Kazım ŞENSALTIK
CÂFER BİN EBÛ TALİB’DEN BUGÜNE MESAJLAR
Yüce Allah’ın (c.c.), Hz. Muhammed (s.a.v)’i elçilikle görevlendirdiği yer, Mekke... Zihinlerimizi yoklayalım, ilk emir: “Oku yaradan rabbin adıyla oku” diye başlıyor. İlk inen âyetler ve sûrelere bakıyoruz. Habeşistan’a hicret tarihine kadar inen âyetler ve sûreler önümüzde duruyor. İsimlerini sayıp dökmeye pek ihtiyaç yok. Peki, neden ilk 6 yılı göz önüne alıyoruz, diyebilirsiniz. Şöyle ki; bu dönem içinde yaşanan olaylar, ilk Müslümanlara yapılan baskılar kaynaklarda bize anlatılıyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Allah (c.c.) peygamberi üzerinden bir mesaj ulaştırıyor muhataplarına. (Burası çok önemli, bu mesajın doğru kişi, doğru zaman ve doğru yerde ulaşmasını murad ediyor.) Bu mesajı duyan kulak kabartıyor, dinliyor, çıkarına gelmeyen, önemsemiyor, arkasını dönüp gidiyor. Birde önemseyen taraf var. İşte bizim konumuz da tam bu taraf olacak. O dönemde Hz. Peygamber, (s.a.v.) mesajı ulaştırdığı Mekkeli insanların bir kısmı bu mesaja kulak kabartıyor ve icabet ediyor. Peyderpey inen âyetler, bu 6. yıl içinde bu toplumda bir karşılık buluyor. Bu mesaja karşılık veren insanlar inen bu âyetler ile bir mesaj alıyor, bir şey anlıyorlar. İşte bu mesaj neydi? Diye soracağız ve cevap vermeye gayret edeceğiz.
Bu altı yıl içinde inen sınırlı vahyin inşa ettiği bir grup oluştu. Bu grup, Allah’ın kendilerinden ne istediğini anlamaya çalıştılar. İşte bunu anlamak için o insanlara kulak veriyoruz. Câfer bin Ebû Tâlib, Habeşistan’a hicret ediyor. Bir grup Müslümanla beraber Habeş’e vardıklarında Mekkeli yöneticiler bir elçi gönderiyor. Habeş kralından, Müslümanların kendilerine iade edilmesini talep ediyorlar. İşte o güne kadar inen vahyin ona tabi olanlara verdiği bir mesaj var. Biz bu mesajı onların dilinden dinleyelim: Müslümanlar adına sözü Câfer b. Ebû Tâlib aldı. Peygamber Efendimizin amcasının oğlu olan Câfer, ilk Müslümanlardandı. O, kardeşi Ali'den on yaş büyük olup yirmi beş yaşlarındaydı. Allah yolunda baskı ve çilelere maruz kalmış, inancını yaşayabilmek için hanımı Esma binti Umeys ile Habeşistan’ahicret etmişti. Câfer, Habeşistan kralı Necaşi’nin sorusuna muhteşem bir cevap verdi:
“Ey hükümdar! Biz cahiliye zihniyetine sahip bir kavimdik. Ağaçtan ve taştan yapılmış putlara tapar, leşlerin etlerini yer, kız çocuklarını diri diri toprağa gömer, insanlık dışı bütün kötülükleri yapardık. Akrabalarımızla ilgilenmez, komşu hakkı tanımazdık. Kuvvetli olanlarımız zayıflarımızı ezer, zenginlerimiz fakirlerin sırtından geçinirdi. Hak hukuk nedir bilinmezdi.”
“Biz bu halde iken Allah(c.c.), bizim içimizden asil ve soylu, doğru, güvenilir, iffetli olarak bildiğimiz birini bize peygamber olarak gönderdi. O bizi; bir olan Allah'a inanmaya ve yalnızca O’na ibadet etmeye çağırdı. Atalarımızdan miras kalan putlara tapmaktan bizleri menetti. Doğru söylemeyi, emanete riâyet etmeyi, akrabalarla iyi geçinmeyi, komşuları gözetmeyi emretti. Bütün kötülük ve günahları, kan dökmeyi, yalancı şahitlik yapmayı, yetim malı yemeyi ve namuslu kadınlara iftira etmeyi ise yasakladı.”
İşte o dönem içinde inen âyetler ve bu âyetlerin muhataplarının bunlardan aldığı mesaj Câferi’n dilinden dökülüyordu. Nedir bu mesajlar:
1- İlk mesaj tevhid, tek olan ilaha ibadet, adı ne olursa olsun tüm yaratıcı yerine koyduklarımızdan uzaklaşmak. Bunlar; hevâ, arzu ve isteklerimiz olabilir, malımız, paramız, yöneticilerimiz, eşimiz, soyumuz veya çok güvendiğimiz emeklilik sigortalarımız vb. şeyler olabilir. Her neyse hayatımızın merkezine koyarak kendilerine kul ve köle olduğumuz hepsinden uzaklaşmayı emrediyor. Bu mesajı ileten kişinin olmazsa olmazı asil, soylu, doğru, güvenilir, iffetli olarak bildiğimiz biri. Yani geçmişinde kul hakkı, insanlara zulüm, haksız yere mala çökme, hak hukuk tanımama vb. şeyler olmayan biri bu mesajı getirmeli ki toplumda karşılık bulsun. Bu bizim ülkemizdeki hoca, cemaat lideri, dâvetçi, yazar konumunda olanlara çok ama çok önemli bir mesaj.
2- Doğru söylemek, ne olursa olsun (kendi aleyhimize olabilir) yalan söylememek. Allah (c.c.), yalanı bütün toplumu ifsad eden çok ağır bir ahlâki problem olarak görüyor ve bundan kesinlikle uzak durmayı emrediyor. Bu yönüyle Mekke toplumuna benzeyen nelerimiz var bir bakalım. Maalesef öyle bir hal almıştır ki artık fıkıh kitaplarımızın “hileyi şer’iye” diye bölümleri vardır. Hayatımız yalan, hile, aldatma, çıkar üzerine kurulu. “Yok, öyle değil” deyin, tabi söylediğinize siz bile inanmayacaksınız. Biri yalan mı dedi; Nerden çıkardın bunu bizim yaşadığımız toplumda Müslümanlar asla yalan söylemez mi diyoruz? Yoksa çıkarımıza uymadığı zaman birkaç kişide yalanımıza şahit bulmakta da zorlanmıyoruz. Allah’ın dini hakkında bile ne yalanlar söylemiyoruz ki! Şöyle bir deyim kullanır toplumda; “Doğru çizmelerini giyerken yalan bütün dünyayı dolaşır” diye. Yalan ve iftirayı meslek haline getiren ve günaha düşkün olan herkesin vay haline! (Câsiye Sûresi, 7)
3- Emanete riayet etmeyi emretti diyor. Bu vahye kulak veren insanlar bir başka mesaj alıyorlar; emanetlere riayet… Bunu Hz. Peygamberin hicretinde de görüyoruz. Emanete riayet olmazsa olmaz. Çok ama çok önemli bir konu olarak düşünüyorlar. Öyle de bugün bizim yanımızda bulunan hiç aklımıza gelmeyen emanetlere riayet etmek... Bu ülkenin ve bu çağın insanına tavsiyem Câfer’e kulak kabartın. Size dinden anladığını anlatıyor. Bakın daha ortada Kur’an yok. Unutmayalım kitabın tamamı yok. Ama ilk inen âyetler ve onlardan çıkardıkları temel mesaj çok önemli. Çünkü hatalı bir çıkarım olsa Allah ve onun resulü düzeltirdi. Ama yapmadı demek ki mesaj doğru alınmış. Bugünün Müslümanları kendine emanet edilen mala çöküyor, kendi malı görüyor, “Yok mu daha?” diyor. Haydi! çıkın, “Yok böyle bir şey!” deyin, cemaatlerde, vakıflarda, toplumun içinde “Ye babam ye. Ne hesap soran var, ne hak hukuk diyen var.” İşte bunlara tavsiyem, dönüp Câfer’e kulak versinler. Kendilerine emanet olarak bırakılan Müslümanların paralarını, mallarını, emeklerini, bakın bakalım bu Müslümanım diyenler hak sahiplerine teslim ediyor mu? Yoksa üzerinde sefa mı sürüyor? Siz cevaplayın. “Miras hukuku mu? O da ne? Kimin aklına gelir böyle bir şey? Yok, canım nerden çıkardın?” demeyin. Dönün çevrenize bakın, güçlünün güçsüzün hakkını nasıl gasp ettiğini. Ne entrikalar çevirdiğini zaten görüyorsunuz. Daha sayamayacağımız neler var neler, amaç hâsıl olmuştur, emanet konusunda.
4- Akrabayla komşuyla iyi geçinmeyi emretti diyor Câfer (r.a.). Evet, ilk muhatap ilk mesajlara devam ediyor. Akrabalar, komşular ve en nihayetinde topluma, çevrenize iyilik edin diyor. Bu mesajı almış bu insanlar. Muhatapları müşrik bile olsa iyilik yapın mesajını almışlar inen vahiyden. Peki, bu vahiy, neden bizde bu mesajları bırakmıyor dersiniz? Ya da biz bunları hallettik, artık Medine’deyiz ahkâma tabiyiz öyle mi? Peki, ahkâm kime uygulanır? Mekke de bu mesajları alan topluma uygulanır. Böyle bir toplum yoksa ahkâmın uygulanması nasıl olacak? Evet, biz ilk muhataplara ilk vahye kulak vermeliyiz. Onlar inen vahiyden bir mesaj aldılar ve muhataplarına bunu ilettiler. Bu mesajın ulaştığı muhatap, “Kral” bile olsa dinledi ve karşı çıkmadı. Bir de bize bakalım isterseniz, Kur’anı okuyup anne babayı, akrabaları, komşuları müşrik ilan etmiyor muyuz? Kâfir ilan etmiyor muyuz? Elimizde imkân olsa kafalarını kesmekten geri durmayız her halde. Ee, nasıl olacak bu? Câfer (r.a)’de. bu mesajı okudu ama kimsenin kafasını kesmekten falan bahsetmiyor. Acaba yanlış mı anladı bu mesajı? İmkânsız, o zaman biz mesajı yanlış anlıyoruz. Komşularımıza dönüp bakalım, binamızda kaç komşumuz bir yere giderken anahtarını bize bırakabilir diye kendimizi hesaba çekelim isterseniz. Ne kadarımız “benim komşum bana bırakır” diyebiliyoruz? Bakın; Hz. Peygambere müşrikler kasalarını emanet etmişti hatırlayın. Biz onun ümmeti, bu kitabın muhataplarıyız ve biz bu mesajları hiç görmüyoruz. Sadece slogan olarak ağzımızdan dökülüyor hayatımızda karşılığı yok denecek kadar az tek tük örnek var.
5- Bütün kötülükleri yasakladı diyor. Aslında şöyle söylüyor Kur’an diliyle; Kişiye, sisteme, grubun çıkarına hizmet eden her şeyden yalnız Allah c.c. kulluk etmeye çağırdı. Çünkü Allah kulları için kötülük dilemez, kötülüğü kullar, insanlar kendi elleriyle yaparlar. İşte bizi bu insanların kendi elleriyle yaptığı kötülüklerden uzaklaştırdı diyor.
6- Kan dökmeyi yasakladı diyor. Yani temel insan hakkı, yaşama hakkı bu evrensel bir mesaj, okumasını bilene tabi. Müslümanım deyip üç beş kuruş için eşini, ailesini gözünü kırpmadan öldürenler, bu mesaja iyi bakmalı.
7- Yetim malı yemeyi yasakladı diyor! Câfer (r.a) ilk muhatap, ilk vahiyle inşa olmuş ve bu vahiy den aldığı temel mesajlar; yetim malı yememek, yetimi koruyup gözetmek. Bugün bir de bu ülkenin insanına bakalım. Çevremize bakalım, bu mesaj ulaşmış mı bu topluma acaba? Pek ulaşmış görülmüyor bu mesaj. Var, ama toplumda karşılığı ne kadar var? Onu siz hesaplayın.
Namuslu kadına veya erkeğe iftira etmeyi yasakladı diyor. Çok yakın geldi değil mi? Çevremizde çıkarı için kimler kimlere ne iftiralar atıyor, tutmasa da tozu kalır. Çevremizde yaşanan, ayyuka çıkan olaylar, İstanbul sözleşmesini çağrıştırıyor mu size de? (bilemem ama iyi düşünmenizi istirham ediyorum.) İlk vahiy, ilk âyetler, bu vahye muhatap ilk insanlar ve aldıkları mesajlar. Kendilerine ulaşan vahyi okuyup çıkardıkları mesajlar… Yukarda yazdıklarımız, vahyin ilk muhataplarının kendilerine ulaşan vahiy’den ne anladıklarını bize göstermesi açısından önemli. İlk muhataplar okudular, anladılar, karşılarındaki muhataba anladıklarıyla mesajı ulaştırdılar. İşte Câfer (r.a)’in gözüyle nasıl okunur ve hangi mesajlar çıkar? Bu okumada önümüzde duruyor. Ben âcizane kendi anladıklarımı aktarmaya gayret ettim. Elbet çok daha kaliteli araştırma yapıp mükemmel analizler yapılabilir. Aslında sözün özünü teşkil eden şurası ki, ilk muhataplar, okudu, mesajı aldı ve yaşadılar. Kendilerini bununla inşa ettiler. Bugün, Müslümanım iddiasında olanlar kendi düşüncesine, kendi cemaatine, kendi yorumuna delil bulmak için okuyor. İşin püf noktası; delil bulmak için değil, okuyup amel etmek için okunmalı. Rabbinin kendinden ne istediğini merak eden ve bu vahye ulaşıp okuyan insanımız, işte bu ilk muhatapları göz önünde tutarak okumalı ve kendilerini inşa etmeleri çok ama çok önemli. “Okudum, mesajı aldım” deyip itaat mi? Yoksa “Yok şöyle de bir durum var” deyip bocalamak mı? Sözü şöyle bir soruyla tamamlasak yanlış olmaz sanırım; bugün vahye muhatap olduğunu söyleyen kaç Müslüman karşısına gelen muhatabına Câfer (r.a.) anladığı gibi okuduğunu anladı? Okuduğundan aynı mesajı çıkardığını ve muhatabına bu mesajı ulaştırdığını söyleyebilir? Rabbim okuyup hakikate tabi olan salih kullarından eylesin. Rabbim hakkı hak bilerek yaşamayı onun rızasını kazanarak huzuruna varmayı nasip etsin. Âmin.