Davanın bereketi zorluklara katlanabilmektedir
Hem dava adamı olacağız hem de zorluk yaşamadan bu işin ehli olduğumuzu etrafa hissettirmeye çalışacağız. Öyle ucuza dava adamı olma yok, sınanmadan iman edip kurtulacağımızı zanediyorsak ayeti unuttuğumuz hasıl olur. Bunun için birbirimizi sürekli zinde ve diri tutmak için uyarılarımız ve ikazlarımız daim olmalıdır. Ayna ve vekil olma mesuliyeti öyle basit bir yükümlülük değildir... Dava ve zorluklar üzerine güzel bir yazı
İnandığı değerler için yüreğini ortaya koyma cesareti ve sorumululuğu gösteren her birey davasının gereği olan zorluklara katlanabilmeyi şiar edinmelidir. Zorluklara katlanabilenler değer oluşturabilir, değer oluşturabilmek için de değerler eğitimini merkeze oturtmak gerektiğini eylemselleştirebilmeliyiz.
Hem dava adamı olacağız hem de zorluk yaşamadan bu işin ehli olduğumuzu etrafa hissettirmeye çalışacağız. Öyle ucuza dava adamı olma yok, sınanmadan iman edip kurtulacağımızı zanediyorsak ayeti unuttuğumuz hasıl olur. Bunun için birbirimizi sürekli zinde ve diri tutmak için uyarılarımız ve ikazlarımız daim olmalıdır. Ayna ve vekil olma mesuliyeti öyle basit bir yükümlülük değildir.Yanlışa, hataya, günaha düşenlerimizi terkederek davaya sahip çıktığımızı zanediyorsak yanılıyoruzdur. Bu bereketi kaçırtmaktan başka bir şey değildir, bu yaradılış gerçeğini, fıtrat gerçeğini ıskalamak ve anlamı kaybetmekten başka bir şey ifade etmez. Amaç günaha ve yanlışa rağmen doğru ve hak olanı hakim kılmak ise fıtrat gerçeğini bilerek biribirimizin bireysel zorluklarına katlanabilmeliyiz.Bizler güzel ve hak olanı eylemselleştirdiğimiz vakit, çirkin ve batıl olan kendiliğinden ifşa olacaktır.Davanın bereketi zorluklara katlanmakta ise bireyi ve yapıyı zorluklara karşı güçlü kılacak hazırlık ve imkanları güç nispetinde oluşturmak gerekir. Zorlukların neler olduğu Kur-an ışığında geçmiş medeniyetlerden incelenerek tecrübeye sunulmalıdır. Değerler eğitimi hem geçmiş tecrübeleri analiz etmeli hem de günümüze uyarlayarak olası çözüm önerileri geliştirebilmelidir.Zorluklar sadece acı ve sıkıntılar değildir, rahatlık ve rehavet en büyük zorlukların başında gelir. Davanın daha iyi ve güzel olana doğru ilerlemesi için kendi rahatını bozmayı düşünmeyen her birey Allah ile ahdini yeniden revize etmelidir. Kendi nefsi için talep ettiğini davasına sunma çaba ve gayreti içinde değil ise birey bereket hasıl olur mu?Bir programa, bir sohbete, bir ziyarete, bir çalışmaya katılmak için rahatımızdan feragat etmiyorsak davamız hiç bereketli olur mu?Bu çalışmalara beraberimizde birilerini katmıyorsak, bu çaba ve gayretlere katkı sunmuyorsak, nefsimizi iman ettirip maddi manevi fedakarlıkta bulunmuyorsak dava bereketten mahrum kalır. Bereketten mahrum kalan bir davanın mesuliyeti bireylerinin nefsi zaafları dışında çok az şey ile açıklanabilir.En büyük zaaflardan biri, ilk olarak yapılacak herhangi bir işin sorumluluğunu almaktan kaçınmaktır. Altından kalkamama korkusu, en iyisini yapamama endişesi bizleri kaçamak cevaplar ve bahane üretmeye götürüyor. Halbu ki cesaret ve sıkı bir inanç ile atılan her adımın Allah’ın yardımından pay sahibi olacağı vaadi unutulmamalıdır. Yeter ki sıkı inanç, samimiyet, istek ve ilk adım gayreti ve çabası cesaret ile ortaya konsun.Sınanmadan kurtulamayacağımız kesin ise kendimizi sınanmaya hazır hale getirecek teoriler ile hazırlamalıyız. Elbette sıkıntı, zorluk, dert dua edecek değiliz, Rabbimizden kolaylık ve huzur dua edeceğiz. Ama sünnetullah hayatın merkezinde ve bizler hepimiz bu sünnetullaha tabi olduğumuz için kendimizi ne kadar hazırlıklı hale getirirsek maslahatımıza olur.Yaşam devinimi devam ederken, inandığımız dava için maddi-manevi çeşitli zorlukların karşımıza çıkacağı kesindir. Bu bazen birçok ihtiyacımızdan feragat etme olarak zuhur edecektir, bazen cesaret ile sorumluluk üstlenme şeklinde kendini gösterecektir. Herkesin biribirine baktığı ve sorumluluktan kaçtığı bir çok yerde cesaret ile tüm zorlukları bilerek mesuliyet üstlenmek davanın en büyük bereketlerinden bir olacaktır.Makamlarımızı, mevkilerimizi, malımızı, zamanımızı, cesaretimizi, rahatımızı, düşüncelerimizi, idrakımızı, endişemizi, sevinçlerimizi davanın zorluklarına karşı siper etmiyorsak Allah davamıza bereket ihsan etmeyecektir.Hak, hukuk, adalet, özgürlük, huzur, insanca yaşam için zorluklara sabır ile direnmek gerekir. Herkesin rahata ve rehavete kapıldığı anda yürekten gelen bir çığlık ile nefislere isyan zorluğu üstlenilmelidir. Rahatın ve rehavetin haklarımızı ve onurumuzu alıp götürdüğü, erdeme dair herşeyi talan ettiği, bizleri kişiliksizleştirdiği çığlığı herkesi rahatsız edecek şekilde haykırılmalıdır.Konformizm ve tüketim kültürü esiri olmuş bireylerin, makamımı, mevkimi nasıl yükseltebilirim ihtiraslarına, araba modelimi, evimi nasıl daha geliştirebilirim nefsi köleliklerine karşı davamız için ortaya koyacağımız fedakarlıklar ile özgürleşebilmeliyiz. Ebubekir-i Sıddık gibi tüm benliğimizi ve sahip olduklarımızı asıl sahip olan Rabbimizin rızası için davamızın bereketine sunabilmaliyiz.Rahatımızı bozarak, mücadelemize güç katacak olan her çalışma, program ve pratiğe katkı sunmayı gaye edinmeliyiz. Asıl rahatlığın, asıl huzurun inandığımız değerlere güç katmakta olduğunu etrafımızdakilere örnekleyebilmeliyiz. Mutluluğun, manevi saadetin , gönül hoşluğunun davamıza olan bağlılığımız ve fedakarlıklarımız olduğunu pratize edebilmeliyiz. Çünkü yaşayarak öğrendiklerimiz insanlara anlatacağımız değerler için can alıcı değerler olacaklardır.İnfağın eksiltmediğini, tam tersine bereket getirdiğini yaşayarak örneklemeliyiz. Sıla-i rahimlerin, eş-dost, hasta ziyaretlerinin, sohbet halkalarına eklemlenmeyi, selamlaşmayı, bağışlamayı, gelmeyene gidebilmeyi, diğergamlığı, tebessümü zorluk olarak değil davamızın bereketi olarak içselleştirebilmeliyiz.İkram etmenin, paylaşmanın, misafir etmenin, davete icabet etmenin zahmet değil, huzur ve mutluluk olduğunu istek ile ortaya koymalıyız.Düşküne, zayıf düşmüşe, ihtiyaç sahibine sahip çıkmayı zorluk olarak değil, Allah’a kulluğumuz gereği yerine getirmeyi davamızın bereketi olarak kucaklamalıyız.Dava uğruna mapus yatanı, dava uğruna zayıf düşeni, bu uğurda dara düşen her birey ve aileyi sahiplenmek zorluk olarak değil kendimize yapacağımız en büyük iyilik olarak görülmelidir. İslami ve insani olan tüm haklarımız için bedel ödemiş, ödemeyi göze almış ve alacak olan her kardeşimizi nefsimizden önceleyebilmeliyiz. Bu fedakarlıkların en güzel örneklerini her birimiz kendi gücümüz nispetinde eylemselleştirebilmeliyiz. Elbette herkes aynı derece ve aynı oranda bir dava ayarı ortaya koyacak değilidr. Her birimiz Allah’a vereceğimiz hesabı iyi idrak ederek mesuliyetlerimizi serdetmeliyiz.İdrak etme ayrımına vardığımız zamandan, idrak etme özelliğimizi kaybettiğimiz zamana kadar, zorluklara katlanabilmeyi davamızın bereketi olarak görmeli ve bunu ana şiarlarımızdan biri olarak yaşamımızın merkezine koymalıyız.Katlanılan her zorluğun sonu berekettir, bu bize mi nasip olur yoksa bizden sonraki nesilleri mi kararı da Alemlerin Rabbi olan Allah’ mahsusutur. Bize düşen kulluğun ifasıdır, gerisi tevekküldür. Hayırlı olanı hayırla yaşamak için dua edelim.(Kaynak: Ufkumuz/ Rojdar FERAŞİNİ)
-
servet 30-05-2012 21:40
Gerçekten etkili ve yürekten gelen bir yazı olmuş rabbim yazardan razı olsun. Hakikaten bizler dava adamlığını ucuza kapatmaya çalışıyoruz.