İdris GÖKALP

11 Şubat 2019

HZ. PEYGAMBER'İN ÖRNEKLİĞİNDE RABBANİ EĞİTİM METODU

Hamd, biz insanoğlunu fıtrî olarak temiz ve âhsen-i takvim  yani en güzel bir biçimde yaratan Rabbimiz olan Allah’a mahsustur. Salât “Ben bir muallim olarak gönderildim” diyen, ashabı üzerinde olağanüstü bir sabırla Rabbani bir eğitim uygulayan ve bizler için en güzel örnek (usvetun hasene) olan Hz. Muhammed’e, selam da onun pak a’line, ashabına ve onun izinden giden mü’minlere olsun.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Resul (sav) vahyin yirmi üç yıllık peyderpey iniş sürecinde sürekli olarak Rabbimizin murakabesi ve koruması altında olmuştur.  Bu süreçte peygamberimizi (sav) bizzat Rab olan Allah (cc) terbiye etmiştir. Peygamberimiz (sav) de buna işaret eden bir hadisinde “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti.” buyurmuştur.

Allah Resulü (sav), bizler için üsve-i hasene yani; en ideal model, numune ve rehberdir. O’nun (sav) bu modelliği hayatın birkaç alanıyla sınırlı değil, tamamını kapsayacak bir düzeydedir. Bugün bizlerin ihtiyaç duyduğu her alanda, O’nun (sav) bereketli hayatından izler bulmak mümkündür. Bu ihtiyaçlar ister ailevi alanlarda olsun, ister toplumsal ve idari konularda olsun, ister eğitim ve öğretim alanında olsun; hangi alanda olursa olsun o nebevi miras her alanda ve konuda söz söyleme kudretine sahiptir. Ümmeti için bir muallim olan ve “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diyen Allah Resulü (sav) in Rabbani bir çok eğitim ve öğretim metodu vardır.

Bir muallim olarak gönderilen Allah resulü (sav) genel olarak tüm eğitim ve öğretim işinde, özel olarak da, gerek Darü’l-Erkam’da, gerek Suffe Mektebi’nde iki Esma-i İlahiyyenin gölgesinde hareket etmeye çalışmıştır. Bu iki Esma-i İlahiyye çok önemlidir ve bir muallimin hayatında gerektiği kadar yer almalıdır. Allah Resulü talim ve terbiye vazifelerini Allah’ın (cc) iki önemli isminin gölgesinde yerine getiriyordu. Bu isimlerden biri El-Alim, diğeri ise konumuz itibariyle daha bir önem arz eden Er-Rab’tır. Bugün eğitim sahasında başarı elde edilmeyişinin en önemli sebebi bu yüce isimlerin (Alim ve Rab) gölgesinde ya yürümemek, ya da istenilen oranda bu iki isimden istifade etmemekten kaynaklanmaktadır.

Kur’an’ın ilk ayeti olan ve bizlere okumayı emreden “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” ayetiyle birlikte toplam 965 yerde geçen Rab kavramı konumuzun daha iyi anlaşılması açısından son derece önemlidir.

Rab; terbiye eden, üstün olan, her şeye üstün gelen, ihtiyacı gideren, idaresi altına alan, kanun koyan, yönlendiren, korkutan, tayin eden, tam, kuvvetli, her şeye malik, sahip ve terbiyeci (mürebbi) anlamları taşır. Rab ismi, mutlak olarak yalnızca Allah için kullanılır. Mü’minler ise yalnız Allah’ı Rab edinirler. Onun emir ve nehiyleri karşısında sadece “işittik ve itaat ettik” diyerek imanlarını ispat ederler. Yine Allah’ı Rab edinen mü’minler, Allah karşısında ibadetle küçüklüklerini ortaya koyup, yeryüzünde haddi aşarak tağutlaşan ve zalimleşen sahte Rablere karşı asla itaat etmeyenlerdir.

Kelimenin tüm anlamlarıyla ve hakiki olarak Allah’tan başka rab yoktur. Kâmil anlamda eğitmek ve yetiştirmek de mutlak ve hakiki Rab olan Allah'a aittir. O, sadece yarattıklarından bir cins olan insanı değil; tüm evrenleri terbiye eden, olgunlaştıran, yönetendir; âlemlerin rabbidir. Terbiye, her varlığın kendi sınırları içinde tekâmül etmesi demektir. Devamlı yaratma halinde olan, yaratıp da bırakıvermeyen, onları kemâle erdiren de Rab olan Allah’tır. Her varlık, bizzat Allah tarafından terbiye edilmektedir. Bu terbiye, "eğitim" kelimesini hemen tümüyle karşılar. O yüzden “öğretim ve eğitim” kavramlarının karşılığı olarak Türkçe'de yakın zamana kadar "ta'lim ve terbiye" kullanılırdı; eski yoğunlukta olmamakla birlikte hâlâ kullanıldığı görülmektedir. İşte, eğitim karşılığı kullanılan “terbiye” kelimesi, “rab” kelimesinin türevidir.

Terbiye, rebâ kökünden türetilmiştir. Sözlükte, yükselmek, artmak, yücelmek, bir halden diğerine intikal etmek anlamlarına gelir. Kavram olarak,  kâmil ve örnek insan, yani mümin yetiştirme faaliyetidir. İslam’ın öngördüğü eğitim biçimini tanımlayanlar da Allah adına terbiye eden, öğreten anlamına gelen Rabbânî eğitim ifadesini kullanırlar. Rabbânî kişi ise, kendini Allah yoluna adayan, insanları terbiye etmeye çalışan,  ilim ve irfanı vahiyden alan, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan, onlara hikmeti öğreten, kişi anla-mındadır.  “(O hâlde) Rabbânî olun”  âyetinin de işaret ettiği gibi, eğitimcide en bariz özellik rabbânîliktir. Buna göre Rabbânîlik eğitimde âlim olma, amil olma ve muallim olma özelliklerini taşıyan temel bir kavramdır.

Rabbani eğitim/terbiye; mutlak kudret ve irade sahibi olan Allah inancına dayanır. O Rabb`dır ve mürebbîdir yani terbiye eden, eğiten ve yetiştirendir. Peygamberler, Rab Teala`dan aldıkları vahyî hakikatler doğrultusunda insanlığı eğitmek ve onlara üsve-i hasene/güzel örnek ve önder olmak için gönderilmişlerdir.

Rabbani eğitim fıtri eğitimdir, yani yaratılışa en uygun olan eğitim metodur. Bu eğitim metodunun en büyük muallimi Hz.Muhammed (sav) dir. Ashab da bu Rabbani eğitim bahçesinde yetişen nadide çiçekler mesabesindedir.

Rabbani eğitim Allah’ın adıyla başlar; Allah’ın sıfat ve fiillerini konu alır; vahiy merkezlidir; ondan ayrılmaz. Rabbani eğitim insanı merkeze alır. Bu eğitim, insanın yaratılışını, görevini, nereden geldiğini, nereye gideceğini, mutluluğunu esas alır; şu mesajı verir: Rabbini tanıyan kendini tanır; kendini tanıyan Rabbini tanır. Rabbani eğitim, ihsan, merhamet ve şefkat üzerine kurulmuştur. Rabbani eğitimin müfredatı Kur’an’dır. Fıtrat, ahlak, takva, islam, iman, tevhid, adalet, sadakat, emanet, şahadet, ihlâs, ihsan, ilim, salih amel gibi temel kavramlar, Rabbani eğitimin değerler dizgesini oluşturur.

Metod, belli bir konuyu açıklığa kavuşturmak ya da belli bir konu hakkında bilgi vermek amacıyla, konunun mahiyetine göre önceden tasarlanmış ‘usul’lerdir. Metod, çalışmaları düzenleyip, disiplin altına aldığı gibi aynı zamanda işe ciddiyet kazandırır ve amaca ulaşmada önemli ölçüde kolaylık sağlar. Her konunun öğretim ve tebliği metodlarla yapılabilir. Bu bakımdan tek bir metod yoktur, metodlar vardır. Rabbani Eğitiminin kendine has pek çok metodu olduğu vakıadır. Hz. Resulün sünneti ve uyguladığı metodlar, Kur’an’ın bir uygulamasıdır. Biz burada Hz. Peygamberin örnekliğinde Kur’an ve Hadislerde özellikle vurgusu yapılan metodlardan bahsedeceğiz.

1-Hz. Peygamberimiz tatbik ederek (uygulayarak) öğretmesi:

Bizzat göstererek öğretmek muhatabın, meseleyi kolayca anlayıp uygulayabilmesi açısından en faydalı metodlardan biridir.Hz. Muhammed'in eğitiminde bizzat göstererek ve uygulayarak öğretme belirgin şekilde görülen bir özelliktir. O öğüt vermekten çok, tatbikata önem vermiştir. Sahabei Kiram abdestin nasıl alınacağını, namazın nasıl kılınacağını, Hac amellerinin nasıl yapılacağını vb. emir ve nehiylere dair yapılacak birçok şeyi peygamberimizin fiili örnekliği ile öğrenmişlerdir. Hz. Peygamber, başkalarına dediklerini ilk önce kendi nefsinde yasamış ve her zaman dediklerinin canlı bir misali olmuştur. Onun için de her sözü, kitlelere tesir etmiş, söyledikleri hep kabul görmüş ve tatbik edilmiştir.

Yüce Allah “Andolsun ki, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır” (Ahzâb, 33/21) buyurarak, Peygamberimizin her konuda örnek alınacak bir model olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir. İşte bu sebeple, ashâb-ı kiram onun hayatını titizlikle izlemiş, ilkelerini hem kendileri için örnek almış, hem de sonraki nesillere büyük bir gayret ve özenle nakletmiştir.

Şu bir gerçek ki, örneksiz ve modelsiz bir eğitimde tam olarak başarıya ulaşmak mümkün değildir. Allah Resûlü'nün mukaddes izinden yürüyen sahabe-i kirâm ve selef-i sâlihîn de eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bizzat örnek olma usûlünü tatbik etmişlerdir. Bugün İslâm'ı insanlara tebliğ ve tâlim vazifesi olanların, “örnek olma” düstûrunu, hizmetlerinin mihveri yapmaları zarûrîdir.

2-Hz. Peygamberimizin menfaat (karşılık) beklemeden öğretmesi:

Rabbani eğitim metodlarından biri de Rabbani eğitimcilerin herhangi bir dünyevi karşılık beklemeden eğitim ve davet faaliyetlerini yapmalarıdır. Tebliğcinin inanılırlığı kadar, samimi ve güvenilir olması da önemlidir. Kendisine güvenilmeyen ve samimi olmayan bir eğitimci, ne kadar bilgili olursa olsun, muhatap üzerinde gerekli etkiyi yapmayacaktır.

Hz. Peygamberimiz (sav) İslam’ı insanlara ulaştırırken kendinden önceki nebilerin ve Resullerin izinden gitmiş ve muhataplarından her hangi bir ücret talep etmemiştir. Kur’an’ı Kerim, bir çok ayette peygamberlerin tebliğ ve davetlerine karşılık bir ücret istemediklerini ve istenilmemesi gerektiğini ifade etmektedir.

3-Hz. Peygamberimizin basitten zora doğru öğretmesi:

İnsanoğlu nasıl ki aşama aşama yaratılmışsa ona verilen eğitimde aynı şekilde olmalıdır. Cenâb-ı Hak bu hususa temasla şöyle buyurmuştur: “Biz o Kur'ân'ı kısımlara ayırarak indirdik ki insanlara onu (iyice anlayabilmeleri ve kolayca tatbik edebilmeleri için) ağır ağır okuyasın.” (el-İsrâ 17/106)

Gerçekten de Kur’an’ın inzali indirildiği toplumun kalbi ve ruhi seviyesine uygun bir seyir takip etmiştir. Kur'an'da büyük bir yer tutan geçmiş peygamberlerin ve kavimlerinin kıssaları bile, ilk zamanlarda kısa kısa bildirilmiş, toplumun tefekkür derinliği ziyâdeleştikçe bunların hacmi ve muhtevası da artırılmıştır.

Bir eğitim metodu olarak derecelendirme, kolaydan zora, basitten bileşiğe, parçadan bütüne gibi tavırlarda kendini gösterir. Burada temel amacın, nefret ettirmeme, sevdirme, zorlaştırmama kolaylaştırma olduğu ortadadır.

‘Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.( Bakara Suresi, 185 ) ayetinde ve pek çok ayette derecelendirmenin önemi vurgulanır. İçkinin üç aşamada haram edilişi, tebliğin ne şekilde yapılması gerektiğini bir metod olarak belirler.

Allah Resûlü (sav)  ashabına, ilk olarak manevî terbiyede esaslı bir umde olan imanı öğretiyordu. Sonra Kur'an'ın tâlimine ve ahkâmın tedrisine geçiyordu. Zira iman olmadan, öğrenilecek diğer bilgiler bir mâna ifade etmeyecekti. Bu konuda İbn-i Ömer (ra) da şöyle demektedir:

“Uzun bir ömür sürdüm; bizden birine Kur'an'dan önce iman nasip olurdu. Herhangi bir sûre nâzil olunca, sizin Kur'an'ı öğrendiğiniz gibi o sûredeki helal ve haramları, bilinmesi gereken hususları öğrenirdi. Sonra insanlar gördüm; onlardan birine imandan önce Kur'an veriliyor, o da Fâtiha'dan sonuna kadar onu okuyor, fakat ne emrettiğini, neleri yasakladığını ve nelerin bellenmesi gerektiğini bilmiyor. Âdi hurmayı saçar gibi onu saçıyor.” (Heysemî, I, 165) İbn-i Ömer (ra) bu serzenişiyle, ilim öğrenmede takip edilmesi gereken metoda dikkat çekmekte, buna riâyet edilmediği zaman doğacak menfî durumlara ışık tutmaktadır.

4-Hz. Peygamberimizin eğitimde itidale dikkat etmesi ve usandırmaması:

Peygamberimiz (sav) mümtaz bir muallim olarak muhâtabının hâlet-i rûhiyelerini çok iyi bildiği için ona göre muamele ederdi. İtidâli asla elden bırakmaz, onları bıktırıp usandırmamak, ilim tahsiline istek ve iştiyaklarını muhafaza için her zaman sohbet etmez, müsait oldukları zamanları kollardı. (Buhârî, İlim, 12)

Dersin içeriği ve işleniş tarzı da itidal üzere, öğrenciyi usandırmayacak, bilakis sürekli canlı tutacak tarzda olmalıdır. Ebû Seleme'nin anlattığına göre, Resûlullâh’ın (sav) ashâbı, ne îtidalden sapan ne de tembellik eden kimselerdi. Sohbet meclislerinde yeri geldiğinde şiir okur ve câhiliye devrindeki hâtıralarını anlatırlardı. (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, V, 278)

Bu usûl, ders esnâsında talebeler yorulduğunda ve zihinleri durduğunda, şiir, hikâye ve benzeri rahatlatıcı şeylerle onları ferahlatmak gerektiğini göstermektedir. Çünkü kalp ve zihin yorulduğunda, mânayı düşünüp idrak etmek zorlaşır. Dikkatler dağılır ve başka yönlere kayar.

5- Hz. Peygamberimizin sevgi ve şefkatle yaklaşması:

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir muhabbet, şefkat ve merhamet ummanıdır. Cenâb-ı Hak, Habîbi'ni takdim ettiği âyet-i kerimelerden birinde mü'minlere karşı şefkat ve merhametle dolu olduğunu şöyle beyân buyurmaktadır: “Andolsun ki size kendi içinizden öyle izzetli bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz O'na çok ağır gelir. Size çok düşkündür. Mü'minlere karşı Raûf (cidden şefkatli) ve Rahîm (son derece merhametli) dir.” (Tevbe 9/128)

Peygamberimiz insanların gönlünü sevgi  ve şefkati ile fethetmiş, onları kazanmış ve islam’ı en güzel şekilde yaşayarak etrafında kendisini seven bir cemaat oluşturmuştur. O (sav) faaliyetlerinde af, müsamaha, yumuşaklık, şefkat ve merhameti; kin, öfke ve zorbalığa tercih ederdi. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in ilahî bir lütuf sayesinde insanlara yumuşak davrandığı belirtilir; kaba ve katı kalpli olduğu takdirde çevresinden dağılıp gidecekleri uyarısında bulunulur.

6-Hz. Peygamberimizin soru sorma metodu:

Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.( Nahl Suresi, 44) ayetindeki belirleme, eğitim metodları içerisinde en çok kullanılan metoddur.  Peygamber Efendimiz Sahabeleriyle sohbet ederken, bilinçleri canlı tutmak için onlara soru sorar, Sahabelerinin düşünüş tarzlarını öğrendikten sonra sorularını kimseyi yaralamayacak şekilde cevaplandırırdı. Burada önemli bir hususa dikkat çekmek gerekiyor: Peygamber Efendimiz, soru sorarken karşısındakilerin psikolojik, sosyal ve zihinsel durumlarını da göz önünde bulundurur, soruları yerinde ve zamanında sorarak, olması muhtemel bir heyecan kırıklığını engellemeye çalışırdı.

7- Hz. Peygamberimizin tekrar metodu:

Peygamber Efendimiz, bir konunun çok iyi anlaşılabilmesi için konuyu üç defa tekrar ederdi.( El Cevzi, Za’du’l Mead, s.63 ) Bir çok eğitimcinin üzerinde önemle durduğu bu metot, bıkkınlık vermediği ölçüde bireylerin bilgi düzeylerinin gelişiminde kalıcı ve önemli bir etkiye sahiptir. Nitekim, hafızanın unutkanlığa meyilli olması dolayısıyla tekrar edilmeyen bilgilerin unutulması bu metodun geçerliliğini ortaya koymaktadır.

Kur’an’da pek çok olay tekrar edilmiş, insanların dikkatleri bu alanlara çekilmeye çalışılmıştır. (Dikkatlerin gayr-ı meşru alanlara sapması bu tekrarların artmasının başlıca etkenidir.) ‘Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?’ ayetinin otuz bir defa tekrar edilmesi, ‘Gökte ve yerde, gizli ve aşikar ne varsa O, hepsinden haberdardır.’ Ayetinin farklı surelerde sıklıkla tekrarlanması da yukarıdaki belirlemenin bir sonucudur.

8. Hz. Peygamberimizin muhatabına göre konuşması:

İnsanların bilgi, zekâ, edebî kabiliyet, kültür yönleriyle aynı seviyede olmaları düşünülemez. Yaptığı tebliğ ve irşatta başarılı olmak isteyen bir insan, konuşmalarını muhatabının bilgi ve kültür seviyesine göre ayarlamalıdır. Hz. Peygamber’in önem verdiği en mühim metotlardan biri muhataba göre harekettir. Kendisi insanların akıllarının derecesine, içtimaî seviyelerine, muhatabın içinde bulunduğu zamanın şartlarına göre hareket eder, ashabının da bu şekilde davranmasını isterdi.

Hz. Peygamber, insanlara akıllarının alabileceği ölçüde hitap ederdi. Hz. Ali, “insanlara bildikleriyle konuşun, anlayabildiklerini söyleyin. Onların (anlamadıklarından dolayı) Allah ve Resulünü yalanlamalarını ister misiniz.”(Buhari, ilim 49) demiştir. Çünkü dinleyenlerin aklının ermediği konuşmalar yanlış anlamalara sebep olur. Bu konuda Hz. Peygamber’in; Cahillere hikmetten bahsetmeyiniz.(Dârimî, Mukaddime, 34); Bir kavme akıllarının kavrayamayacağı bir söz söylemen doğru olmaz. Eğer böyle yaparsan onlardan bir kısmı için mutlaka fitne olur. (Müslim, Mukaddime, 3; Aclûnî, Kesfü’l-Hafa, I, 225); “İnsanlara akıl seviyelerine göre konuşmakla emrolundum.”; “İnsanlara derecelerine göre muamele ediniz.”(Ebu Davud, Edeb, 23; Aclûnî, age., I, 195) seklindeki sözleri oldukça dikkat çekicidir.

9-Hz. Peygamberimizin tatlı dille uyarması:

Hz. Peygamber, bir şey öğreteceği veya öğütleyeceği zaman, önce karşısındakini tatlı dille yumuşatmış, gönlünü kazanmış, sonra söyleyeceğini söylemiştir. Böylece muhatap söyleneni dinlemeye ve anlamaya hazır hâle getirildiği için konuşmaları etkili, daveti başarılı olmuştur. Bu hususla ilgili Rasulullah (s.a.s)’in hayatından birçok örnek aktarmak mümkündür. Özellikle, huzuruna gelip zina için kendisine izin vermesini isteyen gence karşı gösterdiği tavır ile mescidin kenarına idrarını yapan adamı tatlı dille uyarması hepimizin bildiği hadiselerdir.

10-Hz. Peygamberin ümit ve müjde vermesi:

İslam, iman ve ümit dinidir. İnsan, yapmayı düşündüğü şeyin iyi, güzel ve yapılabilir olduğuna inanmazsa teşebbüse geçmez. İnsanı harekete geçiren en önemli güç, inançtır. Zaten İslam'da en önemli husus, imandır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), insanlara devamlı ümit ve müjde vermiştir. İslam'ın müminlere cenneti kazandıracağını, onları cehennemden kurtaracağını ve daha önemlisi Allah'ın rahmetine kavuşturacağını anlatmıştır. En çetin dönemlerde müminlere ümit ve müjde vermiştir.

Bu anlamda peygamber efendimizin (s.a.v) hayatı incelendiğinde daha birçok eğitim metodu ile karşılaşılacaktır. O (sav), getirdiği ilkelerle, gerçekleştirdiği sevgilerle, aşıladığı kardeşlikle, hoşgörü ve yardımlaşmayla, eğitim dünyamıza kazandırdığı yöntem zenginliği ile düşünce ufkumuzu aydınlatmıştır. O, her zaman insanlığa, Müslümanlara, ailelere ve babalara örnek bir şahsiyet olmuştur. Yaşantısı, mesajları, yaklaşımları, çözümleri eğitimciler için, aileler için, babalar için apayrı güzelliklerle doludur. O, eşlerine karşı merhametli, sevecen, adil ve hoşgörülü idi. Her zaman muhataplarına değer veren, onları önemseyen, koruyan, sevgi ve ilgi gösteren bir şahsiyet idi. O aile reisliğinden tutunuz devlet başkanlığına, savaştaki komutana, komşuya, akrabaya, çobana, yol arkadaşına, tüccara, yetim ve öksüze, sağlıklıya, hastaya, zengine ve fakire, galibe ve mağluba varıncaya kadar, her kesime örnektir

Yaşamı bize rehber olan peygamberimizin, Rabbani eğitim metodları ve uyguladığı teknikler aslında birçok eğitimciye ışık tutacak niteliktedir. Biz Müslümanlara ve özellikle de Müslüman eğitimcilere düşen bu eğitim metodlarını çağa taşımak ve Allah Rasulünü en güzel örnek kabul etmektir. Ve bir Müslüman olarak başka bir örnek aramaya gerek yoktur.

Kaynakça:

1- Kavramlarla İman Esasları, A. Muhsin TOPRAK ,Buruc y.

2- Kavram Tefsiri, Ahmed KALKAN

3- Nebevi Eğitim Modeli Darül Erkam, M.Emin YILDIRIM ,Siyer y.

4- Kur’ani Hayat Dergisi: Sayı 4, 2009

5- Kur’an’da Tebliğ Ve Eğitim Psikolojisi, Mehmet ŞANVER, Pınar y.

6-Hz.Peygamber(s.a.s)’in Toplumu Islahta Tebliğ Metodu:Prof.Dr.Mehmet SOYSALDI