05-02-2008 21:11

Rapor: Gazze’nin Yavaş Ölümü

Dünyanın en kalabalık yerleşimine sahip küçük bir coğrafyasına sıkışıp kalmış 1,5 milyon insanın 900 bini mültecilerden oluştuğundan, bu durum siyasi ve sosyal çalkantılar için de uygun bir toplumsal alt yapı sağlamaktaydı.

Rapor: Gazze’nin Yavaş Ölümü

İşgal güçlerinin uyguladığı kuşatma Gazze halkını yavaş yavaş öldürüyor 

Tarihindeki ilk demokratik seçimlere sahne olduğu 2006 yılına büyük umutlarla giren Filistin için 2 yıl önceki seçimin sonuçları; istikrar yerine giderek kronikleşen bir krizin ve bugün yaşananların başlangıcı oldu.

Filistinliler, direnişte büyük fedakarlığına şahit oldukları Hamas’ı iktidara taşıyıp siyasal bir liderlik rolü verirken, düşman gördüğü bir grubun iktidara gelmesi, İsrail’i, Batılı destekçilerini ve bazı Arap ülkelerini oldukça sarsmıştı. Uzlaşma arayışı yerine, ilk andan itibaren Hamas hükümeti ile ilişkilerini kesen söz konusu taraflar, bununla yetinmeyerek hükümet yerine muhalefete açık destek vererek, Filistin toplumundaki siyasi farklılığı, bir çatlağa dönüştürme politikasını çıkarlarına daha uygun buldular. 2006 yılından itibaren iktidardaki Hamas’ı kabul etmeme politikasında ısrar eden uluslar arası aktörler, 1,5 yıl boyunca ilişkileri askıya alma, ekonomik ambargo, askeri saldırılar ve el-Fetih’in kontrolündeki Cumhurbaşkanlığı makamını ikinci bir hükümet gibi muhatap alma siyasetinden sonuç almaya çalıştılar. Dışarıdan güçlerin çift başlı bir Filistin seçeneğini pekiştirici yaklaşımları, Filistinli gruplar arasında iç savaşa varan gerilimde katalizör rolü oynadı.

Dünyanın en kalabalık yerleşimine sahip küçük bir coğrafyasına sıkışıp kalmış 1,5 milyon insanın 900 bini mültecilerden oluştuğundan, bu durum siyasi ve sosyal çalkantılar için de uygun bir toplumsal alt yapı sağlamaktaydı. Nitekim, 2007 yılı ortalarına gelindiğinde, bir yanda iç kışkırtmalar, bir yanda İsrail’in operasyonları; hedeflenen sonucu getirdi ve Gazze’de Hamas ile Fetih arasında ciddi bir iç çatışma yaşandı. Olaylarda 200’ü aşkın insan hayatını kaybederken, fiili bir durum oluşturan iktidardaki Hamas, milis güçleri eliyle, Fetih’e ait tüm silahlı birimleri tasfiye ederek Gazze’deki yönetimi tamamen kendi kontrolüne aldı. O tarihten itibaren tüm çabasını bu fiili (de facto) durumu yasal (de jure) duruma dönüştürme çabalarına yoğunlaştırdıysa da, Gazze bölgesi bu kez kapsamlı bir kuşatma ile karşılaştı. Uluslar arası camia tarafından tüm ekonomik ve siyasi baskı mekanizmaları harekete geçirildi ve Gazze için zorlu bir dönem başladı.

Gazze neresi?
 
1948 yılındaki Arap-İsrail savaşı ardından yapılan 1950 ateşkes anlaşması ile BM tarafından sınırları çizilmiş olan Gazze, 1967 yılına kadar (17 yıl) Mısır’ın kontrolünde kaldı. Ortadoğu’da sınır değişikliklerini getiren 67 savaşından sonra doğrudan İsrail işgaline giren bölge, (38 yıl sonra) 2005 yılında kısmi bağımsızlığa kavuştu.
Her ne kadar görünüşte İsrail işgali sona ermiş olsa da, fiili olarak uluslar arası sahada bu bağımsızlık tanınmadığı gibi, Gazze’nin tüm sınırları, kara suları ve hava sahası bu güne kadar İsrail’in kontrolünde olmaya devam etti.

1 milyon 500 bin nüfusun yaklaşık 900 bini 8 mülteci kampına dağılmış vaziyette yaşamakta. Bu mültecilerin sağlık, eğitim ve diğer insani ihtiyaçları BM, Uluslar arası yardım kuruluşları ve Arap ülkelerinden gönderilen yardımlarla karşılanmaktadır.

1990’larda çalışan bir havaalanı bulunuyorduysa da, 2000 yılındaki intifada sırasında İsrail’in bombardımanı ve hava sahasını kullandırmaması sebebiyle artık işletilemeyecek durumda. Denizden de İsrail kuşatması altındaki Gazze’nin dünyaya açılabileceği tek çıkış Mısır ve İsrail olmaya devam etmektedir.

Gazze potansiyel olarak İsrail’e karşı muhalefetin en güçlü ve silahlı direniş gruplarının en yoğun bulunduğu bölge olduğundan, İsrail ve destekçileri gözünde tüm sorunların da kaynağını oluşturuyor. Amerika’nın uluslar arası çapta başlattığı “terörle mücadele” söylemiyle kastettiği bölgeler arasında Gazze de bulunmaktadır.

Son Krizin Boyutları

Siyasi:

Bölgedeki krizin aslında iç içe geçmiş farklı siyasi boyutları bulunmaktadır. En geniş halkada, uluslar arası aktörlerin hesaplaşmaları yönüyle Gazze, bir yanda ABD-İsrail-Batı ekseninin bölgeye biçmek istediği role karşı çıkan Rusya-Suriye-İran ekseninin ileri hattı ve çekişme mevzisi olarak görülmektedir. Bölgesel dinamikler yönünden ise, direniş eksenli Hamas’ın siyasal projeleri ile müzakere yanlısı Fetih’in projeleri arasındaki farklılığın rekabet alanını oluşturmaktadır. Temel felsefeleri farklı olan bu iki proje (amaca direnerek veya müzakare yoluyla ulaşma), bir sonraki aşamada Siyonizmin projelerine nasıl cevap verilmesi gerektiği konusunda Filistin içindeki ideolojik çelişkilerin de temel ayrımına dönüşmüştür. İç siyasi rekabette taraflar, kendilerine yakın gördükleri uluslar arası aktörlerin desteğini alabilmek için, bölge ülkeleri ve dış güçler ile belirli bir bağımlılık ilişkisi oluşturmuşlardır. Tüm tarafların hoşnut göründüğü bu bağımlılık ilişkisi de Filistin içindeki siyasi bölünmeyi beslemektedir. Bu bölünme Gazze’nin “Hamasistan”, Batı Şeria’nın da “Fetihistan” haline dönüşmesinde temel rol oynamıştır.

 Askeri ve güvenlik:

Bu bölgeden İsrail’e atılan maksimum 10 km menzilli roketler, İsrail saldırganlığının, kuşatmasının ve ambargolarının en temel gerekçesi olarak gösterilmektedir. Filistin tarafı İsrail saldırılarına misilleme olarak bu füzeleri kullandığını söylerken, İsrail füze saldırılarına misilleme amacıyla bölgeye operasyon düzenlediğini ileri sürmekte ve bu şekilde çok sayıda Filistinli sivilin yaşamını kaybettiği saldırılar, sonuçsuz tartışmalara kurban gitmektedir. İlki 2002 yılında atılan bu roketlerin, İsrail’in elindeki nükleer silahlarla karşılaştırıldığında gerçekten bir tehdit olup olmadığı tartışması bir yana, füzelerin son 5 yıldır kullanıldığı göz önüne alınırsa, İsrail’in 38 yıllık işgal boyunca yaptığı saldırıları salt füze tehditlerine misilleme amacıyla açıklamak gerçekçi görülmemektedir.

İktidara gelmesinden itibaren kapsamlı bir ateşkes ilan etmiş ve silahlı eylemlerini askıya almış olan Hamas hükümeti, 2006 yılı başından beri İsrail içine yönelik kışkırtıcı eylemlerden özellikle kaçınmıştır. Buna rağmen İsrail, bombalama ve tutuklama operasyonlarını sürdürerek, bölgedeki gerilim siyasetini kendi güvenlik kaygılarını dünyaya ispatlamada bahane olarak kullanmıştır. Son üç yılda iki taraftan ölen sivillerin sayısı, şiddet uygulamasındaki tabloyu daha net ortaya koyacaktır:  

Hukuki

Gazze’de yaşanan problemin en temel boyutunu insan hayatına yönelik ihlalleri de kapsayan hukuki boyut oluşturmaktadır. İsrail, 1993 yılındaki Oslo anlaşması ile en geç 1999 yılında Gazze’yi de içine alan bir bağımsız Filistin devleti kurulmasını kabul ettiği halde, sonraki anlaşmaların hiçbirini uygulamamıştır. 2005 yılında çekildikten sonra da bölge üzerindeki hukuki olmayan denetimini sürdürmüş, tüm kara, deniz ve hava kontrolünü elinde tutmuştur. Bu denetim Gazze halkına yönelik her türlü keyfi uygulamaya fırsat verirken, Ekim 2007 tarihinden itibaren bölgenin “Düşman bölge” ilan edilmesi, saldırılarını meşrulaştıran kendinden menkul bir hukuki zemin oluşturmuştur. Öyle ki, İsrail yüksek mahkemesi Gazze’ye yönelik yaptırımların yasallığını onaylayarak, farklı bir hukuk anlayışını ortaya koymuş ve askeri kaygılarla iç içe geçen hukuk algısı, kitlesel cezalandırmayı destekleyerek, dünyadaki hukuk anlayışı ile çelişkili bir örnek sergilemiştir.

Yine İsrail’in elinde her hangi bir suç işlemediği halde “idari tutuklu” sıfatıyla bine yakın insanı hapiste tutulmasında, hiçbir şiddet eylemine karışmadığı halde, pazarlık unsuru olarak zindana atılan ve sayıları 40’ı bulan milletvekili ve bakanların tutuklanmasında hukuk ayaklar altına alınmıştır.

Filistin Parlamentosunun çalışmasının önlenmesi, Gazzeli milletvekillerinin Batı Şeria’nın Ramallah kentindeki meclis binasına gitmelerine izin verilmemesi, İsrail’in Filistin’deki demokratik süreci baltalamak için yaptığı hukuk dışılık ne derece ileri boyutlara gidebildiğini göstermiştir. Güvenlik bahanesi, tüm hukuki hakların görmezden gelinmesine gerekçe oluştururken, salt güvenlik penceresinden bakıp, bu bahaneyle yapılan saldırılarda Filistin’de hayatını kaybeden sivillerin sayısının son 3 yılda 4 kat arttığını görmezden gelmek hiçbir şekilde rasyonelleştirilemez.

 Ekonomik

Gazze’deki temel problem noktalarından birini, ekonomik cezalandırma oluşturmaktadır. Hamas’ın iktidara geldiği 2006 yılı başından beri kademeli olarak sıkılaştırılan ekonomik ambargo 2007 yılı Haziran ayından itibaren intikam siyasetine dönüştürülmüştür. Temel geçim kaynağı tarım, küçük imalat ve balıkçılığa dayalı olan Gazze’de, sistemli bir fakirleştirme siyaseti ile bugün 10 yıl önceki üretimin yarısı dahi yapılamamaktadır. Her yıl 1,5 milyar dolar zarar eden Filistin ekonomisinin halka maliyeti yılda kişi başına milli gelirin Gazze’de 385$’a düşmesi şeklinde sonuçlanmıştır. Bu ise açlık sorununun yaşandığı Somali’deki kişi başı gelirin yarısına denk gelmektedir. Yaklaşık 180 bin memur ile 210 bin işçi ve serbest meslek sahibinin yüzde 80’i işsiz kaldığından, halkın alım gücü düşmüş, fiyatlar artarken, bölgeye mal girişi azaltılmıştır. Yine İsrail içine çalışmaya giden 21 bin işçinin işine 2005 yılında son verilmişti. Bundan kaynaklanan ekonomik kayıp 1 milyar$’ı aşmıştır.

Görünmeyen kayıplarda ise, ilaç ve gübre girişinin kısıtlanması sebebiyle tarlalardaki verim yüzde 40 düşmüş, yetiştirilen ürünlerin bölge dışına çıkışı kısıtlandığından ihracat geliri yüzde 80 azalmıştır. Örneğin Gazze’nin en önemli gelir kaynağı durumundaki çilek  ihracatının sadece 15’te birine ihracat imkanı verilmiştir. Gelirin azalmasına paralel olarak pahalılaşan gıda maddeleri, bölgede ciddi bir beslenme sorunu ve hastalık riski ortaya koyarken, olması gereken kilonun altındaki çocuk sayısı yüzde 60 oranında artmıştır. Temel ekonomik göstergelerin kötüleşmesi, Gazzelileri dış yardımlara bağımlı hale getirirken, gıda güvenliğini siyasal algılar ve dış baskılar karşısında daha kırılgan yapmıştır.

Mısır sınırının aşılarak kitleler halinde Mısır tarafına geçip birkaç aylık gıda stoklanmasına göz yumulması, komadaki hastaya ağrı kesici vermek gibidir. Çünkü Gazze halkının ekonomik anlamdaki sorunu, kısa vadede gıda sıkıntısı çekmesi değil, aksine etkisi onlarca yıl sürecek bir fakirleştirme ve insani kalkınmışlık seviyesinin düşüklüğü meselesidir.

Geçişler ve Kontrol

Kuşatma ve baskı altındaki Gazze’nin dışarıyla bağlantısını sağlayan 5 sınır kapısı bulunmaktadır. Mısır sınırındaki Refah kapısı Gazze’nin en önemli geçiş noktasıdır. Bu kapıdan sadece yayaların geçişine ve belli oranda ihracata izin veriliyor. İthalat yapılması mümkün değil. Mısır’dan gelen ticari ürünler Kerem Şalom sınır kapısından; İsrail’den gelenler ise, Karni ve Sufa kapılarından girmektedir. Son iki kapı Hamas’ın kontrolünden beri, İsrail’ce hemen hiç açılmadı. Kuzeydeki Erez sınır geçişi de, İsrail’den transit geçişler için sadece hastalara izin vermektedir. Bu şekilde tamamen kuşatılmış durumdaki Gazze’nin ekonomik araçlara ulaşımı, siyasi manevra kabiliyeti, uluslar arası çevrelerle bağlantısı, ve onun lehine olabilecek tüm yaşamsal bağlantıları İsrail ve Mısır’ın günübirlik kararlarına bağlıdır. Bunu bir işkence politikasına dönüştüren İsrail, hasta çıkışlarında 600$ ambulans parası, güvenli görmediği kişilerin çıkışında da özel güvenlik şirketlerinin nezaretinde geçiş yaptırdığı için 1600$ çıkış parası almaktadır.

Krizin Yol Açtığı İnsani Sonuçlar

Hamas’a yönelik kuşatma, baskı ve izolasyon siyasetinin tüm Gazze halkını cezalandırmaya yönelik kitlesel bir işkenceye dönüşmesi, uzun yıllar onarılamayacak insani sonuçları getirmiştir.

Üçte ikisi mültecilerden oluşan Gazze nüfusunun kitlesel olarak cezalandırılmasındaki temel hedefler:

Gazze halkını Hamas’ı dışlamaya zorlamak

Filistin tarafının pazarlık kozlarını azaltmak

Kuşatılmışlık, baskı ve izolasyon politikaları ile İsrail’e askeri direnci kırmak.

Çok yönlü yıldırma siyaseti ile hedeflenen sonuçların elde ediliş sürecinin büyük bir insani afete dönüşmesi dünya ülkeleri tarafından makul bir yöntem olarak kabul edilmiştir.

 G eçim endeksi

Gazze’ye uygulanan abluka bölgedeki insanların yaşam standardını açlık sınırındaki ülkeler seviyesine düşürürken, kişi başı milli gelir 385$’a kadar gerilemiştir. İnsani gelişmişlik sıralamasında 177 ülke arasında (Batı Şeria+Gazze) Filistin 106. sırada bulunsa da, Gazze tek başına düşünüldüğünde listenin sonlarında açlık sınırındaki ülkelerle birlikte bulunmaktadır. Gazze’deki hanelerden yüzde 55’inin düzenli bir gelir garantisi bulunmamaktadır. Aileler ile yapılan görüşmelerde Gazze’de son 3 ayda geliri artan kesimin oranı toplumun sadece yüzde 3’lük bir dilimine denk gelmektedir. Yüzde 60’a yakın ise 1 yıl öncesine göre büyük bir gelir kaybına uğramış ve fakirleşmiştir.

 İşsizlik

Uygulanan düzenli fakirleştirme politikası sonucunda birçok sektörde insanlar işini kaybederken, 180 bin memur da maaşlarını alamadığı için işsiz duruma düşmüşlerdir. Diğer alanlarda işsiz kalan 200 bini aşkın kişi de eklendiğinde Gazze’deki 400 bini bulan işgücünün neredeyse tamamı iş yapamaz duruma düşmüştür. Bölgede işsizlik oranı yüzde 80’leri aşmış durumdadır. Sektörler itibariyle son bir yılda işlerini kaybeden insan sayısı şöyledir:

Enerji

Tamamen ekonomik ve teknik bir mesele olması gereken enerji konusu, Gazze özelinde siyasi bir silah ve insan hakları ihlaline dönüşmüştür. Gazze bölgesi normal zamanda 187 megawatt elektrik kullanmaktadır. Bunun yüzde 64’ü İsrail’den, yüzde 9’unu da Mısır’dan, kalan yüzde 27’lik kısım Gazze’deki elektrik santralinden sağlanıyordu. Bu santralin yakıtı da zorunlu olarak İsrail’den ithal edilmekte idi. Hamas iktidarından sonra kademeli olarak enerji alt yapısını tahrip eden İsrail, verdiği elektriği azaltırken, 2006 yazında yaptığı operasyonla Gazze’deki santralin bir bölümünü işlemez hale getirdi. O tarihten beri sürekli düşük kapasite çalışan santralin, 2007 Ekim ayından sonraki dönemde ise kısılan yakıt sebebiyle küçük bir bölümü işleyebildi. Nihayet 20 Ocaktan sonra da bölge karanlığa büründü. Jeneratörlerle idare eden hastanelerdeki tıbbi cihazlar, içme suyu ve kanalizasyon şebekelerindeki pompalar, ekmek fırınları, yakıt yokluğundan durunca Gazze’deki yaşam da bir anda durdu. Uluslar arası baskılar ardından yeniden yakıt girişi başladıysa da, gelinen aşamada Gazze bölgesi ihtiyaç duyduğu elektrik enerjisinin sadece beşte birini kullanmaktadır ve artık Gazze’de günlük yaşam bir anlamda İsrail kabinesinin vereceği kararlara daha da bağımlı hale getirilmiştir.

 Sağlık

 Enerjinin yokluğu başlarda günlük hayatı zorlaştıran etkiler yapsa da,  sonraki haftalarda bunun sağlık alanındaki yıkıcı etkileri insan hayatına çok pahalıya mal olmuş ve az 80 kişi hayatını kaybetmiştir. Elektrik kesintisi sırasında hastanelerdeki makinalara bağımlı yüzlerce hasta ölümle yüz yüze gelirken, küçük kliniklerdeki operasyonlar tamamen durmuştur. Şu an sadece büyük hastanelerde hizmet verilebilmektedir. Mısır ile olan duvarın yıkılıp sınırdan içeriye yapılan yakıt ve ilaç yığınağı, birkaç aylık bir rahatlama getirse de, orta ve uzun vadede, halen ciddi bir risk devam etmektedir.

Bölgeye ilaç girişinde uygulanan geçmişteki keyfi kısıntılar, en az 250 çeşit temel ilacın bulunmasını önlemektedir. Bunlardan 100’e yakın temel ilacın eczanelerdeki mevcudu tükenmek üzere iken, 130 çeşidinde birkaç aylık stok bulunmaktadır. Birçok operasyon, gerekli tıbbi malzeme ve ilaçların eksikliği sebebiyle ya erteleniyor ya da, hayati tehlike oluşturmadıkça yapılmıyor. Yine hastaların ulaşımına çıkarılan engellemeler, birçok hastanın hayatını riske atmaktadır. Özellikle İsrail üzerinden Ürdün’e çıkması gereken hastalar oldukça uzun bekleme süreleri ve keyfi ücretlerle yılgınlık siyasetine kurban edilmektedir.

Son 2 yıldır uygulanan ilaç ambargosu, tıpkı 15 yıl önce Irak’a uygulanan uluslar arası yaptırımları andırmaktadır. Bu yaptırımlarda 12 yılda bir milyondan fazla insan doğrudan yada dolaylı olarak ambargo sebebiyle hayatını kaybetmiş, tedavi edilebilir birçok hastalık özellikle Iraklı binlerce çocuğun ölümüne neden olmuştu. Şu an için yakın tehditler ortadan kalkmış olmakla birlikte, Gazze’deki ambargonun da uzun vadede benzer ölümleri getirmesi kuvvetle muhtemel görülmektedir.

Sonuç

Gelinen aşamada Gazze uluslar arası hukuka aykırı olarak açlık ve yoksun bırakma yoluyla sivillerin bir savaş aracı olarak kullanımına sahne olmaktadır. Bunun yanı sıra yoksullaştırmanın bir siyasi silaha dönüştürülmesi, insani kayıpları ve ekonomik çöküşü hızlandırmaktadır. Gerek bölgedeki İHH ekiplerinin gerekse Filistinli yetkililerin verdiği bilgiler, Gazze’de hayatın insan onuruna yakışır bir şekilde devam edebilmesi için gıda ve ilaç konusunda halen dış dünyadan desteğe ihtiyacın sürdüğünü göstermektedir. Bu; bir yanıyla bölgede doğrudan yada dolaylı işgalin tamamen sona erdirilmesini gerektirdiği gibi, bunun gerçekleşmesi için tüm dünyadaki sivil yapıların Gazze halkıyla dayanışma çabaları çerçevesinde İsrail’e baskı yapılması talebiyle kendi hükümetleri nezdinde girişimlerinin de önemini ortaya koymaktadır.

Bölgede kısa, orta ve uzun vadede gereken adımlar atılmadığı sürece, Gazze’deki insani durum daha büyük kayıplara neden olacaktır. Bu çerçevede

Kısa Vadede:

Bölgedeki insanların gıda güvenliği garanti altına alınmalı,

Gazze’ye yardımlar sistemli biçimde arttırılmalı.

Yardımları ulaşımı için siyasi ve askeri engeller kaldırılmalı.

Gazze’den giriş çıkışların keyfi engeller kaldırılmalı.

Gazze’ye uygulanan ekonomik ve siyasi ambargo derhal kaldırılmalı.

İsrail saldırılarının durması için, İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler’de İslam ülkeleri blok halinde hareket etme konusunda prensip kararı almalı.

Orta Vadede

Gazze’de insanların iş imkanına kavuşmaları sağlanmalı. Bunun için, Gazze’deki iş gücünün eski iş olanaklarına kavuşmaları için İsrail engelleri sona erdirilmeli.

Filistin ürünlerinin bölge dışına çıkışı uluslar arası güvence altına alınmalı, dış ülkeler Filistin ürünleri ithal etme konusunda belirli teşvik kotaları oluşturmalı.

Filistin’in enerji ihtiyacı konusunda İsrail’e bağımlılığını sona erdirecek yatırımlar teşvik edilmeli, bunların korunması için uluslar arası bir mekanizma kurulmalı.

Erez bölgesinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği öncülüğünde yapılan sanayi bölgesinin güvenli biçimde işlemesi yeniden gündeme getirilmeli.

Gazzeli öğrencilerin okullarına devam edebilmeleri ve ekonomik işgücünün yetişmesi için okul harçlığı kampanyaları çerçevesinde her öğrencinin eğitim giderleri dışarıdan karşılanmalı.

Uzun Vadede

Filistin’de birlik hükümetinin kurulması için arabuluculuk yapılmalı.

Bağımsız Filistin devletinin İsrail ile eşit şartlarda yaşaması için kuruluşu hızlandırılmalı.

İsrail’in geri adım atmaması durumunda bölgedeki Filistinli memur ve işçilere iş başı yaptırılmalı, Filistin devleti kurulana kadar uluslar arası bir fon oluşturularak maaşları bu fondan ödenmeli.

Gazze’de güvenliğin garanti altına alınabilmesi ve İsrail saldırıları için caydırıcı olması amacıyla İslam ülkeleri askerlerinden oluşacak bir İslam Barış Gücü Gazze-İsrail sınırına yerleştirilmeli.

Türkiye’nin Yapabilecekleri

Yüzyıllarca bölgede barış içinde yaşama kültürünün temsilciliğini yapmış olan Türkiye, tarihi ve kültürel birikimlerinin kendisine vermiş olduğu ağabeylik rolünü oynamak üzere çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Bunun için Türkiye’nin devlet olarak yapabilecekleri:

Hamas ile Fetih’i uzlaştırmak için arabuluculuk ve bu amaçla gerekirse gizli görüşmelere ev sahipliği yapmalı.

TBMM’deki Filistin Dostluk Grubu, daha aktif çabalara teşvik edilerek, bölgeye ziyaretler, Türkiye’ye davetler ve farklı etkinliklerle Filistin sorununda yapıcı roller oynamalı.

Türkiye, devlet olarak İsrail ile arasındaki ikili işbirliği anlaşmalarından doğan ortak yükümlülüklere dayanarak Tel Aviv yönetimini diğer uluslar arası anlaşmalara uyması konusunda adımlar atmaya ikna etmeli. Gerekirse bu anlaşmaları gözden geçirme tehdidini kullanmalı.

Mağripliler Kapısı’ndaki kazıların oluşturduğu tehlikeyi yerinden tespit etmek üzere bölgeye giden uzmanlar heyetine benzer şekilde, Türkiye, Gazze’deki ekonomik, siyasi ve askeri konularda uzmanlar göndermeyi teklif etmeli.

İKÖ Genel Sekreterliği aracılığı ile acil bir uluslar arası Filistin Barış Konferansı’nı tertip etmeli. Bu konferanstan başlayarak, barış konusundaki inisiyatifi Batılı ülkelerin tekelinden kurtarmalı.

Ekonomik anlamda bölgeden Filistin mallarının ithalatını teşvik etmeli ve Türk işadamlarının Gazze’de yatırım yapmaları için TİKA aracılığı ile bir çalışma başlatılmalı.

Türk askerinin Gazze-Mısır sınırında güvenlik görevi yapabilmesi için Mısır, Filistin ve Türkiye arasında ortak bir askeri komisyon kurulmalı.

Her yıl Türkiye’ye değişik branşlarda en az 100 Filistinli öğrenci bursla okutulmak üzere getirilmeli.

Hazırlayan: Ahmet Emin Dağ / www.filistinhaber.com 

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !