Kur`anda Kurban Kavramı
Kurban ibadeti bir taraftan hz. İbrahim’in ve Hz. İsmal’in teslimiyetini hatırlatırken, bir taraftan da inanan kimsede Allah’a yakınlığın zirvesini sembolize eder.
Kurbandan söz edilen yerlerde genellikle Hz. İbrahim’e ve hac ibadetine atıf yapıldığını da görmekteyiz. Bu da Hz. İbrahim’in Allah’a yakınlığının bir model olarak sunulması, hac ibadetinin de Allah’a yakınlaştırmayı yoğunlaştırıcı özelliğinden dolayı olsa gerektir. ‘Kurban’ bayramına Arapça’da ‘’ıydu’l-adha’ denir. ‘Adhâ’ kelimesi Kur’an’da yer almamaktadır. Kurban kesme zamanına ‘eyyam-ı nahr’ denilir. Bu günler aynı zamanda hac zamanıdır ki Zilhicce ayının 10-13. günleridir. Kurban kelimesi, maddi ve manevî her türlü yakınlaşmayı anlatır. Ancak İslâmî litaratürde kendisiyle Allah’a yaklaşılan şeydir. Özel olarak Allah’a yakınlık sağlamak, yani ibadet amacıyla belli vakitte, bellirli hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. İslâmda ibadet amacıyla kesilen hayvana ‘udhiyye’, eti için kesilen hayvana da ‘zebiha’ denir. Kurbanın ‘udhiyye’ diye adlandırılmasının, Kurban bayramı namazından sonra kuşluk (duhâ) vaktinde kesilmesinden dolayı olduğu söylenmiştir. Kur’an’da genel olarak ibadeti ifade eden ve aynı kökten gelen ‘nesîke, nüsük ve mensek’ kelimeleri de özelde kurbanı veya kurban kesim yerini ifade ederler. Hac ve umrede kesilen kurbanlara ‘sevkedilip götürülen, sunulan şey’ anlamındaki ‘hedy’ veya büyük baş ve küçükbaş oluşuna göre ‘bedene’ denilir (Güç, A., TDV İslâm Ansiklopedisi, 26/433). Yakın olmak fiili Kurban kavramı, Arapçadaki (yakınlık anlamına gelen) ‘karuba/ kurbet’’ten ‘fu’lan’ vezninde bir kelimedir. Bu vezin yerine göre isim, yerine göre mastardır. ‘Karube’ sözlükte, uzaklığın zıddı olarak mekan, zaman, nisbet, mesafe, ilgi ve kök/asıl açısından yakınlaşmayı ifade eder. (Isfehânî, Müfredat, s: 601) Kur’an’da fiil olarak farklı formlarda kullanılmıştır. - Yasak anlamında; (6 En’am/152. 17 İsra/34. 2 Bakara/35 ve 222. - Zaman olarak yakınlık, (21 Enbiya/1) - Nisbet/nesep açısından yakınlık, (Akraba, kurbâ, zevi’l-kurbâ, kurubat gibi). (4 Nisa/7, 8, 37. 24 Nur/22. 30 Rûm/38 ve diğerleri) - İtibar açısından yakınlık, (4 Nisa/172) Hz. İsa’ya (as) (3 Âli İmran/45. 7 A’raf/114. 26 Şuara/42. 83 Mutaffifîn/28) - Korumak/gözetmek açısından yakınlık (A’raf 7/56, Hûd 11/61, Sebe’ 34/50, Kâf 50/16) anlamlarında kullanıldığını görüyoruz. Hadislerde de Allah’a yaklaşmak aynı fiille anlatılıyor. Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre Peygamber (sa); Allah (cc) kul için, onun Allah’ı nasıl düşündüğü gibidir. O Allah’ı hatırlarsa, Allah da onu hatırlar. Kim Allah’a yakın olursa, Allah ona ondan daha yakın olur diye haber veriyor (Buharî, Tevhid/15, 35. Müslim, Zikr/2, Tevbe/1). Yine Ebu Hureyre’nin rivâyetine göre Peygamber (sav) kulların Allah’a farz ibadetlerle yakın olabileceklerini, nafile ibadetlerle de bu yakınlığı daha da ileri götürebileceklerini söylüyor (Buharî, Rikak/38). Allah’a yakınlık hiç bir zaman mekân açısından düşünülmez. Zira Allah (cc) zamandan ve mekândan münezzehtir. Burada Allah’a yakınlıktan maksat O’nun lutfuna ve keremine, affına ve bağışlamasına, rızasına ve sevgisine yakın olmak, yani layık olmaktır. Kur’an’da kurban İslâmda esasen her türlü ibadet, dua ve zikir kulu Allah’a yaklaştırır. Kurbana aynı mananın yüklenmesi; onun ciddi bir sunum olmasından, Hz. İbrahim’in (as) fedakârlığını sembolize etmesindendir. Kur'an’da; birçok sûrede doğrudan doğruya dinî terim anlamındaki kurban ibadetini konu eden âyetler bulunmaktadır. Bu ayetlerden bir kısmı, hac ibadetinin bir parçası olan ‘hedy’ kurbanlarıyla ilgili; bir kısmı, başlı başına bir ibadet olan ‘udhiyye’ kurbanıyla ilgili; bir kısmı ise, genel anlamda kurban ibadetinin esasları hakkındadır. Sözlük anlamıyla kurban Bir âyette ‘kurubât’ şeklinde geçen kelime, ibadet anlamındaki (udhiyye, nüsük gibi) kurban’ı değil; yakınlaşmak, yaklaşmaya vesile olan şey anlamında kullanılmıştır (Tevbe 9/99). Bazı insanlar kendilerini Allah’a yaklaştırır ümidiyle ara tanrılar icat ederler. Sonra da onlara ilah diye tapınırlar. Halbuki onların hiç bir faydası olmadığı gibi, yarın hesap günü onları yüzüstü bırakacaklar (Ahkaf 46/28). Bu âyette geçen ‘kurban’ kelimesinin ‘yaklaştıran’ anlamında kullanıldığını görüyoruz. Kitap ehlinden bir kısmı “ateşin yediği bir kurban” getirmedikçe son elçiye iman etmeyeceklerini söylediler (Âl-i İmran 3/183). Burada “ateşin bitirdiği bir kurban” İsrail oğulları tarihindeki bir kurban olayına işaret etmiş olabilir (M. Esed, Meâl ve Tefsir, s. 1/128). Olay şöyle: Kitab-ı Mukaddese göre İsrailoğulları zamanında Allah’ın peygamberi İlya, onlara iki ilâha tapmalarının yanlış olduğunu söyleyerek, peygamberliğinin belgesi olarak kurban adamayı teklif etmişti. Baal putunun elçisi ile birlikte birer boğayı kurban olarak adadılar. Onun kurbanını gökten inen bir ateş yeyip bitirdi. Karşı tarafın kurbanı kabul edilmedi (1. Krallar 18/20-40). Âdem’in (as) iki oğlunun Allah’a sundukları şey de ‘kurban’ kelimesi ile anlatılıyor. “VE ONLARA gerçeği göstermek için Âdem'in iki oğlunun kıssasını anlat; nasıl ikisinin birer kurban sunduklarını ve birinden kabul edildiği halde diğerinden kabul edilmediğini. [Onlardan biri, Kâbil,] “Seni mutlaka öldüreceğim!” demişti. [Kardeşi Hâbil] cevap vermişti: “Unutma ki Allah, yalnız O'na karşı sorumluluk bilinci duyanların/takva sahiplerinin [kurbanı]nı kabul eder.” (Maide 5/27). Burada hem kurban ibadetinin ilk örneğini, hem de bu ibadetin arka planındaki hikmeti görüyoruz. Âdem’in çocuklarının kurban sunma olayının sebebi Kur’an’da anlatılmıyor. Ancak yorumcular kendilerine göre pek çok ihtimalden bahsediyorlar. Âyet ise kurban olayındaki ‘takva bilincine’ vurgu yapıyor. Buradaki vurgu ile Hacc Sûresi’nin 34. âyeti arasında bir bağlantı vardır. Kurbanların etleri veya kanları değil, hakkıyla ibadet eden kulların samimiyeti (takvası) Allah’a ulaşır. Her iki kardeşin neye/kime kuvvetli bir biçimde bağlı olduklarını ortaya koyan ölçü Allah’a adadıkları ‘kurban’ idi. Bu kurban adama olayı bu ‘Allah’a yakın olma’ bilinci ortaya koyacak bir mihenk taşı idi. Bu aynı zamanda Kur’an’ın muhataplarına da bir uyarıdır. Kim, neyi, ne kadar ve hangi amaçla adarsa, onun karşılğını kazanır. Tevhidî kurban tasavvuru (nüsük) Nüsük kelimesi ‘nesike’ kelimesinin çoğuludur ve kimilerine göre kesilen hayvan, kimilerine göre de Allah (cc) için yapılan ibadetler demektir. Nitekim yaptığı ibadetlerle Allah’a yaklaşan kişiye de aynı kökten gelen ‘nâsik’ denilir (Kurtubî, Tefsir, 1/1264). ‘Nüsük’ kelimesi Kur’an’da fiil, isim olarak altı yerde geçmektedir. Aynı kökten gelen ‘mensek’; Özelde ‘hacda kesilen kurban’, genelde ‘hacca özgü ibadetlerin her biri’ ya da ‘bunların yeri ve zamanı’ anlamına gelir. Bu bağlamda ‘nüsük’ ile hac ibadetinin bir parçası olan kurban kasdedilmektedir. Cahiliyye döneminde hac zamanı putlar için kesilen kurbana el-‘ıtr veya (‘atire) adı verilirdi. Kur’an onların yerine mensek ve türevlerini kullanarak yepyeni bir kavramlaşmaya gitmiş ve bununla cahiliyye kurban kültünden farklı olarak tevhidî kurban tasavvuru oluşturmaya çalışmıştır (M. İslamoğlu, Meâl, s. 648). Allah (cc) kurban kesmeyi iman eden bütün ümmetler için bir ibadet eylemi olarak emretmiştir. Böylece eti yenen hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar diye. (Hacc 22/34). Bu âyette geçen ‘nüsük’ kelimesini pek çok Türkçe meâl kurban olarak, Elmalılı ise ‘ma’bed/ibadet edilen yer’ olarak tercüme ettiler. Hac Sûresi’nin 67. âyetinde geçen ‘nüsük’ kelimesi ise ‘kurban’ olarak anlaşılmamıştır. Buradaki ‘nüsük/mensek’ kelimesi Türkçe meâllerde; ibadet tarzı, din, şeriat, ibadet yolu ve yöntemi, ibadet şekli şeklinde tercüme edilmiş. Kur’an Hz. İbrahim’in şöyle dua ettiğini haber veriyor: “De ki: Şüphesiz benim namazım, nüsük’üm (ibadetim), hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 6/162). Bu âyetteki ‘nüsük kelimesine Diyanet Vakfı meâli ‘kurban’, Elmalılı, S. Ateş, S. Yıldırım, M. İslâmoğlu ve diğer pek çok meâl ‘ibadetlerim’ anlamını vermişler. Mensek kelimesinin çoğulu ‘menâsik’tir. Bu da haccı oluşturan ibadetlerin alemi olmuştur ve ‘menâsikü’l-hacc/hac menâsiki’ şeklinde bilinmektedir. Bakara Sûresinin 128. ve 200. âyetlerinde geçen ‘menâsik’ kelimesi ise daha çok ‘ibadet yolları’ şeklinde anlaşılmıştır. Bakara Sûresi’nin 196. âyetinde geçen kurbanla (nüsük), kurban bayramında kesilen kurban kastedilmeyip, haccın ifası esnasındaki bir noksanlıktan (ihsar) dolayı kesilmesi gereken kurban kastedilmektedir. Türkçe meâllerin pek çoğunda buradaki nüsük’e kurban anlamı verilmiş. Nüsük kelimesi bazı hadislerde de kurban anlamında kullanılıyor (bak. Müslim, Edahi 6, 7). Hedy (hac kurbanı) Hedy; sevkedilen, götürülen anlamından hareketle; deve, sığır ve davar cinsinden Kâbe’ye hediye edilen kurbanlıklara verilen addır. İlgili âyetlerde bu anlamda yer almaktadır (bak. Bakara 2/196, Maide 5/97, Fetih 48/25). el-Büdn (iri kurbanlıklar) ‘Büdn’, bir âyette yer almaktadır (Hac 22/36). ‘Büdn’ ‘bedene’nin çoğuludur. ‘el-Bedene’; iri ve semiz kurbanlık develere verilen bir isimdir. Ki kurbanlık develer hakkında kullanılırdı. ‘el-Büdn’ kelimesinin sığırlar hakkında kullanılıp kullanılmayacağı tartışılmış. Pek çok alime göre mükellef eğer kurban edecek bir deve bulamazsa, ya da bulduğu halde buna gücü yetmezse, bunun yerine sığır kurban edebilir. Genel görüşe göre; ‘el-hedy’, deve ve sığır cinsinden Kâbe’ye hediye olarak gönderilen kurbanlıklar; ‘el-büdn’ ise, kurbanlık develerdir. Bu âyette geçen ‘savaffe’ kelimesi de el-büdn’ün/kurbanlık develerin bir sıfatı olup, sıraya girmiş, kurban edilmek üzere sıralanmış demektir. ‘el-Büdn’ hadislerde de kurban olarak geçmektedir. “Kurban olarak bir büdn (deve) yedi kişi için, bir sığır yedi kişi için yeterlidir…” (Müslim, Hac/138, 351; Ebu Davud, Edahî/6; Tirmizî, Hac/66, Edahi/8; İbni Mace, Edahî/5; Darimî, Edahî/5; Muvatta, Dahâya/9). “(Cumanın) ilk saatlerinde mescide giden kişi sanki bir büdn (deve) kurban etmiş gibi gibi olur. İkinci saatte giden ise sanki bir sığır kurban etmiş gibi olur….” (Buharî, Cumua/4. Müslim, Cumua/10. Ebu Davûd, Tahâre/217. Tirmizî, Cumua/14. Muvatta, Cumua/1). ‘Büdne’, yani semiz ve etine dolgun kurbanlık develer, cahiliye Araplarının en gözde mallarındandı. Ama ne yazık ki bunları putları, yani kendi uydurdukları tanrıları adına adarlardı/kurban ederlerdi. (Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s. 1948). Yukarıdaki âyet bu tür kurbanların ve diğerlerinin sadece Allah adına kesilebileceğini, etlerinden ancak üzerlerine Allah’ın adı anılırsa yenilebileceğini (onlar kesilirken –Allahü ekber Allahü ekber Lâilâhe illalah Allahü ekber- denilmesi gerekir), böyle yapmanın da aynı zamanda bir şükür olacağını ortaya koyuyor. İbrahim’in kurbanı İslâm’da kurban kesme ibadetinin tipik örneği Hz. İbrahim’ in (as) oğlu İsmail ile denenmesi olayıdır. “Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek bir çağa gelince (İbrahim ona): ‘Oğlum, gerçekten ben seni rü’yamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun?’ dedi. (Oğlu İsmail) dedi ki: ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail’i kurban etmek için) onu yanağı üzerine yatırdı. Biz ona Ey İbrahim! diye seslendik. Gerçekten son rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.” (Saffat 37/102-108). Burada inanan bir insanın en sevdiği şeyi Allah yolunda feda etme fedakârlığını görmekteyiz. Bu olaydan önce Hz. İbrahim bir kaç denemeden daha geçirilmiş, o da her birinden başarı ile çıkmıştır. Kur’an buna işaret ediliyor ve hz. İbrahim’in insanlara imam (önder/rehber) kılındığını haber veriyor (Bakara 2/124). Hz. İbrahim’in güzel davranışları ve bilinçli kulluğu, Kur’an’da onun ‘muhsin/iyi’ olarak anılmasına sebep olmuştur. Bu aynı zamanda bütün müslümanlara ibadetlerinde ve dünyalık bütün işlerinde ihsan ahlâkı üzere davranmayı tavsiyedir. Kurban ibadeti bir taraftan hz. İbrahim’in ve Hz. İsmal’in teslimiyetini hatırlatırken, bir taraftan da inanan kimsede Allah’a yakınlığın zirvesini sembolize eder. Müslümana Allah için yaptığı bütün işlerde diri bir bilinç, üstün bir fedakârlık ve canlı bir yakınlık hissi kazandırır. Kurbanla ilgili âyetler, bilinçli bir şekilde kurban kesmeyi ve ihsan (güzel davranış) sahibi olmayı öne çıkarıyorlar. Kurban müslümanlığın sembollerindendir. Bu sembollere saygı, müslümandaki takva bilincinin, yani bir anlamda ihsan anlayışının sonucudur (Maide 5/2, Hac 22/36). Kesilen kurbanların etleri ve kanları değil, mü’minlerin takvasının Allah’a ulaşacağı vurgusu (Hac 22/37), kurban ibadetindeki asıl amacı haber veriyor. “Ve Rabbin için kurban kes” Allah (cc) Kevser Sûresinde Hz. Muhammed’e (sa) hitaben şöyle buyuruyor: “Gerçek şu ki, Biziz san her türlü hayrı (Kevser’i) bahşeden: O halde namazı da, kurbanı da yalnız Rabbine tahsis et! Bir başka gerçek de şu ki; (hayırdan) temamen kesilip kopmuştur senden nefret eden.” (Kevser Sûresi). Buradaki ‘ve’nhar’ fiilinin aslı olan ‘nahr’ boyun demektir. Deveyi boğazından kesmek, yani kesmek üzere eli devenin boynuna koymak anlamı buradan gelir (Isfehânî, el-Müfredât, s. 738). Deve ayakta iken ön ayaklarından biri bağlanıp boynundan boğazlanır ki buna ‘nahır’ denir. Sığır ve davar cinsi üç ayağı bağlanıp yerde boğazlanır ki bu kesim şekline de ‘zebih’ denilir. Bu âyetteki ‘ve’nhar’; kurban kesmek manasında anlaşıldığı gibi, ellerini göğsüne kaldırıp tekbir almak şeklinde de anlaşılmıştır. (İbni A’rabî, Ahkâmu’l-Kur’an, 4/458; Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/475). “Rabbin için namaz kılıp kurban kes…” Yani hem Rabbinin sana emrettiği farz namazları kıl, hem de dilediğin kadar nafile ibadetlere devam et. Allah’a şirk koşmadığının ve sadece O’na ibadet ettiğinin bir göstergesi olarak da kurban kes. İbadetini, kurbanını, ta’zimini sadece Allah’a tahsis et (Zamahşerî, el-Keşşâf, 4/802). Buradaki ‘ve’nhar’ fiili; ‘kurbanını keserken kıbleye dön’ şeklinde de tefsir edilmiştir (Ferrâ’, Meâni’l-Kur’an, 3/296). Bu âyet Hz. Muhammed’in şahsında bütün insanlara; “namazınızı/ibadetinizi sadece Allah (cc) için yapınız, kurbanınızı/adaklarınızı sadece Allah için kesiniz’ diye emretmektedir (Şevkânî, Fethu’l-Kadir, s. 1948). ‘Ve’nhar’ emri, yani adı ve özelliği belli olan ‘bir kurbanı yalnızca Allah adına kes’ demektir. Zira şirk dinlerine inananlar, birden fazla tanrıya, ya da kendi elleriyle yaptıkları putlara ibadet edenler, kurbanlarını çeşitli sebeplerden dolayı onlara adarlardı, ya da onların adıyla keserlerdi. Peygamber (sa) bayram günü önce bayram namazını kılar, sonra da kurban keserdi. Bayram namazdan önce kurban kesenlerin ‘nüsük/kurban kesmediklerini, fakat ev halkı için et temin ettiklerini açıklardı (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/648; Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/476). İslâm alimleri ‘namaz kıl, kurban kes’ emrinden hareketle bütün müslümanların bayram namazı kılmalarının ve kurban kesmelerinin dinî bir emir olduğunu söylemişlerdir (Cassâs, Ahkâmu’l-Kur’an, 3/476).
(Hüseyin Kerim ECE / Kur'ani Hayat)