Kazım ŞENSALTIK
BİRİ EĞİTİM Mİ DEDİ! HANİ NEREDE?
Yeni bir eğitim öğretim yılı yaklaşıyor. Herkeste her aile de bir ne yapacağım telaşı, okul seçme, öğretmen arama telaşı almış başını gidiyor. Biz bu yazımızda Müslümanları ve Müslüman olduklarını iddia eden çevreleri biraz irdelemeye gayret edeceğiz. Tabi öncelikle şikâyet ettiğimiz ülkenin eğitim sistemini ve okullarını biraz gözden geçirelim. İlkokul, ortaokul, lise vs. hepsini baktığımızda fiziki olarak bu okullar (yani devlet okulları) birçok imkânı barındırıyor. Spor salonları, kütüphaneler, sanat atölyeleri, bilişim sınıfları gayet güzel binalar, geniş bahçeleriyle karşımızda duruyor. Bu binalar ve imkânlar çocuklarımızı eğitmeye yetmiyor. Bir türlü istenilen başarı elde edilemiyor. Birçok nedeni olabilir ama biz Müslüman bakış açısıyla baktığımızda olması da imkânsız görünüyor. Çünkü bu imkânlar var ama insanın manevi tarafı yok. Yani Allah; din, iman, ahlak ve bunun benzeri birçok boşluk mevcut. Bütün bu eksiklerin ve olumsuzlukların olduğu sistemden başka bir şey beklenmez.
Gelelim Müslüman cepheye; yani bizim Kur’an kurslarımıza, eğitim kurumlarımıza, dernek, vakıf vs. Buralarda da aynı sorunu ve hatta daha fazlasını görüyoruz, başarısızlık... Bir türlü istenilen kalite yakalanamıyor, istenilen başarı elde edilemiyor. “Peki, neden?” diye sorsak, her kurumun kendini savunacak birçok nedeni olduğunu görebilir veya duyabiliriz. Ama biz, biraz buralara iğne batıracağız. Konuşulmayan arkada dönen asıl sebeplere değineceğiz. Kur’an kurslarımız; Biraz buralara bakalım, ne durumdayız? Ve nelerden şikâyetçiyiz? Benim bu konularda epey tecrübeli olduğum söylenebilir. İşin içinden geliyorum, yani konunun mutfağından. Ben hoca, alim falan değilim! Bunu baştan belirteyim. Sadece bu konuları dert edinmiş biriyim. Bende bırakalım gitsin deyip kenara çekilebilirdim. Ama dedim ya ‘dertliyim!’ Heba olan emeklere, yok olan nesillere, kaybolan değerlere bakınca dertlenmeyen, Müslüman olmamalı. En başından belirteyim ki yapacağımız eleştiriler, tahliller işini en güzel şekilde yapan kurumları bağlamamalı. Onları en baştan takdir ediyoruz. Haklarını teslim ediyoruz. Bu yazdıklarımızdan buralarda hiçbir şey mi yok diye bir algı oluşmasın. Elbette var ama yetersiz, eksik, önem sıralamasında çok gerilerde.
Kurslarımızın hali ne yazık ki içler acısı. Ama gerçek şu ki; eğitim vermek, insan yetiştirmek yerine daha başka işler yapar olmuşlar! Vitrine Kur’an kursunu koyuyoruz, arkasında neler olmuyor ki... Kur’an kursu diye çocuklarımızı gönderiyoruz, (hele bir de yatılıysa daha kötü) gidin bakın bunların olmadığını söyleyin. Yatılı kurslarımız maalesef kapalı cezaevinden beter durumda. Çünkü ceza evlerinin sosyal imkânları var. Kurslarımızda hiçbiri yok maalesef. Düşünelim 14-15 yaşlarında delikanlımızı gönderdiğimiz Kur’an kursunda ne spor salonu ne sanat atölyesi ne oyun alanı ne de bilişim sınıfı veya buna benzer imkânlar mevcut. Peki, burası kurs mu? Okul mu? Cezaevi mi? Yoksa göçmen kampı mı? Siz cevap verin. (Acaba aileler yaramaz çocuğu veya kendine zaman ayırmak için mi çocuklarını gönderiyor buralara diye sormaktan alamıyor insan kendini.) “Böyle bir yerden 4-5 yıl eğitim alan çocuk buradan çıkınca ne oluyor?” diyebilirsiniz. (Bu kadar sabredip dayanabilirse tabi) ne oluyor buradan çıkan insanımıza iyi bakalım. Genelde kendisini buraya gönderene düşman oluyor veya Allah’ın dinine hasım oluyor (tabi genel olarak söylüyorum istisnalar kaideyi bozmaz.) Bu hasımlık, dilde olmasa da maalesef yaşantısında, hayata bakışında, nerden baksanız kendini gösteriyor. Peki neden? Neden o kadar çok anlatmakla bitmez kurslarımız işin vitrini olmuş? Arkada eğitime dair neredeyse ezber ve slogan dışında çok bir şey yok. Kurs, yapıya-cemaate para toplama aracı olmuş! Müslümanların yumuşak karnı bu. Para başka türlü alınmıyor. Böyle söylüyordu bir kurs yöneticisi. Yatılı Kur’an kursu olunca istemese de yok diyemiyor, çıkarıp veriyor istediğimiz kişiler.
Bir de gidin bu kurslarda İslami eğitim veren hocalara bakın! İddia ediyorum gidin işin uzmanı bir Müslüman bulun. Ona on soru tefsir usulünden, On soru hadis usulünden, On soru akaid ilminden, On soru fıkıh usulünden hazırlatın ve burada hocalık yapan hocalara sorun. Yüzde doksanı sınıfta kalır. İşte bizim çocuklarımızı yetiştiren hocalarımız! Çok cesur hocalarımız! Gidin bakın, araştırın çoğunda eğitici (yani öğretmenlik diploması bile yoktur. Bırakın dini ilimleri, Türkçe eğitim diploması bile yoktur.) İşte bizim çocuklarımızı emanet ettiğimiz kurslar, okullar bunlar. Ne yazık ki hakikat bu! Bu konuları dert edinmiş Müslüman kardeşlerimiz kendileri gidip araştırsın baksın, bu yazdığım manzara çıkacak karşısına. (Tabi istisnalar elbet vardır, biz geneli analiz ediyoruz.)
İşte böyle kurslarda okuyan genç delikanlı hapisten kurtuluyor, yaş olmuş 19-20 hayata atılıyor. Meslek yok, iş yok, imkân yok. Evlenecek o da imkânsız. Atıyor kendini toplumun içine Allah ne verdiyse. Yok olup gidiyor… Selin önünde ki çer çöp misali! Ya Kızlarımız? Bu yaşta ki kızlarımız da aynı. Kapalı ceza evi… Okul ya da Kur’an kursu mezunu olunca atıyor kendini hayatın içine. Sosyalleşemediği, her şeyini içine attığı, hayallerini süsleyen mezuniyet geldiği zaman kim tutabilir kızımızı! Tabi Müslüman, örtülü, tesettürlü, “artık yaşım da geldi” deyip evlenecek. Delikanlımız, hoca bir kız bulduğu için heyecanla evliliği bekliyor, Evlendikten birkaç yıl sonra,” Yok yanlış yaptım!” deyip ver elini mahkeme veya hocalara. Nedeni çok açık değil mi? Siz okul-kurs diye tıkarsanız binaya. Sonra kurs bitince o da yaşamak istediklerini tabi ki evlenip eşinden isteyecek. Başka çıkış yolu bilen varsa buyursun söylesin. Böyle bir sistemde başka çıkış yolu yok.
İş bize düşüyor, anne babalara düşüyor. İlkokul öğretmenini önemsediğimiz kadar önemsesek gittiği yeri ve onu eğiten hocaları sonuçlar değişecek. Kurslarda her türlü imkânı arasak, istesek buralara para aktaran insanlar çocukların eğitimi için harcansın ben denetleyeceğim dese, o paralar bu çocukların eğitimine ve sosyal imkânlarına harcanır. Cemaat bu paralarla üyelerini otellerde 3-5 günlük tatillere götürmez, götüremez! Bu imkânları oradaki çocuklara harcar. Biz, Müslümanlar iddia ediyorum gittiğimiz tatil yerini ve oradaki imkânları önemsediğimiz kadar önemsesek geleceğimiz olan çocuğumuzun gittiği okulu, kursu işler değişecek. Keşke bu konuda yanılmış olsak ama hakikat ortada duruyor. Müslümanların hassasiyet için kurduğu resmi okullar da biraz böyle. “Şunu yapma, bunu yapma, okul kapatılır” endişeleriyle törpülenen çocuklar özgüveni kalmayan edilgen insan olarak yetiştiriliyor. Ama hakkını verelim Kur’an kurslarından çok daha kaliteli imkânlar veriyorlar. Öğrencilerine kıyasımız Kur’an kurslarıyla tabi. Eğitim temelden başlıyor. Doğru eğitim, doğru yer, doğru ekipman ve doğru kişiler tarafından verilince amaç hâsıl oluyor.
Kurslarımızın, dernek vs. yerlerimizin neden başaramadığını biraz irdeledik. Gelin buralara biraz öz eleştiri yaparak iğneleyelim. Neler oluyor bu kurumlarda? Eğitimde başarısız isek demek ki başarılı olduğumuz başka yerler, alanlar var. Çünkü kapanmıyor bu kurslar kurumlar. Nerelerde başarılıyız? Kursu vitrine koyup insanları sömürme konusunda başarılıyız. Allah adına bir şeyler yapmaktan çok kendi cemaat, dernek veya şahısların çıkarlarını önemsiyoruz. Adımızı eğitim koyuyoruz ama ne müfredatımız da nede kurumumuz da eğitime dair hiçbir şey koymamakta başarılıyız. Allah için olması gereken eğitimi de maalesef derneğimiz, cemaatimiz için adam toplama alanına çevirmekte başarılıyız. İnsanlara, Allah’ın mesajını götürmek yerine, kendi cemaat, dernek veya şahsımızın mesajını götürmekte gerçekten başarılıyız! Kendi cemaatimiz, düşüncemiz için Kur’an kurslarını dernek vs. kullanmaktan daha vahimi Allah’ın dinini araçsallaştırmakta mükemmel düzeyde başarılıyız. Kurumlarımızda insanımızı, Allah’a ve resulüne çağırmaktansa kendi cemaatimize çağırmakta, cemaatimizi dinin kendisi olarak görme konusunda gerçekten elimize su bile dökülmeyecek kadar başarılıyız! Allah’ın pak temiz dinini kendi kapitalist kafamızla kirletme konusunda başarılıyız! Daha sayamayacağımız neler var neler başarılı olduğumuz tarafta. Amaç anlaşılmıştır, deyip kısa keselim. İşte başaramadığımız doğru.
Başarmak istiyorsak (ki ben şahsen kimsenin böyle bir derdi yok diyebilirim.), gerçekten dertliysek ve Allah’ın dinini insanımıza götürmek istiyorsak; yukarıda yazdığımız ve yazamadığımız bu yanlışlardan kurtulmak olmazsa olmazdır, diye düşünüyorum. Burada herkese iş düşüyor. Kursu açana, orda eğitim verene. Çocuğunu gönderen veliden, oralara para aktaran insanımıza kadar herkes ödevini hakkıyla yapsa işte birçok şey düzelecek.
Bu Kur’an kurslarına çocuğunu gönderenlere tavsiyem: O kursları kuran, açan yöneticilere bakın. Kaç tanesi kendi çocuğunu buraya yani kendi kursuna gönderiyor? Varsa gönderen (ki ben pek olmadığını düşünüyorum) velinin mezun olan çocuğunun hayatına bir bakın. Size ne yaptığınızı gösterecek ipuçları veriyor olacak. Müslüman zenginlerimiz Afrika’daki açları doyurmayı, su kuyuları açmayı düşündüğü kadar veya oralar için harcadığı emeği/parayı kendi ülkesinde ki nesilleri yetiştirmek için harcasa eminim bu işler böyle olmayacak. Tabi bunlar yapılmasın demiyoruz. Öncelikler fıkhı dediğimiz bir kavramımız var, bizim çoktan unuttuğumuz. Yukarda yazdıklarımız kimseyi veya herhangi bir kurumu töhmet altında bırakmak değil, tamamen bir tahlil-analiz amaçlıdır. Kimsenin hakkını, vebalini almak gibi bir derdimiz niyetimiz kesinlikle yok olmaz da! Amacımız yanlış ve hataların görülüp düzeltilmesi, yarın Allah’ın huzurunda “bize bu yanlışları kimse hatırlatmadı, farkında değildik” denilmemesi ve bizimde üstümüze düşen mesuliyetten kurtulmamız içindir. Rabbim yanlışa yanlış deme erdemine sahip olma feraseti, basireti nasip etsin hepimize. Âmin.
Yukarıda yaptığımız eleştiriler baki kalmak şartıyla, gelelim ne yapabiliriz tarafına. Bu konuda önce bir özeleştiri yapıp, şu sorulara cevap bulmalıyız. Biz, cemaat olarak üyelerimizi müşteri olarak mı görüyoruz yoksa iş ortağı mı? Realitede bütün cemaatler çevresindeki kitleyi tanımlarken potansiyel müşteri algısı ve düşüncesiyle yola çıkar. Bu algı ve düşünceden kurtulmak şarttır. Kurs, okul vs. buralardaki yöneticiler buraları kurarken oluşan talebe veya öngördükleri müşterilere ulaşmak için mi kuruyor? Görünen realite buralar kurulurken hedef müşteriler oluyor ki bu yanlış. Buralar en mükemmel dinin en mükemmel hizmet alanları olmalı. Bu dinin müntesipleri buralara gelmeli, buralardan faydalanbmalı, buralarda İslam'ı öğrenmeli. Gittiği yerlerde, buralarda öğrendiklerini ulaştığı kitlelere ulaştırmalı. Ama böyle olmuyor. Benim cemaatim, benim din algım, en doğruyu bilen de zaten benim oluyor. Kurs değil, eğitim kurumu değil, müşteri toplayan ticaret haneye dönüyor.
Öz eleştiri yapalım; Bir ticaret erbabının, malını pazarlamak için ne kadar reklam yaptığını, ürününün kaliteli olması için ne tür belgelendirmeler yaptığını bir düşünün. Müşterisine en kaliteli ürünü ulaştırmak amacıyla yapıyor bunları. Biz okul, kurs işletiyoruz; ürün değil insan yetiştiriyoruz. Bunlardan yüz kat daha fazla düşünmeliyiz. Yüz düşünüp bir yapmalıyız. Çünkü biz birde Allah adına yapıyoruz yaptıklarımızı. Biz şuralardan işe başlamalıyız önce. Zihinlerimizi Allah ve onun Resulüne yönlendirmeliyiz. Allah’ın razı olacağı onun dinine en güzel şekilde örneklik yapacak nesiller yetiştirmek tek amacımız olmalı. Bu amaca hizmet eden kurs, okul vb. yerlerimiz önce en güzel şekilde kurulmalı. Bina, yer ve fiziki şartlar orayı kullanacak insanların tüm ihtiyaçlarına uygun olmalı. İşe binalarımızdan, bulundukları yerlerden başlamalıyız yani kısaca fiziki şartlardan. Sonra buraları kullanacak, buralarda eğitim alacak insanlarımızı göz önüne alıp onlara uygun müfredat oluşturmak olmalı. Sonra bu müfredatı insanımıza öğretecek eğiticilerimize bakmalıyız. Bunlar bu müfredatı uygulayacak beceri, eğitim ve deneyime sahip mi değil mi? Bunların hepsinden önemli olan engin bir zihne, yarınları öngören bir basirete, nesil yetiştirecek ferasete sahip bir zihne ihtiyaç var. Biraz Hz. Peygamberin okullarına baktığınız zaman her şey anlaşılıyor. Onun okulları halka açıktı, kapalı ceza evi değildi. Giriş çıkışların yasak olduğu göçmen kampı hiç değildi.
Unutmayalım ki en güzel eğitim örnek olunarak yapılan eğitimdir. Çocuğa yap deyip, kendisinin yapmadığı veya yanlış deyip kendisinin o yanlışta ısrar ettiği bir metod nasıl olacak? Oturup bir düşünün. Kurs, okul vb. yerlerimiz ümmete birey yetiştirme yerleri olarak düşünülmeli, böyle hareket edilmeli. Bizde ümmet diye bir olgu kalmamış. Ümmet de cemaatimiz, İslam da bizim ta kendimiz olmuş. Bu söyleyeceğim çok tuhaf gelebilir yine de dikkatinize sunmak isterim. Peygamberleri gözünüzün önüne getirin. Onları, Allah eğitti ve Risalet verdi doğru mu? Evet, doğru. Peki hepsinin farklı farklı meslekleri vardı, bu da doğru mu? Evet. Sanki yukarıda yaptığımız eleştirilerin cevapları buralarda olabilir mi? Allah’u Alem.