Kazım ŞENSALTIK
FEMİNİZM BİR SONUÇTUR!
Feminizm ideolojisinin bizim toplumda karşımıza gelen bir sonuç olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bir olgunun meydana gelmesinde birtakım sebepler vardır. Sebepler sonucu doğurur, sonuca ulaştıran sebepleri bilmemiz gerekmektedir. Feminizm dediğimiz olgu da bu toplumun bir gerçeği maalesef. Müslüman veya gayr-i müslim fark etmeksizin herkesin bir problemi. Biz Müslümanlar olarak en azından bu akımın oluşmasına etki eden sebepleri iyi analiz etmek zorundayız. Geçmişten günümüze yapılan yanlış uygulamaları bilmeliyiz. Eğitimi vb. ne varsa yapılan yanlışlar, onları bulup düzeltmek zorundayız. Şunu tekrar altını çizerek söylüyorum, bugün karşımıza gelen bu olgu, bir sonuçtur. Peki, biz Müslümanları da etkileyecek kadar derin olan bu olgu hangi hususlardan kaynaklandı, biraz buralara bakmak gerekmektedir.
Feminizm; bir hak arama, kadının toplumda daha özgür ve her anlamda erkekle eşit olması anlayışını savunan bir ideolojidir. Kanaatimce biz toplum olarak bu ideolojiyi ya anlamadık veya yanlış anladık. Çünkü meselenin hep şurasına takıldık kaldık: Kadın erkekle eşit olamaz, fizyolojik olarak farklı yaratılmışlardır; sözgelimi erkek güçlü kadın ise güçsüz olarak yaratılmışlardır yönüyle anladık ve anlatmaya çabaladık. Oysa konu hiçte böyle değil, biz, perdenin arkasını göremedik veya görmek istemedik. Onların eşitlik denilirken söylenmek istedikleri şey aslında şuydu: Allah’ın koymuş olduğu kadın erkek haklarına itiraz ediyoruz, miras hukukuna itiraz ediyoruz diyorlardı aslında. Geçmişimize dönüp baktığınızda karşınıza çıkan bu sonucu oluşturan ipuçlarını görmemiz söz konusudur. Aslında itiraz, Allah’ın koyduğu hukuka ediliyordu. Bunun müsebbibi yine sözüm ona kendini İslam’a nispet eden, Müslüman olduğunu söyleyen insanların kendileridir. Bu sözü söylerken çok düşündüm acaba yanlış anlaşılabilir miyim diye! Ama hakikati ortaya koymak gerekmektedir. Bizim toplumda, kabul et sekte etme sekte yaygın olarak şöyle bir uygulama vardır: Babalar, genel de kız çocuklarını evlattan saymaz, kimi anne-baba, hayattayken mallarını erkek çocuklarına devrederler. Anne-baba ölünce veraset çıkarılır, kızlar, doğal olarak babanın neyi varsa ortak olurlar. Fakat genelde erkek kardeşler kızlardan tapuları düzeltmek, üzerlerine almak için vekâlet alırlar. Bu vekâletle babadan kalan ne varsa erkek çocukların üzerine geçer. Kızlar, “zaten evlenerek gitmişlerdir, onların hakkını kocaları versin” anlayışı. Bunu yapanlar, bu toplumun kendini Müslüman olarak niteleyen insanları. Yanlış anlamayın gayr-i müslim veya laik kesime mensup insanlar değil. Sormak gerekmiyor mu sizce de; Allah’ın miras hukuku vardı, hem de bütün ayrıntılarıyla emredilen, Müslümanların uygulamakla mükellef tutulduğu, Allah’ın hukuku nerde kaldı? Eğer gerçekten Müslümansak ve Kur’an’a tabi olduğumuzu iddia ediyorsak nerede kaldı Allah’ın bizlerden istediği miras hukuku? İşte Müslüman kızlarımız, kadınlarımız feminist oluyorsa biraz da yapılan bu yanlışlara dönüp bakmamız gerekmektedir.
Yine, bu toplumda bazı kesimler tarafından uygulanan berdellerimiz vardı ve daha düne kadar uygulanmaktaydı ve belki de halen de uygulanmakta olan berdel adlı geleneğimiz! Bilmeyenler için söylemiş olalım berdel: İki ailenin, kızlarını değiş tokuş usulüyle evlendirmeleri için kullanılan bir isimlendirmedir. Yine başlık paralarımız vardı ve kızlarımızı nerdeyse bir mal gibi bedel biçip sattığımızı unuttuk galiba. Hatta “süt hakkı” olarak isimlendirilen ve annenin kızına bebekken verdiği sütün karşılığı olarak evlendiğinde damat beyden ücretini talep ettiği uygulamalarımız vardı. Daha nelerimiz var, nelerimiz..! Konumuz bu olmadığı için buraya daha fazla yazmayalım. Merak edenler kendileri biraz araştırsın! İşte feminizm ideolojisinin nedenlerini merak ediyorsak dönüp buralara bakmamız gerekir diye düşünüyorum. Şunu da söylemeden geçmeyelim: Bütün bunları yapan insanlar, kız alıp verirken: “Allah’ın emri ve Peygamber’in kavli” diye söze başlıyorlar. Hatırlatmak gerekir yapılan bu uygulamaların hangisi Allah’ın emri, hangileri Peygamber’in sünnetidir diye!
Konumuza dönersek, kızlardan gönüllü olarak, babalarından kalan mirası erkek kardeşlerine devretmelerini istemek nasıl bir ahlaktır. Bu yapanların insanlık namına ve İslâmî ahlâk olarak geldikleri noktanın neresi olduğunu varın siz düşünün! Bu ve bunun gibi yanlışları çok rahat bir şekilde yapan insanımız yan tarafta da yetimlere yönelik yardım faaliyeti yapmakta ve yapılması gerektiğini söylemektedir. Peki, kızlarına bunu yapan anne ve babanın veya babaları ölünce kız kardeşlerine bu muameleleri reva gören erkek kardeşlerin; yarın bu kızlarının kocaları öldüğünde ve çocukları yetim kaldığında bu insanlar yetim malı yemiş olmazlar mı dersiniz? Buradan yola çıkarak bu toplumda yetim malı yemeyen kaç tane gerçek kendisini İslâm müntesip gören Müslüman bulursunuz, oturun kendiniz hesaplayın! Bütün bunları düşündüğünüz de bu şekilde hareket eden bir kimsenin yetime yardım faaliyeti yapması riyakârlık değil de nedir? Bunu sadece bir örnek olsun diye yazdım. Bence Feminizmin nedenlerini buralarda aramak gerekmiyor diye düşünüyorum. Namaz, oruç, hac; bunlar ibadet ve Allah emretmiş güzel, ya yukarda yazdığımız miras hukukunu kim emretti ki, onu uygulamayı ibadet saymıyoruz? Eğer ibadet saymıyorsak: “Siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz. Sizden bunu yapanların cezası dünyada rezillik ve ahirette de elim bir azaptır.” (Bakara, 85)” ayetinin hükmünün muhatabı olmaz mıyız?
Özgürlük dedik, hak arama dedik, temel ayakları bunlar. Eşitlik üzerine bina edilen bir ideoloji peki gerçekten böyle mi? Söz gelimi bu ideolojinin mensupları tarafından kadının evinde eşine çay yapması kölelik olarak görülürken iş yerinde patronuna kahve yapması ise asla bu şekilde değerlendirilmemektedir. Buraları iyi okumalıyız! Bu ideoloji masum bir anlayışa hizmet etmemekte aksine bir projeye hizmet ediyor. Şahsi kanaatim okur ki İslam’da, kadın, özel bir konuma sahiptir, dokunulmaz ve koruma altındadır. Allah onu, kıyafetiyle/örtüsüyle toplumda farklı ve özel bir konuma koymuş, bekçiliğini de erkeklere vermiştir. Her kadının, aslında özel koruması var desek yanlış söylemiş olamayız. Bakın bugün devlet koruma adı altında kadına şiddet uygulanmasın diye bir koruma veriyor. Bunu Allah zaten vermiştir, uygulamasını bilen olursa tabi. Dediğim gibi bu bir proje ve bu projeyi İslâm düşmanları kendilerini Müslüman olarak addeden inanları kullanarak hayata geçiriyorlar. İslâm’a göre dokunulmaz bir konuda olan kadını dışarı çıkarıp topluma cinsel bir obje olarak sunma projesidir. “Evinden çık, iş hayatına atıl ve ekonomik özgürlüğüne dolayısıyla da kendi özgürlüğüne kavuş” sloganıyla bunu yapmaktadırlar. Ben bunun adını şöyle koyuyorum: “Erişilebilir kadın ol, özgür olan sensin”. Yanlış anlamayın, “erişilen” derken hemcinslerinin eriştiği değil, erkeklerin rahatlıkla eriştiği kadın ol, özgür ol, hikâye bu. Bunu bu toplumun sözüm ona Müslümanları maalesef okuyamadı ve bu tuzağa kolay düştüler. Bugün sözüm ona o Müslümanların evlerinde feminist ama namazlı, örtülü, kadınlar ve kızlar var. İster kabul edin ister etmeyin hakikat bu. Bu toplum olarak bizim dini anlama konusunda sınıfta kaldığımızı da gösteren bir gösterge aslında. Çünkü biz dini, ibadetler/ritüeller dini olarak anladık ve gelecek nesillerimize böyle aktardık. İşin daha vahim olan tarafı ise bazı Müslüman hocalar(!) liderler(!) bu akımın etkisinde kalmış, propagandasını yapıyorlar. Bu durumun ya farkında değiller veya “yapacak bir şey yok, uydum konjonktüre” diyorlar.
Biz bütün bunların sebeplerinin Allah’ın insanlık için seçtiği dinin insanlar tarafından anlayarak okunmamasından ve tatbik edilmemesinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Maalesef toplum olarak biz dinin kutsal kitabını sadece okuduk geçtik, onu okuyarak sevap almak için ona yöneldik. Eğer okuduğumuzu düşünüp hayatımıza aktarsaydık bugün karşımızda çok farklı bir manzara olacaktı. Dini, nesillerimize ibadetler rütüeli olarak değil bir hayat ve toplum nizamı olarak anlatsaydık ve anlattıklarımızı önce Müslümanlar olarak bizler yaşasaydık, bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Dini kendi menfaatlerimize yontmayı bırakıp “Allah ne diyor” kısmına odaklansaydık emin olun bu toplum bambaşka yerde olurdu. Müslümanlar kendi evlerinde, ailelerinde, yukarda yazdığım örnekte olduğu gibi Allah’ın dinini hâkim kılıp uygulasaydı bugün toplum, biz Müslümanları örnek ve umut olarak görürdü. Yine oluşturulan tüm cemaatlerde, derneklerde, vakıflarda eğer Allah’ın toplum için koyduğu ölçüleri temel alsaydı, bunun topluma yönelik bir etkisi olurdu ve manzara şu anki gibi olmazdı. Olsa bile buralarda Allah’ın hükmü uygulanır, bazı kesimler tarafından Müslümanlar töhmet altında bırakılmaz ve bu toplum Müslümanlardan emin olur ve yarınlar için onlardan umut bekliyor olurdu. Eğer bu toplumda kendilerini İslâm’a nispet eden Müslümanları ölçüyü Allah’ın ölçüleri olarak koysaydı ne feminizm ne başka izimler kök salabilirdi bu coğrafyada. Bu konuyla alakalı yukarı da yazdığım sadece bir örnektir. Siz bunu hayatın her alanına götürün ve ne büyük fecaatler yapılmış sizlerde göreceksiniz. Menfaatimize uysun diye yeri gelmiş hadis, yeri gelmiş içtihat, yeri gelmiş cumhurun ittifakı, deyip Allah’ın hukukunu nasıl görmezden gelmişiz. Birde bunları Allah rızası için yapmışız, vay ki ne vay.
Yukarda yazdığım örneği göz önünde tutalım ve konuyu Allah’ın Resûlünün yaşadığı zaman dilimine götürelim. Cahiliyede uygulanan bir örnek olmaksızın İslâmî dönemde Müslümanlar tarafından haksızlığa uğratılan ve böyle bir sebepten dolayı Allah Resûlüne gelen ve hakkının verilmediğini söyleyen bir kadın duydunuz mu veya kaynaklardan okudunuz mu? Ben duymadım, okumadım. Varda ben okumadıysam bu benim cehaletim olsun! Eğer olduysa da Hz. Peygamber eksiksiz bu kişinin hakkını teslim etmiştir, aksi düşünülemez. Çünkü o kendisine inen kitaba yani vahye tabiydi. Kitabın ölçüleri önümüzde duruyor. Hz. Ömer’e hutbede: “Allah’ın bize verdiği hakkı Ömer mi alıyor” diye itiraz eden kadını anlatır övünürüz. Hz. Ömer kadına: “Ben devlet başkanıyım, kuralları ben koyarım" mı diyor yoksa istiğfar edip kadına: “Sen hakkı söyledin “mi diyor?
"Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. (...) Ey Ehl-i Beyt Allah sizden kötülüğü gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor." (Ahzab Suresi 33.) Bu ve benzeri ayetleri okuduk ve neticede kadınları evlere koyduk. Peki, soru şu: Bu ve benzeri ayetlerde “kadınları evlere koyun, haklarını vermeyin” mi diyor Allah (a.c.), böyle mi anlıyoruz? Bazı uygulamalara bakılırsa böyle anlamışız. Dini sadece ibadet olarak görmüş, aslında dini toplumun yönetim biçimi olmaktan çıkarmışız. Bunu yapınca zaten kadını kestirmeden evine hapseder, adamdan saymayız. Kız babaları iyi düşünün, Hz. Ömer İslamlaşmadan önce kendi kızını diri diri toprağa gömdüğü söylenir. Böyle bir adam İslamlaşıyor ve neticede halife Ömer oluyor. Cuma hutbesinde söylediği yanlış olunca bir kadın kalkıyor itiraz ediyor. İyi düşünün? Daha dün en azından bazısı için ve eğer rivayette doğruysa yaşama hakkı yok dediği kadını, bugün “Allah sana doğruyu söyletti” deyip özür beyan ediyor.
Peki, kadınları evlere kapattık diyelim. Hz. Peygamberin savaş alanlarında, gazvelerinde yanında olan kadınları nereye koyacağız? Hadi “o peygamberdi, imtiyazlıydı” diyelim. Cuma hutbesinde Hz. Ömer’e itiraz eden kadını nereye koyalım, hem de Cuma namazında. Hz. Aişe annemizin Cemel savaşındaki konumunu nereye koyacağız. Dini Allah Resûlünden öğrenmiş, Kur’an’ı en iyi bilen kadını nereye koyacağız. Eğer yukarıdaki ayetteki hüküm her ne olursa oluşun “evden çıkmayın” ise Aişe annemiz bu hükmü yok mu saydı haşa. Hz. Ömer ile aramızdaki farkı merak ediyor musunuz? O Allah’ın hukukunu, her şeyin hatta kendi canının bile önünde tuttu. Biz ise Allah’ın hukukunu kendi menfaatlerimiz için bir araç haline getirdik. Kendimize menfaat sağlamak için zorda kaldığımızda Allah’ın hükmünü kaldırıp bir kenara koyduk. Bu ayet açık olarak söylüyor ki: Eski cahiliye kadınları gibi olmayın, eğer onlar gibi olacaksanız evlerinizde oturmanız daha hayırlıdır. Allah Resûlünü ve halifeler dönemini bir kenara bırakalım. Ondan sonraki dönemlerde neden neden feminizm yoktu. Böyle bir akım neden günümüze kadar Müslümanların hakim olduğu coğrafyalarda ortaya çıkmadı? Kadın konusunda Allah’ın hükmünü veya önerdiği tasavvuru Müslümanlar iyi anlamış ve bazı hatalar yapılsa da uygulamaya çalışmışlardır.
Şapkayı önümüze koyup gerçekten bir muhasebe yapmak şarttır. Cumhuriyet tarihinden bu yana bu toplumda kendilerini İslâm’a nispet eden sözüm ona Müslümanlar kadına hiç bir şey veremedi. Toplumu yetiştiren kadınlar cahil bırakıldı, yetmedi birde Allah’ın verdiği haklar, fetvalarla elinden alındı. Oysa Müslümanlar Müslüman nesilleri yetiştirecek kadınları yetiştirecek eğitim kurumları oluşturmalıydı. Onlar için okullar, iş alanları ve üniversiteler kurmalıydı. Bu ülkede İslâm’ın uygun gördüğü bir okul, bir üniversite oluşturmak imkânsız. Sistem buna asla izin vermezdi, Eyvallah! Lakin okullardan bağımsız olarak evlerden veya oluşturulan gayr-i resmi yerlerde neden kızlarımız eğitilmedi ve yetiştirilmedi? Maalesef bunu yapmayan bu toplumun insanları bugün mazlumu oynuyorlar. Örnek aldığınız Peygamber bile Mekke’de onca zorluğa rağmen Müslümanları Erkam’ın evinde eğitiyordu. Biz bu kadar mı çaresiz kaldık? Diğer tabirle, zillete razı olduk? Neslinizi siz yetiştirmeseniz, yetiştirenler evinize, ailenize feministler yetiştirir. Sizler adil mümin olamayınca sizden görece olarak daha adil olan feminizm adalet umudu olur, kadınlarınız ve kızlarınızın için.
Bugün akp’yi ayakta tutan, muhafazakâr Müslümanların kadınlarıdır desek yanlış olmaz. Bizler kadınlarımıza Allah’ın verdiği hakları veremezsek birileri çıkar göreceli de olsa onlara bazı haklar verir ve onları kendi saflarına çekerler. Bunlar, kazanım olunca kadınlar bunları kaybetmemek için gerekirse ailelerinden, çocuklarından, evliliklerinden bile vazgeçebilirler. Önümüzdeki somut bir örnek olan Feminizm ideolojisi bunun en görünen örneğidir, tabi okumasını bilen için.