19-06-2007 13:24

Alın size yetiştirdiğiniz `aydın nesil`

Bu yazıyı okurken, bir toplumun ne ölçüde cahilleştirildiğinin acı hikayesine tanık olacaksınız. Gülecek, fakat yer yer gülmekle kahrolmak arasında muhayyer kalacaksınız. Buyurun laik eğitim adlı mevcut `öğütüm sistemi`nin yetiştirdiği `okumuş cahiller`i hep birlikte okuyalım:

Alın size yetiştirdiğiniz `aydın nesil`

DİPLOMAT

Ahmet Turan ALKAN / Zaman Pazar

Mesleği icabı sık sık yurtdışı görevleri üstlenen bir dostumla sohbet ediyorduk; söz diplomatlarımızdan açılınca,
- Benim kalemim seninki kadar işlek değil; sana birkaç duyduğumu nakledeyim de günün birinde yazarsın, dedi.

Hadiseler gerçek hayattan alınmış olup, yer ve şahıs isimlerine güvenmemenizi önemle rica ederim.

*

Bu hikâyenin kahramanı, Suudi Arabistan’daki dış temsilciliklerimizde görevli dinî müşavirlerimizden (ataşe) birisidir. Müşavirimiz (tahminen Cidde ve Riyad’da olması gerekir) vazifesini sürdürmekte iken diz kapağında romatizmal bir rahatsızlık başlayınca doktordan rapor alarak Türkiye’ye gelir.

Henüz rapor süresi bitmeden Suudi Arabistan’daki âmiri (o da “Büyükelçi Filanca” olsun) müşavirimizi telefonla aratır ve “Başbakan Özal buraya geliyor; soracağı ve ziyaret edeceği yerlerde senin yardımına ihtiyacım var. Acele gel” diye ricada bulunur. Müşavirimiz hemen uçağa atlayarak görev yerine döner.

Turgut Özal, Suudi Arabistan’a gelir; karşılanır, resmi ziyaretler yapılır. Bizim müşavirimiz Başbakan’ın heyetindeki araba konvoyunun arka sıralarında yer almaktadır. Derken bir telsiz anonsu duyulur.

- Başbakanımız program dışı bir ziyarette bulunmaya karar verdi. Filan semtteki falanca camiide namaz kılacak. Hep birlikte oraya gidiyoruz.

Yola koyulmadan önce Büyükelçimiz, müşaviri çağırır,

- Hocam, yanımdan ayrılma; senin tecrüben büyük, bana yardımcı ol.

- Hay hay efendim, ne gibi yardım meselâ?

- Yav, ayıptır söylemesi, ben abdest namaz filan, küçükken birkaç kere başıma gelmişti; ama unutmuşum, ne yapsak ki?

- Kolayı var âmirim; ben ne yaparsam taklid ediniz, hallederiz!

Cami avlusundaki şadırvandan abdest alınır; camie girilir. Özal önde, bizimkiler geri safta namaza dururlar. Büyükelçi yan gözle mütamadiyen bizim müşaviri kesmekte ve o ne yaparsa taklid etmektedir.

Küçük ama önemli bir ayrıntı: Müşavirimizin dizindeki rahatsızlık henüz geçmediği için namazda otururken sol bacağını ileriye uzatmak zorunda kalmaktadır!

İlk rekât, iki, üç derken son rekâtın ka’desine (oturma faslı) geçilir, müşavirimiz sağına selam vererek başını çevirir, ne görsün?

Büyükelçi sol bacağını ileriye doğru uzatmış durumdadır!

- Ağlayım mı güleyim mi, diye kararsızlaşan müşavir soluna döndüğünde daha vahim ve eğlenceli bir durumla karşılaşacaktır; çünkü solundaki Elçilik personelinden oluşan beş-altı kişinin hepsi birden sol ayaklarını kıbleye doğru uzatmış vaziyettedirler!

*

Galiba Brüksel olacak.

Şehirde çalışan gurbetçi Türk işçileri, işe gitmeden sabah erken saatlerde buluştukları küçük çay ocağında dertleşmektedirler. Birisi der ki,

- Bu bizim konsolostan şikâyetçiyim arkadaş; ölümüze gelmez, dirimize gelmez; düğün yaparız yok, bayramlarda ortalıkta görünmez; elalemin diplomatlarını da görüyoruz; onlar vatandaşlarıma nasıl hizmet ederim diye dört dönüyor. Bizimki...

İçlerinden biri der ki,

- Adamın arkasından konuşmuş gibi olmayalım; belki bilmiyordur, ben randevu alırım, hep beraber gideriz, böyle böyle böyle deriz...

Karar verilir; randevu alınır; işçilerimiz en temiz elbiselerini giyip Türk temsilciliğine giderler. Konsolos bey işçilerimizi karşılar, dertlerini sorar; onlar da açarlar ağızlarını,

- Ölümüzde yoksun, dirimizde yoksun!..

Konsolos tecrübeli bir adamdır, sükûnetle dinler. “Peki” der; “en kısa zamanda geleceğim, söz!”

Aradan günler haftalar geçer. Bizimkiler meseleyi unutmuşlardır bile. O gün sabah namazını atölyeden bozma küçük mescitte kıldıktan sonra, birer bardak çay içip işlerine dağılmak üzere yine o küçük kahvede bir araya gelmiş çene çalmaktadırlar.

Derken önünde Türk bayrağı ve fors bulunan resmi bir otomobil kahvenin önünde yavaşlar. Bizimkiler merakla cama seğirtirler,

- A Konsolos bey gelmiş, hayırdır yav niye geldi acaba?

- Helâl yahu sözünün eriymiş, adamın arkasından bir sürü günahını da aldık.

Buyurlar, hoşâmediler, temennâlar arasında konsolosumuz kahveye girer. Sıradakilerle el sıkışılır, selam alınıp verilir, çaylar tazelenir,

- Ee nasılsınız çocuklar?..

- İyiyiz efendim, hele siz teşrif ettikten sonra...

- Yaa öyle, ben söz verince gelirim; işte geldim.

İçlerinden birisi cesaretini toplayarak sorar,

- İyi ama efendim bugün bayram değil seyran değil; cenazemiz de yok çok şükür, acaba niçin gelmiştiniz ki?

- Öyle olur mu çocuklar, bugün bayram değil mi; aşk olsun!

- ....?!

- E, ben de bayram namazı kılmaya geldim işte sizlerle!...

- Affedersiniz sayın Konsolosum, bizim hatırladığımıza göre bugün bayram değil ki?

- Olur mu çocuklar, bakın, bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı!..

- ...!

- Ee, hangi camiye gidiyoruz, söyleyiniz bakayım!
 

YORUMLAR
  • cüneyt   08-10-2009 16:58

    bu söylenenin doğruluğunu bilmem ama müslümanım deyip te müslümanlıktan uzak o kadar cok insan var ki hiçbirşey bilmiyor yazık günah bu insanlığa Allah(cc) hidayet nasip eder inşallah.Lütfen Allah rızası için kendimizi kendi elimizle ateşe atmayalım.selamun aleyküm

  • ogi   28-09-2009 17:32

    rabbimiz o olmasaydı alemleri yaratmazdım .buyuruyor kuranı kerimde.HANGI SUREDE YAZIYOR? EDİTÖRÜN NOTU: Değerli okuyucumuz, sözünü ettiğiniz ifade tamamen uydurmadır. Hiçbir surede yer almadığı gibi, zaten tevhid akidesine de tamamen aykırıdır.

  • mustafa   27-08-2009 11:51

    Bu yazılanların laiklikle ne alakası var anlamadım. laiklik ayrı din ayrı bi konu neden hep aynı kefeye koyuyorlar anlamam

  • zeynep   13-07-2009 12:48

    sa ıbret verıcı dusunulup akledılmelı...NE KADAR AZ DUSUNUYORSUNUZ? ZUMER 9 selam ve dua ıle..

  • yasin   03-09-2008 08:58

    yav gülme krizine tutuldum. bu ne kardeşim. ne acı . rabbimiz o olmasaydı alemleri yaratmazdım .buyuruyor kuranı kerimde hz. muhammed (a.s) için 600 yıl islam için savaşan bu ümmet bu halemi düşecekti

  • bilmeden yanlış bişi yazarsam allah (c.c)affetsin   20-08-2008 23:03

    HATALAR BUNLARDAMI ACABA YOKSA BİZDEMİ HİÇ SAĞINIZ SOLUNUZA BAKIPTA Bİ GENCE FATİHA SURESİNİ OKUMASINI BİLİYORMUSUN DİYE SORDUNUZMU İNANIN BİLMEYEN O KADAR ÇOKKİ BUNLARI BİZLERİN BULUP YARDIM ETMEMİZ GEREKMEZMİ

  • slnrft   21-03-2008 19:21

    Olay dogru yada yalan bilmem ama eger dogruysa bile isteyen kılar isteyen kılmaz,isteyen bilir isteyen bilmez.Bunun muhakemesini yapmak hiçbirimize düşmez.

  • HIYDKAL   27-12-2007 11:03

    BUNLARA YAZIKLAR OLSUN.

  • ABBAS   27-12-2007 11:02

    SİZ YAŞIYORMUSUNUZ.

  • musa   30-09-2007 14:57

    gerçekten çok güzel ve ibretlik bir hikaye ama inanıyorum ki buna bu zamanda herkez güler eğer hala böyleleri varsa allah islah etsin

  • emir mahcupkul   19-06-2007 19:11

    s.a. yasanan bu iki olayın şu an aklıma getirdikler; Rabbimin var ettigi canlilarin biyolojik yapısına mudahale edilirse hucrenin yapısı farklılaşır ve mutasyona ugrar organizma ve kanser deriz adına... bu maneviyatı bozulan, tahrib edilen kimseleri nasıl isimlendireceğim bilemiyorum ve terbiyemde buna musade etmiyor. ama aklınıza ilk hangi sıfat geliyorsa bunlar o modeldenler... malesef bozulan toplumun bozulan insan yapısıyla ve maneviyattan yoksun insan kümeleri ile karşı karşıyayız... ağlayacakmıyız gulecekmiyiz karar veremedik hadiseye. Rabbim bize yaşantısıyla örnek liderler nasip etsin...

  • emre   19-06-2007 16:16

    Bizim ulkemizde boyle ileri gelenlerden % kacı namazı biliyo ki namazı bırakın adamlar abdest nedir yeni duyuyolar. Allah yardımcımız olsun...