Çelişkiler Ülkesi Pakistan
`Hepsi bir arada; tüm çağlar, zamanlar ve teknoloji` Pakistan için en uygun tanım.
Ayşe BÖHÜRLER / Yeni Şafak
ÜLKE İKİ AYDA ALT ÜST OLDU
Pakistan sahip olduğu güç itibarı ile zengin, bir başka açıdan baktığınızda ise halkı çok fakir bir ülke. Nükleer enerjisine zıt Ortaçağ atmosferine sahip bölgeleri insanda zaman yolculuğuna çıkmış duygusu uyandırıyor. Pakistan'da herkes hukukun yokluğundan ya da feodallerin ve güçlülerin isteğine göre uygulandığından şikayet ediyor.
Ülkede seçimlerin özgür bir ortamda yapılamaması en önemli sorun. Okuma-yazma oranının yüzde 30 gibi çok düşük olması, toprak sahiplerinin gücü ve bunların yoksul ve cahil halk üzerindeki hakimiyeti seçimlerin akıbetini etkiliyor.
Önceki dönemlere kıyasla Pervez Müşerref döneminde basının daha özgür olması, özel televizyonların artması ve özgürlüklerin artışı sevinçle karşılanırken Kasım'dan itibaren yaşanan gelişmeler her şeyi yeniden alt üst etti. Özgürlüklere kapı aralayıp sansürü kaldıran Müşerref'in Anayasa Mahkemesi başkanını darbe niteliğinde görevden alması, medyaya getirilen kısıtlamalar, ülkenin Urduca yayınlanan en büyük gazetesi Avamı Hilal'in basım tesislerinin basılması, avukat ve baro başkanlarının ev hapsine alınması, entelektüellerin tutuklanması ve daha pek çok şey Pakistan'daki siyasetin ileri geri zigzaglarını yansıtıyordu. Bu kadar önemli bir bölgede bu kadar zengin topraklarda bu tür zigzaglar... Pakistan'da bir saatlik uzaklıkta bir Ortaçağ köyüne de ultra modern bir şehre de gidebilirsiniz. Geniş bulvarlarında aynı anda jip, son model bir araba veya deve ve çinçinleri görebilirsiniz. "Hepsi bir arada; tüm çağlar, zamanlar ve teknoloji" Pakistan için en uygun tanım.
Pakistan'da olanları anlamak ne kısa gözlemler ne de tek taraflı konuşmalarla mümkün. Benazir Butto suikasti ülkeyi yakından tanıyanlar için sürpriz olmasa da tüm dünyayı dehşete düşürdü. İslam dünyası en önemli kadın siyasi liderini kaybetti. Pakistan da öyle...
Bu yazı dizisinde suikastin arka planında yaşananları okuyacaksınız.
'Atatürk Bulvarı' şehrin en büyüğü
Benazir Butto suikasti tüm gözleri Pakistan'a çevirdi. Çok sayıda komplo senaryosu üretiliyor. Neden ve kim sorularının yanısıra bundan sonra ne olacak soruları soruluyor. Pakistan gib dev bir ülkenin akıbeti tüm dünyanın gündemini meşgul ediyor. Türkiye için ise Pakistan dost ve kardeş ülke. Başkent İslamabad'ı Ankara'yı model alarak kurmuşlar. Şehrin en büyük bulvarına Atütürk Bulvarı adını vermişler. İslamabad'daki en büyük cami olan Şeyh Faysal Camii'ni Türk mimar Vedat Dalokay yapmış. İki ülke arasında pek çok ortaklık var. İki ülke öğrencileri arasındaki değişim ortaklıklardan biri. Burhan Kayatürk de lisedeki başarısı nedeniyle üstün başarılı öğrencilere verilen burs ile eğitimini Lahore Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde tamamlamış. Pakistan, Hindistan ve Nepal'de 5 yıl mühendis ve proje müdürü olarak görev yapmış. Pakistan-Türkiye Kültür Derneği Başkanı ve aynı zamanda AK Parti Ankara Milletvekili. Pakistan'ı çok iyi bilen ve Pakistan siyasetini de yakından takip eden bir isim. Butto suikastini bu nedenle Burhan Kayatürk'le konuştuk.
* * *
Benazir Butto suikastı bekleniyor muydu? Onu kim tehdit ediyor ya da ülkesine dönmesini istemiyordu?
Benazir Butto'yu Kaide ve Taliban gibi aşırı uçların tehdit ettiği öteden beri ifade edilirdi. Bununla beraber siyasi istikrar istemeyen dış güçler ve bunların içerideki yandaşları ülke halkın iradesi dışında yönetilsin diye büyük çaba sarfettiler. Sorunun cevabı buradadır. Butto gibi bir liderin büyük bir oy çokluğu ile ülkenin başına geçeceği endişesi bu sonucu doğurmuştur diye düşünüyorum. En azından antidemokratik rejimin sürmesini isteyen iradeler, bu menfur saldırıdan rahatsız değillerdir.
Pakistan'daki tüm karışıklıklar için "aşırı dinci guruplar ya da radikal İslamcılar'ın neden olduğu" gibi bir ifade kullanılıyor. Her olayın faili aynıymış gibi gösteriliyor. Bu ne kadar doğru bir yaklaşım? Benazir suikastinin ardında İslamcılar olabilir mi?
İki taraflı bir yaklaşım söz konusu. Dindar camia bu iddialar gerçek değil, hepsi uydurmaymış gibi düşünüyor. Oysa bölgedeki radikal gruplar arasında Filistin, Afganistan ve Arap yarımadasının farklı bölgelerinden gelenler de var. Kendilerini mücahit olarat tanıtıyorlar.
İslam coğrafyasının çatışmalı bölgelerenden gelenler orada kalmaya imkan bulmuşlar.
Bu da şiddet eğilimli radikal İslamcı grupların oluşmasında etkili olmuş. Bunlar çoğu kez beyni yıkanmış kişilerdir ve kullanılıyorlar. Diğer taraftan da Batı'nın da nükleer güce sahip bir çok zenginliğin merkezi, İran ve Afganistan sınırındaki bu bölgeyi karıştırmasında hiçbir menfaatinin olmadığını söylemek gerçekçi olmaz. Batı medyasını izliyorum sürekli İslamcılar suçlanıyor. Benazir suikasti açısından bu çok doğru bir tahlil değil. Evet Pakistan bir İslam devletidir ama Pervez Müşereref ve ailesi Butto ailesinden daha İslamcı değildir. Onlar da liberal bir ailedir. Müşerref'in eşi de Benazir gibi biridir. Benazir'in ölümüne sebep olan kurşun çok yakından ateş almış. Benazir'in bu kadar yakınına kim gelebilir ki?
Benazir'in İslamcılar ile arası nasıldı?
Benazir'in zaman zaman övündüğü bir durum vardı. Pakistan Anayasası'ndaki kanunların yüzde 74'ünün İslami olmasını babasının bir başarısı olarak kabul eder, kendisine "İslam dışı" diyenlere de sık sık bu cevabı verirdi. Ayrıca başbakanlık yaptığı dönem Müşerref dönemine göre daha İslami politikaların uygulandığı bir dönemdi. Müşerref döneminde Benazir Butto'nun başbakan olduğu döneme göre daha liberal bir hava esmektedir.
Suikast Pervez Müşerref'in iktidarını nasıl etkileyecek
Müşerref'in işi zaten kolay değildi. Halkta son 1-2 yıldır büyük bir reaksiyon vardı. Revalpindi'deki Lal Mescid olayı yüce mahkeme başkanının görevden alınması ve olağanüstü halin ilanı gibi konularla oldukça yıpranmıştı. Ancak hem Pakistan Halk Partisi'nin hem Pakistan Müslüman Birliği'nin seçime katılıyor olması olağanüstü halin kaldırılması ve anayasanın tekrar işleme konulması onu bir nebze rahatlatmıştı. Şimdi bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Pervez Müşerref bundan sonra daha da güç kaybedecek.
Askeri vesayet altında koalisyon isteniyor
Butto böyle bir ihtimali bilerek neden Pakistan'a döndü. Butto'nun dönüşü Pakistan'daki hangi siyasi dengeleri altüst etti?
Benazir Butto risk almayı seviyordu. Bu arada kendisini Pakistan'a davet edenlerin ve sevenlerinin de onu koruyabileceğine inanmış olmalı ki rahatlıkla döndü. Denge konusuna gelince... Pakistan'da Benazir Butto ve Nevaz Şerif'in iktidarı dışında bir denge düşünülü-yordu. Bu denge birkaç küçük partiden müteşekkil istikrarsız koalisyonlardan oluşacaktı. Butto zorladı ve döndü. Peşinden Butto gibi ülkesinden gönderilen eski Başbakan Nevaz Şerif de ülkesine geri döndü. Fakat partisi seçime girdiği halde Şerif'in seçime girmesine izin verilmedi. Butto önderliğindeki Pakistan Halk Partisi'nin seçimi kazanacağına kesin gözle bakılıyordu. Akabinde bu suikast meydana geldi. Bu sürecin sonunda yine küçük parti koalisyonları ortaya çıkar diye düşünüyorum. Belki de arzulanan buydu. Güçlü bir askeri lider ve halkı temsil eden bölük pörçük bir koalisyon.
Bu küçük partiler içinde Butto'ya karşı olanlar var mıydı?
MQM diye bir hareket var, Muhacirler Partisi. Haydarabad ve Karaçi'de bulunuyorlar. Liderleri bir şekilde sürgünde görünüyor ve Londra'da yaşıyor. Pervez Müşerref ile iyi kontakları var. Yerel seçimleri kaçırmazlar ve Sindh eyaleti seçimlerini hep onlar kazanır. Benazir'in partisi ile araları iyi değil. Özellikle Karaçi'de Butto onlar için rakipti. Ayrıca Cemaat-i İslami de bu küçük partiler içinde en güçlü olanlardan. Mevdudi'nin kurduğu bir parti. Bugünkü başkanı Gazi Ahmed Hüseyin'in başına böyle bir şey gelseydi Pakistan'da iç savaş çıkardı.
Halk seçimi kabul etmez
Seçimler olabilecek mi?
Bana kalırsa seçimler olmayacaktır ve olmamalıdır da. Seçimler daha uzak bir tarihe ertelenebilir. Bugün Pakistan'daki yönetim seçimleri yapmaya kalksa da halk kabul etmeyecektir.
Pakistan'da Benazir Butto'dan daha güçlü bir diğer siyasetçi Nevaz Şerif. Butto suikasti Şerif'i nasıl etkileyecek?
Nevaz Şerif, Pakistan'da halk tabanı açısından en güçlü insanlardan biridir. Şerif, Benazir'den de güçlü siyasi liderdir. Partisinin başında seçime girebilecek olsaydı muhtemelen seçimi kazanırdı. Ancak suikastten önceki duruma bakarsak kendisi seçimlere giremese de Nevaz Şerif'in seçimlere girecek olan partisi Pakistan Müslüman Birliği, büyük olasılıkla ikinci büyük parti olarak sandıktan çıkacaktı. Benazir'den sonra, önümüzdeki seçimlerde en güçlü aday yine Nevaz Şerif olacaktır. Umarım onun başına da böyle kötü bir hadise gelmez.
* * *
Benazir Butto Pakistan'da sevildiği kadar eleştiriliyordu da. Eleştiri noktalarının başında ise parti içi demokrasi eksikliği geliyor. Pakistan siyasetini değerlendirirken bunu dile getirenlerden birisi Azsiya Azam Müslümün Ligi Partisi Pencap milletvekili olan Azam, Pakistan toplumunun en temel sorununun kabilesi ve feodal yapılar olduğunu söylüyor. Azam ile yaptığımız görüşme sırasında Butto henüz hayattaydı...
Pakistan'ın sorunu feodal yapı
Benazir Butto Pakistan için bir umut muydu?
Pakistan'da ilk olarak Benazir'in partisi göreve gelince kadınların durumunda değişim başladı. Kadınlar parlamentoya girmeye başladılar. Kadınlar özgürleşmeye onun döneminde başladı. Pervez Müşerref döneminde ise kadınlara daha çok yasal haklar tanındı ve kota kondu. Şimdi çok sayıda kadın parlamentoda. Pakistan, Hindistan ve Bangladeş'te politikada birçok kadın var ama hepsinin arkasında güçlü biri var. Bu bazen eş, bazen baba veya arkalarında duran güçlü bir aile olabiliyor.
Neden bir kadın olarak Benazir'in partisini tercih etmediniz?
Pakistan'da siyasi partilerin gündemleri arasında pek fark yok. Ama sağcı ve solcu yaklaşımlar var. Öğrencilik yıllarımda sol hareketlere daha yakındım ve Pakistan Halk Partisi'ne girmeyi düşündüm. Ama aile partisi olması nedeniyle konuya çok sıcak bakmadım. Yaklaşım olarak benim üyesi olduğum Müslüman Ligi sağcı bir parti. Bu parti Pakistan'ın kurucu partisi, 1947'den beri var. En iyi parti değil ama tek adamın partisi de diyemeyiz. Nisbi olarak parti içi demokrasi Halk Partisi'ne göre daha iyi işliyor.
Butto'nun partisini demokratik bulmuyor musunuz?
Halk Partisi'nin kendi içinde demokrasi yokken nasıl insanları hakları için savaşabilir? Benazir Butto kendini yaşam boyu parti lideri ilan etmiş durumda ve ondan başka kimsenin parti başkanı olmasına izin yok. Benazir seçimi kazandığında çok sevinmiştik, o zamanlar bir çocuktum ve tamam demiştik artık Pakistan'ın kaderi değişecek, insanlar onu seçti, ona oy verdi ve o da buraya harika bir değişim getirecek diye düşündük. Ama partinin içinde demokrasi olmadığı sürece ne kadar demokrat olunabilir ki! Halk Partisi burada büyük, çok popüler bir parti, taraftarları Benazir için ölmeye hazırlar ama demokratikliğini asla sorgulamıyorlar. Partide bir sürü problem var ama kimsenin bunu söylemeye cesareti yok ve yine bu parti dünyanın her yerinde sürekli demokrasiden bahsediyor, her yerde, "İşte demokrasi yok, Müşerref diktatördür, demokrasiye dönmeliyiz” diyip duruyorlar ama kendi iç sistemlerine bakmıyorlar.
İslami güçler Pakistan'da ana sorun gibi gösteriliyor. Gerçekten öyle mi?
Pakistan toplumundaki temel problemimiz kabilesel ve feodal yapılar, İslam değil. Ama en ufak bir değişiklik talebi İslam'a ters gitmiş olacağız gibi bir yorumla sunuluyor. Feodal yapı bu zorluklara, engellere sebep oluyor,
Benazir Butto'ya oy verenler bir kadına oy verdiler diye cehenneme gidecek diye bir fetva yayınlanmış, genel olarak kadın politikacı olmak çok zor gibi görünüyor, öyle mi gerçekten?
Hayır bu doğru değil, ne zaman vermiş bu fetvayı? Ben bilmiyorum, ama şimdi durum farklı İslam konusunda uzman birçok insanımız var, fıkıh ve Kur'an alanında ve kadınların davasını onlar da destekliyor, biz de parlamentoda kendi savımızı güçlendirmek için bunları topluyoruz ama bazı gruplar var ki bu konularda konuşmak bile istemiyorlar. Asıl problem bu. Bu meseleler hakkında konuşmazsanız bunlara çözüm bulamazsınız. Onları bu meseleler hakkında konuşmaya hazır hale getirmeliyiz.
ÇELİŞKİLER ÜLKESİ PAKİSTAN-2
Pakistan'ın yeni bir İkbal'e ihtiyacı var
Pakistan'daki Batılılaşmış elitin İslam'ı, geleneksel din adamlarının da Batının felsefi düşünme tarzını anlamadığını ifade eden Terekki ve İnsaf Partisi lideri İmran Han tek istisnanın 60 yıl kadar once hayatını kaybeden ünlü düşünür Muhammed İkbal olduğunu söylüyor
Kriket şampiyonluğundan politikaya geçtiniz. Neden politikaya atıldınız ve bir parti kurdunuz?
Pakistan'da hiçbir zaman saf demokrasiye sahip olamadık. Benim gibi bir Pakistanlı'nın zoruna giden şey Pakistan'ın potansiyelinin demokrasi, demokratik kurumlar ve hukuk düzeni yoksunluğu yüzünden yok edilmesi. Benim partimin programı adalet. Yani bağımsız bir hukuk sistemi. Bu anayasal düzen ve demokrasi demek.
Partinizin adı Terekki ve İnsaf. Adalet ve İnsaf... Bu partiyi kurarken neyi amaçladınız.
Pakistan için vizyonumuz, bağımsız hukuk düzeni, insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenen sosyal bir devlet. Devlet başkanımızın da Bush'un kuklası olması hoşumuza gitmiyor. Pakistan'ın egemen olmasını istiyoruz. İnsanların gurur duyduğu bir ülkesi olmalı, öz saygımız olmalı.
DEREBEYLİK DÜZENİ
Pakistan'daki siyasi yapı hedeflerinize ulaşmanız izin verecek mi?
Eğer bir ülkede hukuk düzeni olmazsa o zaman güçlü olan haklı olur. O zaman zayıfın güçlüye karşı hiçbir koruması olmaz. Hukuk düzeninin olmadığı bir ülkede güçlüler hep seçimi kazanacaktır. Bu yüzden insanlar refahı yükseltir, onları temsil eder diye düşündükleri partilere değil, korktukları, düşmanlıklarını kazanmaktan korktukları partilere oy verirler. Çünkü koruyucu olarak onlara ihtiyaç duyarlar.
Bu biraz derebeylik düzeni değil mi?
Evet. Sistem derebeylik düzeninin devamına izin vermek zorunda kalıyor. Yani en fazla toprağa sahip olan adam, sonra en fazla oya sahip olan adam olabiliyor.
HALK BANA GÜVENİYOR
Siz de güçlüler sınıfından değil misiniz?
En güçlüler her zaman feodaller değil. Pakistan'daki en güçlü etken ordu. Ordu her zaman seçim sonuçlarıyla oynar. Pakistan'da sadece bir tane özgür seçim oldu, o da 1970'daki seçimdi. Ondan sonraki bütün seçimlere hile karıştı. Güçlü bir aileden geldiğim doğru ama bundan öte ülkede tanınıyor olmam, popüler bir yüz olmam ve kişiliğim beni siyasette güvenilir kılıyor.
İktidara gelebileceğinize seçimlerde başarı göstereceğinize inanıyor musunuz?
İktidara gelmek, güçlü insanlara katılmak için kendi partimi kurmak zorunda değildim. İstediğim siyasi partiye girebilirdim. General Müşerref bana başbakanlığı teklif etti. Ondan önce de iktidarda bulunanlara katılabilirdim ama teklifleri kabul etmedik.
Pakistanlılar size neden oy versin?
Bu ülkede insanlar bana güveniyor. Biliyorlar ki biz hükümete katılmaktansa 10 yıldan beri muhalefette kalan tek siyasi partiyiz. Bunu daha önce kimse yapmadı. Biz Pakistan'da sadece iki lidere sahip olduk. Zülfikar Ali Butto ve Nevaz Şerif. İkisi de ordu destekli yönetimlere katıldı ve ikisi de askeri diktatörlüklerin ürünüydü. Zor olan yolu seçen sadece benim. Mevcut statükoyla savaşmak için insanlara inip kökten siyasi bir hareket başlattım.
İSLAM İÇTİHATLA İLERLİYOR
Başaracağınıza inanıyor musunuz?
Uzun bir mücadele olacak. Derinlere inmiş çıkarlarla savaştığınızda karşınıza ülkedeki en etkin güçler çıkıyor. Zor bir mücadele belki önümüzdeki seçimlerde başaracağım, belki bir sonrakinde ve belki hiçbir zaman. Yine de bu ülkede demokrasi için savaşmalıyız.
Pakistan'daki sorun İslam ile ilgili bir sorun mu?
Şu an sorun dinin insanları haklarından mahrum etmek için kullanılıyor olması. Aslında İslam'ın esaslarına uyan bir toplum hür düşünceli olmalı. Pakistan'ın Batılılaşmış sınıfı İslamı araştırmaya ve öğrenmeye başlarsa bu sadece toplumun mezhepçilik ve aşırılaşmaya karşı koymasına yardım etmeyecek aynı zamanda terakki odaklı İslam'ın ne olduğunun anlaşılmasını da sağlayacaktır. İslam sürekli içtihat, yani müzakere yoluyla ilerlemesi gereken bir din. Böyle olması gerekiyordu ama olmadı. İslam dünyasında şöyle bir problem var: Batılılaşmış elit İslam'ı anlamıyor, geleneksel din adamı kesimi de Batı'nın felsefi düşünme tarzını anlamıyor. İslam dünyasında orijinal bir düşünüş tarzının geliştiğini göremiyoruz. Tek büyük düşünür Muhammed İkbal'di. Çağının Batılı düşüncelerini çok iyi kavramış biriydi. Bunun yanında derin bir İslam, Kur'an ve tarih bilgisi ile anlayışı vardı. Orijinal bir düşünüş meydana getirdi. Yaklaşık 60 sene önce öldü. O zamandan beri hala bu çeşit bir ilim adamımız yok.
İmran Han, bir zamanlar İngiliz sosyetesinin gözdesiydi
Pakistan'da 30 kadar siyasi parti var. Bunlardan Pervez Müşerref, Nevaz Şerif ve suikasta kurban giden Benazir Butto'nun Halk Partisi ülkenin en güçlü partileri. Bir de oy potansiyelleri yüzde 20'yi bulan ve İslami cemaatleri temsil eden partiler var. Geri kalanı ise daha küçük partiler. Pakistan'ın eski kriket şampiyonu, popüler bir isim olan İmran Han, Terekki ve İnsaf Partisi'nin başkanlığını yapıyor. İmran Han ile Lahore'daki evinde röportaja giderken farklı bir portre vardı zihnimizde. Aslıhan Eker ve Nuray Mert'in İngiliz magazin dergilerine yakın aşinalığı ile haberdar olduğumuz İmran Han hikayelerini yol boyu dinlemiş ve seçkinci züppe tavırlı bir Pakistanlı ile karşılaşacağımızı düşünmüştük. Parti macerasını bir fantezi olarak değerlendirmeye çok hazırdık.
Londra sosyetesin gözde isimlerinden Jemima Goldsmith ile 10 yıl süren evliliği, iki oğlu ve önceki ilişkisinden olan kızı ile İngiliz magazin dergilerinin en popüler konuklarından birisiydi. Fakat anladık ki hem kendi halkına tepeden bakan Pakistanlı züppe seçkincilerden hem de kendisinin de öyle görülmesinden hiç hazzetmiyordu. Karşımızda dünya nimetlerini terk etmiş, Batı karşıtı bir İmran Han çıktı. Bu röportajdan sonra Bush karşıtlığı ve Pencap Üniversitesi'nde öğrencileri kışkırttığı gerekçesiyle tedbiren ev hapsine alındı.
Pakistan Zindabad*
İmran Han, Müslüman bir ülkede yaşamasına rağmen İslam ile nasıl tanıştığını bir röportajda şöyle anlatıyor: Okul törenlerinde düzenli şekilde “Pakistan Zindabad” (Pakistan Sonsuza Dek*) diye bağırmama rağmen, kültürümün geri, dinimin ise güncelliğini yitirdiğini düşünüyordum. 80'li yıllarda bir dizi olay beni Allah'a yöneltti. İslami düşüncelerimin asıl gelişmesi ise Salman Rüşdi'nin “Şeytan Ayetleri” kitabının sonrasına rastlar. Benim gibi Batıda yaşayanlar Müslümanların kitaba gösterdiği tepki nedeniyle en fazla zor durumda kalan kişilerdir. İki seçeneğimiz vardı: Ya savunacağız ya da sıvışacağız. Saldırıların haksız olduğunu güçlü bir şekilde hissettiğim için dinimi savunmayı tercih ettim. Ancak o zaman bu işi yapabilmek için İslami bilgimin yeterli olmadığını fark ettim. Bundan ötürü, araştırmaya başladım ve bu hayatımın en büyük aydınlanma süreciydi. Ali Şeriati, Muhammed Esed, Muhammed İkbal ve Gai Eaton okudum. Ve bunlara ilaveten, elbette bir Kur'an çalışması yaptım.
Müşerref Kaide'nin arkasına sığınıyor
İmran Han, Benazir Butto suikast sonucu hayatını kaybettiğı sırada Hindistan'da bulunuyordu. IBN Televizyonu'na konuşan İmran Han, muhabirin “Butto'nun ölümünden Müşerref'i mi sorumlu tutuyorsunuz?” sorusuna, “Genereal Müşerref tabi ki sorumludur. Çünkü Müşerref ülke güvenliğinden sorumlu olmalıdır. General Müşerref ülkede her ne olursa sürekli Kaide'nin arkasına sığınıyor. İkinci sebep ise gerekli güvenliğin sağlanmaması. Bu katiller nasıl bu kadar yakınlaşabildiler” karşılığını verdi.
İmran Han, Müşerref'in her kaos ortamında boğa gibi görünen yüzünü televizyona yaklaştırdığını ve birşey olmamış gibi insanları sakinleştirmeye çalıştığını söyledi:
“Terörizmi durdurmalıyız diye naralar atıyor. İnsanlara birlik beraberlik çağrısı yapıyor. Bilmiyor ki sorunun ana kaynağı zaten o. Hangi soruna çözümler bulacakmış. Ülkede terörizmi yayan da destekleyen de Müşerreftir. Birçok insan onun acımasız kanunlarıyla acı çekiyor.”
BUTTO CESUR KADINDI
Hükümetten görevini bırakmasını isteyen İmran Han, 8 Ocak'taki seçimlerin ertelenmemesi gerektiğini çünkü Müşerref'e kimsenin oy vermeyeceğini ifade etti. İmran Han'a göre Müşerref'in kazanması trajikomik bir hikaye ve bir şaka olur. İmran Han, Butto'yu ise cesur bir kadın olarak nitelendirdi.
Pakistan laikliği tartışıyor
Pakistan'da da en önemli tartışma alanlarında biri laiklik. Orada da laikler, İslamcılar tartışması var. Ama buradakinden farklı bir boyutta. Çünkü Pakistan İslam temeli üzerine kurulmuş bir devlet. En laik insan bile İslam hukukunun bazı maddelerinin yasalardan çıkarılmasına karşı çıkabiliyor. Aslında tartışma daha çok milli olalım diyenler ile daha çok İslami olalım diyenler arasında çıkıyor.
Bir taraf “ordunun İslamcılar ile el ele vererek baskıcı bir sitem kurduğu” tezini savunurken diğer taraf “ülkenin batıya peşkeşe çekildiğini, iktidarın batının taşeronu olduğunu” söylüyor. Birinci gruptakiler özelikle Ziya ül Hak döneminden kalan “aşırı İslami eğilimleri destekleyen ve özelikle kadın ve insan haklarını ihlal eden yasalar”ın değişmesini istiyor. İkinciler ise uygulamada sorun olduğunu, yasaların daha çok İslam hukukuna dayanması gerektiğini ifade ediyor. Pakistan'da insanları dinlerken kimin hangi tarafta olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Aslında İslam'dan ne anlaşıldığı da bölgeden bölgeye gore değişebiliyor. Geleneklerin ve feodal anlayışın hakim olduğu bölgelerdeki İslam anlayışı ile gelişmiş bölgelerindeki İslam anlayışı arasında büyük farklar var.
Herkesin eşit olduğu bir ülke kurmak istedik
Shahida Cemil, Kasım'da kurulan geçici hükümetin sosyal refahtan sorumlu bakanı.
2002 yılında Pervez Müşerref'in kurduğu hükümette Adalet Bakanlığı yaptı. Benazir Butto döneminde kadınlara çok da şans verilmediğini iddia ediyor. Ülkedeki en önemli sorunun kendi düşündükleri İslam'ı herkese dayatmaya çalışan militan İslamcılar olduğunu düşünüyor.
Anayasada Pakistan'ın bir İslam Devleti olduğu yazıyor. Ama yönetimin en çok sorun yaşadığı kesim de İslamcılar. Bu bir çelişki değil mi?
Hepimiz Müslümanız. Çoğunluk Müslüman, tabii azınlıklar da var. Pakistan'ın kurucuları, aşıkları, dedem de dahil Pakistan hakkında konuştuklarında Müslümanların ayrımcılığa uğramadan yaşayabilecekleri bir devletten bahsediyorlardı. Kast, sınıf, reng fark etmeksizin...
HİNDİSTAN'DA BASKI GÖRDÜK
Çünkü Hint toplumunda ayrımcılık gördük, zorluk çektik. Biz ayrımlardan uzak bir devlet kurmak istedik. Biz laikliğe inanıyorduk.
Laiklik kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Müslüman olarak biz ülkemizde, bizim gibi inanmayanlara zarar vermeden hayatlarımızı istediğimiz gibi yaşamalıydık. Hıristiyanlar, Hindular herkes hayatlarını aynı şekilde yaşama özgürlüğüne sahip olmalı, ayrımcılığın olmadığı bir devlet kurmalıydık. Bizim laiklik kavramımız buydu. Fakat zaman ilerledikçe insanlar, özellikle de Zülfikar Ali Butto'nun ölümünden sonra bu anlayışı değiştirmeye ve çarpıtmaya başladılar. Bizim kavramlarımız İslam'ı daha çok içermeli dediler.
Pakistan ile ilgil olaylarda sık sık medreselerin sorunun kaynağını oluşturduğu söyleniyor. Karaçi'de bir kız medresesine gittik. Devletin izniyle kurulmuş bir medreseydi ve kızlar daha çok İslami dersler okusalar da üniversite eğitim görmek üzere hazırlanıyorlardı. Hatta aralarında doktor olmak isteyenler bile vardı.
MEDRESELERLE ANLAŞAMIYORUZ
Medreselerle ilgili problem şu: Hükümet medreselerle ilgili bir eğitim kurulu kurdu ve medreselere bu kurula kayıt olma şartı getirdi. Sadece buraya kayıtlı medreselerin diplomaları kabul edilecekti ve diplamalar diğer hükümet okullarınınkiyle eş değer tutulacaktı. Ne yazık ki medreseler bunu kabul etmiyor. Onlar kendi koydukları derslerin hepsinin kabul edilmesini istiyorlar. Çok çok az fen dersleri veriyor ve diplomalarda eşitlik istiyorlar. Hükümet de bunu kabul etmiyor. Müfredatlarda bir tutarlılık olmalı.
ÇELİŞKİLER ÜLKESİ PAKİSTAN - 3
Pakistan'da Lal Mescidi baskını ve seçimlerin yaklaşması ile başlayan olaylar zincirinden önce herkes Pervez Müşerref iktidarının getirdiği nisbi özgürlük ortamından umutluydu. Pakistan demokrasisinin "güçlüler iktidarı" görünümünün değişebileceğine inanıyordu bir çok kişi. Pakistan halkının değişiminin iktidar biçimini de değiştireceğine inanıyorlardı. Değişimde en büyük etken medya idi. Orada bulunduğumuz süre içinde Pakistan değişiyor diyenlere yönelttiğimiz "Neler değişti?" sorusuna gelen ortak cevap "medyada sansürün kalkması, özel televizyonların -yayın merkezleri halen Dubai olsa da- çoğalması ve basının özgürleşmesi" şeklinde olmuştu.
Lahor'daki Hum TV Müdürü Mooneza Hashmi bu değişimi umut içinde şöyle anlatmıştı: "Bugün Pakistan medyası son derece özgür. Yazılı basınımız birçok televizyon kanalı ve radyolarımız var. Bunlar eğlence, eğitim ve bilinçlendirme programları sunuyor. Dışarından işi bilen gençler geliyor büyük bir dinamizm ve vizyon katıyorlar. Bilmediğimiz teknolojileri tanıtıyorlar bize. Medya renkli ve seyircilere çok seçenek sunuyor. Devlet televizyonu da bir derece açılım yaşadı. Haberi durdurma devri geçti artık. Hükümet son derece "kadın dostu." Yani bir hareket var. Belki yavaş ama ileriye doğru gidiyor."
BASKI ALTINDAYDIK
Hashmi, Pakistan'daki değişimi medya dünyasının içinden yakından takip etmiş. Liberal görüşleri ile tanınıyor. 1967'de Pakistan Devlet Televizyonu'nda çalışmaya başlamış ve tepe yöneticisi olmuş ilk kadın. Emekli olunca özel Hum Televizyonu'nun başına geçmiş. Onunla kanalın Lahor'daki merkezinde konuştuk. Hashmi, Butto'yu yakından takip eden bir isimdi. Hashmi ile görüştüğümüzde olaylar başlamamıştı. Bize o sıralarda büyük bir umutla anlattığı süreç bugün yaşananları ve Benazir Butto'nun Pakistan'daki yerini anlamak açısından önem taşıyor. Pakistan televizyonunun kurulduğu 1964'ten bu yana hükümet tarafından kontrol edildiğini ifade eden Hashmi, geriye dönüp baktığında hem umutsuzluk ve zorluk dönemini hatırladığını belirtiyor: "Medyada çalışmaktan dolayı en fazla zorluk çektiğim dönem ise 1978'den 1988'e kadar süren askeri dönemdi. Ziya ül Hak dönemi medyanın en boğucu dönemiydi."
YOLSUZLUK ONU BİTİRDİ
Hashmi'ye göre Pakistan medyasının özgürleşmesi Benazir iktidarı ile başladı. Özellikle kadınların çoğunun “boğucu” diye tanımladığı yılların ardından başa gelen kadın başbakan kadınlar için umut olur. Ancak beklentiler tam olarak karşılığını bulmaz. Pakistan medyasında da hala bazı konulara sansür uygulanıyor. Mooneza, bu dönemde Benazir'i bir çok televizyon programına konuk ettiğini ve fikirlerini yakından öğrenme imkanı bulduğunu belirterek, “Erkek hakimiyetinin güçlü olduğu Pakistan'da Benazir'in başarmasını en çok kadınlar istiyordu. Fakat eşinin yolsuzluk iddiaları kadınlar nezdinde de desteğin azalmasına sebep oldu” diyor. Hashmi liberal politikalarına destek verse de Benazir konusunda hayal kırıklığı yaşamış. Suikastın ardından görüştüğümüz Hashmi duyguların bize şu sözlerle anlattı: "Maalesef adı başarılarından çok yolsuzluklarla anıldı. Birçok kez dava açıldı. Bugün bile bazı davaları hala mahkeme koridorlarında sonuçlanmayı bekliyor. Ülkeyi terketti. Bu onun tercihiydi. Yolsuzluk suçlamalarını reddediyordu fakat deliller ve ortaya çıkan tanıklar, yüklü miktarda paranın kocasının emriyle transfer edildiğini gösteriyordu."
Dönmesini ABD istedi
Mooneza Hashmi: "Bu korkunç olayı duyduğumda şoka girmiş gibiydim. Taraftarları annelerini kaybetti. Aslında Benazir bunun olacağının farkındaydı ülkeye dönme kararı aldığında. Tehlikeyi bilerek döndü. Güçlü bir kadındı, cesurdu. Partisinin lideriydi. Benazir'in dayanağı hükümet değildi onun sığındığı, güç aldığı Pakistan halkıydı, ama o halkının sözünü dinlemedi. ABD istedi dönmesini. ABD ile pazarlık yaptı ve döndü. Ona 'dönme' diyen kalabalığın sesine ise aldırış etmedi. O partisini hep direktifleri ile yönetmek istedi. Bu onun kaybı oldu. Fakat her şeye rağmen yine de liberal bir sesti Pakistan için. Hataları da olsa erkeklerin egemen olduğu bir ülkede lider olma hayalindeydi."
Burada tek tip insan yok
Esma Cihangir, Pakistan'da baskılar karşısında seslerini yükseltebilen insanların da bulunduğunu belirterek, “Burası pasif insanlar ülkesi değil. Tek tip insanların bulunduğu bir ülke de değil” diyor
Pakistan'daki çelişkiler, laikler ve İslamcılar arasındaki suçlamalarda kendini gösteriyor. Bir yandan "ordu ve İslamcılar ele ele" suçlamasını yapan laikler, diğer taraftan iktidarı İslamcı olmamakla suçlayanlar, iktidarın ve ordunun ağır ve kanlı bir şekilde bastırdığı İslamcı haraketler, kapatılmak ya da kontrol altına alınmak istenen medreseler...
Esma Cihangir, ordu ve İslamcılar el ele diyenlerden biri. Sol dünya görüşünü savunuyor. Dünya çapında insan hakları savuncusu olarak tanınıyor. Cihangir ile bir sure önce Lahor'da ödüllerle dolu mütevazi avukatlık bürosunda görüştük. Kadın hakları üzerine çalışan Cihangir'in kapısında yardım bekleyen onlarca yoksul kadın vardı. Cihangir, 3 Kasım'da başlayan olaylarla birlikte bir telefon görüşmesi ve Müşerref'e "Artık yeter!" demesinden dolayı ev hapsinde tutuluyor.
Pakistan'daki çok sesli yapı içinde taraflar kimler?
Bu ülkede laikliğe inanan bir çok insan var. Laiklikten bahsedenlerin öldürülmesi gerektiğine inanan insanlar da var. Biz de tehdit edildik, saldırıya da uğradık. Bence insan hakları, sendika ve kadın hareketi ülkemize temiz bir soluk getiriyor. Burası baskı karşısında seslerini yükselten insanlar bulamayacağınız, pasif insanların ülkesi değil. Burası tek tip insanların bulunduğu bir ülke değil. Burada kadın haklarının karşı olan İslami Partiler var. Bir grup insan da var ki onlar kadın hakları için İslam çerçevesinde savaşılabileceğini, düşünüyorlar. Evet onlar da var ama pek etkili olduklarını düşünmüyorum. Sonra biz varız. İnsan hakları ve laik politikalar çerçevesinde savaşmamız gerektiğine inanıyoruz. Sayımız çok az fakat sesimizin duyulduğunu söylemeliyim.
BEDELİ KADINLAR ÖDÜYOR
İyi giden şeyler hiç yok mu?
Zayıf ve kırılgan bir demokratik süreçten sonra basın özgürlüğüne kavuşabildik. Problemimiz bu yapılanların etkin kılınamaması. Programları uygulatacak bir mekanizma devlete ait ve devletin de başı kim bilir hangi işlerle meşgul.
Pakistan'ın önemli problemleri ne?
İslamcılar ve Pakistan ordusu arasında derin ilişki var. Beraberlik ve ortaklık güçlendiğinde bedelini hep kadınlar ödüyor. Nasıl oluyor da diktatörlerimiz anayasayı bir saniyede değiştirebiliyor de kadınları ezen kanunları hiç değiştiremiyorlar? Ekonomik açıdan geri kalmış durumdayız. Bizim problemimiz adalet kapılarının kadınlara kapalı olması. Dert anlatma kapıları kapalı burada. Kadınlar konuşmaya başladıklarında çok baskıcı bir devlet yapısının normları içinde konuşmak zorundalar.
20 YIL ÖNCE NEFES ALAMIYORDUK
Tecavüz ve kadın ölümlerine karşı mücadele veren Sachet örgütünün Başkanı Rachanende Parween: Ben henüz yeniyetmeyken düşmanca bir çevrede yaşıyordum. Ziya al-Hak rejimi vardı ve nefes alacak alan yoktu. Pek çok basit eğlence haram ve günah kabul ediliyordu. Müzik dinlemek, müzikten hoşlanmak ve bunun gibi şeyler. 20 yıl sonra bugün ise çoğu başkent civarında gençlerin ne istiyorlarsa giydiklerini görürsünüz. Basının çok özgür olduğunu görürsünüz. Ben gençken basında çalıştım. Sansür politikası o kadar sıkıydı ki çok basit şeyleri bile söyleyemiyordunuz. İnsanlar yaratıcı olmaya çalıştığınız her şeyde bir günah emaresi bulmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden bence Pakistan'ın yaşadığı en önemli değişimlerden biri basın politikalarında ve uygulamalarındaki değişimdir."