Modernizm ve çile
Kişiye tüketim anlamında bir takım engellemeler getirilirse o zaman o, değerlere karşı savaş açar. Asla lüks hayatından ödün vermez. Çileli bir hayatı tercih etmektense modern hayat içinde var olmayı benimser.
Bir arada düşünülemeyecek iki kavram modernlik ile çile. Müslüman bir insan için birbiriyle çelişen. Bir Müslüman’ın hayatında temel ilkiler var. İsraftan kaçınmak. İsrafı salt maddî nesneler üzerinde düşünmemek. Zamanın, emeğin, hakkın ve tabiî tüketilen nesnelerin israfı. Hepsi bir arada düşünülmeli.
Günümüz hayat anlayışıyla çelişen bir durum çile ile modern hayat.
Tüketim ve onun esaretine kapılma günün yaşama biçimi. İnsan giderek oburlaşıyor. Doyuma ulaşamıyor. Aldıkça alıyor. Yaşadığı alanda kendisine yer kalmıyor. Alınanlar kutlu bir nesne gibi bir kenarda duruyor. Sevgisi ve emeği ile nesnelere odaklanıyor. Orada insanın bile bir değeri olmuyor.
Az yemek, az uyumak, az konuşmak bir Müslüman’ın ilkelerinden. Bunlar onun kişiliği de belirler. Hayata bu düzlemde bakar ve yaşamaya çabalar. İnsan, isteyen bir varlık. Ama insan bilinç taşıyor. Adımlarını bilinçle atıyor. Demek ki insan kendisine karşı da müsrif değil.
Modern hayat batı ruhunun bir yansıması ve dayatması. Güçlü ve tüketen doyuma ulaşmayan büyük sermaye insanı bir nesne olarak görüyor. İnsan sadece tüketen bir varlık konumunda. Tüketirse o insanın bir değeri var. İnsana tüketen bir hayvan gözüyle bakıyor. Bir inek gibi, inekten ne kadar süt sağar elde edebilir, onun için önemli olan o. Zamanı gelince keser ve yer.
İnsan, eşyanın ve tutkularının tutsağı. Hayat giderek buna odaklanıyor. Böyle bir insanda insanî değerler aramak çok zor. Bir dava bilinci beklemek ise olanaksız.
Müslümanlar, hem Müslüman, hem modern. Hayatında hem faiz var hem namaz. Hem konfor var hem de sofralarında israf etmeme duaları okur. Demek ki dua veya kimi bağlanışlar sadece bir renk. Hem Müslümanlığından vazgeçemeyiş hem de tüketimin burgacına sonuna kadar kapılış. Gereksinimleri aşan bir hayat tercihi. Kendini bir yere sığdıramayış.
Böyle bir zamanda insandan fedakârlık, bir dava uğruna mücadelede bulunmasını beklemek hayal. Müslümanlar muhafazakârlığı tercih ettiler. Yani, belli şeylere korumak veya muhafaza etmek ama modernizmin bütün olanaklarına sonuna kadar sahip olmak. Burada kimi değerlerin artık hiçbir önemi yok.
Kişiye tüketim anlamında bir takım engellemeler getirilirse o zaman o, değerlere karşı savaş açar. Asla lüks hayatından ödün vermez. Çileli bir hayatı tercih etmektense modern hayat içinde var olmayı benimser.
Çile insanın kendisine eziyet çektirmesi değildir elbette. Çile bir davaya, inanca, düşünceye sahip olma ve onun acısını çekmedir. Dert sahibi olmadır. Bir Müslüman’ın hayatı bütündür. İnancı içinde var olan her şey bir değerdir. İnsana sahip çıkmak, korumak, bağışlayıcı olmak ve onunla birlikte yaşamayı bilmek de önemli değerlerdir. Oysa modern hayatta kişinin kendisi ve çevresi önemlidir. Ötesi hiç de umurunda olmaz.
Çile bir Müslüman’ın acılı hayatı. Çünkü yeryüzünde yaşanan haksızlıklara, adaletsizliklere ve sapkınlıklara karşıdır. Hem kendini, hem çevresini korumaya alır.
Tüketim gücünü elinde bulunduran ve insanlara pompalayanlar aynı zamanda insanlığın da düşmanıdırlar. Çıkarı için savaşları organize ederler, insanları birbirine vurdururlar. Çünkü kullanılan araçlar da sonuçta tüketim nesneleridir. Böyle bir düzende insanın hiçbir değeri yoktur. Ne kadar silâh tüketilir, ne kadar savaş ve çatışma sürer, ne kadar insan ölür sonuçta ne kazanılır önemli olan da odur onlar için.
İslâm bütün bunları sınırlar. Tüketime ve israfa sınır gelince faizin etkisi azalır. Daha çok bolluk yaşanır. İnsanlar yeryüzündeki paydan daha çok nasiplenirler.
Çile ve acı ve dert bir Müslüman’ın ruhunda olması gereken erdemlerdir. Bunlarla var olma bilincinde olunur. Ötesi sadece şişinmedir sonra da toprağa götürmedir. Sonu da hüsrandır.
Ali Haydar Haksal
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !