Kadir KORKMAZ
İNSANIN GÖRMEK İSTEYECEĞİ EN BÜYÜK MU’CİZE, KENDİSİNİN YOKTAN VAROLUŞUDUR
“ALLAH, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” (Rûm, 54)
“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren ALLAH'tır. Güzel isimler O'nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O'nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr, 24)
Göklerde ve yerde bulunan her şey kayıtsız şartsız ALLAH'ındır. Bütün gerçekliğiyle ve var olan düzenleriyle O'nun mahluku, O'nun mülküdür. O'nun tasarrufu ve tedbiri altındadır. Bütün kâinatta ALLAH'ın ilminden gizli hiçbir şey düşünülemez. O hepsini bilmektedir.
Tabiatın ve kâinatın eser sahibi yüce ALLAH ve bunların içinde yarattığı en güzel eser de insandır.
Bir eserin önemini ve değerini gösteren husus ise onu icra edenin kusursuz olması ve her şeye güç yetirecek büyüklükte olmasıdır. Eser sahibi ALLAH her şeyden münezzehtir.
Yüce rabbimiz biz insanları: topraktan, sonra kuru bir çamurdan şekillendirip balçıktan yarattığını şu şekilde ifade etmektedir:
“Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım.” (Hicr, 28)
İnsanoğlunun ilk yaratılışının topraktan olduğunu ifade ettikten sonra çoğalmalarının ise bir damla sudan (meniden) yaratıldığını şu şekilde ifade etmektedir:
“ALLAH sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. ALLAH'ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, ALLAH'a kolaydır.” (Fâtır, 11)
“Sonra bu az suyu "alaka" hâline getirdik. Alakayı da "mudga" yaptık. Bu "mudga"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan ALLAH'ın şânı ne yücedir!” (Mü'minûn, 14)
“O, sizi (önce) topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra "alaka"dan yaratan, sonra sizi (ana rahminden) çocuk olarak çıkaran, sonra olgunluk çağına ulaşmanız, sonra da ihtiyarlamanız için sizi yaşatandır. İçinizden önceden ölenler de vardır. ALLAH bunları, belli bir zamana erişmeniz ve düşünüp akıl erdirmeniz için yapar.” (Mü'min-67)
İnsanoğlunun yaratılışının nasıl gerçekleştiği bu âyetlerle bizlere beyan edilmektedir.
Öncelikle topraktan yaratılışımız, bize ne anlatmaktadır?
Toprağın çamur veya balçık haline gelmesi ve kuru bir toprağı canlandıracak ve ekilen nimetlerin mahsülünü alamız için ilk gereken şey ‘su’dur.
Yaradılışımızın toprak ve su olan ikili elementten meydana gelmesi konusunu biraz daha açalım!
Toprak nimetini incelediğimizde görmekteyiz ki besin maddelerini ana kayadan kaynaklanan mineral elementler oluşturmaktadır. Katı olan yerkabuğunun % 98’ini 8 element oluşturur.
Sırasıyla oksijen, silisyum, alüminyum, demir, kalsiyum, sodyum, potasyum ve magnezyum'dur.
İnsanlar çıplak ayaklarıyla toprağa bastığında bu durum damar duvarlarını rahatlatarak genişlemesini sağlar ve bu sayede insandaki kan akışı normal seviyelere ulaşmış olur. Bu durum tıbben de kanıtlanmıştır.
Peki biz bu bilgiyi neden paylaştık?
İnsanın metabolizmasıyla, toprağın metabolizması aynıdır. Bu özelliklere ve değerleri taşıma noktasında insan vücudunda toprakta olan elementlerin birçoğu mevcuttur.
Bu benzerliği örnekleyecek olursak:
Geçmiş dönemlerde kılıç veya kesici aletlerle yapılan savaşlarda, insanlar derin yaralarında ilk uyguladıkları işlem; toprağı çamur haline getirip, kanayan bölgeye baskı uyguladıklarını ve bu sayede de kanı tamamen durdurmaya çalıştıklarını görmekteyiz.
Evet! İnsan mu’cize arar ve sorar, aslında insanın kendisi en büyük mu’cizedir.
Şimdi de ALLAH'ın insanı sudan ( sperm'den ) yaratması, mu’cizesini inceleyelim, inşaALLAH !
Günümüzde sağlıklı bir erkekte milimetrede 15 ila 200 milyon arasında sperm bulunduğu tıbben kanıtlanmıştır.
Rabbimizin alakadan yarattık demesini ise şöyle ifade edebiliriz:
Bir spermin döllenmiş dişi yumurtada bir hafta zarfında oluşan hücre topluluğunun rahime asılıp gömülmüş şeklidir. Bu durum bir erkekte 200 milyona kadar bulunan sperminden bir veya daha fazlası ile gerçekleşir.
Aynı yumurta ikizlerinde tek sperm, ayrı yumurta ikizleri, üçüzleri ve daha fazlası ise yumurtalığa tutunan sperm sayısıyla doğru orantılıdır. Bunu da ek bilgi olarak vermiş olalım!
Tabii ki bu şekilde bir oluşum Rabbimizin gösterdiği mu’cizelerden biridir.
Evet! İnsanın anne karnında ki yaşamı bu şekilde başlamaktadır. Ceninin oluşması, yani yaklaşık 11 hafta sonuna kadar bebek nefes alma, tat alma ve duyma işlemini kazanmaya başlar.
Nefes almamızı sağlayan akciğer ise anne karnında 39 haftada tam olarak gelişimini tamamlar. Bu süre zarfına kadar bebek bağlı bulunduğu anne karnındaki kordonbağ ile tüm ihtiyaçlarını karşılar. Akciğerin oluşumu tamamlandıktan sonra artık bebek doğuma hazırdır.
Doğum gerçekleştikten sonra anne karnındaki kordon bağı kesilir ve bu durumda nefes alması için akciğer görevine başlar, suphânALLAH
İnsanın oluşumu için gerçekleşen Mu’cize bir evre ve bunun sonunda yine mu’cize olarak başlayan yeni bir yaşam!
Evet insanlar hep bir mu’cize bekler ve görmek ister, fakat etrafında ve kendi nefsinde bir çok mu’cize bulunduğu halde bunları anlamak ve görmek için aklını devreye sokmaz.
Rabbimiz kitabında başka bir mu’cize olarak sivrisinek örneğini bize misal getirir.
“Muhakkak ki ALLAH bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabblerindendir. Ama küfre saplananlar: “ALLAH böyle bir misal ile ne demek istedi?” derler. ALLAH onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. ALLAH onunla ancak o fasıkları şaşırtır.” (Bakara, 26) Bu âyette rabbimiz dikkatimizi sivrisineğe çeker. Rabbimizin yaratmış olduğu varlıklardan birisi olan sivrisineği incelediğimizde birçok mu’cizele karşı karşıya kalırız. Gözlerindeki 8000 mercek ve kızılötesi imgelerden tutunda, dokuz adet kalbi bulunan bir varlıktır. Günümüzdeki teknolojik imkanlarla sivrisinekteki bu mu’cize özellikleri daha iyi kavrıyoruz. Bu sinek, biz insandan bir şey kapsa (kan) biz onu ondan geri alamayız, isteyeninde, isteneninde âcizliğini idrak edemeyenler, aklını kullanmayanlardır.
Rabbimizin bir mu’cize olarak yarattığı sivrisinek misalinden ve insanın bir başka mu’cize olarak meydana gelmesi konusunu ifade ettikten sonra Rabbimizin biz insanlarda bulunan bir başka mu’cizesine değinelim inşaALLAH !
Yoktan varedilen insanın, anne karnında ki evre başlangıcından doğuma kadar en son oluşan organı beynidir.
İnsan kendini tanıdıktan sonra ömrümün sonuna kadar vücudundaki tüm fiziksel yapacağı işlemleri ayrıca da düşünme özelliğini sağ lop ve sol lop olarak iki şekilde işleyen bu organla yapar. Bizlere verilen bu mu’cize organ sayesinde iki buçuk milyon GB hafıza -ki bu 300 yıl hd bir filmi kaydetmeyle eşdeğerdedir- kapasitesine sahibiz.
Diğer mu’cize organlarımızı da ele alacak olursak: daha net ve kusursuz görmemiz için 576 megapiksel göz,
Kalbimiz vücudumuza 1 dakikada yaklaşık 5.5 litre kan pompalıyor. Bu da; 1 günde 8 ton, 1 yılda 3.000 ton, 80 yılda ise 240.000 ton anlamına geliyor.
Günümüz teknolojisiyle, insanın kalbinin işlevini ancak 3/1 oranında gerçekleştirebilecek yapay kalp üretebildiler, buda sadece insanı sınırlı bir süreye kadar yaşatabiliyor.
Bunun dışında çift yaratılan organların tek başına yaşam şartlarını kolaylaştırdığına da şahidiz. Düşünsenize bir kolunuz veya bir bacağınızın olmadığını veya kulağımızın birinin veya ikisinin de olmadığını! Hayat ne kadar da zor olurdu öyle değil mi?
Kör olduğunuzu düşünün mesela! Bir gün boyunca gözlerinizi tamamen kapatıp, güncel işlerinizi bu haldeyken yapabilir misiniz? Yapmakta çok zorlanacağımız âşikar.
Rabbimizin bize ücretsiz bahşettiği organları maddiyatla ölçebilir misiniz? Tabii ki de ölçemeyiz.
Günümüzde protez bir bacak veya kol, işitme cihazı ve en önemli ve en pahalısı olan yapay bir kalp cihazı yaklaşık 2.2,5 milyon TL olduğunu biliyor muydunuz?
Sizin bu yapay aletlere ihtiyacınız yoksa, yani Rabbimiz sizlere bu organları sağlıklı olarak lütfetmişse bu durumda ne kadar da zenginsinizdir.
Rabbimiz insanoğlunu bu şekilde zengin kılmışken, buna karşılık o kendisine bu nimetleri veren Rabbine karşı ne kadar çok nankörlük ediyor ve nimetlerini görmezden geliyoruz değil mi?
Bize bahşettiği en güçlü çağımız olan gençliğimizi, geçici olan dünya hayatının zevklerini elde etmek için tüketiyor kalıcı olan âhiret hayatımız için aynı gayreti göstermiyoruz.
Oysaki bizim bu mu’cizevî yaradılışımızı gerçekleştiren ALLAH’ın (c.c.) bizden istediği şey sadece kendisine kulluk ve ibadet etmemizdir. Çok mu zor?
Nefsanî duygularımızı kötü şeylerden arındırmak, ALLAH'ın rızasını kazanmak adına onları terketmek çok mu zor?
Rabbimizin bize en büyük nimetlerinden olan akıl ve cüz-i irademizi neden hakkın tarafında değil de bâtıldan yana kullanıp küfür tarafında kullanıyoruz?
Bizler ALLAH'ın sonsuz nimetlerinden yararlanıyorken, neden sanki bu sonsuz nimetleri verenin bizim üzerimizde bir hakkı yokmuş gibi hareket ediyoruz?
Rabbimizin Rahman süresinde 31 kez tekrarladığı:
"Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz" ifadesinde gündeme getirdiği bizlere verilen nimetlerin şükrünü eda etmemiz gerektiği gerçeğini neden göremiyor ve görmek istemiyoruz?
Rabbimizin bizlere lütfettiği nimetlerini saymaya kalksak, tüm işi gücü bir kenara bıraksak yine de saymakla bitiremeyiz. Evet!
İnsan, esas olan yaradılış amacından uzaklaşmadan, nasıl yaşaması gerektiğini, ALLAH'a, Kur’an'a, peygamberlere ve âhirete iman noktasında kendi nefsiyle mücadele ederek, sırat-ı müstakim yolunu bulması çabası içine girmelidir.
Bize mu’cizelerini; gerek kainat gerçeğiyle, gerek tabiat olaylarıyla gerekse gözümüzün gördüğü tüm nimetleriyle bize gösteren ALLAH'a ne kadar hamd etsek azdır.
Öncelikle ALLAH'tan uzak yaşamı terk edip, geç olmadan bir an önce tövbe istiğfar edelim.
Bunun içinde, Rabbimizin buyurduğu şu âyetleri hatırlayalım:
“Ey iman edenler! ALLAH’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) ALLAH’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz ALLAH yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır. ALLAH ’ı unutan, bu yüzden ALLAH’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.” (Haşr, 18-19)
Böyle insanlardan olmamak için ALLAH'ı razı etme noktasında O’ndan gerektiği gibi sakınan/korkan, hakkıyla teslim olan, emir ve yasaklarına riâyet eden, verdiği nimetleri helal çerçevesinde değerlendiren ve bunları başarabilmek adına artık aklını devreye sokan kullarından olalım, İnşaALLAH.
Tüm kâinatın gerçek ve tek sahibi olan ALLAH övülmeye lâyıktır.