Enes GÜNASLAN
10 Mart 2016
KİTABIN ORTA YERİNDEN KONUŞMAK
Şüphesiz ki, Müslümanlar olarak tarihin akışı içerisinde uyandırıcı etkiler yapabilecek bir bilince ihtiyacımız var. Çünkü İslami referanslara dayanmayan hakim paradigmaları değiştirmek arzusu taşıyan söylemlerimiz, zamanla bu paradigmaları dönüştürme söylemleriyle bilinçli olarak yer değiştiriyor. Bu noktada "müslümanın neyi kabullenip neyi reddedeceğini büyük ölçüde vahyin belirleyeceği" gerçeğini hatırlamamız/hatırlatmamız gerekiyor. İlkesel direnç noktalarını ve bilinç düzeyini reel şartlar içerisinde müslümanlar açısından tali mevzular olarak görüp, İslami duruşunu bir çeşit tevil sanatı olarak gören temayülleri sorgulama aşamasına ne zaman geçeceğiz(?) sorusunu gündem etmek zorundayız.
İslam'ın siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda kabul edilebilirlik alanının dışında tutulduğu bir tarihsel süreçte İslami uyanış gerçeği içinde yer alan grupların din-toplum-güç (otorite) ilişkisi noktasındaki önemli ayrışmaları görmesi gerekiyor.Kendisini moderniteye veya hamasi(!) geleneğe nispet etmeden konuşan her ideoloji veya her mücadele meşru olarak kabul görmüyor. Bu algısal sapmalar neticesinde konformizmin söylemlerimizin özüne hakim olduğu gerçeğini artık kabul etmemiz gerekiyor.
Tarihin ruhu olabilmek, en güzel örneklikleri somutlaştırmakla mümkün.Okuyucunun affına sığınarak hatırlayabildiğim ve biraz da kurgulayabildiğim kadarıyla Cafer bin Ebu Talib liderliğinde Habeş ülkesine giden ve Kralın huzurunda İslami dili ve mesajı nasıl taşınması gerekiyorsa o şekilde taşıyan bir avuç müslümanın hikayesi.
Sahne-1(Kral ve Amr bin As (Mekke aristokrasisini temsilen huzura gelen zat) aralarında konuşuyor)Kral: -Söyle Amr. Senin isteyip de benden alamayacağın şey nedir? İste bakalım.Amr: -Esirler(sığınmacılar) için buradayım. Din konusunda bize isyan ettiler.Kral: -Bu çok normal. Bütün dinler isyanla başlamıştır. O esirler ki, dünyaya ait olan onların bedenleridir. Biz sadece bedenlerine hükmedebiliriz.Amr: -Onlar atalarının dinlerine karşı gelen Araplar. Bir çılgının peşinden koşuyorlar. Peygamber diyorlar ona.Kral: -Dinlemeden bir şey diyemem. Onların ruhlarına zincir vuramayız.
Sahne-2(Kral Müslüman heyetin de bulunduğu topluluğun yanına gelir. Cafer bin Ebu Talib ve arkadaşları haricinde huzurda bulunan herkes hürmetle eğilir.)Amr: -Eğilmediler. İsyankar ruhları başlarını yiyecek.Kral: -Siz peygamberinizin önünde de eğilmez misiniz?Cafer: -Hz. Muhammed bir insandır. O da biz de Allah'tan başka kimsenin huzurunda eğilmiyoruz.Kral: -Allah peygamberlerine, biz kullarına işaret olsun diye mucizeler vermiştir. Bahsini ettiğiniz elçinin mucizesi nedir?Cafer: - Onun mucizesi Allah'tan geldiğine hiçbir şüphemiz olmayan sözlerdir. (Kur'andır)Amr: -Birtakım sözler. Sadece bir takım sözler. Okuma yazma bilmeyen birinin Allah'a atfettiği birtakım sözler.Kral: -Sizi yeterince dinledim. Söyledikleriniz saçma! (Eliyle işaret eder.)(Esirler için hazırlanan kelepçeler ve muhafızlar davranır)Cafer: -Mekke'de cezalandırılıp eziyet çektiğimizde, Allah'ın elçisi: "Habeş ülkesine gidin. Adil kralın ülkesidir. Orda kimseye haksızlık yapılmaz." dedi.Kral: - Allah'ın elçisi kabul ettiğiniz o kişi neden beni ve ülkemi tercih etti?Cafer: -İçinizdeki Allah korkusunun bizi koruyacağından emindi.Amr: -Bunlarla konuşmak çölde su aramak gibi bir şey.Kral: -Onları sonuna kadar dinleyeceğim Amr.Kral: -(Heyet başkanı Cafer bin Ebu Talib'e yönelerek: 'Devam et, konuş' dedi.)Cafer: -Yıllarca taştan tahtadan oyduğumuz putlara taptık. İlahlarımızı kendimiz yarattık. Yıllarca Allah'ın inayetinden habersiz yaşadık. Kanunlarımızı insanlar yapıyordu. Allah'tan gelen hiçbir şey yoktu. Zenginler fakirleri unutmuştu. Acıma duygusu bilinmiyordu. Düşene kimse el uzatmıyordu.(parmağıyla Amr'ı işaret ederek)
-Allah bize bunun gibilerin elinden kurtaracak birini seçti. O'na yapması gerekeni öğretti. Hz. Muhammed'e inanıyoruz. O'nu Allah'ın elçisi olarak kabul ediyoruz.Kral: (yaklaşarak) -Bilmek istiyorum. Elçi'nin size vazettiği din size neyi emrediyor?Cafer: -İzzeti ve şerefi yalnızca Allah'a ait olan gerçek bir teslimiyeti, yalan söylememeyi, harama el uzatmamayı, zulmetmemeyi, adil olanı gözetmeyi, yanı başında bulunanı (komşularımızı) kendimiz kadar sevmeyi, yardım etmeyi… Bazen bir tebessüm bile yardım sayılır diyor. Kendi nefsinizden sizlere emanet olarak verilen kadınlarınıza kötü davranmamayı, yetimlere bakmayı ve onları gözetmeyi emrediyor.(sesini yükselterek) -Tahtadan taştan oyulmuş tanrılardan hayır gelmeyeceğini söylüyor. Dikkat edin, Allah daha önce de konuştu insanlarla! İbrahim, Nuh, Musa ve İsa aracılığıyla.
Amr: (sakinliğini kaybederek) -Dinimize daha fazla dil uzatılmasına tahammül edemeyeceğim. Muhammedi çocukluğundan beri tanırım. O koyunlara bakan bir yetimdi sadece.
Kral: (hafif bir alaycı gülümsemeyle Amr'a bakarak)-Ne çıkar, Mesih de bir marangozdu.(Mekkelilerin hitabeti en güçlü propaganda uzmanlarından olan Amr, var olan entelektüel donanımıyla kendini yeniden toparlayarak)-Biz eski bir uygarlığız. Tanrılarımızdan taş ve tahtadan putlar diye söz etmek cahilliktir. Bizim taptığımız şey, bir şekil değil, o şeklin içinde yaşayan ruhtur.Kral: (Amr'a bakarak) -Putperestliği doğru anladığımız konusunda benim de tereddütlerim var.(Kralın huzurunda bulunanlar arasında -Mekke'den gelen Amr ve heyeti de dahil- bir sessizlik hakim oldu. Bir süre sonra Kral sessizliği bozdu ve Mekke heyetine hitap etti).Kral: -Onun bir tek Allah'ından bu kadar güzel sözler çıkarken, sizin üç yüz tanrınızın dili mi tutuldu?(….)İşte orijinal dil, Cafer bin Ebu Talib'in kullandığı dildir. Sasani ordularını mağlup eden İslam ordularının başındaki kumandana sorulan 'Buraya neden geldiniz?' sorusuna verilen tarihi cevabı da zikredebiliriz.-"Allah'ın kullarını kula kul olmaktan kurtarıp yalnız Allah'a kul olsunlar diye buradayız."Ve selam, kendi adına konuşan, kendi adına hareket eden, hareketine toplumsal boyutlar katabilen, otoritelerin meşruiyetini sorgulayabilen, ezber yapan değil ezberleri bozabilen birkaç müslümanın hatırasıyla yola revan olanlara..Ve selam kitabın orta yerinden konuşanlara..