Kazım ŞENSALTIK
EVLİ BEKÂRLAR!
Bu yazımızda evlilik kavramına farklı bir pencereden bakmaya gayret edeceğiz. Evlilik nedir, bizim toplumda nasıl algılanır, biraz buraları irdeleyeceğiz. Gelin önce evli kelimesi ne anlamlara geliyor ona bakalım.
Evli: birinci anlamı bir erkek ile bir kadının nikâh akti ile bir araya gelmesi. İkinci anlamı: Evi, olan demek, yani bir veya birden çok konutu olan anlamlarına geliyor. Kelimeden de anlaşılacağı üzere farklı anlamları var. Bizim evliliği tanımlamamızda toplumda da yaygın olarak kullanılan, iki karşı cinsin nikâh ile birlikte aile kurmalardır. İslâm dini bu duruma nikâh diyor. Fakat buna rağmen toplumun nikâh kavramını değil de evlilik kavramını kullanmasının bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Çünkü kadınlar ve erkekler ev, buna benzer mülkler elde etmek için nikâhlanıyor. Evsiz bir kadın evi olan bir erkekle nikâhlanıyor evin sahibi oluyor. Evsiz bir erkek evi olan bir kadınla nikâhlanıyor evi oluyor. Bu kavram aslında iki karşı cinsin nikâh bağıyla bir araya gelip birlikte yaşayacakları bir mekânı temsil ediyor. Bugün içinde yaşadığımız toplumda nikâh aktiyle birlikte aile kurmak da yozlaşma yaşıyor ve kendi öz anlamından kopmuş durumda. Artık ev içinde olması gereken mahremiyetler sokaklara, park ve bahçelere taşınmış durumdadır. Artık evlilikler sokaklarda, parklarda yaşanıyor. Diyeceksiniz ki bu konunun Müslümanları ilgilendiren bir tarafı yok. Nasıl olmasın; bizim çocuklarımız ya bu işin içinde veya bu işin yapılanların seyircisi pozisyonunda oluyor ne yazık ki bunlar hakikatler.
Doğru soru nikâhlı mısın, olması gerekiyor. Soru şöyle; “nikâhlı bekârlar” olur mu demeyin. Toplumda kullanıldığı adıyla “evli bekârlar” olur mu demeyin. Aslında Allah evliliğin ne olduğunu kitabında bizlere haber veriyor. “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” (Rûm Sûresi 21. Ayet) “Kadınlarınız sizin için nesil yetiştiren tarlalarınızdır. Tarlanıza nasıl isterseniz öylece varın. Önceden iyi davranışlarla kendinizi cinsel ilişkiye hazırlayın. Yolunuzu Allah ve kitabıyla bulun ve bilin ki, O'na mutlaka kavuşacaksınız. Ey peygamber! Bu gerçekleri inananlara müjdele.” (Bakara Sûresi 223 Ayet)
Yukarda verdiğimiz iki ayet mealinden de anlaşılacağı üzere İslâm iki karşı cinsi nikâh bağıyla bir araya getiriyor ve adına aile diyor. Nikâhlanmada temel amaç birliktelik ve onlardan dünyaya gelecek nesiller. Bundan da önemlisi şehevî arzularını, isteklerini helâl yoldan tatmin etmek. Evliliğin temeli cinselliktir desek abartmış olmayız. “Evleniniz, çoğalınız; ben kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” (Abdurrezzâk, Musannef, 6/173; Kenzü’l-Ummâl, 16/276)
İnsanın yaradılışı ve karşı iki cinsten olması Allah’ın yaratışındaki asıl amacı göstermesi bakımından önem arz ediyor. Erkek veya kadın fark etmeksizin bir araya gelmeleri nikâh ile birbirine bağlanmalarının temelinde cinsel arzu ve isteklerini helâl yoldan tatmini hedefler. Yarattığı varlığı en iyi tanıyan Yaratan, ihtiyaçlarına da çözümler sunmuştur. Aşırılıkları, sapkınlıkları ortadan kaldırıp her iki cinsin de haklarını teminat altın almıştır. Soru şu; mâdem Yaratan bunları emretmiş neden sapkınlıklar bitmiyor? İnsan dediğimiz varlık, varoluşundan bu yana hep rabbinin emirlerini hiçe saymış ve inancını tahrif etmiştir. Rabbi, kullarına merhamet edip tahrif olan dinini düzeltmek için Peygamberler göndermiş, yanlışları düzeltmiştir. Son Peygamber de bunu yapmış ve vahyi kitabını insanlığa bırakmıştır. Bizim insanımız kitabı bozamamış amma içindeki kavramları alıp kendi isteklerine göre tahrif etmiştir. Bunlardan biride nikâh veya evlilik kavramı olmuştur. İki karşı cinsin birbirinde sükûna ermeleri gerekirken, iki karşı cinsin birbirine üstünlük sağlama alanına dönüşmüş aileler. Asıl olan mutlu olmak, huzura ermek iken “senin hakkın”, “benim hakkım” savaşına dönüşmüştür. Maalesef “sen üstünsün” “ben üstünüm” mücadelesine dönüşen evlilikler. Bunları yapan aileler, bu mücadeleyle aileleri yıkıyorlar. Arada ezilen ve bu mücadelenin arasında kalan çocuklar, aileler bunların mağdurları oluyorlar.
Nikâh bir sözleşmedir. Allah’ın kitabına tabi olanlara önerdiği, yapmalarını emrettiği bir sözleşme. Nikâh yapan taraflar peşinen şunu kabul etmiş olurlar “ben senin istek ve arzularını(cinsel beklentilerini) bu sözleşmeyle Allah’ın helâl-haram sınırları içinde kabul ediyorum” demektir. Peki, nikâh yapan çiftler böyle mi düşünüyor dersiniz? Bizim toplumda evlilik bile doğru dürüst anlaşılmamış, asıl mahiyetinden uzaklaşmış.
Evlilik duygu temeli üzerine kurulur ayni manevî bir şeydir, maddî bir şey değildir, duygular üzerine kurulu bir beraberliktir. Sevgi dediğimiz duygu maddî bir şey değil tamamen manevî bir duygudur. Bu duygular olmadan evlilikler yürüyemez. Kadınımız ve erkeğimiz bu manevî duyguyu bile istismar etmiş, bunu bile kendine menfaat sağlama alanına çevirmiştirler. Erkeklerimiz bu duyguyu karşısındakini kandırmak için kullanmaktan çekinmemiş. Erkeklerimiz bu manevî alana değer biçip alıp satmaya başlamış. Anne babalar bu manevî duygu üzerinden rant devşirir olmuştur. Kızlarına nikâh karşılığında bedel biçer olmuşlar. Başlık paraları, süt hakkı, altınlar ev vb. Bunu yapanlara tavsiyem Hz. Peygamberin ilk evliliğine dönüp baksınlar oda bir nikâhtı, hem de İslâm dini ortada yok iken cahiliye döneminde yapılmış bir nikâh.
Peki, anne ve babalarımız bunu yaptı da, kızlarımız ne yaptı, diye sorsak ne çıkıyor karşımıza? Kızlarımız ve erkeklerimiz evlilikte en temel görevleri, eşlerinin cinsel isteklerini yerine getirmek iken bakın ne olmuş. Asıl amaçlarını çoktan unutmuş, mal kavgası, çıkar ve menfaat mücadelesine düşmüş ve bütün bunlarsın sonucunda çoktan asıl amaç ortadan kalkmıştır. Eşinin meşru isteklerini bile menfaat sahasına dönüştürmüş. Eşinin evlilikten elde ettiği en temel beklentileri (cinsel beklentileri) bile artık pazarlık konusu olmuş, menfaat elde etme alanına dönüşmüş. Evlilik yaparken bunların bu işin yani evliliğin temeli olduğunu, nikâhı bunlara koşulsuz evet demek için yapıyorsak ve evlilik Allah’ın emri idiyse, karşılığını eşinizden değil Allah’tan beklemeniz gerekmez mi? Bunu ibadet bilinciyle yapıyorsak neden namaz, oruç, vb. ibadetlerin karşılığını Allah’tan bekliyoruz da bunun karşılığını eşimizden bekliyoruz? Oysa Allah onun için yapılanlara 1’e 10 vereceğini vaat ediyor, (En’am Sûresi 160 Ayet) hangi akılla ticaretimizi ucuza yapıyoruz? Peki, bunları söyleyen Müslüman olduklarını iddia ediyorlar, Allah’ın kitabı ve Resulün sünneti önümüz de duruyor, bu durumlardan hiç bahsetmiyor. Yoksa sizlere yeni bir vahiy gelmiş de biz mi bilmiyoruz?
Bütün bunlar ele alındığında, toplumumuzda yeni kavramlar türemeye başlıyor. Nikâhlı diğer adıyla “evli bakarlar”. İnsanımız “adım evli olsun gerisi teferruat” diyor, çünkü evliliğin bedeli var bunu ödemek istemiyor. Çevrenizde duymuşsunuzdur “evliyim ama müsaittim” diyenleri. Nasıl oluyor hem evli hem müsait, galiba işlerini bitirmiş, eh artık keyfime bakma zamanı öylemi!? Kabul etsek de etmesek de toplumumuzda evli ama bekâr yaşayan yığınlar var. Bunların sebeplerini iyi analiz edip çözümler getirmek zorundayız. Allah’ın dinine tabi olanların böyle bir lüksleri olamaz ya gerçekten evlidirler veya değildirler. Nikâhı kendilerine kalkan veya keyfinin oyuncağı yapma hakkı hiç kimsede yoktur.
Evliliğin gereklerini yapmıyorsan yapman gereken boşanma hukukunu işletmen, karşındakine zulüm etmemendir. Buda yine gelip ailelere dayanıyor, anne-babalara çocuklarımızın dünya hayatında zengin olmalarını düşündüğümüz kadar bu taraflarını da düşünsek bunlar olmayacak. Evliliğin mahiyetini kızlarımıza ve erkek çocuklarımıza öğretsek, karşımızda bu manzara olmayacak. Fransa’ya, İsviçre’ye gâvur diyen Müslüman kızımız, boşanma hukuku olunca “ben medeni hukuka bakarım, hakkımı söke söke alırım” diyor. Evlenirken Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile başlıyor, boşanırken “Allah ne diyor” kimse bakmıyor, medeni hukuk diye bitiyor. Yeni evlilik modelleri çıkıyor karşımıza kızlarımız zengin bir erkek bulup evlenmek istiyor, tek kriter var; zengin olması, neden mi? Çünkü zaten birkaç yıl sonra boşanacak, ondan aldığı mal onu ömür boyu yaşatacak. Anlaşmalı evlilikler, buna benzer birçok evlilik türü türemeye başladı. Yeni evliliklere çarpıcı bir örnek; sokaklarda, parklarda evlilik olur mu demeyin artık evlerde aile bireyleriyle bir aradayken ayıp olan hatta mahrem olan yatak odaları sokaklara, parklara kuruluyor. Bunu yapanları çevirin sorun herkesten çok Müslüman olduğunu söyleyecek. Bunu yapan bizim insanlarımız. Peki, bu helâl mi? Aman kim takar helâli, haramı. Ben bu dünyada keyfime bakarım anlayışı. Müdahale edin, yanlış deyin, bir de üstüne dayak yersiniz.
Toplumda yozlaşma o kadar zıvanadan çıkmış ki kadın erkek aralarında pek fark kalmamış. Toplumda erkekler üzerinde öyle bir baskı kuruluyor ki artık erkekler bile kadınlaşmaya başlamış. Kızlarımız “ben evimde erkek isterim diyor, bana sahip çıksın, adam gibi erkek olsun,” diyen kadınlarımız kız gibi erkek yetiştirir olmuş. Bu, toplumu bir yerlere götürme projesi, Lût kavminin de Allah’u âlem böyle yaparak sapkınlığa düştü. Bizim toplumda da artık Lût kavmi sapkınlıkları yaygınlaşıyor. Neden mi dersiniz? Kadın ve erkekler yaradılış amacını unutunca, kendi alanını terk edince, yerini bu sapkınlıklar alıyor. Dokunulmaz kutsal kadın figürü temel ihtiyacını helal yoldan tatmin edemeyen insanları bu sapkınlıklara götürüyor. Bizim toplumda erkekleşen kadın kadınlaşan erkek karakterleri yaygınlaşmaya başladı.
Evlerimizde artık çok evlilikler var. Yadırgamayın aynen böyle! Kimi kadın telefonuyla, kimi kadın tv programlarıyla, kimi kadınımız evdeki eşyasıyla evli. Kimi kadınımız çok sevdiği komşusuyla veya evlendiği halde bir türlü ayrılamadığı anne babasıyla yani ailesiyle. Artık evlenecek genç arkadaşlar kuma oluyor. Çünkü zaten telefonuyla, sosyal medyasıyla evli, bunun üstüne evlilik yapıyor gençlerimiz. Erkeklerimiz bundan farklımı dersiniz onlarda geri kalmıyor bu durumdan. Kimi erkek telefonuyla, kimi arabasıyla, kimi parasıyla, kimi vazgeçemediği kahvehane alışkanlığıyla, kimi erkeğimiz tuttuğu takımıyla evli, eşini bunlara kuma alıyor maalesef.
Bir başka garabet çay yapmayı bile ben senin hizmetçin miyim diyerek aşağılayan kadınlarımız, çalıştıkları yerlerde patrona çay götürünce yanında kahvede ister misin diyor? Evinde hizmet etmeyi aşağılıyor iş yerinde övüyor. Kendisi hizmetçin miyim, diye tepki verdiği hizmetçiliği, kendi ev işlerine yine bir kadın hizmetçi buluveriyor. Ee nasıl oluyor bu? Kötüydü hemcinsine neden layık görüyorsun diye sorsan söyleyecek pek elle tutulur sözü yok. İşte bu mantık üretiyor “evli bekâr”ları. Bunları evinde eşine yaparken çocuklar bunları örnek alarak büyüyor. Anne babadan aileden gördüklerini evlendiğinde kendisi de harfiyen uyguluyor. İşin tuhafı bunları “ben Müslümanım, Allah’ın emir ve yasaklarına tabiyim” diyen Müslümanlar yapıyor. Buraları tedavi etmedikçe ne evli bekârlar ne evli müsaitler biter. Ne Allah’ın razı olduğu evlilikler olur, ne de boşanmaların sonu gelir.
Bu konu da söyleyecek çok şey var, bu konuya kafa yoran psikologlar, psikiyatriler, bu alanın uzamları çok şey söylüyor. Bizim insanımız okumuyor, okusa bile yapmak işine gelmiyor. “Neme lazımlık” almış başını gidiyor. Kur’an’ı kendine psikolog edinemeyen, onun koyduğu kuralları dinlemeyenin varacağı nokta buralar oluyor. Unutmayalım, insanı yoktan var eden Yaratan, yarattığı varlığı en iyi tanıyandır. O yarattığı varlığın sınırlarını en iyi bilendir. Bu yüzden onların mutlu ve huzurlu bir hayat sürmeleri için bu kuralları vaz etmiş, yarattığı varlığa insanlığa merhamet etmiş, ne yazık ki insan haddi aşarak onun ölçülerini kendi heva ve isteklerine göre değiştirmiş, kendi helakını, sonunu hazırlamıştır. Çözüm yine Kur’an da, ona teslim olmakta, onu kendi düşüncemize delil bulma malzemesi yapmaktan vazgeçip ona teslim olmadıkça, bunlar hep olacak. Okuduğunuz Kur’an da zaten bunları haber veriyor.
Birde bu konu bağlamında madalyonun öteki yüzü var. Yukarda yazdıklarımız yalnız kadın üzerinden örnekler verdik bunun birde erkek tarafı var. Bu konuları iki taraflı olarak değerlendirin çünkü bu iki taraflı bir mesele.
Birazda madalyonun öbür yüzüne bakalım, dediğimiz gibi bu çok yönlü bir sorun bunda kültürün, örfün, ailenin, inancın etki ettiği bir alan. Bunları yetişme tarzımızı belirliyor, şu hadisi böyle okumamak gerekir diye düşünüyorum; “Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hristiyan veya Mecusi yapar…” [Buhari, Tefsir, (Rum) 2; Müslim, Kader, 22]. Bu hadisi okuduğumuzda, içinde yaşadığımız toplumun insanı etkilediğini ve değiştirdiğini düşünmekte fayda var. Erkekler, toplumda her yönleriyle varlıklarını sürdürüyorlar. Yukarda yazdıklarımız kadınları ilgilendirdiği gibi tabi ki erkekleri de ilgilendiriyor. Hepimizin problemleri var, sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Erkelerimiz, dini, inandığı değerleri bilmediği için “evli bekâr” kadınlar üretiyor. Çevrenizde çok duymuşsunuzdur; kadın evli, eşi ayda yılda bir-iki defa eve uğruyor, hiç bunun hukukunu düşünülmüyor. Bu kadın neden benimle evlendi diye bakılmıyor, sanki onun istek ve arzuları yokmuş gibi vurdumduymaz bir anlayışta. Bir kadın düşünün; evli ve çocuğu var, yetmiyor bir de çalışıyor, bu kadın nasıl zaman bulsun da eşinin ve kendinin istek ve arzularını yerine getirsin. Buna bir başka örnek erkeğimiz, evleniyor, sonra yurt dışına gidiyor, kadın burada, kendisi yurtdışında çalışıyor, yılda bir-iki geliyor eşinin yanına, evliyim diye övünüyor. Bu kadının hakkı hukuku yok mu, olsa da kimsenin umurunda değil. Çünkü onun arzu ve isteklerini çoktan unutulmuş durumda. “Evli bekâr” kadınlarımız buralardan çıkıyor. Erkeğimiz şehvet olarak isteksiz veya iktidarsız ama evleniyor bunu evlendiği kızcağızdan saklıyor. Ee nasıl evlilik diye sormak gerekmez mi? Bu evliliğin, bu kızımızdan aldığı haklarını kim verecek yâda onun haklarını kim savunacak.
Yukarıda da yazdığımız gibi biz Allah’ın evlilik dediği kavramın içini kendi isteğimize göre değiştirdik. Konuyu fazla uzatmamak adına bu yazımızı tamamlamış olacağız. Amacımız bir tarafı yâda cinsiyeti kötülemek değil aksine haklarını teslim etmek, bu bozulmanın çözümünün yolunu tarif etmektir. Biz bunun çözümünün Allah’ın kitabında, resulün sünnetinde olduğunu söylüyoruz. Çözüm yaradılış amacımıza dönmektedir. Şu sözü hep söylerim; Allah, insanı iki karşı cins olarak yaratmıştır. Dişilik ve erkeklik doğuştan geliyor, buna müdahale etme gibi bir durumumuz yok. Yalnız bu iki cins kendi özelliklerini, karakterlerini sonradan ediniyorlar. Yani kadın dişi olarak doğar ama kadınlık dediğimiz kişiliği sonradan oluşur. Bu durum erkek içinde aynıdır, değişen bir şey yoktur. Biz nasıl yetişiyorsak ailemizi de öyle kuruyoruz. İnşaAllah faydalı olmuşuzdur, çözümler buralarda yatıyor. Bu yazımızı samimi bir dil kullanarak yazdık, okuyan herkes kendinden bir şeyleri bulmasını düşünerek yazdık. Şu gerçeği her zaman bileceğiz; her tercih bir vazgeçiştir. Her vazgeçiş yeni bir kabul demektir. Örneğin: Evliliği tercih ettiysek, bekârlıktan vaz geçtik demektir. Evlilikten vaz geçtiysek, boşanma hukukunu kabul ettik demektir. Hayat böyle ilerler, tercihler ve vazgeçişler üzerine kuruludur. İman etme de, dinden çıkmada böyledir. Cennetten vaz geçen, cehennemi tercih etmiş olur ortası yoktur.
Rabbim, kendini hakkıyla tanıyarak ve kendisine layık bir hayat sürmeyi, rızasına mazhar olarak ölmeyi, tüm Müslümanlara nasip etsin!