ŞEHADETE ŞUBAT`TA YÜRÜYENLER
Şehadet bu ümmetin tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesini aydınlatan ışıktır.
Şehadete Şubat'ta Yürüdüler
Şehadet bu ümmetin tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesini aydınlatan ışıktır. İmandan yoksun olanlar ölümü yok oluş veya belirsiz bir karanlığa açılan bir kapı olarak görürken hâlis iman sahipleri Allah yolunda şehid edilmeyi yeni ve aydınlık bir hayatın başlangıcı olarak kabul ederler. İmanî kararlılık karşısında acze düşülmesinin en önemli sebebi de budur. Şubat ayı tarihe damgasını vuran birçok hareket önderinin şehid edildiği aydır. Şubat'ta Rabblerinin çağrısına uyup sözlerine sadık kalarak şehadete yürüyenler, hayatın iman ve cihaddan ibaret olduğu gerçeğine bir kere daha tanıklık ettiler. İşte Şubat'ta kanlarıyla yeryüzüne hayat veren şehidlerimizden bir kaçı:
İmam Hasan el-Benna
Çağımızda İslam davasının en önemli öncülerinden olduğu için haklı olarak "İmam" ve "Genel Mürşid" unvanını alan Hasan el-Benna 1906'da Mısır'da doğdu. İlim ehli bir aileye mensuptu. Küçük yaşlarda İslami bilgi ve terbiyeyle donanan el-Benna dininin gereklerini yerine getirmede ve başkalarını da bu konularda teşvikte çok gayretliydi. Küçük yaşlardayken kardeşiyle birlikte "Emr-i Bi'l Maruf Cemiyeti"ni kurdu.
İslam davasını halka anlatmak ve onları bu istikamette bir araya getirmek istiyordu. Bunun için de halka inmek gerektiğini düşünüyordu. Bu düşüncesini İsmailiyye'de öğretmenlik yaptığı sıralarda yakın arkadaşlarına açarak beraber çalışmayı teklif etti. Arkadaşlarıyla beraber İslam'ı tebliğ etmek için kahvehanelere ve mahalle aralarına giderek oralarda vakit öldüren halka hoşgörüyle yaklaşıp sıcak sohbetlerle İslam'ı anlatıyorlardı. Bu yolla sayıları gittikçe artıyordu. Bu çalışmaları yanında öğretmenlik mesleğini de sürdüren el-Benna arkadaşlarıyla beraber 1929'da merkezi İsmailiyye'de olan "Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslimin)" cemaatini kurdu. Çalışmalarına büyük bir heyecanla başlayan İhvan köy köy, şehir şehir İslami davayı anlatıyordu.
Bir süre sonra el-Benna'nın öğretmenlik görevi Kahire'ye nakledildi. Dolayısıyla teşkilatın genel merkezi de Kahire'ye getirildi. Müslüman Kardeşler'in ihlâs ve samimiyetle yürüttükleri çalışmalar Kahire'de büyük ilgiyle karşılandı ve teşkilatın çemberi hızla genişledi. Teşkilatın çalışmaları sonucu Mısır'ın birçok yerinde enstitüler, okullar, hastaneler açıldı. Kahire'de İmam el-Benna'nın fikirlerini daha geniş kitleye ulaştırmasını sağlayan günlük "İhvan-ı Müslimin" adlı bir gazete yayınlanmaya başlandı. Teşkilat kısa sürede iyice genişledi ve Mısır dışında birçok Arap ülkesinde şubeleri açıldı. İslam âlemindeki en güçlü teşkilat haline geldi.
O tarihte krallıkla yönetilen Mısır'da, kral ve hükümet bu teşkilattan endişe duymaya başladı. Müslümanların İslam prensiplerine bağlanarak beraber hareket etmeleri halinde sömürgeci politikaların tıkanacağından korkan İngiltere, Fransa ve Amerika gibi emperyalist ülkeler de bu teşkilatın önüne geçilmesini istiyorlardı. Özellikle İngiltere bu teşkilatın dağıtılması için Mısır'a baskı yapmaya başladı. Sonuçta Mısır bu hareketi yasadışı ilan etti ve çalışmalarını engellemeye başladı, ama tamamen kapatamadı. Teşkilatı kapatmayı ve etkisiz hale getirmeyi başaramayan zihniyet onun liderini tasfiye etmek istedi. Ve çok geçmeden 12 Şubat 1949'da Hasan el-Benna, Kahire'de sokak ortasında vurularak şehit edildi.
Abbas Musevi
Lübnan'daki Hizbullah'ın genel sekreteriydi. Özellikle Güney Lübnan'daki siyonist işgale karşı yürütülen cihadda önemli yeri vardı. Bu hareketin liderlerinden olan Abbas Musevi Allah'ın takdiridir ki bir şehidin şehadet yıldönümü törenlerinden dönerken hanımı ve bir çocuğuyla beraber İsrail ajanları tarafından 17 Şubat 1994'te şehit edildi.
Adı Türkçe kaynaklarda genellikle "Musavi" olarak yazılmaktadır. Bunun sebebi Türkçe'de yahudilerin "musevi" olarak adlandırılmalarıdır. Dolayısıyla onlarla bir ad benzerliğinin olmaması için "Musavi" kelimesinin kullanılması tercih edilmektedir. Oysa yanlış olan yahudilerin "musevi" olarak adlandırılmalarıdır. Bu kelime "Musa çizgisinde" veya "Musa soyundan" gibi anlamlara gelir.
Şehit Abbas Musevi siyonist işgalcilere karşı verilen mücadelede bir kilometre taşı olduğundan "musevi" kelimesinin Türkçe'deki yanlış anlamından son derece uzaktı. Ama kelimenin doğru ve gerçek anlamına çok yakın biriydi. Çünkü o, Hz. Musa (a.s.) da dâhil bütün peygamberlerin ortak çizgisi olan tevhid çizgisinde mücadele eden bir mücahiddi.
Malcolm X (Malik el Şahbaz)
Amerika'nın kenar mahallelerinden birinde dünyaya gelen Malcolm X, sefalet içinde geçen çocukluğu döneminde düzenli bir eğitim alamadı. Çocukluk ve gençlik yıllarının ilk dönemlerinde serserilik, şiddet, uyuşturucu vb. kötü alışkanlıkların hepsiyle tanıştı ve bu hayatın sonucu hapse girdi. Hapis, hayatının dönüm noktasını oluşturdu. Orada Amerika'daki İslami hareket lideri Elijah Muhammed'in adamlarıyla kaldı ve onlar sayesinde İslam'la tanıştı.
Hapisten sonra ırkçı görüşlere sahip Elijah Muhammed'in hareketine katıldı ve on yıl onun yardımcılığını yaptı. Bu süre sonunda ilk gittiği haccda İslam'ın tevhidi bütünlüğü ile tanıştı ve hayatında tekrar yeni bir dönem açıldı. Çünkü Amerika'da içinde bulunduğu ırkçı hareketin aslında İslam'a ters düştüğünü fark etmiş, haccda Müslümanların siyahı, beyazı, zengini, fakiriyle oluşturduğu bütünlüğü ve kardeşliği görmüştü.
Dönüşte Elijah Muhammed'in hareketinden ayrılarak, kendisi İslam'ı öğrendiği yeni şekliyle tebliğ etmeğe başladı. Daha çok zencilere hitap ettiği için zencilerin ve ezilmiş diğer mazlumların haklarından sıkça söz ediyor, İslam'ın tevhid görüşünü vurguluyordu. Kısa sürede etrafına büyük kalabalıklar topladı. Onun bu çalışmalarından rahatsız olan FBI, 25 Şubat 1965'te bir konferansı esnasında bir zencinin eliyle onu vurdurdu. FBI cinayetle ilgisinin olmadığını bildirdiyse de, katilinin hapiste İslam'ı seçmesi sonrası yaptığı itiraf gerçeği gün yüzüne çıkardı.
İskilipli Atıf Hoca
Hayatını İslam'a ve ümmete hizmet için adamış bir ilim adamıdır. Hayatı boyunca ilimle iç içe olmuş, İslami konularda halkı aydınlatmaya çalışmıştır.
1926 sonbaharında tutuklanarak önce emniyete sonra İstiklal Mahkemesi'ne götürüldü. Suçu "Şapka devrimi"ne muhalefetti. Gerekçe ise şapka kanununun ilanından önce yazdığı bir kitapta Müslümanların şapka giymelerinin caiz olmadığını belirtmesiydi.
İstiklal Mahkemeleri'nin şaşırtıcı ve ibret verici kararlar aldığı, önce infazların yapılıp sonra mahkemelerin sonuçlandırıldığı dönemdi. Böyle bir dönemde, böyle mesnetsiz bir suçtan yargılanan Atıf hoca için savcı üç yıl kürek cezası istedi.
Savcının üç yıl kürek cezası talebine rağmen mahkemenin kararı "idam" oldu. Ve Atıf hoca 4 Şubat 1926'da idam edildi. Son sözü ise şöyleydi: "Zalim ve kâfirlerle elbette mahşer günü hesaplaşacağız."
Esad Erbili
Ondokuzuncu asrın ortalarına doğru Musul'a 50-60 km. mesafedeki Erbil'de doğan Esad Hoca, İslami konularda tahsil gördü. 1883'te, 40 yaşlarındayken İstanbul'a gelip önce Kocamustafapaşa'da sonra da Üsküdar'da irşadla meşgul olmaya başladı.
Cumhuriyetten sonra Erbil'deki mülklerini satarak Erenköy'de satın aldığı köşkte ikamet etmeye ve halkı İslami konularda bilgilendiren sohbetler yapmaya başladı.
Meşhur Menemen hadisesinden sonra suçlanan ilim adamlarının arasında o da vardı. Bu haksız ve mesnetsiz suçlamalarla idama mahkûm edildi. Ancak çok yaşlı olduğundan hüküm infaz edilmedi. Malum zihniyet sahipleri bunu telafi edebilmek için onun hastalığından yararlanarak 4 Şubat 1931'de hastanede zehirledi ve bir başka yolla infazı gerçekleştirdiler.
Metin Yüksel
17 Temmuz 1958'de Bitlis'te dünyaya gelen Metin Yüksel ilim ehli bir aileye mensuptur. 1965'te İstanbul'a gelen Metin ilmi ve sosyal yönü güçlü bir ailenin çocuğu olarak kendini çok hareketli bir ortamda buldu. İslami hareketin o ilk heyecanlı dönemlerinde hareketin merkezinde yer aldı. Genç yaşlarında MTTB çalışmalarına katıldı. 17 yaşlarındayken Fatih Akıncılar Derneği'ni kurdu. Heyecanı, enerjisi, samimiyeti ve pratik zekâsı sayesinde kısa sürede çevresinde sevilen ve tanınan biri oldu.
Bu çalışmalarından rahatsız olan muhtelif gruplar tarafından sürekli tehdit ediliyordu. Saldırıya da uğradı. Saldırı ve tehditlerden dolayı ölümü sürekli ensesinde hisseden Metin 23 Şubat 1979'da Cuma namazı sonrası şehid edildi.
Not: Bu bölümün hazırlanmasında Ahmed Varol'un "Şubat Şehidleri" başlıklı yazısından yararlanılmıştır. (İslam ve Hayat)