Mehmet KÜLTÜR
GÜNÜMÜZÜN LÂT, UZZA VE MENATLARI
PUT-PUTPERESTLİK ve PUTLARI YIKMAK
Kur’an’da üç putun “ismi” özellikle veriliyor. Acaba neden?
Nüzul sırasına göre putların ismi ilk olarak Necm suresinde geçiyor. Yani 6 yıl boyunca putların ismi hiç geçmiyor. İlk olarak Necm suresinde üç putun ismi verilerek şöyle deniliyor:
Sonra bunların aslında ne olduğuna geçiliyor. “Onlar” deniyor , gerçekte “Sizin ve atalarınız taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir.” (Necm; 53/23) Yine “Onlar” deniyor “Zanna ve nefeslerinin arzularına tabi oluyorlar” (Necm; 53/24).
Kendi taktıkları birtakım isimler اَسْمَٓاءٌ سَمَّيْتُمُوهَٓا(esmâen semmeytumûhâ)…
Zan ve nefislerinin arzuları تَهْوَى الْاَنْفُسُۚ(tehve’l-enfüs) …
Demek ki “put” denilen şeyin insanın iç dünyasındaki kökü, heva ve hevestir ve bunlar birtakım“isimler”den başka bir şey değildir. İnsanlar o “isimlere” anlam yüklüyor ve prestij ederek onları yüceltiyorlar.
O “isimlere” dokundurmuyorlar ve etraflarında atomu parçalamaktan da zor önyargılar oluşturuyorlar. Putları kırmak aslında bu “isimleri” alaşağı etmek ve etraflarında oluşturulan önyargıları kırmak demek oluyor.
Peki, madem putlar bir takım isimlerdir, taştan tahtadan yapılmış tasvirleri de nefislerin hevasının dışa vurmuş sembolleridir, dahası Lât , Uzza ve Menat’ın tahtadan taştan yapılmış tasvir ve heykellerinin şu an yerinde yeller esmektedir, o halde bu “isimlerin” hâlâ Kur’an’da yer alıyor ve kıyamete kadar yer alacak olmasının olmasının ve bizzat “isimlerin” anılmasının sebebi ne olabilir?
Bu putlar öyle bir şey olmalı ki hâlâ yaşıyor, nefislerin hevasından kaynaklanıyor ve “isimlerinin” hâlâ bir anlam ifade ediyor olması ve tapınç nesnesi haline getirilmiş olması lazım.
Hem de ne anlam ifade ediyor!
Hem de ne tapınç!
Bakın nasıl…
- “Lât” kelimesi etimolojik olarak “ilah” kelimesinin bozulmuş hali ve “mutlak otoriteyi” ifade ediyor; El/Elot/Elat/Lat/Elohim/Allot//İlah…
Eski çağlarda Aramice/İbranice’ye kadar uzanan Arapça’nın kök dillerinde kişiyi “içeriden yöneten şey”, “mutlak itaat /otorite” kaynağı anlamında yukarıdaki kelimeler kullanılmaktaydı.
Demek ki Lât “isminin” bugünkü karşılığı, “otorite” dediğimiz şeydir.
- “Uzza” kelimesi bunu tamamlıyor. Kur’an’da kullanılan “Aziz” isminin daha değişik söylenişi. “Güç, kuvvet” anlamına geliyor: Aziz/Mu’ız/Muaz/Izzet/Muazzez…
Demek ki Uzza isminin bugünkü karşılığı da “güç, kuvvet” dediğimiz şeydir.
- Üçüncüleri olan diğer “Menat” ise yine çok tanıdık: Menna/Mamon/Money/Many/Menat/Manat…
Menat, bildiğiniz “para” demek yani.
Çarlık Rusyası’nın para birimi: “Manat”
Bugünkü Azarbaycan’ın, Türkmenistan’ın hala para birimi; “Manat”
Lât: Otorite…
Uzza: Güç…
Menat: Para…
Şimdi ayeti, yaşayan yorumu ile yeniden okuyalım:
Nefislerinin istek ve arzuları; OTORİTE, GÜÇ ve PARA arzuluyor. Bunlara ulaşmak için, üçüne de prestij ediyorlar ve gözleri başka bir şey görmüyor, put gibi tapınç nesnesi haline getiriyorlar…
OTORİTEYİ, GÜCÜ VE PARAYIkendilerinde toplamak/biriktirmek istiyorlar. Bunları elde etmek için girmedikleri kılık, atmadıkları takla kalmıyor. Bunlar için savaşıyor, vuruşuyor, kan döküp fesat çıkarıyorlar.
OTORİTE: Devlet, saltanat, taht, lider, ecdad, egemenlik, sınır, ulus…
GÜÇ: Silah, petrol, toprak, nüfus, nüfuz…
PARA: Sermaye, banka, altın, gümüş, dolar, euro…
“Yeryüzünde kan döküp fesat çıkarmak” bunlar için olmuyor mu?
Yaşadığımız çağa dikkat ediniz…
Otorite sevdasından EMPERYALİZM doğmuş.
Güç tapıncından FAŞİZM doğmuş.
Para hırsından KAPİTALİZM doğmuş.
İnsanlığın ezelî ve ebedî sorunu bu üçünden; Lât (otorite), Uzza (güç/kuvvet) ve Menat'tan (paradan) başka bir şey değil.
Kur’ân bu üçüne karşı der ki;
(Lâ ilâhe illallâh) Allah’tan başka otorite yoktur
(Lâ havle ve la guvvete illa billah) Güç ve kuvvet yalnızca Allah’a aittir
Ve üçüncüsü: (Lehu’l-Mülk) Mülk Allah’ındır !...
Şimdi bu 3 putun “isimleri”, kıyamete kadar Kur’ân’da niçin verdiği anlaşılmaktadır.
Çünkü bunlar insanlıkta ölmeyen“isim”lerdir.
Yok olup gitmiş taşlar, tahtalar değil.
Bunlar yaşayan putlar: Lât, Uzza, Menattır.
PUTLARI KIRMADAN OLMAZ!...
Tâ-Hâ Suresi 95-96. Ayetlerde olduğu gibi,önceden iman etmiş toplumların,daha sonrası putperest toplumlara dönüşmesi halinden kurtulabilmeleri için; putların,kalplerden,düşüncelerden çıkarılması,gözlerden düşürülmesi, toplum önünde küçük düşürülerek yıkılması gerçekleştirilmelidir. Tevhid esaslarının saf olarak kalplere yerleşesi,nefislerin ve toplumların düzelmesi için bu ilâhi bir şarttır!...
İbrahim (as), baltasını alıp putları kırmamış mıydı?
Muhammed (as),Beytullah’ta ve çevre kabilelerde bulunan putları hem de elleriye kırdırmamış mıydı?
Çağımızdaki putları kıramıyor isek,kalplerimizdeki putları kontrol etmeli değil miyiz?
Unutmamalıdır ki,Beytullah’taki putları kıranlar,kalplerindeki putları kıranlar idi.
Meydanları ve kalpleri dolduran bunca putu temizlemeye benim gücüm yetmez deme!...
ÎMAN EN BÜYÜK İMKANDIR!..
İmanın olduğu yerde her şey mümkün iken imkanın olduğu yerde eğer iman yok ise, hiçbir şey mümkün değildir.
Her Resûlun hayatında imkanların tükenip, ''BİTTİM RABBİM'' dediği bir nokta vardır.
Nuh (a.s)’ın:
''Rabbim ben mağlup oldum. Bana yardım et!'' dediği an, imkanların tükenip ‘’BİTTİM RABBİM’’ dediği andır.
Kasas 24.ayetinde, Musâ (a.s)’ın:
رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ
''Rabbim! Senden gelecek her hayra muhtacım’’ dediği an tüm imkanların tükenip ‘’BİTTİM RABBİM’’ dediği andır.''
Yusûf (a.s)’ın; kardeşleri tarafından kuyunun dibine atıldığı an ‘’BİTTİM RABBİM’’ dediği andır.
Yine Tâif dönüşünde, alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Muhammed (a.s)’ın, doğup büyüdüğü Mekke’ye müşrik olan Mu’tim b. Adiy’in kılıcının gölgesinde girmek zorunda kaldığı an ‘’BİTTİM RABBİM’’ dediği andır.
Ancak; Nûh (a.s)’ın tuğyan etmiş kavmini tufan ile helak eden şey;
Rabblik taslayan Firavun’u Kızıldeniz’in dibine gömen şey;
Yusûf (a.s)’ı kuyunun dibinden çıkarıp, Mısır’a sultan yapan şey;
Muhammed (a.s)’ı Mekke’nin fatihi yapan şey, imkanları değil; imanları idi.
Onun için,
Resûllerin ayak izlerini takip ettiğini iddia eden Müslüman Kardeşim;
SAKIN HAA, İMKANIM YOK DEME;
ZİRA, ÎMAN EN BÜYÜK İMKANDIR!..