26-10-2011 16:53

HAY-DER’de “Sabır Kavramı” konuşuldu

HAY-DER`in `İslami Bilinç Dersleri`nde bu hafta `Sabır Bilinci` konusu Şükrü Hüseyinoğlu’nun anlatımıyla ele alındı.

HAY-DER’de “Sabır Kavramı” konuşuldu

HAY-DER'in "İslami Bilinç  Dersleri" devam ediyor. Bilinç Dersleri’nde bu hafta "Sabır Bilinci" konusu Şükrü Hüseyinoğlu’nun anlatımıyla ele alındı.

Konuşmasına, Kur’an’ın Arapça inzal olunmuş bir kitap olmakla birlikte, Arapça kelimeleri kendi paradigması çerçevesinde yeniden inşa ederek yepyeni anlamlara kavuşturduğunu ifade ederek başlayan Hüseyinoğlu, “Bu sebeple gerek burada üzerinde duracağımız Sabır kavramı ve gerekse Kur’an’ın diğer kavramları Arapça olmanın ötesinde Kur’ancadır, tevhidcedir. Lügat anlamı itibariyle “tutmak, hapsetmek, dayanma, dayanıklılık” karşılıklarına sahip olan sabır kelimesi, Kur’an dilinde, âlemlerin Rabbi’nin ölçülerine sadakatta sabit kadem olmak, zorlukta ve kolaylıkta, yoklukta ve bollukta, sevinçte ve tasada Hududullah’tan ayrılmama azmi içerisinde bulunmak, bu konuda kararlılık göstermek anlamına gelmektedir” vurgusunu yaptı.   

Kur’an’da genellikle, musibet ve sıkıntılar karşısında, zorluk dönemleri ve özellikle savaş anlarında Allah’a dayanarak direnç gösterme karşılığı kullanılan sabır kavramının zamanla teslimiyetçilik, pısırıklık, tembellik ve her şeyi Allah’a havale edip zorluklarla mücadeleden kaçış olarak algılanmaya başlandığını kaydeden konuşmacı şöyle devam etti:

“Bu durum sadece halk arasında böyle olmakla kalmamış, bazı yazılı eserlere bile yansımıştır. Örneğin Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmış olan iki ciltlik Türkçe Sözlük’te sabır kavramı şu şekilde açıklanmaktadır; ‘Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç.’ Oysa sabrın “Acı, yoksulluk, haksızlık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini beklemek” olmadığını, Kur’an’ın sabır kelimesini, en çok savaş durumlarıyla ilgili âyetlerinde kullanmış olması bile tek başına tekzib etmeye yetmektedir. Kur’an, sabrı insanın karşılaştığı sorunlar karşısında pasifleşmesi ve bir köşeye çekilip olup bitenin sonucunu beklemesi olarak değil, hayatın zorluklarıyla mücadele ederken direnç göstermesi, dayanıklılık göstermesi şeklinde tanımlar. Yani sabır insanın mücadele alanını terk etmesi değil, mücadelede sebat etmesidir. Evet, sabır pasifize olmak, hayat ve mücadele sahnesinden çekilmek değil, mücadelede sebat etmek ve zorluklara ve nefsin ölçüsüz taleplerine göğüs germektir.”

Konuşmacı, sabır bilincinin yalnızca zorluk ve sıkıntı halleri için değil, bolluk ve sevinç hallerinde de mü’minin azığı olması gerektiğini, hatta bolluk ve sevinç hallerinde sabır imtihanının daha da zorlaştığını, zorluk durumlarında Allah’a dayanarak sabır bilinci üzere imtihanları aşan nice insanların, bolluk ve sevinç hallerinde, nimetlerle imtihan olunduğunda Allah’ın ölçüleri üzerinde sebatkâr olmayı başaramadığını kaydetti.

Şükrü Hüseyinoğlu tesbitlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiyeli Müslümanların 90’lı yılların ikinci yarısından bu yana yaşadıkları kırılmaların temelinde de, bolluk ve nimetler karşısında sabır bilinciyle hareket etmeyi başaramama sorunu olduğunu belirtmemiz gerekir. 28 Şubat sürecinde zorluklar karşısında sabır ve sebat imtihanını kazanamayanlar olduğu gibi, ardından gelen muhafazakâr demokrat politikalar döneminde de birçok Müslüman tevhidi ölçü ve ilkeler üzerinde sabredip sebat etmeyi sürdürmek yerine iktidarın politikalarına angaje olma yoluna girerek özgün İslami konumlarını terk edebilmiş, böylece sabır imtihanını kaybetmiş bulunmaktadırlar. Sabır bilinciyle,  tevhidi ölçüler üzerinde istikrarlı ve istikamet üzere olmak arasında kopmaz bir bağlantı vardır. Bugün Müslümanlar olarak bir istikrarsızlık sorunu yaşıyorsak, tevhidi bilinç üzere yetişen nesiller bir süre sonra muhafazakârlığın, demokratlığın, liberalizmin dümen suyuna kapılabiliyorsa, istikamet üzere kalmak konusunda bir sorunumuz varsa, tüm bunlar sabır bilincinin yeterinde kök salmamasından kaynaklanmaktadır. Şayet bizler, çeşitli dönemlerde yetişen öncü nesillerimizin bir süre sonra tevhidi çizgiyi terk etmesi ve sistemin çeşitli bileşenlerine angaje olması sorununu yaşıyor ve ortalama her 10 yılda bir yeniden bir öncü nesil oluşturmanın sancısını çekiyorsak, Müslümanlar olarak sabır bilincini kavramaya ve işlevselleştirmeye ciddi şekilde ihtiyacımız var demektir.”

Konuşmacı son olarak, sabır bilincinin Müslümanlar arasında gerektiği gibi yer edebilmesi için Rabbimizin Asr Sûresi’nde bildirdiği üzere Müslümanların cemaat olmaya ve birbirleriyle hakkı ve sabrı tavsiyeleşmeyi ihmal etmemeleri, Müslümanlar arasında uyarı, ikaz ve eleştirinin canlı tutulması gerektiğini vurguladı. 

Hay-Der Bilinç Dersleri'nin, önümüzdeki Pazartesi akşamı Ahmed Kalkan'ın anlatımıyla "Kurban Bilinci" konusuyla devam edeceği bildirildi.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !