İki Anahtar Kavram: Din ve Millet
Millet, dinin hayata yansıma şekli, meydana getirdiği hayat tarzı, oluşturduğu kültür ve medeniyettir. Din, Allah`a izafe edilmesine karşılık millet, Hz. İbrahim`e izafe edilir ve Müslümanlara da hanif olarak İbrahim Milleti`ne tâbi olmaları emredilmiştir.
Ali Ünal / Zaman
İslâm, daha ilk günden evrensel ve kuşatıcı özelliğiyle kendini göstermiş ve 14 asırlık tarihi boyunca gayr-ı Müslimler, İslâm toplumlarında kendi dinlerine bağlı yönetimler altında yaşayan dindaşlarından bile çok daha rahat bir hayat sürmüşlerdir.
Buna karşılık, insan hak ve hürriyetlerinin şampiyonluğunu yapan modern medeniyetin merkezi Hıristiyan Batı ülkelerinde birkaç milyonluk Müslüman'ın varlığı hazmedilememekte, Yahudiler tarihlerinin en mutlu yıllarını Müslümanların idaresinde yaşamış olmalarına rağmen İsrail, hem de işgal ettiği topraklarda Filistinli Müslümanlara 60 yıldır kan kusturmaktadır. Tamamı başörtülü Müslüman annelerin evlâtlarının kurduğu, asırlarca koruduğu, Kurtuluş Savaşı'nda düşmandan kurtardığı ve bugün de teröre karşı yine çok büyük oranda başörtülü annelerin evlâtlarının savunduğu Türkiye'de bir avuç azgın azınlık, Müslüman halka âdeta hayat hakkı tanımak istememektedir. Din ve millet, hem bütün bu vâkıaları, hem de Türk kimliği, Kürt kimliği gibi etnik temelde kimlik arayışlarının mahiyetini bize açıklayabilecek iki kavramdır.
Din, Allah'a aittir; onu gönderen, Allah'tır (cc). İstisnasız bütün peygamberler, inanç, düşünce ve yaşayışta Allah'a teslimiyet esasına dayanan aynı dinle gelmişlerdir ve bu dinin adı da, Allah'a teslim olma manâsıyla İslâm'dır. Şu kadar ki, Peygamber Efendimiz'e (sas) kadar gelen peygamberler İslâm'ı, insanlığın içinde bulunduğu şartlar gereği belli zaman ve topluluklarla sınırlı olarak temsil ve tebliğ etmişler, biraz da bu sebeple kendilerinden sonra bu din, Musevîlik gibi, Hıristiyanlık gibi onu temsil ve tebliğ eden peygamberlere izafeten anılır olmuştur. Buna karşılık, Peygamber Efendimiz (sas), onu artık bütün nihaî sınırlarına taşıyarak, nihaî kuşatıcılığı ve evrenselliğiyle temsil ve tebliğ etmiş, Allah, dini O'nunla kemale erdirmiştir. Bu sebepledir ki, Peygamber Efendimiz'in temsil ettiği evrenselliği ve nihaî kuşatıcılığıyla İslâm, önceki peygamberlerin temsil ve tebliğ ettiği şekillerindeki bütün doğruları, hem de nihaî boyutlarıyla kapsamakta, onlara zamanla sızmış yanlışları ise kendinde barındırmamaktadır. O, bir saray, önceki şekilleri ise, o sarayın birer odası veya müştemilatının parçaları gibidir. Bundan dolayı, zamanla Musevîlik/Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi ayrı dinler haline gelmiş bulunan dinlere mensup insanlar her dönemde akın akın İslâm'a girerken, bir insanın İslâm'dan çıkıp da başka dinlere girmesi kolay değildir ve ender rastlanan bir hadisedir. Çünkü din adına başka dinlerde aranan doğrular İslâm'da vardır; İslâm'da olan ve her insanın ihtiyaç duyacağı pek çok doğru ise o dinlerde yoktur.
Millet, dinin hayata yansıma şekli, meydana getirdiği hayat tarzı, oluşturduğu kültür ve medeniyettir. Din, Allah'a izafe edilmesine karşılık millet, Hz. İbrahim'e izafe edilir ve Müslümanlara da hanif olarak İbrahim Milleti'ne tâbi olmaları emredilmiştir. Haniflik, Allah'a teslimiyette samimi olma ve şirkten uzak bulunma demektir ve bu, dinin özüdür. Temelde İbrahimî olmakla birlikte Musevîlik ve Hıristiyanlık, zamanla dinin bu özünden uzaklaştığı için, onların meydana getirdiği millet, İbrahim Milleti olmaktan çıkmıştır. Aynı şekilde, modern medeniyet de, üzerine oturduğu inanç, düşünce ve dünya görüşü itibarıyla Tevhid'e ve hanifliğe zıt olduğu gibi, İslâm ölçüsünde kapsayıcı olabilmesi şöyle dursun, insana, eşyaya, hayata, tarihe bakışı parçalıdır ve dolayısıyla insanlığı parçalayıcı ve kutuplaştırıcı özelliktedir. Bütün bu gerçekler dolayısıyladır ki, Tevhid temeline oturan İslâm'a ve İbrahim Milleti'ne mensup Müslümanlar, başka dinlerin, milletlerin mensuplarıyla bir arada yaşayabilirken, hem başka dinlerin, milletlerin, hem de modern medeniyetin mensupları, darlıkları, dışlayıcılıkları sebebiyle kendileri gibi düşünüp kendileri gibi inanmadıkları ve yaşamadıkları için Müslümanlardan razı olamamakta, onları hazmedememektedir. Yine bu gerçekler dolayısıyladır ki, İslâmî bütünleştiricilikten uzak kimlik arayışları ise ancak parçalayıcı fonksiyon görmüştür ve görecektir.
-
mücahit palabıyık 13-04-2009 16:42
seyfettin 12-01-2009, 19:07:08 islam ve demeokrasi her zaman bağdaşan bir yapı içerisindedir.devlet ve yapısı islamı yaşamaya her zaman uygun haldedir.islamı yaşamak için laik olmak olmamak fark etmez.önemli olan islami bir millet bir ümmet fikrine sahip olmamız yeterlidir. Ayrıyeten Seyfettin bey'in üstteki alıntı yaptığım yorumu bence gerçeği yansıtmamaktadır ve Seyfettin bey'in durumu bende, olayları ve dini iyi anlamadığı kanaatini uyandırdı. İslam ve demakrasi birbiriyle asla bağdaşamaz. Birisi (demokrasi) çoğulculuğa dayalı bir sistemdir ve çoğunluğun iradesini tanır. Birisi (İslam) genel olarak insanın iç dünyasını okşar ve artılarını ve eksilerini insanın önüne sunar, ona göre de bir yol belirler. Oysa ki çoğunluk dediğiniz kişiler insan olması hasebiyle her zaman için yanlış yapma ve fesad çıkarabilme özelliğine sahiptir. - na Hoş! Gerçi bu gün demokrasi adına yapılanlar da aslında savunucularının kendi sistem algısını ayakta tutmak için çıkarılmış bir üründür ya !- Dolayısıyla içinde iyilikleri barındırdığı gibi kötü eğilimleri de olan bir yaratılmış için tek başına sağlıklı bir düşünceye ve sağlıklı bir sonuç, üretim mekanizmasına ulaşması çok zordur. Çünkü hepimiz zaaflıyız ve bu zaaflar aklın, sağduyunun, fıtratın sesi olan bir özne tarafından dizginlenip orta kıvama getirilmezse sapması ve sapıtması kaçınılmaz olur. O halde kendimiz şöyle bir düşünelim: "Madem ki hepimiz topluma fayda sağlamak için ve insanlarımızı en güzel bir yaşantıya sahip etmek için çabalıyoruz, o halde uygulandığında toplumu çöküntüye uğratmışlığı kanıtlanmış beşeri akıl ürünü sistemleri bırakıp, uygulandığında insanın, hemde tek tek her ferdin mutluluğunu sağlayacak bir sisteme ulaşma gayreti içerisinde olmalıyız. Ve bence bunu da üstün bir ilahi güç tarafından yaratıldığımıza inanan bir toplum olarak, yaratan ve yarattıklarını da unutmadığına iman edilen yine o üstün varlığa kendimizi yakınlaştırarak başarabiliriz. O'na yakınlaşmak ise selim bir akıl ile olacak bir iştir. Oysaki gerçekleri idrak edenler ne kadar da azdır.
-
mücahit palabıyık 13-04-2009 13:55
Esselamu Aleykum. Bu gün yoldan geçen herhangi bir insana "müslümanmısın?" diye sorduğumuzda "elhamdurullah müslümanım" dediğini hepimiz biliyoruz. Mesele bence insanlarımızın din konusunda, islam konusunda yeterince bilgili olmamalarından kaynaklanıyor. Veyahutta, İslman'ın özünü savunanlara karşı bir zehir niteliği taşıyan bid'at ve hurafelerle dolu yanlış bir din anlayışının bazı hatırı sayılır ve çevreli kişiler tarafından halka kabul ettirilmesine dayalı olarak hakiki islam yeterince anlaşılamıyor. Bu gün hadis külliyatına katılan yüzlerce uydurma hadis veya mecaz niteliğinde olan ve gerçekleri dolaylı anlatma özelliği ile insanlara hizmet veren binlerce hadis mecaz olmaktan çıkıp esas gibi kabul edilince haliyle islamın özünü oluşturan -müslüman kimlik- oluşturma çabası maalesef ki -uçan kaçan- kimliklerine kendini teslim etti. Eeee halkımızda zaten bedavacı kimliğiyle ve kötü sonuçları birilerinin üzerine yüklemekle sorumluluktan kurtulacağını zanneden bir din anlayışına sahip iken sahte din anlayışlarını çıkarları uğruna tabii ki benimseyecektir. Kur'an ın anlaşılıp anlaşılamayacağı konusu ise başlıbaşına bir sorun olup çıkmıştır. Bu gün kendini Muhammedi çizgide gören çoğu topluluk Kur'an ın sadece alimler tarafından anlaşılabileceğini, hatta geçmişte bunun anlaşıldığını ve artık anlaşılması için çaba sarfedilmesinin yersiz olduğunu söylemeleri yetmiyormuş gibi bu gün kendini hakiki islama nispet edenlerin de bilinmez bir sebeple onlara benzediğini söylemek bence yersiz olmasa gerek. Her halükarda asıl kimliğini kaybetmiş, İbrahim milleti ve Muhammed ümmeti olma özelliği artık din şarlatanlarının elinde bir oyuncak gibi oynanmaya başlanmış olan bir bölgede bilinçte haliyle kaybolmuştur. İslamdan uzaklaşma -hatta kaçmak diyelim- ise bunun tabii bir sonucu olarak kaçınılmaz oldu. Sonuçta kendisini İbrahim milletinden sayan, Muhammed ümmetinden gören ve yaşadığı dini (hayat tarzını) İbrahimi din Muhammedi örneklik olarak kabul eden yığınlar önümüzde bizlere bir ibret vesikasıdır. Tüm ibretlik olaylardan ders çıkaranlara.... Son olarak aydınlatıcı yazınız ışığında şunları söylebilirim: "İbrahim milleti olabilmek için İbrahim gibi düşünmek gerekir. Bozulmamış bir kitap (Kur'an) sahibi olduğumuz bence unutulmamalıdır. İbrahim'in bizi ilgilendiren güzel örnekliğinden faydalanmak için bu kitap yeterlidir ve İslamı kaynağından doğru bir şekilde öğrenmek için gereken tüm çabalar harcanmalıdır. Öncelikle Kur'an ı doğru kişilerden ve doğru kaynaklardan yine doğru bir şekilde öğrenmek gerekir. Bazı alimlerce Arapça biliyormusun?, 36 buçuk yıl arapça, fıkıh, siyer, hadis ilmi, vs. vs. dersleri aldınmı? demek yerine, soluğunu alıp nefesini alamayan halkımıza gücü doğrultusunda Hayat Kitabı olan Kur'an ı çok ciddi bir şekilde anlama içerisine sokma çalışmaları güdülmelidir. O zaman İbrahim milleti olabilme yolunda sağlam adımlar atacağımız kanaatindeyim. Halk ise bir an önce kendi öz kimliğine kavuşabilmek ve ebedi azaptan kurtulabilmek için siz değerli yazarlarımızın ve alimlerimizin sunduklarından maksimum ölçüde yararlanarak hayatlarına çeki düzen vermeleri gerekmektedir. Gerçeklerin ne olduğunu anlamak istemeyenler yalanların içinde yalan olur. Akibetini gördüğünde ise iş işten geçmiş olur. Aydınlatıcı yazınızdan dolayı Rabbimiz sizlerden razı olsun. Yozlaşmış dünyada müslüman nefesini hissetmek gerçekten de hayat verici oluyor.
-
seyfettin 12-01-2009 19:07
islam ve demeokrasi her zaman bağdaşan bir yapı içerisindedir.devlet ve yapısı islamı yaşamaya her zaman uygun haldedir.islamı yaşamak için laik olmak olmamak fark etmez.önemli olan islami bir millet bir ümmet fikrine sahip olmamız yeterlidir.