01-02-2010 17:45

Kalbi karartan büyük bir günah: Gıybet

Gıybet, lügat kitaplarında; `Bir kimsenin arkasından kötü söz söyleme, bir kimseyi bulunmadığı bir yerde çekiştirme, kötüleme` şeklinde tanımlanmıştır. Yüce Rabbimiz bu çirkin alışkanlığı yasaklamış, gıybet etmeyi, `ölü bir insanın etini yemekle` eş tutmuştur.

Kalbi karartan büyük bir günah: Gıybet

Kalbi karartan büyük bir günah: Gıybet

 

Şükrü Hüseyinoğlu

 

Yüce Rabbimiz insanoğlunun dünya ve ahiret saadeti için İslam dinini bildirmiş, bu dinin hükümleriyle insanlığın felah bulacağını beyan etmiştir. Bu hükümler insanın dosdoğru bir yol tutması için uyulması gereken alternatifsiz ölçülerdir. Alternatifsizdirler çünkü insanı en iyi tanıyan, onu yoktan vareden Yüce Allah'tır ve dolayısıyla onun hangi ölçüler içerisinde yaşaması gerektiğini belirlemeye tek yetkili O'dur.

 

Yüce Rabbimiz, Kur'an-ı Mübin'de hayatın ve ölümün varoluş hikmetini şu şekilde açıklamaktadır:

 

"Mülk elinde bulunan (Allah) ne yücedir. O, her şeye güç yetirendir.

 

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır." (Mülk 67/1-2)

 

Görüldüğü gibi dünya hayatının anlamı, onun bir imtihandan ibaret olduğudur. Bu dünya, ahiret hayatına hazırlanmak için bir tarla hükmündedir. İnsanlar bu tarlada ne ekiyorlarsa ahirette de onu biçeceklerdir. Dünya tarlasına ibadet, takva, sadaka gibi güzellikler ekenler yaptıkalrının kat kat üzerinde güzelliklerle mükafatlandırılacaklar; günah, şirk, tuğyan ekenler ise ahirette bu kötü amellerinin acı karşılığını göreceklerdir.

 

Gıybet ve söz taşıma haramdır

 

İnsanı ahiret hayatında kayba uğratacak olan kötü amellerden biri de gıybettir. Gıybet, lügat kitaplarında; "Bir kimsenin arkasından kötü söz söyleme, bir kimseyi bulunmadığı bir yerde çekiştirme, kötüleme" şeklinde tanımlanmıştır. Yüce Rabbimiz bu çirkin alışkanlığı yasaklamış, gıybet etmeyi, "ölü bir insanın etini yemekle" eş tutmuştur. Kur'an'da konuyla ilgili şöyle buyurulmaktadır:

 

"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.

 

Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.

 

Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlsnır mı? İşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, Rahimdir." (Hucurat 49/10-12)

 

Evet, gıybet etmek bu derece kötü bir alışkanlıktır. Rabbimiz bu alışaknlığı ölü eti yemek kadar tiksindirici bir amel olarak tanımlamaktadır. Oysa toplumumuzda bu kötü alışkanlığın çok yaygın olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Kur'an ve Nebevi Sünnet kültürünün toplumda hakim olmayışı gıybet ve benzeri kötü alışkanlıkların yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadır. Televole kültürünün, futbolizmin, mala-mülke ve şöhrete tapınmanın televizyon ve gazete gibi araçlarla yaygınlaştırıldığı günümüzde çirkeflikler artık alenen işlenir olmuştur.

 

Kur'an'ı terkedince

 

Yüce Rabbimizin "Ve peygamber dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan 25/30) ayet-i kerimesinde haber verdiği gibi, Kur'an'ın tozlu raflarda unutulmuşluğa terkedildiği, Hz. Peygamber'in ancak kandil günlerinde hatırlandığı bir zaman diliminde her türlü günah ve kötülüğün yaygınlaşması kaçınılmaz bir şeydir. Allah korkusunun terkedildiği bir yerde gıybet ve benzeri kötü alışkanlıklar yaygınlaşır, günah ve şirk toplumu esir alır. Bugün yeryüzünde her türlü kötülüğün alıp başını gitmiş olmasının temel sebebi; İslam'ın hayattan koparılması ve televizyonlarda, gazetelerde, sokaklarda, okullarda, kışlalarda günahların teşvik edilmesidir. İslam günahların ve kötülüklerin pğanzehiridir. İslam'ın hakim olduğu yerde günah, kötülük ve şirk barınamaz. İslam'ın hakim olmadığı yerde ise her türlü günah ve kötülük toplumu esir alır, polisiyte tedbirler kötülükleri önlemeye yetmez olur. İslam herkesin karakolunu kendi vicdanında kurar. Allah'tan korkan insan günahlardan titizlikle kaçınır. 

 

Müslüman iyiliği emredip kötülükten sakındırır

 

Hz. Peygamber'den şu hadis rivayet edilmiştir:

 

"Rasulullah (asv) buyurdular ki: 'Gıybetin ne olduğunu biliyormusunuz? Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır'. Bunun üzerine orada bulunan bir adam: 'Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)' dedi. Hz. Peygamber: 'Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." (Ebu Davud, Edeb 40, 4874; Tirmizi, Birr 23, 1935; Müslim, Birr 70, 2589)

 

Konuyla ilgili bir başka rivayete göre de Hz. Peygamber, söz taşıyan kimselerin cennete giremeyeceğini beyan etmiştir. (Buhari, Edeb 50; Müslim, İman 169, 105; Ebu Davud, Edeb 38, 4771; Tirmizi, Birr 79, 2027)

 

Gıybet ve söz taşıma toplumda ciddi yaralar açan davranışlardır. İnsan bir kişinin yanlışını gördüğü zaman, onun arkasından konuşmak yerine yüzüne yanlışını söylemek ve o kişiyi uyarmak zorundadır. İslam dini, iyiliği emredip kötülükten menetmeyi temel bir yükümlülük olarak bildirmiştir. Müslümana yakışan, kişilere yanlışlarını açıkça söylemek ve günah işleyeni doğru yola çağırmaktır. Gıybet, söz taşıma, başkaları hakkında kötü zanda bulunma gibi kötü davranışlar hiçbir Müslümana yakışmaz.

 

Bu arada şunu belirtmeliyiz ki, yaptığı kötülüklerle diğer insanlara zarar veren, insanların hakkını gasbeden kimselerin yaptıkları kötülüklerin diğer insanlara anlatılması gıybet kapsamına girmez. Mesela bir kimse insanların malını çalıp çırpıyorsa, onun yaptığı bu kötülüğün topluma duyurulması gerekir ki insanlar ona karşı tedbirlerini alabilsinler, ona aldanmasınlar. Fakat burada da dikkat edilmesi gereken husus, bu duyurunun bir dedikodu şeklinde değil insanları uyarmak amacıyla açıkça yapılması gerektiğidir.

 

Müslüman kimse, gördüğü ve şahit olduğu haksızlıkları dile getirmekle yükümlüdür. Haksızlık karşısında susanlar İslam'a göre dilsiz şeytan hükmündedirler. Müslüman bir kimseye gıybet etmek yakışmadığı gibi, topluma zarar veren bir haksızlığa karşı susmak, zulüm karşısında kör, sağır ve dilsiz rolü yapmak da yakışmaz.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !