunan birisi onlardan farklılaşarak arı oluyor ve neticede hem kendi ailesi hem insanlık için bu iki ayetten ötürü bir şifa üretiyor. Ürettiği çok değerli ürünü insanlar, kuşlar, hayvanlar, sinekler kısacası hepsi bu ilaçtan faydalanmak için yarışıyor. Arıyı değiştiren kendisine inen bir-iki ayet ile sınırlı vahiy. Vahyin inşa ettiği sinek, arı oluyor, değişiyor, dönüşüyor ve diğer varlıklara fayda dağıtıyor. Ya arı veya arının ürettiğine üşüşen sinekler olmak!
Bu insanlar için de aynı değil midir? Ya vahye muhatap olduğunu bilerek yaşayacak, Rabbinin kendisinden istediğini yapacak, faydalı olacak veya yapmayıp sıradan sinek gibi olacak. Önümüzde koskoca bir kitap yani vahiy var ve bu bizi dünyada her alanda faydalı biri yapmıyorsa durumumuz ne olacak? Ya vahye uyup arı gibi olacağız veya vahyi görmeyip sıradan sinekler olacağız. İnsanlar içinde bu durum geçerli değil midir? Hz. Peygamberi böyle okuyalım. O, Rabbinden kendisine inen vahye tabi oldu, yeryüzünde insanlık için tıpkı bal arısı gibi faydalı oldu. Onu beğenmeyenler ürettiği bala nasıl üşüştüler, hepimiz okuyup görüyoruz. Bugün Müslüman olduğunu ve kendilerine hoca, âlim, kanaat önderi diyenler buraları iyi okumalılar. Ya bir değer üretirsiniz, ürettiğiniz değer vahiyden geliyorsa siz bal arısı gibisinizdir. Yok, üretmiyor ve birilerinin ürettiği değerlere üşüşüyorsanız, siz vahyi anlamamışsınız, en azından bir arı bile olamamışsınızdır. Siz olsa olsa arının yaptığına üşüşen sinekler gibisinizdir. Tercih bizim elimizde ya arı veya arının ürettiğine üşüşen sinekler olmak bizlere kalmıştır. Ben şahsen Müslümanın bal arısı olması gerektiğini anlıyorum bu ayetlerden, ona üşüşen sineklerden olmamayı anlıyorum.
İnsanların da bal yapanları ve yapılan bu bala üşüşenleri olduğunu hiçbir zaman unutmayalım. Çevremize bir bakalım, ya bal yapanlar veya yapılan bala üşüşenler vardır. Burada önemli olan biz neredeyiz, bal yapan mıyız yoksa yapılan bala üşüşen sineklerden miyiz? Eğer biz vahye muhatap olduğumuzu iddia ediyor isek ve bize vahiy indi diyorsak o zaman biz, kesinlikle bal arısı gibi olmak zorundayız. Yok, bal arısı konumunda değil isek bize vahiy inmemiştir, vahiy inenlerin ballarına üşüşen sinekler konumundayızdır.
Kendilerine vahiy inenler önümüzde duruyor: Peygamberler… Bunlara, Allah vahyetmiş. Onlarda kendilerine inen vahyin gereğini yapmışlar. İnen vahyin gereği olarak bal yapmışlar insanlık için. Kur’an bize bunların sayısız örneğini anlatıyor. Kendilerine vahiy inen bal arıları ve bunların yaptığı bala üşüşen sinekler. “Biz arıya vahyettik” buyuruyor Rabbimiz. Kendisine gelen vahiy, arıya bal yaptırıyor.
Biz, insanlara vahyettik diyen ayetlerin muhataplarının yaptığı bal nerede, gören var mı? İradesiz arıya bal yaptıran vahiy iradesi eline verilen insana inen vahiy neden bir şey yaptırmıyor? Ya insana vahiy inmedi veya indi de arı olamadı. Oysa arıdan daha üstün yaratılmıştı. Kendine inen vahyin gereğini çok daha mükemmel yapmalı değil miydi?
Bir arı kovanı düşünün içinde ana arısı, işçi arısı, izci arısı vb. birçok görevi olan arılardan oluşan bir kovan. Herkes görevini en güzel şekilde yapınca ortaya bir değer çıkıyor. Bunların güzel çalışması ortaya bal çıkarıyor. Bu ayetleri Müslümanlar birde bu gözle okusunlar. Bu ayetler Müslümanlara mesajlar veriyor. Oluşturacağınız topluluk, cemaat vb. oluşumlar da onlar gibi olmalı diyor. Aslında İslâmî mücadele bir kadro hareketidir. Arıların oluşturduğu bu kadro kendi içinde mükemmel işliyor. Ana arı yaşlanınca hemen yenisi gelsin, işler aksamasın diye kenara çekiliyor. “Bu benim postum” demiyor, “ben var olduğum sürece buraya ben otururum” demiyor. Yorulduğunda görevi kendisinden genç olana devrediyor. Yenilenen kovan bal üretmeye devam ediyor. Bugün Müslümanların en büyük sorunu buraları ve bu meseleleri iyi okuyamamalarıdır. Kendilerini posta atma yarışı, lider olma hırsı, menfaat sağlama yarışı vb. yarışlar kadro hareketi olma özelliğini ortadan kaldırarak bir kişinin tekelinde olan, onun kabiliyetleri kadar çaba ortaya koyan bir harekete dönüşüyor. Bakın arıya Rabbimiz vahyetti, bunun neticesinde arıların üretim merkezinde mükemmel işleyen bir düzen oluşturdu. Aynı vahiy bize de iniyor ama biz nedendir bilinmez bir türlü bal yapamıyoruz. Kanaatimce balı elde etmenin yolu mükemmel işleyen bir kadro olmaktan geçiyor. Birilerine hizmet etmek, tek adam, tek lider anlayışından değil. Rabbimiz bize arı üzerinden mesaj veriyor olabilir.
Bir de bu ayetleri bu gözle okusak olmaz mı?